Üniversite toplantı, seminer ve derslerinde dinselleşme adımı + Spor Bakanlığı’nın gençlik kampı öğrencileri rahatsız etti, aileler ise endişe içinde +Son dönemde sayıları artan medreseler yeniden ülkenin gündeminde - Cumhuriyet

 


Üniversite toplantı, seminer ve derslerinde dinselleşme adımı - Işık Kansu

Bir öğretim görevlisi camide “kadınlara özel” fıkıh semineri vermeye başladı. Hukuk fakültesinde İslam hukuku ana bilim dalı kuruldu. Akademide İslami sigorta uygulamaları da ele alındı.

Devlet üniversitelerinde hukukun çeşitli alanlarının dinselleşmesine yönelik toplantı, seminer ve çalışmalar yürütülüyor. Cumhuriyet’in yaptığı araştırmalara göre, Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi İslam Hukuku anabilim dalı öğretim üyelerinden Dr. Semra Peker, Yalova Merkez Camisi’nde 17 Haziran’dan başlayarak her cuma namazı sonrası kadınlara özel “Kur’an-ı Kerim’in Fıkhî (İslam hukuku) Tefsiri” başlıklı seminer vermeye başladı. Seminerin, öğrencilerin yanı sıra halka da açık olacağı duyuruldu. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde İslam Hukuku Özel Hukuk Anabilim Dalı kuruldu. 

SEÇİMLİ DERS OLDU

Fakültede, İslam hukuku dersi seçimli ders olarak okutuluyor. Yine aynı fakültede, İslam hukuku “Islamic Law” adı altında İngilizce olarak Mecelle’nin ele alındığı Türk Özel Hukuk Tarihi dersi de seçimli olarak ders programına girmiş bulunuyor. Aynı üniversitenin hukuk fakültesi araştırma görevlisi Mustafa Aktürk, geçen ay “İslam Aile Hukukunda Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları” adlı bir seminer verdi. Aktürk, seminerdeki sunumunda, resmi TÜİK verilerine dayanarak artan boşanma sayılarına dikkat çekti, bu alanda Türk pozitif hukukunda hayata geçirilmesi tasarlanan aile içi uyuşmazlıklarda alternatif çözüm yollarına İslam hukukunun yaklaşımını ele aldı. Güncel olarak Malezya’da uygulanan aile arabuluculuğu yöntemlerine dikkat çekerek konuya ilişkin İslam hukukunun bakış açısını değerlendirdi.

Geçtiğimiz yıllarda Malatya İnönü Üniversitesi’nde de, “İslam Aile Hukuku” semineri adı altında bir toplantı yapılmıştı. Türkiye’nin çeşitli fakültelerinden gelen akademisyenlerin katıldığı seminerde, “mazisi olmayanın atisi olmaz ilkesinden hareketle İslam Aile Hukuku ile ilgili fıkhi mirasın ve birikimin güncellenerek günümüze aktarılması” hedeflenmişti.

İSLAMİ SİGORTA

Marmara Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finansı Enstitüsü de İslam hukuku alanında seminerler dizisi düzenliyor. En son “İslam Hukuku Açısından Sigorta ve Günümüz Uygulamaları” adlı seminerde, konvansiyel ve katılım sigortacılığı gündeme alındı. 

Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi ise bu yıl içinde “İslam Hukuku Araştırmalarına Zemin Oluşturması Açısından Yapay Zekâ” başlıklı bir uluslararası sempozyum düzenledi. 

                                                                ***

Spor Bakanlığı’nın gençlik kampı öğrencileri rahatsız etti, aileler ise endişe içinde - Sena Yaşar

Kırşehir’deki kampa KKTC’den de 46 genç katıldı. Öğrencilere, programa dahil olmamasına karşın mevlit dinletildi, zorunlu maneviyat dersi verildi.


Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın, “Ulusal Gençlik Kampları” programı kapsamında Kırşehir’de düzenlediği Ahi Evran Doğa Gençlik Kampı’na katılan öğrencilere, önceden verilen programda yer almamasına karşın mevlit dinletildiği, maneviyat dersleri verildiği ortaya çıktı. Kampa, KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti arasında imzalanan Mali İşbirliği Protokolü gereği KKTC’den de 46 kız öğrenci katıldı. Kampa giriş yaptıktan sonra ailelerine ulaşan öğrenciler, programa dahil olmayan faaliyetlere katılmak zorunda bırakıldıklarını belirtip ayrılmak istedi. 

"DÖNMEK İSTİYORLAR"

Konuya ilişkin Cumhuriyet’e açıklamalarda bulunan KKTC Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Devrim Barçın, ailelerin kendisine ulaştığını belirterek, “Öğrenciler, program dışında ilk gece tek faaliyetin mevlit dinletmek olduğunu söylüyor. Ertesi gün aynı maneviyat hocaları ile zorunlu dersler olacağı söylenmiş. Kampta öğrencilere dağıtılan program, ailelere verilenden farklı. Çocuklar zorunlu maneviyat dersinden rahatsız. Aileler endişe duyuyor, çocuklar dönmek istiyor. Bu konuya acilen müdahale edilmeli ve antilaik bu organizasyonlara gençlerimiz gönderilmemeli” ifadelerini kullandı. 

"HUZURSUZLUK YARATTI"

Barçın, öğrencilerin önceki kamplarda da bu tür serzenişlerde bulunduklarını vurgulayarak “Önceden bilgi verilmeden bu tür programların zorunlu tutulması Kıbrıs’ta ciddi huzursuzluk yaratıyor. Çocukların bilerek gitmesi başka, kişilerin buna mecburi tutulması başka. Bu bir dayatmadır ve asla kabul edilemez” diye konuştu. 

İKİ FARKLI PROGRAM 

Ailelere kamp öncesinde verilen programda kano, bisiklet, okçuluk, halk oyunları, tiyatro, masa tenisi gibi etkinlikler yer alırken; öğrencilere verilen 1. gün programında “maneviyat 1 ve 2” dersleri verildiği görülüyor. Derslerin kadın öğretmenler tarafından mescitte yapılacağı belirtiliyor. 

                                                             ***

Son dönemde sayıları artan medreseler yeniden ülkenin gündeminde - Sefa Uyar 

Son dönemde “medrese” adı altındaki kurumların sayısı arttı. İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu ve hukukçu Celal Ülgen Öğretim Birliği Yasası’na işaret ederek medreselerin yasalara aykırı olduğunu vurgulayıp “Cumhuriyet’e ve Atatürk Devrimlerine meydan okuma” dedi.

Son dönemde medrese adı altındaki kurumların sayısının artması, hukuki tartışmayı beraberinde getirdi. Hukukçular, Öğretim Birliği Yasası’na işaret ederek medreselerin yasalara aykırı olduğunu vurguladı.

3 Mart 1924’teki devrim yasalarının ardından mahalle mektepleri ve medreseler kapatıldı. Ancak “medrese” adını kullanan yapılar varlığını sürdürüyor. Son olarak Diyarbakır’da Alimler ve Medreseler Birliği’nce “Şeyh Ahmed Şorşibi Külliyesi” adıyla medrese açıldı. İslami İlimler Merkezi’nin “Sultanahmet Medresesi” adını verdiği merkez ise “e-medrese” ile çevrimiçi program yürütüyor. Bu gelişmeler, medreselerin hukuki durumunu yeniden gündeme getirdi. İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, bu yapılanmaların, Cumhuriyet ile birlikte oluşturulan temellerin zayıflatılmasına yönelik çabalar olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı: 

"YASAYA AYKIRIDIR"

“Tevhidi Tedrisat Yasası’na aykırı, eğitim anlayışımızı başından sonuna kadar değiştirecek bir çaba olarak görüyorum. Asıl hedefin, bazı kitlelerin konsolide edilmesine yönelik seçim çabaları olduğu kanaatindeyim. Türkiye’nin özellikle laik yapısının değiştirilmesi konusundaki özel çabalardan biri. Anayasada yazılı laik devlet ilkesine aykırı bir yapılanma olduğu kanaatindeyim.” 

Hukukçu Celal Ülgen ise Türkiye’nin, Atatürk’ün aydınlanma devrimleri ile çağdaşlaşma yoluna adım attığını, bunun en önemli adımlarından birinin ise Öğretim Birliği Yasası’nın kabul edilmesi olduğunu vurguladı. “Laik eğitime geçiş önemli ölçüde sağlanmış oldu. Medreselerin kapatılmasıyla bütün okullar, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı” diyen Ülgen, söz konusu yasanın, anayasanın 174. maddesiyle “devrim yasaları” kapsamında korunduğunu anımsattı. Ülgen, “Medreselerin yeniden açılması, Cumhuriyet Aydınlanmasına ve Atatürk devrimlerine meydan okumadır. Müspet bilimler yerine ilim adı verdikleri bir Arap felsefesine ağırlık vermeleri üzüntü vericidir. Bu durum İslam’ın değil siyasal İslam’ın yayılmacı politikasının kendisidir” diye konuştu.

Cumhuriyet






'Gözden çıkarılan ilk yerler arkeolojik alanlar' - ÖZKAN ÖZTAŞ / SOL - Özel

 Arkeolojik alanların tahribatının savaşlarla sınırlı olmadığını ifade eden Arkeolog Mesut Alp, iktidarların ilk gözden çıkardıkları yerlerin arkeolojik alanlar olduğunu belirtiyor.

Geçtiğimiz hafta Arkeolog Mesut Alp ile başladığımız arkeolojik alanlara dönük saldırılara ve tahribatın tarihine dönük söyleşimiz bu hafta kaldığı yerden devam ediyor. 

Bereketli Hilal adı verilen coğrafi işaretlemenin içerisinde yer alan ve insanlık tarihinin en önemli adımlarının atıldığı bu alanda yaşananlar bizlere sadece günümüz örnekleriyle değil geçmişte yaşanmış tekrarlarıyla da birçok veri sunuyor. Ve bu alanda yaşanmış örnekler bizlere yine bu alanın geleceğine dair de çıkarımlar sağlayabiliyor.

Arkeolojik alanların tahribatına dair içeriği derinleştiren Arkeolog Mesut Alp, yaşananların sadece savaşlarla sınırlandırılmaması gerektiğini işaret ederken aynı zamanda kolektif hafızanın ortak mekanları adını verdiği yerleşkelerin korunmasına dair de yine kolektif bir çaba gerektiğini vurguluyor. 

Yaşanan sorunların sadece savaşlarla sınırlı olmadığını ifade eden Alp, sadece savaşlara odaklanan bakış açısının eksik kalacağını, yaşanan tahribatın ise daha geniş kapsamlı olduğunu ifade ediyor. 

'Yaşanan tahribatlar savaşlarla sınırlı kalmadı'

Savaşlar dışında başka nedenlerin de arkeolojik alanlara zarar verdiğinden söz ettiniz. Bu konuyu biraz daha açar mısınız?

Tabi. Şimdi Bereketli Hilal adını verdiğimiz alanda yaşanan ve arkeolojik alanların tahrip edilmesine dair konu sadece savaşlarla sınırlı olmadı. Bugün birçok isimlendirmeyle anılan bu yerlerde yaşanan tahribat çok boyutlu. Dilerseniz Bereketli Hilal deyin, dilerseniz Kuzey Suriye ya da Rojava bölgesi, dilerseniz Güneydoğu Anadolu ya da Kuzey Kürdistan fark etmez. Buralarda arkeolojik alanlarda yaşanmış sorunlar, savaşların dışında birçok örnek çeşitlendi. 

Somut olarak hangi faaliyetler örnek verilebilir?

İlk başa baraj inşaatlarını yazabiliriz. Birçok yerin sular altında kalması bu arkeolojik alanların aldığı en büyük tahribatlardan biri sayılabilir. Sonra yine bu arkeolojik alanların tepelerine araştırılmadan incelenmeden kurulan baz istasyonlarını gördük. Askeri yapılaşma ve karakollar dikildi bu arkeolojik alanlara. Sanayi siteleri yapıldı. Kabaca arkeolojik alanların imara açıldığı çok sayıda örnek var günümüzde. Ben bu örneklerin tamamını kolektif hafızamızı ve bunun merkezlerini yok etme girişimi olarak okuyorum. 

                                  Baraj inşaatı sonrasında Hasankeyf'in görünümü

'Bahsi geçen alanlar bir amaç uğruna gözden çıkarıldı'

Yapılaşmanın arkeolojik alanlarda yer almasının bir tesadüf olmadığını söyleyebilir miyiz?

Bu örneklerde bahsi geçen alanlar, belli bir amaç uğruna ilk gözden çıkarılan alanlar. Yani öyle çaresizlikten falan değil. Çünkü orada yaşayan toplumun geçmişiyle olan bağı, kurduğu ilişki günümüz iktidarlarının çıkarına olmadığına kanaat getirilmiştir. 

    Rumeli Hisarı'ndaki amfi tiyatroya yapılan cami 2015 yılında Diyanet tarafından ibadete açılmıştı

Çünkü 1400 yıldır İslamiyet'in, 2000 yıldır Hıristiyanlığın, 2400 yıldır Yahudiliğin yine 2500 yıldır Zerdüştlüğün varlık gösterdiği bu coğrafya, günümüzde isterseniz İran deyin, isterseniz Irak, Türkiye, Suriye ya da burada bir çekirdek alan olarak Kürdistan, bugün siyasal İslam'ın elinde ya da etki alanında. Buralar bugün siyasal İslam'ın iktidar olduğu alanlar.

Şimdi bugün bu alanlarda iktidar olan zihniyetin ne Yahudilikle ne Zerdüştlükle ne Hıristiyanlıkla ya da ne bileyim ne Bahayilikle, hiçbir din ve inanışla bir uzlaşısı yok. Buradaki topluluklar için kağıt üzerinde "hoş görülerek" ele alınan azınlıklar olarak bahsediliyor.                       

Ilısu Baraj inşaatı sürecinde Zeynel Bey Türbesi bulunduğu alandan kaldırılarak başka bir yere taşınmıştı

Bugün burada yaşayan bu insanların, Türklerin, Kürtlerin, Arapların, sonradan göç eden Çerkeslerin, Süryanilerin, Ermenilerin bu kolektif hafıza ile olan ilişkisinin ortadan kalkması ne Suriye'deki siyasal İslamcıların siyasetini bozar ne de başka bir örnekte buna neden olur. Tüm bu faaliyetler onların çıkarınadır diyebiliriz. 

Dolayısıyla buradaki arkeolojik alanlarda baraj yapımları, yapılaşmalar, tesisler ilkin arkeolojik alanların gözden çıkarılması üzerine inşa edildi. 

'Uluslararası hukuk açısından bağlayıcı'

Peki bu örneklerde hukuk işlemedi anlaşılan. Buralar aynı zamanda tüm insanlığın tarihini oluşturuyor. Uluslararası hukuk ne diyor buralar için?

17. yüzyılda başlayan "eskiyi ve tarihi alanları koruma kollama" girişimleri 1. ve 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Birleşmiş Milletlerin attığı adımlarla Unesco'nun sorumluluğuna girdi. Normalde uluslararası hukuk açısından bağlayıcı ve birçok ülkenin de altına imza attığı konular bunlar. 

Eğer konu Birleşmiş Milletler'in çıkarıyla ilişkileniyorsa böyle alanlara sahip çıktıkları ve bir sürü yaptırım uyguladıkları örnekler var. Ancak bunun bu şekilde olmadığı örneklerin sayısı epeyce fazla ve Birleşmiş Milletler'in, Unesco'nun görmediği, belki görmezden geldiği ya da herhangi bir yaptırım uygulamadığı bir sürü örneğe de şahit olundu yakın geçmişimizde. Geçen hafta sözünü ettiğimiz Afganistan'daki Buda Heykelleri'nin Taliban tarafından dinamitle patlatılması ve bugün Birleşmiş Milletlerin Talibanla kurduğu ilişki buna en iyi örneklerden biri olabilir. 

ÖZKAN ÖZTAŞ / SOL - Özel




TARİHTE BUGÜN (18 TEMMUZ)

     

   OLAYLAR:

  • MÖ 390 - Roma Cumhuriyeti ile Galya arasında gerçekleşen Allia Muharebesi'ni Galyalılar kazandı.
  • 656 - Ali bin Ebu Talib halife oldu.
  • 1919 - Müttefik Yüksek Konseyi, işgal bölgeleri hakkında anlaşamayan İtalya ve Yunanistan arasında bölüştürme yaptı ve Aydın'ın İtalyanlara verilmesi kararlaştırıldı.
  • 1920 - Mîsâk-ı MillîTBMM'de kabul edildi. Büyük Millet Meclisi, Misak-ı Millî üzerine yemin etti.
  • 1925 - Adolf Hitlernasyonal sosyalist fikirlerini açıkladığı kişisel manifestosu Mein Kampf'ı (Kavgam) yayımladı.
  • 1930 - Ankara Etnografya Müzesi halka açıldı.
  • 1932 - Türkiye, Cemiyet-i Akvam'a (Milletler Cemiyeti) 56. üye olarak kabul edildi.
  • 1932 - Türkiye'de Ezanın Arapça okunması ülke genelinde resmen yasaklandı. Diyanet Dairesi, bu yasağı ilgili mercilere duyurdu.
  • 1939 - Takas Limited Şirketi kuruldu.
  • 1941 - II. Dünya Savaşı: Artan millî savunma ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla piyasaya 'tasarruf bonosu' çıkarıldı. 5, 25, 100 ve 1.000 liralık tasarruf bonoları; 3, 6 ve 12 ay vadeli olarak düzenlendi. Faizleri yüzde 4 ile 6 arasında değişen 25 milyon tutarındaki bonolara halk büyük ilgi gösterdi.


  • 1945 - Çok partili demokratik hayatın ilk adımı atıldı: Millî Kalkınma Partisi kuruldu. Partinin kurucuları arasında Nuri DemirağHüseyin Avni Ulaş ve Cevat Rıfat Atilhan gibi isimler yer aldı.
  • 1946 - İzmir Gazeteciler Cemiyeti kuruldu.
  • 1964 - 10 gündür süren Batman Petrol Rafinerisi işçileri grevi, Bakanlar Kurulu ve Türk-İş'in aracılığıyla sona erdi.
  • 1964 - Türkiye ile ABD arasında, ‘pamuklu ihracatına ilişkin’ anlaşma imzalandı.
  • 1964 - Türkiye ile Belçika arasında işgücü anlaşması imzalandı.
  • 1968 - Intel şirketi Santa Clara, Kaliforniya'da kuruldu.
  • 1974 - ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in yardımcısı Joseph Sisco Londra'ya gelerek Bülent Ecevit ile görüştü. Müdahaleden vazgeçmesi için Ecevit’in şartlarını öğrendi ve bunları Yunanlar ile görüşmek üzere Atina’ya hareket etti.
  • 1975 - Apollo-Soyuz kenetlenmesi televizyondan naklen verildi.
  • 1976 - Rumen jimnastikçi Nadia Comăneci, Yaz Olimpiyatları'nda 10 tam puan aldı. Böylece Olimpiyat Oyunları tarihinde tam puan alan ilk jimnastikçi unvanını da alarak tarihe geçti.
  • 1995 - Daha önce 18 Temmuz'da Türkiye'ye geleceği açıklanan BM Genel Sekreteri Butros Gali, halkın tepkisinden çekindiği için ziyaretini iptal etmek zorunda kaldı.
  • 1996 - Paris'e gitmekte olan bir ABD yolcu uçağı, Long Island-New York açıklarında havada infilak etti; 230 yolcudan kurtulan olmadı.
  • 1997 - Yücel YenerTRT Genel Müdürlüğü'ne atandı.
  • 1998 - İstanbul-Ankara seferini yapan THY'na ait bir uçağın motoru yandı. Yolculara korkulu anlar yaşatan yangın nedeniyle uçak, Atatürk Havaalanı'na zorunlu iniş yaptı.
  • 1999- Tokat Almus İlçesi Gölgeli köyünde, devlet güçleriyle çıkan çatışmada TİKKO mensubu olduğu iddia edilen Ali Haydar Değirmenci (1977- Mazgirt) ve Gülhan Demir (1980- Hozat) öldürüldü.
  • 1999 -  9 yıllık mücadeleleriyle Eurogold’un siyanürle altın arama girişimini engelleyen Bergamalı köylüler, bu kez “Türkiye’nin zenginliklerinin yabancı şirketlere armağan edileceği Uluslararası Tahkim Yasası’nın çıkarılma girişimlerine karşı” Meclis önünde eylem yaptı.
  • 2000- KKTC’de casusluk yaptıkları gerekçesiyle 11 gündür tutuklu bulunan Avrupa gazetesi sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Şener Levent dahil bütün sanıklar serbest bırakıldı. Davada tutuklu kalmadı.
  • 2000 - Akkuyu’da yapımı planlanan nükleer santrale karşı Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda müzik şöleni yapıldı.
  • 2000 - TAYAD’lılar 05 Temmuz’da Burdur Cezaevi Operasyonu’nda yaşanan olaylar nedeniyle suç duyurusunda bulundu
  • 2001- Üniversite öğrencisi Birtan Altınbaş’ı “suçunu itiraf ettirmek için öldürmek”ten yargılanan dört polis, “kasıt olmadığı” gerekçesiyle dört yıl altı ay 10 gün ağır hapis cezasına çarptırıldı.
  • 2001 -  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 1994 yılında gözaltında kaybolan Kenan Bilgin’in kardeşi İrfan Bilgin’in başvurusunu sonuçlandırdı. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkını ihlal ettiğine karar verdi. Türkiye, 270 bin Fransız Frangı tazminat ödeyecek.
  • 2002- Hindistan’da Müslüman biliminsanı A. P. J Abdüllelam milletvekillerinin yüzde 89’unun oyuyla Komünist Partinin kadın adayı Lakşmi Seghal’e karşı cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı.
  • 2002 -  Yunanistan’da “17 Kasım” örgütü liderlerinden Prof. Aleksandras Yiotopulos 30 yıl izini kaybettirdikten sonra yakalandı.
  • 2003- Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Terörle Mücadele Yasası’nın 8. Maddesini yürürlükten kaldıran 6. uyum paketini onayladı.
  • 2003 -  İngiltere hükümetinin savaşa gerekçe yapmak için Irak’ın kitle imha silahlarıyla ilgili istihbaratı çarpıttığı iddiasını BBC’ye sızdırmakla suçlanan Britanya Savunma Bakanlığı danışmanı David Kelly, ölü bulundu.
  • 2004- Belçika’da başkent Brüksel bölgesi hükümetine Türk asıllı Emir Kır devlet bakanı olarak atandı. Kır, Avrupa’daki Türkiye kökenli ilk bakan.
  • 2005- Yeşim Ustaoğlu’nun filmi “Bulutları Beklerken” Ermenistan’ın başkenti Erivan’da düzenlenen “Altın Kayısı Uluslararası Film Festivali”nde eleştirmenlerin FIBRESCI ödülü’nü aldı.
  • 2006- Danıştay 13’üncü Dairesi, Erdemir’in OYAK’a satışına izin veren Özelleştirme Yüksek Kurulu kararının yürütmesini durdurdu.
  • 2006 -  Diyarbakır Sur Belediyesi çalışanlarının halkla daha rahat iletişim kurmaları için belediye tarafından Belediye personeli için açılan Kürtçe ve İngilizce Kursu ilk mezunlarını verdi.
  • 2007- Yargıtay, Etibank’ın içinin boşaltılmasına ilişkin davada, İşadamı Cavit Çağlar ile oğlu Mustafa Çağlar’ın cezasını davanın zaman aşımına girmesi gerekçesiyle bozdu ve dosyaları ortadan kaldırdı.
  • 2008- ABD Vatandaşlık ve Göçmenlik Bürosu tarafından oturma izni talebi reddedilen Fetullah Gülen kararın düzeltilmesi için açtığı davayı kazandı. Gülen ”olağanüstü yetenekli eğitimci” statüsünde oturma izni talep etmiş, reddedilmişti. Düzeltme davasının yargıcı talebi ” faydalı”buldu.
  • 2009- TMSF Hayyam Garipoğlu’na ait 70 şirketin İstanbul, İzmit, Bandırma, Lüleburgaz, Amasya, Adana ve Adıyaman’da bulunan fabrika işletmelerinde yönetimi devraldı.
  • 2009 - Ruhi Su’nun Zincirlikuyu’daki anıt-mezarına 10 Temmuz’da yapılan saldırı protesto edildi.
  • 2010- Güney Afrika’da ırk ayrımına dayalı rejimle mücadelenin sembolü olan eski Devlet Başkanı Nelson Mandela’nın 92. doğum günü, birinci Uluslararası Nelson Mandela Günü olarak kutlandı.
  • 2011- İngiltere’de telefon dinleme skandalı sonrası kapatılan News of the World gazetesi muhabirlerinden Sean Hoare, telefon dinlendiğine dair tanıklıklarını anlatmasının ardından evinde ölü bulundu.
  • 2012- Şam’da Ulusal Güvenlik Kuruluna yönelik düzenlenen intihar saldırısında Esad’ın özel temsilcisi Hasan Türkmani, Savunma Bakanı Davud Racha ve Genelkurmay Başkan Yardımcısı Asıf Şevket öldü. Saldırıyı, Özgür Suriye Ordusu üstlendi.
  • 2012 -  Anayasa Mahkemesi, hekimlerin muayenehane açmasını yasaklayan KHK’nın, devlet, üniversite hastaneleri, TSK, GATA gibi değişik kurumlarda çalışan hekimlere çalışma yasakları getiren maddelerini ”Yetki Kanunu kapsamına girmediğinden” iptal etti.
  • 2012 -  Bahçelievler Katliamı’ndan mahkum ülkücülerden 2’sinin infaz yasası değişikliği ile tahliye edilmesi Taksim’den Galatasaray’a yapılan kitlesel yürüyüşle protesto edildi.
  • 2012 -  Çoğunluğu avukat 37’si tutuklu 50 kişinin yargılandığı 2. KCK İstanbul Davası’nın üçüncü duruşmasında dokuz tutuklu tahliye oldu.
  • 2012 -  Libya’da Muammer Kaddafi sonrası ilk seçimlerde Mahmud Cibril’in liderliğini yaptığı 58 oluşumu bir araya getiren Ulusal Güçler İttifakı birinci parti çıktı.
  • 2013- Yoğun bakımdaki Berkin Elvan için yaklaşık 2 bin kişi Okmeydanı’ndan Hastane önüne yürüdü.
  • 2013 - Ali İsmail Korkmaz’ın arkadaşları, Eskişehir/ Porsuk Bulvarında “Yeryüzü Sofrası” kurdu.
  • 2015- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın reddettiği tarihi “Dolmabahçe zirvesi”nden her aşamasında haberdar olduğu, HDP’nin her talebinin telefonla Erdoğan’a iletildiği, mutabakat metnindeki bazı ifadelerde çıkan pürüzü, hatta oturma düzeni anlaşmazlığını dahi bizzat çözdüğü ortaya çıktı.
  • 2016 - Türkiye'de 3 aylığına OHAL ilan edildi.
  • 2016- 15 Temmuz darbe girişiminin ardından gözaltına alınan ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının tutuklamasını talep ettiği eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk’ün de arasında bulunduğu 26 şüpheli, sorguları sonucunda tutuklandı.
  • 2016 -  Başbakanlık Genelgesi ile tüm kamu çalışanlarının ikinci bir emre kadar yıllık izinleri kaldırıldı.
  • 2017- 28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanığın “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak” suçundan yargılandığı davada, dönemin DYP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, “mağdur-tanık” sıfatıyla dinlendi.
  • 2017 - Almanya’da Katolik Kilisesi’nin tanınmış tarihi korolarından Regensburger Domspatzen’da papaz ve öğretmenlerin en az 547 çocuğa yıllarca cinsel tacizde bulunduğu ve şiddet uyguladığı ortaya çıktı.



      DOĞUMLAR - ÖLÜMLER

Bu utanç susan siyasetçilerin! - Zülal Kalkandelen / CUMHURİYET

 15 Temmuz darbe girişiminin altıncı yıldönümünde birçok soru esrarını koruyor. 

Organize suç örgütü lideri Sedat Peker, geçen yıl bu zamanlarda sosyal medya paylaşımlarında, 15 Temmuz’un akabinde İstanbul Balat’ta dağıtılan kalaşnikof silahlardan söz etmiş, bu silahların AKP İstanbul il gençlik kolları başkanı ile yardımcısına teslim edildiğini iddia etmişti.

O günden beri çok tartışılan bu konuda son haftalarda bir gelişme oldu. Gelecek Partisi’nin genel başkan yardımcısı Selim Temurci, Halk TV’deki Kayda Geçsin adlı programa konuk oldu ve bu iddiaları üstü kapalı bir şekilde doğruladı.

Temurci’nin özelliği, sözü edilen dönemde AKP’nin İstanbul il başkanı olması!

Açıklamasında, Balat’taki silah teslimatı dışında bir bilgiye sahip olmadığını, kendisini ilgilendiren konularda, gençlik kolları başkanı ve yöneticilerinin böyle bir olayın içinde olup olmadığı konusunda özel bir çalışma yaptığını ve kesin bilgilere ulaştığını söyledi. 

Ancak açık konuşması için ısrar edilince şu ifadeleri kullandı: 

“Kendinizle ilgili olarak her türlü cesur hamlede bulunabilirsiniz, her türlü riski de alabilirsiniz ama kendinizi benim yerime koyun; 15 Temmuz’da sokağa çıkın dediğim ve kanını döken adamların hukukunu korumak, sevdiklerimin hukukunu korumak, onları aç kurtların önüne atıp işini, aşını kaybetmelerini engellemek için mecburen bu konuda susmak zorundayım.”

Temurci, söylediğine göre, bu konuda daha önce Berat Albayrak’ı işaret eden açıklamaları nedeniyle yargılanıyormuş ve seçim gecesi AKP’nin gideceği belli olunca her şeyi konuşacakmış! 

‘KONUŞURSAM’ TEHDİDİ İLE MESAJ MI VERİLİYOR?

Bu, aklıma siyasette son dönemde sık duyulan “Konuşursam!” tehdidini getirdi.

Ahmet Davutoğlu, 2019’daki bir konuşmasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’lileri hedefleyerek “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan insan yüzüne çıkamaz. Bizi bugün eleştirenler insan yüzüne çıkamazlar, açık söylüyorum” demişti.

Ertesi yıl yine Erdoğan’a seslenen Davutoğlu, “Bize medya ambargosu koyuyorlar. Biliyorlar ki biz üç gün konuşsak, üç ay nefes alamazlar” sözleriyle gündeme oturmuştu.

Geçen yıl HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan da çözüm süreci hakkında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’ye yönelik olarak benzer bir ifade kullanmıştı. 

“Çözüm sürecinde bizlere neler vadedildiğini yeri ve zamanı geldiğinde açıklamazsak namerdiz” diyerek bildiklerini halktan sakladıklarını söylemişti. 

Anlıyoruz ki bu siyasetçiler, ortalığı ayağa kaldıracak önemli bilgilere sahipler ama konuşmuyorlar.

NEDEN SUSUYORLAR?

Temurci, sevdiklerinin güvenliği gerekçesiyle susarken haksızlığa uğrayan pek çok insan hapislerde çürüyor, ülke freni patlamış bir araba gibi yokuş aşağı son hızla iniyor. 

Bu ortamda kimsenin güvenliğinin kalmadığının farkında mı acaba...

Davutoğlu, Türkiye’nin şiddete boğulduğu karanlık bir dönemde, 7 Haziran-1 Kasım 2015 arasında, başbakandı. Yıllarca AKP’nin en yetkili isimlerinden biriydi.

Sustuğu sürece, vatandaşlardan nasıl oy isteyecek? Halk, hayati bilgileri kendisinden gizleyen bir politikacıya neden güvensin? İnsanlar, böyle birinin, karşısındaki rakiple gerçekten mücadele ettiğine niye inansın? 

Davutoğlu, 7 Haziran-1 Kasım 2015 dönemine dair bildiklerini açıklamak zorundadır. 

Buldan ise çözüm süreci hakkında ne biliyorsa açıklamalıdır. Bu konuda sır perdesini kapalı tutmanın yararı kimedir? Halk adına yapılan pazarlıklar halka açıklanmak zorundadır. 

Ben şahsen ülkenin geleceğini etkileyecek bilgisi, belgesi olup da susan kimseye güvenmem.

Onlar sustuğu için, çete lideri Sedat Peker ifşa ettikçe, birileri tarafından adeta  “kahraman” gibi görülmeye başlandı. 

Bu utanç da susan siyasetçilere yeter! 

Zülal Kalkandelen / CUMHURİYET

Öne Çıkan Yayın

"Gündem" -21 Haziran 2025-

Ankara'da lityum fabrikasında gaz sızıntısı: 2 işçi öldü, 3 işçi yaralandı!-Birgün- Ankara'nın Polatlı ilçesinde bir fabrikada boru ...