TARİHTE BUGÜN (4 TEMMUZ)

     


      OLAYLAR:

  • 1054 - SN 1054 adlı süpernova, Çinliler, Japonlar, İranlılar, Araplar ve Amerikan yerlileri tarafından gözlemlendi. Boğa takımyıldızı yakınında bulunan ve Yengeç Bulutu'nun kalıntılarından oluşan bu gök olayı aylarca gün ışığında bile görülebilmiştir.
  • 1187 - Hıttin Muharebesi: Selahaddin Eyyubi, Haçlıları Hıttin'de tam bir bozguna uğrattı.
  • 1770- Osmanlı – Rus Savaşı sırasında Ruslar, Osmanlı donanmasını yaktılar. Bu olay Çeşme Baskını olarak da anılır.
  • 1776 - Amerikan Bağımsızlık Bildirisi; Amerikan Kongresi, Büyük Britanya'dan bağımsızlığını ilan etti. ABD'nin kuruluş günü olarak kutlanmaktadır.
  • 1802 - Amerika Birleşik Devletleri Askeri Akademisi, New York eyaletinde yer alan West Point şehrinde açıldı.
  • 1827 - New York'ta kölelik yasaklandı.
  • 1848- Karl Marx ve Friedrich Engels’in yazdığı Komünist Manifesto yayımlandı.
  • 1865 - Lewis Carroll'un Alis Harikalar Diyarında adlı romanı yayımlandı.
  • 1898 - Pehlivan Koca Yusuf, ABD dönüşünde, 'La Burgogne' adlı geminin Atlas Okyanusu'nda batması sonucu yaşamını yitirdi.
  • 1918 - Bolşevikler, Rus Çarı II. Nikolas'ı ve ailesini öldürdüler.
  • 1921 - Karamürsel düşman işgalinden kurtuldu.
  • 1924 - Antalya düşman işgalinden kurtuldu.
  • 1932 - İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, otomobiliyle Ankara'dan İstanbul'a giden ilk kişi oldu.
  • 1932 - Amerikalı gangster Al Capone, 11 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
  • 1934 - Macar fizikçi Leo Szilard, ileride atom bombasının yapımında kullanılacak olan 'zincirleme reaksiyon' modelinin patentini aldı.
  • 1946 - Ankara Üniversitesi kuruldu.
  • 1946 - Amerika Birleşik Devletleri, 381 yıl süren ve neredeyse kesintisiz bir sömürge yönetiminden sonra Filipinler'in bağımsızlığını tanıdı.
  • 1948- Türkiye‘yi Marshall Planı’na dahil eden, Türkiye- Amerika Birleşik Devletleri İktisadi İşbirliği Anlaşması imzalandı.
  • 1954 - İstanbul Dolmabahçe Stadı'nda kadınlar arası futbol maçı yapıldı.
  • 1959 - Alaska'nın 49. eyalet olarak Amerika Birleşik Devletleri'ne katılmasından sonra, 49 yıldızlı yeni bayrak, Pensilvanya eyaletinin Philadelphia şehrinde yurttaşlara tanıtıldı.
  • 1960 - Hawai'nin 50. eyalet olarak Amerika Birleşik Devletleri'ne katılmasından sonra 50 yıldızlı bugünkü bayrak, Pensilvanya eyaletinin Philadelphia şehrinde yurttaşlara tanıtıldı. 49. yıldızlı bayrak daha 1 yıl önce bugün kabul edilmişti.
  • 1968 - İşçiler, İstanbul Kazlıçeşme'deki Derby Lastik Fabrikasını işgal etti. İşgal 5 gün sürdü.
  • 1972- Askeri Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikle siyasi demeç veren, yazı veya bildiri yazan, resmi kıyafetle siyasi toplantılara katılan askerlere 1 aydan 5 yıla kadar hapis cezası öngören kanun TBMM’de kabul edildi.
  • 1972 - Haber-İş grev, İstanbul Telefon Başmüdürlüğü lokavt kararı aldı; Sıkıyönetim grevin “1-2 gün ertelenmesini” istedi. 
  • 1975- Türkiye’nin enerji açığını kapatabilmek için Bulgaristan’dan elektrik alımına başlandı. Bulgaristan’dan yılda 100 milyon kilovatsaat elektrik alınacak.
  • 1978- Mülkiye müfettişlerince haklarında soruşturma açılan Pol-Der ve Pol-Bir Genel Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri ile İstanbul’da gece Pol-Der afişleri asan 3’ü komiser 28 polis CHP’li İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı tarafından görevden uzaklaştırıldı.
  • 1980- Çorum’da Cuma namazı sonrası camilerde “komünist kızılbaşlar Alaattin Camii’ni bombalıyor” provokasyonuyla kalabalıklar Alevilere-solculara, evlere ve köylere saldırtıldı, linç, yağma ve kundaklamalar yapıldı: 26 ölü. Çorum’da katledilenlerin çoğunluğu geçmişten beri sünni mahallelerde yaşayıp olaylara rağmen taşın(a)mayan solcu ve/veya Aleviler oldu. Askerler saldırgan dinci/ülkücü kalabalığa başlangıçta müdahale etmedi; epey bir müddet sonra bir komando birliği müdahale etti. Birçok köylü de Merkez’de saldırıya uğrayan yakınlarının yardımına gelirken ya da köylerine dönerken yolları kesilerek vahşi biçimde katledildi. Çorum’da bir polis panzerinin mahalleleri rastgele taraması sırasında H.Dursun öldü, H.Özdemir ve İstanbul Tıp Fak.öğrencisi S.Atlas yaralandı. Yaralanıp panzerle SSK Hastanesi’ne götürülen S.Atlas’ın işkenceyle öldürülmüş cesedi ertesi gün babasına teslim edildi.
  • 1980 - Devrimci faaliyetlerin yoğunluğuyla bilinen Ankara Yükseltepe mahallesine, sıkıyönetim güçlerinin düzenlediği operasyonda, polisin ateş açması sonucu, mobilya işçisi Zükfikar Kılıç (1960- Sulakyurt) yaşamını yitirdi.
  • 1981- Uluslararası 9. İstanbul Film Festivali’ne katılan Sovyet Bolşoy Bale Topluluğu’ndan balerin Galina Çursina Amerikan Konsolosluğu’ndan sığınma isteğinde bulundu.
  • 1982 - Lübnan'da dört İranlı diplomat kaçırıldı.
  • 1984- Ankara ve Hacettepe üniversitelerinden sonra ODTÜ yönetimi de Aydınlar Dilekçesi’ne imza koyan öğretim üyeleri hakkında soruşturma başlattı. 
  • 1985- Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı mercimek ihracatını yasakladı. Neden olarak ihracat dolayısıyla iç piyasada fiyatların aşırı yükselmesi gösteriliyor.
  • 1987- Nişantaşı’nda Cideliler Parkı’na AVM, Konak Sineması’nın yerine de işhanı yapılmasına karşı Park’ta piknik yapıldı.
  • 1987 - Eski Gestapo şefi "Lyon kasabı" lakaplı Klaus Barbie, Fransa'daki yargılanmasının sonunda müebbet hapse mahkûm oldu.
  • 1991- Avcılar’da bir komiser, içkili müzikholde yan masada Kürtçe konuşup şarkı söyleyenlere ateş açtı: 2 ölü.
  • 1993- Sivas’ta ölümden dönen Aziz Nesin düzenlediği basın toplantısında tüm detaylarıyla olayları anlattı: “İtfaiyeci beni öldürmeye kalktı…”
  • 1993 -RP’li Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu: ”Hadise üzücü. Ama Aziz Nesin buraya gelmemeliydi, milli değerlere, inançlara zararlı bir insan. Ben Aziz Nesin’in fikirlerine ve inançlarına katılmıyorum. Allah’a inanıyorum, milletimi seviyorum.”
  • 1995- Bosna-Hersek Bağımsız Sendikalar Birliği temsilcileri, 52 gündür direnişte olan Eminönü Belediyesi işçilerini ziyaret etti.
  • 1995 - Cumhuriyet Genel Yayın Koordinatörü Hikmet Çetinkaya’nın 1994’deki bir yazısında Fethullah Gülen’e ”Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı bir şeriatçı” diyerek hakaret ettiği gerekçesiyle, Gülen’in Cumhuriyet’e açtığı manevi tazminat davasının Yargıtay’daki temyiz duruşması görüldü. Daha önce Asliye Hukuk Mahkemesi’nce reddedilip temyize götürülen 500 milyon TL tazminat istemli davada Gülen’in avukatı, müvekkilinin “hiçbir zaman Atatürk ve laiklik karşıtı bir eylem veya düşünceye sahip olmadığını” iddia etti.
  • 1996- Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi, Halkın Demokrasi Partisi, HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak ve 39 parti yöneticisini tutukladı.
  • 1996 - Dersim’de Dinar Köprüsü civarında kolluk güçleriyle girdikleri çatışmada TİKKO mensupları Gültekin Candan (1975- Ovacık) ve Elmas Demir’in (1975- Deşt) öldürüldüğü açıklandı.
  • 1996 -  M.Ağar’ın “Mayıs Genelgeleri”ne karşı başlatılan ölüm oruçları ölüm sınırına dayandı. ÖDP Ankara İl Örgütü’nde açlık grevi yapan ve yeni Adalet Bakanı Ş.Kazan ile görüşemeyen tutuklu/hükümlü yakını 50 kişi, dönüşte Güvenpark’ta polislerce dövülerek gözaltına alındı.
  • 1997-  Yargıtay’ın bozma kararının ardından 1 no’lu DGM’de yeniden görülmeye başlanan Sivas Katliamı Davası’nda DGM Savcısı 98 sanıktan 38’i hakkında idam, 40’ı hakkında 22 yıl 6’şar aya varan hapis cezaları istedi.
  • 1997 - SES üyesi sağlık çalışanları İstanbul Tıp Fakültesi bahçesinde “pahalılık, özelleştirme ve eşel-mobil’i” protesto etti. 
  • 1997 - NASA'nın gönderdiği "Pathfinder" adlı araştırma robotu, Mars'ın yüzeyine indi.
  • 2000- AB Avrupa Adalet Divanı tarihinde ilk kez ceza verdi. Yunanistan, AB Çevre kurallarına uymadığı için 20 bin Euro (12 milyar lira) ceza ödeyecek.
  • 2001- Sağlık durumunun kötüleşmesi nedeniyle cezası ertelenen, ancak dışarıda da ölüm orucunu sürdüren DHKP-C davasından hükümlü Mahmut Gökhan Özocak, yaşamını yitirdi. 259.güne ulaşan eylemde ölenlerin sayısı da 27’ye yükseldi.
  • 2001 - Dört mahkum ile bir jandarma erinin hayatını kaybettiği Çanakkale’deki ‘Hayata Dönüş Operasyonu’yla ilgili dava başladı. 154 tutuklu ve hükümlü “adam öldürmek, intihara azmettirmek, devlet malına zarar vermek” suçlamalarıyla yargılanıyor.
  • 2001 - “Yeni Oluşum”un lideri Recep Tayyip Erdoğan partisinin resmî kuruluş başvurusunu yapmadan önceki ilk transferini yaptı: DYP Kocaeli milletvekili Meral Akşener partisinden istifa ederek Yeni Oluşum hareketine -bağımsız milletvekili olarak- katıldığını açıkladı.
  • 2002- Yunanistan polisi, 27 yıldır faaliyette bulunan 17 Kasım örgütünün ilk kez bir üyesinin tutuklandığını açıkladı.
  • 2002 - Greenpeace Boğaz’da petrol taşıyan Yunan bandıralı bir tankeri protesto etti. Tankere “Petrol Kartellerini Durdurun, Çözüm Temiz Enerjide” yazılı pankart astı.  
  • 2003- Pakistan’da Keta kentinde Şiilerin gittiği bir camiye saldırı düzenlendi; 32 kişi hayatını kaybetti.  
  • 2003 - Amerikan askerleri Irak’ın Süleymaniye kentinde Türk Özel Kuvvet Bürosunu bastı. 11 Türk askerini kelepçeleyerek gözaltına aldı. Askerlerin Kerkük Valisi’ne suikast  düzenleyecekleri ileri sürüldü.
  • 2003 - Kuzey Irak'ta Çuval olayı (veya Çuval hadisesi, İngilizcede: "The Hood event") meydana geldi ve Türkiye kamuoyunda geniş yankı uyandırdı.
  • 2004- 11 Eylül 2000’de yerle bir olan New York’taki Dünya Ticaret Merkezi yerine yapılacak yeni gökdelenin inşaası 4 Temmuz bağımsızlık gününde törenle başladı.
  • 2005- Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından verilen “Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü”nü yayıncı Levent Erseven, yayıncı Ragıp Zarakolu, yazar Herkül Milas ve kitapçı İsmail Dönmez aldı.  
  • 2005 - Ferzan Özpetek’in “Kutsal Yürek” filmi İtalya’da en iyi senaryo dalında Altın Küre kazandı.  
  • 2005 - Halkevleri, TBMM önünde başlattığı “eşit, parasız eğitim ve sağlık hakkı” kampanyasını İstanbul Galatasaray’da da tanıttı. 
  • 2006- ABD’de Irak’ta torunları ölen ‘Büyükanneler Barış Tugayı’ Beyaz Saray önünde açlık grevine başladı. Sean Penn ve Susan Sarandon gibi Hollwood’un önde gelen savaş karşıtı oyuncuları da destek için bir günlük açlık grevi yaptı.
  • 2006 - Bursa’nın Kestel ilçesine bağlı Barakfaki Beldesi’nin AKP’li Belediye Başkanı Ali Kök’ün eşi Düriye Kök’e, 28 Mart 2004’teki yerel seçimlerde ev ziyaretleri yaparken bir evdeki 3 kişiye para dağıttığı için 1 yıl hapis cezası verildi, para cezasına çevrilerek ertelendi. 
  • 2006 - N.Chomsky ile E.S.Herman’ın ”Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği” adlı kitabının ”Türklüğü aşağılayarak halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” iddiasıyla Aram Yayınevi sahibi ile yayına hazırlayan 2 kişi hakkında 6 aya kadar hapis istemiyle dava açıldı.
  • 2007-  Fanatik’ten 10, Radikal’den 41 ve Takvim’den 6 basın emekçisinin çıkarılması medya çalışanlarınca protesto edildi.
  • 2007 -  Gazze’de 12 Mart’ta İslam Ordusu örgütü tarafından kaçırılan BBC muhabiri Alan Johnson 114 gün sonra Hamas’ın örgüte baskısı sonucu serbest bırakıldı.
  • 2008- ”Ergenekon” soruşturmasında gözaltına alınan Sinan Aygün, Hasan Atilla Uğur, İbrahim Özcan ve Birol Başaran tutuklandı. 
  • 2009- Beyoğlu esnafı polisin baskıları ve belediyenin koyduğu vergileri İstiklal caddesinde yürüyerek protesto etti.  
  • 2011- İnsan Hakları Derneği Mardin Şubesi Mardin ve Midyat’taki iki cezaevinde kapasitelerinin üç katı mahkum bulunduğunu açıkladı.
  • 2012 - Tanrı parçacığı keşfedildi.
  • 2012- Samsun’da ırmağın taşması sonucu dere yatağında bulunan TOKİ Konutlarındaki apartmanların zemin katlarını su bastı; 8 kişi öldü.
  • 2013- Muhammed Mursi’yi görevden aldığını ilan eden Mısır ordusu, geçici hükümet başkanlığına Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur’u tayin etti.
  • 2013 -  Artvin/Arhavi Kamilet Vadisi’ne yapılmak istenen HES protesto edildi.
  • 2015- Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girdi.



      DOĞUMLAR-ÖLÜMLER

O marinada kaçak inşaat - Timur Soykan / BİRGÜN

 


Peker’in ‘çökme’ ve kaçakçılık iddialarıyla gözlerin çevrildiği Yalıkavak Marina’nın bir süre sessizliğe gömülmesini beklerdiniz değil mi? Ama öyle değil. Yalıkavak Marina’daki eski otel binası yıkıldı ve ruhsatsız iki katlı bina yapılıyor. Üstelik Bodrum Belediyesi’nin iki kez mühürlemesine rağmen.

Bodrum Yalıkavak Marina, Akdeniz’in hatta dünyanın en gösterişli yat limanlarından biri. Arap şeyhlerinin, oligarkların, dünyanın en zengin isimlerinin mega yatları her yaz marinaya yanaşıyor. Eskiden halkın balıkçılık yaptığı, denizde yüzdüğü alan artık zenginlerin şaşalı vahası. Modern mimari örneği marina en pahalı mağazalar, milyonlarca dolarlık araçların dizildiği galeriler, fiyatları dudak uçuklatan lokantalarla dolu.

Ancak son bir yıldır bu marina Türkiye’de daha önce hiç olmadığı kadar gündemde.

‘MEHMET AĞAR ÇÖKTÜ’ İDDİASI

Suç örgütü lideri Sedat Peker, ifşalarında Yalıkavak Marina’ya eski içişleri bakanı ve Susurluk Çetesi hükümlüsü Mehmet Ağar’ın çöktüğünü iddia etmişti. Sedat Peker’in iddiasına göre; 2016’da Yalıkavak Marina’nın sahibi Azerbaycanlı oligark Mübariz Mansimov tehdit edilerek hisseleri düşük fiyattan yine Azerbaycanlı olan Anar Alizade’ye devredilmişti. Perde arkasında Mehmet Ağar vardı ve oğlu Tolga Ağar, marinanın yönetim kurulu üyesiydi. 2018’de oğlu AKP’den milletvekili seçilen Mehmet Ağar marinanın yönetim kurulu başkanı olmuştu.

Marinanın satışının iptali için dava açan Mansimov ise FETÖ üyesi olmak suçlamasıyla 2020’de tutuklanmıştı. Bir yıl tutuklu kaldıktan sonra 5 yıl hapis cezası verilerek tahliye edilmişti. Sedat PekerMehmet Ağar’ın büyük yatlarla marinadan uyuşturucu ve insan kaçakçılığı yaptığını öne sürüyordu.

Mehmet Ağar ise Sözcü’den Saygı Öztürk’e verdiği röportajda iddiaları yalanlamıştı. “Bugün eğer buraya mafya giremiyorsa bizim burada olmamızdandır” sözleri İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu kızdırdı. Mehmet Ağar özür dileyerek marinanın yönetim kurulu başkanlığından istifa etti.

Mansimov ise Bodrum’da görülen marina davasını kaybetti.

İNŞAAT YASAĞI DA VAR AMA…

Bu kadar büyük iddialar, skandallar ortalığa saçılmışken insan en azından marinanın bir süre sessizliğe gömülüp suların durulmasını bekleyeceğini düşünüyor değil mi?

Ama değil…

Burası Yeni Türkiye…

Tüm gözler üzerinde olsa da kimin umurunda.

Bodrum Yalıkavak Marina’da 5 aydır ruhsatsız şekilde inşaat yapılıyor. Üstelik Bodrum Belediyesi’nin mühürlediği şantiyede vinçler ve işçiler arı gibi çalışıyor. Ayrıca Bodrum genelinde turizm sezonu nedeniyle inşaat yasağı varken bu çalışmalar devam ediyor.

Marinadaki eski otel binası tamamen yıkılmış ve yerine iki katlı çok daha büyük bir otel inşa ediliyor. Önceden 11 odalı olan oteldeki oda sayısının en az iki kat arttığı öne sürülüyor.

Bodrum Belediyesi yetkilileri, marinayı işleten şirketin tadilat ruhsatı için başvurduğunu ve incelemenin sürdüğünü ifade etti. Şirkete ruhsatsız inşaatın durması için uyarı yapıldığını belirten belediye kaynakları “Vatandaşlardan şikâyetler geliyor. 2 kez mühürlememize rağmen çalışmaya devam ediyorlar” dedi.

İmara göre; marinanın bulunduğu denizin üzerine dolgu alanda yapılaşma oranının yüzde 20 olduğunu ifade eden Bodrum Belediyesi yetkilileri kendilerine sunulan tadilat projesine göre; marinada daha önce kullanılmayan rezerv olarak bırakılan alanda yapılaşmaya gidildiğini ifade ediyor. “Şu an ruhsat başvurusu son inceleme 

aşamasında. Fazlası yapıldıysa ruhsat verilmeyecek. Fazla yapılan bölümler 

yıkılacak” diye konuşuyorlar.

MARİNADA ÇÖKME TEHLİKESİ

‘Çöküldüğü’ iddia edilen marinadaki inşaat, dolgu alanının çökmesine neden olur mu? Belediye kaynakları dolgu alanın tüm rezerv alan gözetilerek yapıldığı ve bir tehlike olmadığını söylüyor.

Ancak marinadaki inşaatın yapılaşma oranını çok geçtiğine yönelik iddialar ve şikâyetler var.

Yalıkavak Marina’nın baskı ve kumpasla elinden alındığını iddia eden Mübariz Mansimov

 “Orada 5 bin 500 metrekare toplam yapılaşma izni vardı. Biz hepsini kullanmıştık, 1

 metrekare bile kalmamıştı. Bunu katbekat geçmişler. Eski otel bir katlıydı, en az 5

 metre daha yükseltmişler. Biz buraya çivi çakamıyorduk. Denize 10 metre

 mesafede bunu yapıyorlar” dedi.

Yalıkavak Marina’yı iş insanı Cefi Kamhi 1995’te açmıştı. 2012’de o dönem Türkiye’nin en zengin 10 ismi arasında yer alan ve Tayyip Erdoğan’ın talebiyle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Mansimov satın almıştı. Mansimov da marinada yapılaşmayı büyük oranda artırmıştı.

ÇOCUK PARKI AVM OLDU

Mansimov ise yeşil alanlar oluşturduğu iddiasında. Marinada çocuk parkı yaptığını ve Yalıkavak ahalisinin çocuklarının buradan ücretsiz faydalandığını anlatarak “Bu çocuk parkını da yıktılar. Yerine dükkânlar yaptılar” diyor.

Çocuk parkının yanı sıra eskiden amfitiyatro bulunan alan da alışveriş merkezine dönüştürüldü.

Tabii ki geçmişte de marinadan Yalıkavak ahalisinin faydalandığı söylenemez. Her zaman çok pahalı ve zenginlerin ayrıcalıklı dünyasına aitti. Bu toprakların insanları için kurulduğu günden beri ayrı bir dünyaydı. Pek çok Yalıkavaklı çocuğunu bir kez bile oraya götürmediğini söylüyor.

Bugün ise bir şişe küçük su 25 lira, bir top dondurma 40 liraya satılıyor. Bazı lokantalarda yemek için 1000 TL gözden çıkarılmalı.

‘AĞAR YÖNETİYOR’ İDDİASI

Mübariz Mansimov ise Yalıkavak Marina’yı fiilen Mehmet Ağar’ın yönettiğini iddia ediyor. “Bu inşaatları ancak arkasında büyük bir güç olan biri yapabilir” diyor.

Henüz ruhsat incelemesi tamamlanmadığı için Yalıkavak Marina’da yapılaşma sınırlarının aşılıp aşılmadığına dair bir belge yok. Ama geçmişte bu sınırların altüst edilip sonra cezalar ödenerek kalıcılaştığına defalarca tanık olduk. Bakalım süreç nasıl işleyecek.

Ama şurası kesin:

Çok vahim iddialarla bütün ülkenin gözlerinin çevrildiği dev marinada ruhsatsız inşaat yapılabiliyor, mühürler kırılabiliyor. Türkiye hukuksuzluk okyanusunda yelkenler fora ilerlerken aynı gemide olanların keyfi hiç bozulmuyor. Halk boğuluyor.

Timur Soykan / BİRGÜN


İlmek ilmek nakış nakış: Sovyet halılarının kısa tarihi - ÖZKAN ÖZTAŞ / SOL

Sovyetler birliği, aydınlanma, ilerleme, eşitlik, kardeşlik, birlik, mücadele ve gelecek kavramlarına yüklediği anlamları halılara da nakşeder.

İnsanlığın kültürel evriminde üç şeyi öne çıkarmak tarihi bir okuma adına verimli olabilir. Biri yerleşik hayata geçiş ve bununla alakalı olarak kentleşme ve konutlar, bir diğeri makinaların ve aletlerin kullanımı izinde sanayileşme, bir diğeri de tekstilin günlük hayattaki kullanımı. 

Kültürel hayatımızda her şeyi yeni baştan tanımlamamıza vesile olan iki büyük devrim mevcut. İlki yerleşik hayata geçişi tarif eden neolitik devrim diğeri ise buharlı makinaların icadıyla cisimleşen sanayi devrimi. Her ikisinde de mekanın kullanımı, alet kullanımı ve tekstilin belirgin imgeler oluşturması tesadüf değil. 

Neolitik devrim sürecinde yerleşik hayata geçiş ile birlikte ilk "şehir" örneklerini incelediğimizde konut türü ve kalabalıkların yönetimi, alet-edevat kullanımının ileriye sıçrayışı ve artık evcilleştirilen hayvanlar sayesinde tekstilin gündelik hayatın bir parçası olması göze çarpar.  

Sanayi devimi ile de benzer bir yol haritası oluşturulabilir. İngiltere'de Emekçi Sınıfın Durumu adlı çalışmasında Engels, emekçilerin hayatlarındaki değişimi ve sorunları incelediği bir saha çalışması sayılabilecek kitabında, işçilerin konutlarını ve yaşam alanlarının yanı sıra kıyafetlerine de odaklanır. İşçi mahallelerinin krokisini çizecek kadar titiz davrandığı çalışmasında Engels, işçilerin üzerindeki kıyafetleri, kumaş türlerini aktarır. Hatta gardıroplarındaki kıyafetlerin çeşidine ve sayısına kadar incelemiştir yer yer. Örneğin yünlü kumaş orta sınıfı temsil ederken o dönem pamuklu ceketler işçi sınıfını tarif ediyor Engels'in çalışmasında. 

İnsanlık tarihinin bir diğer sıçrayışı da 1917 Ekim Devrimi ile açılan sayfada sosyalist deneyime denk gelir. Sovyetler Birliği geçmişten gelen birçok sanatsal üretimi sosyalist deneyimle buluşturmayı denemiştir. Bir çok örnekte bu girişimler için "imkansızı denemek" benzetmeleri yapılmıştır. Ancak buradaki imkansızlık benzetmesi deneyimlediği örneğin gerçeklikten uzak oluşundan değil, Sovyet insanının olağanüstü çabasından kaynaklanır. Olmaz denilen şeyi gerçekleştirme çabasıdır her biri.

Sovyetler Birliği'ne halı ve kilim kültürü Orta Asya'dan mirastır. Özellikle de Moğolistan coğrafyasından devralınan halı ve kilim örnekleri Kırgız, Özbek, Kazak ve Azeri örnekleriyle de yeniden üretilerek Sovyetler Birliği'nin geniş kültürel coğrafyasında iz bırakır. Bu etkileşim Ermeni ve Gürcü kültüründe de kendi örneklerini var eder zaman içinde. 

Rusya'dan devralınan bu örnekler, 1917 Ekim Devrimi'nden sonra farklı bir aşamaya geçer. Mevcut halılar ve kilimlerin üretimleri dışında Sovyet Sosyalizminin propaganda değeri taşıyan örnekleri ya da bazı Bolşevik kadrolar halılara nakşedilir. İlk zamanlar, benzer sanatsal üretimlerde de olduğu gibi halkın kendi çabası ve üretimiyle yola koyulurlar. Sonraları bu üretimler akademik derinlik ve estetik kaygı ile buluşarak farklı bir aşamaya geçer. Üstelik bu durum müzikte de resimde de benzer etkileşimler gösterir. Sanat alanları arasında paralellikler kurmak mümkündür.

                    Ermenistan Sovyeti'nde kadınlar Stalin için hazırlanan bir halıyı dokurken

İlerleyen yıllarda bazı Sovyet ülkelerinde halı müzeleri açılır. Buralarda hem geleneksel halı örnekleri hem de Sovyetler Birliği'nde üretilmiş örneklere rastlarız. Kırgız, Özbek ve Kazak Sovyetlerinin örnekleriyle birlikte en öne çıkan örnek Azerbaycan Sovyeti'ndeki müzedir. Müzelerde arkeologların çeşitli kazılarda rast geldikleri tarihi halılar da yer alır. 

Sovyet sosyalizmi, insanlığın eşitlik ve özgürlük içinde yaşadığı aydınlık bir ülke idealini propaganda edebileceği her türlü aracı başarıyla kullanmıştır. En güzel ifadesiyle, insanların eşit olabileceği, sömürüsüz bir dünyanın kurabildiğini anlatabileceği hiç bir aracı denemekten vazgeçmemiştir. 

Evet, halı ve kilimler de dahil. 

Komünist halk ozanı Aşık İhsani bir türküsünde "ilmek ilmek nakış nakış sosyalizmi örüyoruz" der. Benzer motivasyonlardır, zira halı ve kilim dokumak için ihtiyaç duyulan sabır hafife alınacak bir şey değildir. Kim bilir belki de Halet Çambel'in Aslantaş-Karatepe'de sabırla işlediği arkeolojik alanların yanı sıra yöre halkına halı ve kilim dokumayı öğretmesi ve atölyeler kurması da benzer bir motivasyonun çıktısıydı. 

Sovyetler birliği, aydınlanma, ilerleme, eşitlik, kardeşlik, birlik, mücadele ve gelecek kavramlarına yüklediği anlamları halılara nakşeder. Bazı örneklerde gelişkin bazılarında ise geleneksel tekrarlar ile. 

     Soldan sağa üretim müdürü Dzhabrail Ahmedov, dokumacı Sona Akhmedova, sanatçı ve      yönetmen Latif Kerimov, halı dokuma ustası Gulnene Mustafayeva.

Bu isimlerden en önemlisi Latin Kerimov'dur. Zira kendisi sadece üretmemiş aynı zamanda bu halıların nasıl dokunacağını öğreten atölyeler açmış ve geleneksel motifleri sosyalizm propagandası ile buluşturmayı denemiştir. Kendisi de ne olursa olsun denemekten vazgeçmeyen inatçı ve sabırlı Sovyet insanlarına örnektir. Bazı halıların metrekaresinde yüz binlerce ilmek olduğu düşünülürse yapılan işin kendisi farklı bir mana kazanıyor. Kerimov dev bir Stalin halısını dokumadan önceki taslak çalışmalarını hazırlarken fotoğrafın konusu olmuş burada. 
                                        Latif Kerimov'ın 1949 yılında atölyede çekilen bir fotoğrafı

Uzay çalışmalarından kolhozlara, kadrolardan geleceğe 

Birçok içerik nakşedilir halılara. Halılar zaman zaman hediye, zaman zaman bir evin duvarında süs olurken, zaman zaman da müzelerde kendilerine yer bulur. Bilinen örneklerinden birisi "Sovyet uzay çalışmaları Dünya barışına hizmet ediyor" başlıklı Yuri Gagarin ve Lenin görselleri ile bezenmiş Azerbaycan halısıdır. Bugün hala Azerbaycan Halı Müzesi'nde sergilenen eser Sovyetlerin uzayı fethe çıktığı dönemin heyecanını yansıtmaya çalışmış. Lenin'in bir yanında Gagarin diğer yanında da uzaya çıkan ilk kadın Tereşkova resmedilmiş. 

İlk dönem eserler estetik açıdan emekleme dönemleri olarak tarif edilebilir. Girdikleri evlerde süsledikleri duvarlarda ise birer propaganda afişine dönüşürler. Sovyet sanatının tüm örneklerinde benzer şeyler mevcut. Bir yanda avangart örnekler diğer yanda geleneksel motifler. Aynı zamanda üretilen farklı biçimler ve temsiller olarak var etmişler kendilerini.

Gericilikle mücadele ve kadınların özgürlüğü de Sovyet Sosyalizmi'nin yine öne çıkan başlıklarından. 1920 yılında yapılan halı "Burkanın çıkarılması" başlığını taşıyor. Benzeri bir afiş çalışması da olan halıda kadınlar burkalarını çıkaran öncünün etrafında birleşiyor. 

"Burkanın çıkarılışı" halısı ve arka planda işlenen sanayi bacaları ve makina dişlileri-çarklar. Doğu Müzesi Koleksiyonu eserlerinden

Bir başka içerikle yine kadının kurtuluşu motifi. Gülbike İskenderova'nın nakşettiği halı 1920'lerin sonuna tarihlendiriliyor. Dönemin aydınlanma ve kadının kurtuluşu motifleri ile uyumlu. Halının adı 'Örtüyü çıkarmak' ismini taşıyor. 1920'li yıllarda yapılan "Müslüman işçiler, krallar ve hanlar sizi haklarınızdan mahrum kıldı" isimli propaganda afişi ile benzer temsilleri içeriyor.

Soğuk kış günlerinde ince duvarlarda yalıtım görevi gören halılar, birçok Sovyet emekçisinin tek duvar süsü oldu. Ömrü en uzun nesnelerden olan halılar, Sovyetler Birliği'nde kuşaklar arası bir hediyeye dönüştü zaman içinde. Sovyetler Birliği'nin fabrika ve üretim sahalarında hayata geçirdiği toplu konutlarda evdeki sesi izole etme görevi gören halılar, İkinci Dünya Savaşı sırasında yıpranan duvarları örttü, yeniden inşa için zaman kazandırdı. Geçmişte Kafkas ve Orta Asya halklarının gösteriş, zerafet ya da soyluluk belirtisi olarak kullandığı halılar Sovyetler Birliği'nde gündelik hayatın içinde işlevsel ve propagandif nesnelere dönüşmüştü. 

Lenin'in hayatından kesitlerle birlikte eşit ve özgür bir dünyada yaşayan Sovyet halklarını temsil eden bir halı. Halı devasa bir boyutta nakşedilmiş. 

                                  Nakşedilen Lenin halısının boyutlarını bu fotoğrafta görmek mümkün.

Halkların eşit ve özgür bir hayatı yaşadıkları Sovyetler, bu imgeyi de halılara taşır. Kalabalıkların kızıl bayraklar ile yürüdüğü temsiller evlerin duvarlarını süsler zaman içinde. Sovyet Halkları "İnsan Dostu" isimli halı bugün Türkmenistan Aşkabat'ta sergileniyor. Halının yapılış tarihi ise 1983

Sovyetler Birliği'nin zenginliği ve verimi fabrika bacalarında tüten duman, dönen çarklar, göğeren başaklar ile işlenmiş halılara. 

"Vatanımın Zenginliği" isimli halıda bereketi sembolize eden başaklar ve üzümler, bacası tüten fabrikalar ve traktör, gökyüzünde uçan uçaklar ve yeşillik içinde bahçeler ve evler var. Halı 1939 yılındaki Klin şehrini resmediyor.

Halılarda Sovyet gençlik örgütleri de unutulmamış. Komsomol ve piyonerler yine halılara işlenen örnekler arasında yer alıyor. 

"Öncüler kongresi" isimli halı 1928 yılında yapılmış. Dikkatlice baktığınızda dünyanın üzerinde yükselen bir piyonerin arkasında yine bir halı motifi görünmekte. 

Halılarda olimpiyatlar ve Sovyet sporcular da mevcut. 1969 yılında yapılan halıda sporcular resmedilmiş. Azerbaycan Halı Müzesi'nde sergilenen eser Sovyetler Birliği'nin uluslararası spor müsabakalarında adını duyurduğu ve başarılara imza attığı yıllara denk düşüyor. 

Lenin, Stalin ve Molotov gibi kadroların yer aldığı halılarda çeşitli Sovyet ülkelerindeki yerel kadrolar ve bolşevik öndelerler de resmedilmiştir. Sovyetler Birliği'nde resmi ve afişi yapılan hemen hemen her temsilin bir de halısını dokuduklarını söylemek abartı olmayacaktır. 
İki farklı dönemde yapılan halılarda Lenin ve Stalin'in bilinen fotoğrafları ile Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov işlenmiş

Sovyetler Birliği'nin geleneksel olan ile sosyalist deneyim arasında kurduğu etkileşime örneklerden birisi halı çalışmaları. Kızıl Ordu Korosu'ndaki balalayka gibi hem geleneksel hem de ileri olanla kurduğu bağ açısından özgün örnekler sunuyor. Halılar üzerinden Sovyetler Birliği'ndeki dönemleri, sanattaki estetik arayışları ve durumu incelemek pekala mümkün görüyor. 

Sovyet halıları bugün eski Sovyet coğrafyasında yaşayan pek çok insanın evinde hâlâ duvarları süslüyor. Müzelerdeki temsilleri ise sanatseverlerin en çok ilgisini çeken bölümlerden biri olmaya devam ediyor.

ÖZKAN ÖZTAŞ / SOL










Franz Kafka: Tekeller çağında çelişkilerle dolu bir yazar - KAYA TOKMAKÇIOĞLU / SOL

 İçi çöküntü imgeleri ve karabasanlarla dolu Kafkaesk dünya, bugün yaşadığımız, çürümeye yüz tutmuş toplumsal düzenin 'gerçekliğini' yansıtıyor.

Geçtiğimiz yüzyılın ilk yılları olağanüstü bir altüst oluşu beraberinde getirdi. Ekonomik, siyasal ve ideolojik büyük bir krizin içine sürüklenmiş kapitalist-emperyalist sistem milyonlarca insanın yaşamına mal olan bir paylaşım savaşına yol açarken, Çarlık Rusyası’nı yıkıp iktidarı alan Bolşevikler sosyalist devrimler çağının açıldığını tüm dünyaya ilan etti. Burjuvazi, proletarya ve ezilen halklar nezdinde artık alt edilemeyecek bir düşman olmaktan çıkmış, kâğıttan bir kaplana dönüşmüştü. Bu büyük altüst oluşun arifesinde, 1883 yılının 3 Temmuz’unda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Prag kentinde dünyaya geldi Franz Kafka. 1906 yılında hukuk doktoru oldu. Pek çok yapıtını emperyalist paylaşım savaşı yaşanırken kaleme alıp yayımladı. Savaşta taraf olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu söz konusu dönemde geleneksel, taşra kökenli bir toplum yapısından hızla kentlerde yaşayan modern bir topluma doğru evrilmekteydi.

Kozmopolit bir kentte dünyaya gelmiş, Yahudiliğini umursamayan, Çekçe yerine Almanca konuşan, bir sosyal sigorta memuru olarak içine doğduğu burjuva ailesini tam olarak yansıtmayan Kafka topyekûn çelişkilerle dolu bir kişilikti. Pek çok kere dile getirildi; evet, karamsardı. Bunda çökme noktasına gelmiş bir düzenin insanlığa musallat ettiği her türlü yabancılaşmanın büyük payı vardı. Karamsarlığıyla birlikte hüzünlü bir ümitsizlikten mustaripti, çünkü gelmekte olanı kavrayabilmesine yardımcı olacak diyalektik bakış açısına sahip değildi. Buna karşın, savaşın ayak seslerinin duyulduğu bir momentte düzenin kurumlarının büyük bir gümbürtüyle yerle bir olacağını sezmiş gibiydi.

Hukukçu olarak çalıştığı sigorta şirketinde işçi sınıfına yakından temas etme olanağı bulan Kafka’nın umutsuzluk ve karamsarlığını, çözülmekte olan bir imparatorlukta sınıf bilincine sahip olmayan, baş kaldıracak gücü kendinde bulamayan bir proletarya da körüklüyordu. Küçük burjuva, hümanist bakış açısı, işçileri güçsüz, zavallı bir kitle olarak bellemesine yol açtı. Yapıtlarında resmettiği insanların dünyayı değiştirebilecek olmalarına inanmamasına ardı arkası gelmez kuşkular ve korku iklimi eşlik ediyordu. Yavaş yavaş gerçekleşen ulus-devletleşme sürecine güçlü bir sınıf hareketi mevcut değildi ve imparatorluğun hantal bürokratik aygıtının boğucu etkisi yazarın üzerine her geçen gün daha fazla çökmekteydi. Kapitalizmin emperyalist aşamasında ve üstüne üstlük sosyalist devrimler çağının açıldığı bir momentte gideni anlayan ama gelmekte olanı kavrayamayan bir aydının trajedisiydi yaşanan.

Betimlemeye ve kavramaya çalıştığı, çürümekte olan toplumsal düzenden herhangi bir umut ışığı çıkaramayan ve insana dair inancını gitgide yitiren Kafka’nın edebî gücü burjuva toplumuna ilişkin yaptığı gözlemlerin gücünde yatmaktadır. 1915’te yayımlanan Dönüşüm’ün başkarakteri Gregor Samsa, herkesle iyi geçinmek ve babasının patronundan aldığı borcu emeği karşılığında ödemek zorunda olan bir pazarlamacıdır. 1925’te (ölümünden bir yıl sonra) yayımlanan Dava’nın Josef K.’sı ise çevresi tarafından pek de umursanmayan, usulen saygı duyulan bir banka şefidir. Her iki anlatı da çürümekte olan bir toplumsal düzenin devlet, aile, hukuk gibi üst-yapısal kurumlarını gözler önüne serer.

Sabah uyandığında kendisini dev bir böceğe dönüşmüş olarak gören Gregor Samsa özelinde betimlenen tema, emperyalizm çağında boyun eğen emekçilerin bencilleşmeye ve tepkisizleşmeye karşı koyamaz hale gelmeleridir. Patrona, aileye ve burjuvazinin iktidarına tutsak olmuş Samsa, böceğe dönüşmesine karşın mesai saatini düşünmekte ve işe gitmeyi arzulamaktadır.

Ailedeki otoritenin karşılığı olarak babayı işaret eder Kafka. Toplumsal yabancılaşmanın başladığı yer olarak aileyi gösterir. Dönüşüm’de böcekleşen Samsa olsa da ailenin diğer bireyleri anlatı ilerledikçe birer böcek gibi davranmaya başlarlar. Kapitalist üretim biçiminde aileyi bir arada tutan gerçek bir sevgi bağı yoktur. Babasının kendisinden para sakladığını öğrendiğinde kullanılmış hisseder Gregor. Kafka, asalak, ikiyüzlü ve aralarında herhangi bir sevgi bağı olmayan aile bireyleri aracılığıyla çürümekte olan bir toplumsal düzende aile kurumunun çıkarcılığını ön plana koyar. Dönüşüm’ün sonunda Samsa’yı öldürür ve aslen böcekleşen aileyle okuru baş başa bırakır. Samsa’nın aileye uyum sağlamasına, sürüye tekrar katılmasına izin vermez.

Kendisine ve topluma yabancılaşmış, isyan etme yetisini yitirmiş, mevcut düzen karşısında geri dönüşsüz bir yenilgi hissi besleyen ve dolayısıyla yazgısına boyun eğmiş bireyleri betimlemeyi tercih etti bir yandan Kafka. Bu bireylerin mensup olduğu toplumsal tabakanın içinde egemen sınıfa tabi bürokrasi her daim başrolü oynadı. Örneğin Dava’nın küçük burjuva Josef K.’sı kapitalist toplumda bir başına kalmış, nadiren de olsa düzeni sorgulayabilen bir nitelik taşır. Burjuvazinin tesis ettiği düzenin adalet mekanizmasının yalanlar üzerine kurulu olduğunu teşhir eden Kafka, rahip ile Josef K. arasındaki diyalogla burjuva devletinde bürokrasiyle dinin ayrılmaz bütünlüğüne dikkatleri çeker. 

“… Adam henüz gelmektedir kanuna, kapıcı ise öteden beri oradadır. Kanun tarafından kapıcılıkla görevlendirilmiştir. Onun yüce mevkiinden şüphe etmek, kanundan şüphe etmek demektir.” — “Ama ben aynı görüşte değilim”, dedi K., başını sallayarak, “Çünkü söz konusu görüş benimsendi mi, kapıcının her söylediğine gerçek gözüyle bakılması gerekir; böyle bir şeyin olamayacağını ise sen kendin enine boyuna kanıtlamış bulunuyorsun.” — “Hayır!” diye cevapladı Rahip, “Gerçek gözüyle değil, sadece zorunlu olarak!” — “Karamsar bir görüş bu”, diye ekledi K., “Dünyanın düzenini yalana bağlıyor.” [Franz Kafka, Dava, Cem Yayınevi, çev.: Kâmuran Şipal, 1984 (3. baskı), s. 247-248]

Kafka’nın üretmeye başladığı döneme fazlasıyla benzeyen bir çağda yaşıyoruz. Kriz koşullarında sömürülenlerin sayısı ve bireylerin kendileriyle topluma yabancılaşmaları artmaya devam ediyor. Egemen sınıfın ezilenlere dayattığı böcekleşmenin sadece sosyalizmin galebe çalmasıyla aşılabileceği ve dolayısıyla geleceğe dair umut beslemenin her zamankinden daha önemli olduğu zamanlardan geçiyoruz. Kafka da doğru bir bağlamda ele alındığı takdirde önemini ve güncelliğini korumaya devam ediyor. İçi çöküntü imgeleri ve karabasanlarla dolu Kafkaesk dünya, bugün yaşadığımız, çürümeye yüz tutmuş toplumsal düzenin “gerçekliğini” yansıtıyor. Dolayısıyla, Kafka’nın ufkunun yetmediği noktayı göz önünde bulundurarak yalnız olmadığımızın bilincine varmak ve Kafkaizm’i aşmak önümüzde duruyor. Yaşadığımız toplumun gerçekliğini kavramaya ve onu dönüştürmeye çalışan okur için, emperyalizm çağında sürüden ayrılıp boyun eğmeyenlere güç katabilmek için yapıtını tartışmaya devam etmek gerekiyor.

 KAYA TOKMAKÇIOĞLU / SOL



Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -5 Haziran 2025-

  KRT’de neler oluyor; görünen ve görünmeyenler…-Candan Yıldız- CHP’ye yakınlığı ile bilinen kanalın yayın çizgisi zaman içerisinde değişti,...