‘Guernica’nın yıkıntıları üzerinde + Düzenin çürümüşlüğünde Francis Bacon portreleri (FİDE LALE DURAK+SOL-Özel)

 


‘Guernica’nın yıkıntıları üzerinde 

İnsanlığın yıldızı da böyle anlarda parlar. Ama kendiliğinden değil. Guernica’da yıkıntıların tepesindeki aydınlığın bir kadının ellerinde uzanması gibi bir iradeyle.

                     Pablo Picasso, 1937, “Guernica”, Reina Sofia Müzesi – Madrid 

Tarihte zamanın durduğu, saatlere, takvimlere sığmadığı ve hayatın olağan akışının kırıldığı anlar vardır. Bu anları Stefan Zweig, harika bir betimlemeyle, insanlığın yıldızının parladığı anlar olarak tanımlıyor. Belki de en nadide örneğini insanlığın çağını aştığı ve ileriye doğru sıçradığı Sovyetler Birliğinin oluşturduğu bu anlara benzer şekilde, Şostakoviç’in 7. Senfonisi, Nazım’ın Memleketimden İnsan Manzaraları ya da benzer eserler de zamansızca insanlığın tepesinde parlıyor. Resim sanatında ise buna en güzel örneklerden biri şüphesiz Picasso’nun Guernica’sı. 

1933 yılında Almanya’da Hitler iktidara gelmiş ve bu durum İspanya’yı doğrudan etkilemişti. İspanya’da eski bir devrik diktatörün oğlu yönetiminde İspanya Faşist Partisi (Falanga Espanola) kurulmuş ve Katolik kilisesi gerici Accion Populer birliğini oluşturmuştu. Yani, feodal kökenli büyük toprak sahipleri ve kilise sermayesi İspanya faşizminin temelini oluşturmuş ve 1933’te kurulan sağ koalisyon hükümeti ile İspanya’da karanlık bir dönem başlamıştı. İspanya’da ilerici güçler bir araya gelerek Halk Cephesini kurar ve başlamış olan direnişi örgütler. 1936 yılına gelindiğinde İspanya için dönüm noktası yaşanır, Cumhuriyetçi Halk Cephesi zafer kazanarak, hızlıca toprak reformu, demokratik hakların sağlanması gibi köklü değişiklikleri yapmaya girişir. İspanyol sağı ise Nazi’ler ve Mussolini ile iş birliği yaparak Nasyonel Cepheyi oluşturur. İşçi sendikaları Cumhuriyetçi İspanya’ya sahip çıkmak üzere silahlanmaya başlar ve 2 milyondan fazla üyesiyle genel grev kararı alır. İspanya’da başlayan Özgürlük savaşı (İspanyol iç savaşı) sadece İspanya’yı etkilemez, tüm dünyayı etkileyen bir savaş olarak dünya aydınlarını, sanatçılarını faşizme karşı taraflaştırır. 

Guernica’nın faşistlerce bombalanması, hem İspanya’da Cumhuriyetçi Halk Cephesi’ni köşeye sıkıştırmak, iç savaşın kaderini tayin etmek için; hem de Hitler’in “askeri eğitim” amacıyla 25 bin dolayında asker konuşlandırdığı İspanya’da, yeni hava gücü olan “Legion Condor”u denemesi amacıyla yapılır. Tam bir katliamın yaşandığı Guernica’da saldırı yaklaşık 3 saat sürer. Savaş uçaklarının ilk uçuşu bir saat boyunca kent üzerine bomba ve mermi yağdırır, ardından gelen uçaklar ise yangın bombaları atarak kenti adeta bir cehenneme çevirir. Guernica’ya saldırılacak gün için, kente pazar kurulan, halkın sokaklarda kalabalık bir şekilde yakalanacağı bir gün seçilir. Bilinçli bir alçaklıkla katliam yapan Hitler’in yeni savaş uçakları, böylece ilk kez canlı hedefler üzerinde denenmiştir. Nazi Generallerinden Goering daha sonra yapacağı bir açıklamada, “yeni kitlesel savaş” yöntemlerini ilk kez ikinci dünya savaşının “üvertürü” olarak İspanya iç savaşında, özellikle Guernica’da denediklerini ve bundan büyük kazanç ve deneyim elde ettiklerini söyleyecektir. 

Aynı yıl, İspanya Hükümeti (İspanya Halk Cephesi yetkilileri) Paris Dünya Fuarı’nın İspanyol Pavyonu için, Picasso’dan bir duvar resmi yapmasını isterler. Guernica’da yaşanan katliamı gazetelerde okuyan Picasso yapacağı resme böylece karar verir. 1 Mayıs 1937’de Paris’te, anıtsal bir resim olacak olan Guernica’nın (yaklaşık 3,5 metreye 7,7 metre) taslaklarını oluşturmaya başlar. Picasso’nun ilk taslağında mitolojik konulara dair izler görünür; sol tarafta üzerinde bir kuş olan boğa, karşısında bir at ve üstlerindeki pencereden elinde lamba ile uzanan, resimdeki tek figür olan, bir kadın vardır. Böylece daha ilk taslakta, resmin nihai halinin de temel çatışmasını oluşturacak olan at, boğa ve lamba tutan kadın ilişkisi oluşur. Aynı gün beş taslak daha yapar, bu çalışmalarda semboller giderek çeşitlenir ve zenginleşir, biçimi ise yalınlaşır. Picasso, özellikle at imgesi ile bir hayli uğraşır. Atı, savaşmış, hayatta kalmış, ölmek üzere ya da belki de tüm bu şiddete maruz kalmış bir halkın durumunu anlatan bir imgeye dönüştürmek için çalışır. Boğa ise birkaç kez anlam değiştirir. İlk taslakta üzerinde bir kuş varken, daha sonra üzerine kanatlı bir at yerleştirir, son taslakta ise kafasında bir taç vardır. Ertesi gün yaptığı taslaklarda ise boğayı giderek daha saldırgan bir postüre ve Minotor’a (mitolojik boğa-insan formuna) dönüştürmeye başlar. 11 Mayıs’ta artık tuvalin başına oturan Picasso, resmi sürekli değiştirmeye devam eder. Ölü kadın ve kuş resme dahil edilir, resmin tam ortasına zaferi simgeleyecek sıkılmış bir yumruk ekler ama sonra kaldırıp göz-güneş olarak değiştirir, ön tarafa kılıcı kırık savaşçı gelir, boğanın gövdesi kaybolur ve önüne kucağında ölü bebeğiyle “Pieta” çağrışımı yapan bir kadın yerleştirir. Her bir figürü, tuvali boyarken de irdelemeye devam eder ve kırk beşten fazla çok çalışma yapar. Sürecin tamamı, İspanyol Hükümeti’nin de isteğiyle, Dora Maar tarafından fotoğraflanarak belgelenir. 

Guernica ile ilgili en yaygın görüş, boğanın İspanya’yı, atın ise İspanyol halkını temsil ettiği üzerinedir. Peter Weiss ise Direnişin Estetiği’nde atın faşizmi, boğanın İspanyol halkını temsil ettiğini söyler; Berger’e göre ise boğa, Picasso’nun olaya verdiği öznel tepkinin tasviri için kullanılmıştır. Sonunda Picasso, 1945 yılında verdiği bir röportajda olaya açıklık getirerek:

“Boğanın dolaysız faşizmi değil, ancak karanlık gücü, atın ise İspanya halkını simgelediğini” söylemiştir. 1937’de Paris’teki görece küçük bir alan olan ve hızlıca yapılmış İspanyol Pavyonu’nda, O dönemde Paris’te yaşayan başka birçok ünlü İspanyol sanatçı da yer alır. İspanya Halk Cephesi, sanatçıların katılımını özel olarak rica etmiş ve kendisi de Pavyon’un alt katında iç savaş süresince Franco’nun uyguladığı şiddeti gösteren fotoğrafları ve iktidara geldikleri kısa süre içerisinde hayata geçirmeye çalıştıkları reformların belgelerini sergilemiştir. Böylece Pavyon, politik bir alana çevrilmiştir. Şaşırtıcı olmayan bir tepkiyle Hitler İspanyol Pavyonu’ndan rahatsızlık duyar, bir Alman basın sözcüsü şöyle bahseder: “Oluklu tenekelerden, kaba tahtalardan yapılmış ve hiçbir geleneksel özgün yapı tekniğini yansıtmayan ‘kızıl’ İspanya Pavyonu’nda üzerinde durulacak, anlatılacak pek bir şey yok… ancak bunlardan bir tanesi, bir delinin düşlerine benziyor. 4 yaşında bir çocuğun yapabileceği bu resimde, karmaşık, anlamsız sembolik şeyler, parçalanmış insan bedenleri görülüyor… İspanyollar, sanırım kendi sanatlarından gurur duymaya olanak bulamayacaklardır…”

                                 Guernica’nın sergilendiği İspanyol Pavyonu, Paris.

Guernica hem Paris’te sergilendiği sırada hem de sonrasında büyük ilgi uyandırır. Paris’ten sonra Avrupa’da belli başlı kentlerde de sergilenir ama Picasso’nun isteği ile 1939 yılına kadar New York Modern Sanatlar Müzesi’nde kalır. Picasso, Guernica’yı İspanya halkına bir şartla miras bırakır: “bu resim İspanya Cumhuriyeti’nindir; ancak Franco Militarizmi yıkıldıktan ve İspanya’da yeniden Cumhuriyet, Demokrasi kurulduktan sonra İspanya’ya gidebilir”. Guernica, savaş bittikten sonra yeniden çeşitli Avrupa kentlerinde sergilenir ve Picasso’nun 100. Doğum gününde, 1981 yılında Madrid’e Prado Müzesi’ne getirilir. 

İnsanlığın yıldızı, tesadüf denemeyecek kadar tekrarla, insanlığın, karanlığın enkazını üzerinde en çok hissettiği anlarda parlamıştır. Şostakoviç 7. Senfonisini Leningrad kuşatma altındayken, Nazım ise büyük destanı Memleketimden İnsan Manzaraları’nı vatan hainliği ile gönderildiği cezaevindeyken yazmıştır. “Guernica” da, Hitler ve Franco’nun iş birliğinde bir planlı kitlesel cinayet İspanyol halkının üzerine çöktüğünde yapılmıştır. 

Bazen, bir şehirde saatler durur, anlar takvimlere sığmaz. Hayatın olağan akışı kırılır. İnsanlığın yıldızı da böyle anlarda parlar. Ama kendiliğinden değil. Guernica’da yıkıntıların tepesindeki aydınlığın bir kadının ellerinde uzanması gibi bir iradeyle. Emekle, bazen birlikte yaraları sararak ve mutlaka bir amaçla..

                                                                         

                                                                       /././

Düzenin çürümüşlüğünde Francis Bacon portreleri 

Bacon’ın eleştirileri hiçbir zaman politik bir kimlikle buluşmadı ama oluşturduğu imgeler yaşadığı yüzyılın yitik özneleriydi.

                          Francis Bacon, 1944, “Çarmıhın Önündeki Figürler İçin Üç Eskiz”, Tate Müzesi - İngiltere

Francis Bacon’ın 1944 yılında yaptığı ve ünlenmesini sağlayan “Çarmıhın Önündeki Figürler İçin Üç Eskiz” resmi ikinci dünya savaşının etkilerini taşır. Resimdeki ilkel insansı varlıklar kocaman ağızları ile bağırmakta ve solgun çıplak bedenleri, tuvalin kırmızı zemini üzerinde birer et parçası gibi kaidede sergilenmektedir. Bacon’ın karamsar varoluşçuluğu, insanlık tarihi ile umutsuz bir ilişki kurar. Adından da anlaşılacağı üzere resmin konusu İncil’den alınmıştır. Anlatım biçimi olarak ise Orta Çağ ve Rönesans’ta kiliselerde İncil betimlemelerinde sıklıkla kullanılan triptik (üçleme) tercih edilmiştir. Resim İsa’nın çarmıha gerilişine şahitlik eden üç kişinin yeniden tasvirini ele alır ama resimdeki kişilerin kimlikleri belirsizdir. Bir ateist olan Bacon için bu anlatının dinsel doğruluğu zaten önemsizdir. Çünkü Bacon, çarmığa gerilişin şiddet ve vahşet kısmıyla ilgilenmektedir. Sanat tarihinde sıkça işlenmiş olan bu konu dinsel bağlarından koparılarak, diriliş ve umut duygusu; korku, endişe ve şiddet ile değiştirilmiş ve hikâye Bacon’ın kavrayışında dünyevileştirilmiştir.

                                               Francis Bacon, 1933, “Çarmıha Geriliş”
 

Çarmıha geriliş, 1933-65 yılları arasında Bacon’ın sıklıkla ele aldığı bir konudur. Bacon’a göre bu konu insan duygularının resimsel ifadesi için çok elverişlidir. Çünkü, insan çarmıhta Tanrı’ya ulaşmaz; fikirleri, korkuları, umutları ya da umutsuzlukları ile yüzleşerek aslında kendisine ulaşır. İnsanın kendisiyle yapacağı varoluşsal bir yüzleşmenin imgesidir çarmıh. Özellikle 1933’de yaptığı çarmıha geriliş resimlerinde insan bedenlerini mezbahalardaki etler gibi asar. Boş mekân içerisine yerleştirdiği bu imgelerde insanlığın kendisiyle baş başa kalışı, yalnızlığı büyür. Sonuçta Bacon insanlığın temelde yalnız, şiddet dolu ve bastırılmış bir kötü ruha sahip olduğunu düşünür. Savaş döneminde etrafına bakıp gördüklerinin sebebini sistemin çürümüşlüğünde değil tekil tekil insanların kötülüğünde bulur. 

Bacon’ın dinsel konulara olan ilgisi, bir seri olarak yaptığı Papa resimlerinde de hissedilir. Bu seriden en dikkat çekeni, Velazquez’in “Papa X. Innocent’in Portresi”nden yola çıkarak, Papa’yı gerçekçi ve gösterişli bir din adamı yerine dehşet saçan bir canavar gibi gösterdiği resmidir.  Bacon, Velazquez’in kompozisyonuna temelde sadık kalır ancak eklediği sarı çizgiler ve dikey transparan boyalarla sandalyeyi ve mekânı bir kafese çevirir ve Papa’yı gerçek ve gerçekdışı bir aralıkta sıkışmış şekilde ifade eder. Papa’nın çığlığı Eisenstein’ın Potemkin Zırhlısı filminden, çocuk arabasının merdivenlerde yuvarlandığı an çığlık atan kadından esinlenmedir. Bacon, hem Velazquez hem Eisenstein ile sanatta yineleme ya da temellük ile ifade edilebilecek.

Francis Bacon, 20. yüzyılın dikkat çeken portre ressamlarındandı. Kendini “coşkun bir ateist” olarak tanımlayan Bacon, portrelerinde bilinçdışına itilmiş duygulara yoğunlaşmış ve bunu sıklıkla dini temalar yoluyla ifade etmişti. Dinin insan üzerindeki bastırıcı etkisiyle ve insanın kendisine yabancılaşması nedeniyle oluşan duygular, Bacon’ın resimlerinde çığlık olarak dışa vurulur. Çığlık atan Papa ya da deforme ettiği diğer portrelerinde duyguları saklayan portre geleneğini de böylece ters yüz eder.  Bacon, çevresine baktığında çürüme görüyordu, bu yüzden çürüyen portreler yaptı. Portreleri insanlık adına umutsuz olmasına rağmen güçlü birer eleştiriydi. Bacon’ın eleştirileri hiçbir zaman politik bir kimlikle buluşmadı ama oluşturduğu imgeler yaşadığı yüzyılın yitik özneleriydi.

(FİDE LALE DURAK+SOL-Özel)



KISA KISA GÜNDEM... 26 ŞUBAT 2023

 


İGA’dan dikkat çeken açıklama: İstanbul Havalimanı yapılmadan önceki jeolojik yapı değiştirildi

İstanbul Havalimanı işletmecisi İGA'nın Planlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı İsmail Hakkı Polat, “Havalimanı yapılmadan önceki jeolojik yapı değiştirildi ve olası deprem yükleri dahil havalimanı operasyonlarına uygun hale getirildi” iddiasında bulundu.(https://www.birgun.net/haber/iga-dan-dikkat-ceken-aciklama-istanbul-havalimani-yapilmadan-onceki-jeolojik-yapi-degistirildi-422747)

AKP’li müteahhidin göz yaşartan başarısı (Mustafa Bildircin-BİRGÜN)
             
AKP’li Belediye Başkanı Kavak (ortada) ve meclis üyesi (sağda) tutuklandı.

BirGün, Antep’te inşa ettiği binalar 6 Şubat’ta yaşanan depremlerde yerle bir olan ve kamu ihaleleri ile adeta ihya olduğu belirtilen AKP’li Meclis Üyesi Yunus Kaya’nın ihale geçmişine ulaştı. Kaya’nın 193 kamu ihalesi aldığı öğrenildi. Kaya’nın 13 yılda aldığı 56 milyon 448 bin 49 TL’lik kamu ihalelerinin bazı idarelere göre dağılımı ise şöyle kaydedildi: • Nurdağı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü: 136 ihale, 20 milyon 900 bin TL, • Gaziantep Nurdağı İlçe Özel İdaresi Müdürlüğü: 30 ihale, 677 bin 615 TL, • Gaziantep İl Sağlık Müdürlüğü: 16 ihale, 43 milyon 159 bin TL, • DSİ 19’uncu Bölge Müdürlüğü: 2 ihale, 1 milyon 6 bin TL.(https://www.birgun.net/haber/akp-li-muteahhidin-goz-yasartan-basarisi-422773)

Aksaray Valiliği'nden 'volkanik hareketlilik' açıklaması(BİRGÜN)

Niğde'nin Bor ilçesi merkezli depreme ilişkin açıklama yapan Aksaray Valiliği, Hasan Dağı'nda volkanik hareketlilik ile ilgili herhangi bir olumsuzluk olmadığını bildirdi.(https://www.birgun.net/haber/aksaray-valiligi-nden-volkanik-hareketlilik-aciklamasi-422768)

İsmailağa’nın yan kolu da ayrıcalığa boğuldu: Devlet protokolü, resmi plaka, vergi istisnası (Mustafa Bildircin-Birgün)

İsmailağa Cemaati’nin yurtdışı hizmet birimi olan İDDEF’e devlet protokolü, resmi plakalı araç, izinsiz bağış toplama ve gümrük vergisi muafiyeti sağlayan, “Kamu yararına dernek” statüsü verildiği ortaya çıktı. Cemaate bağlı oluşumun, Kahramanmaraş depremlerinden sonra yurttaşlardan bağış topladığı öğrenildi.(https://www.birgun.net/haber/ismailaga-nin-yan-kolu-da-ayricaliga-boguldu-devlet-protokolu-resmi-plaka-vergi-istisnasi-422703)

Yıkılan okul depremden önce güçlendirilmiş(Birgün)
Malatya’da depremde yıkılan Şehit Yarbay Songül Yakut İlkokulu ve ortaokulu ile Ören Anadolu Lisesi’nde 2020 yılında güçlendirme çalışması yapıldığı ortaya çıktı.(https://www.birgun.net/haber/yikilan-okul-depremden-once-guclendirilmis-422787)

Cumhuriyet, tarikat yurdundaki depremzede çocukların izini sürdü: Diyanet geri almış(Rengin Temoçin-Cumhuriyet)

Bakan Derya Yanık, annelerinden koparılan 9 çocuğun tarikatın işlettiği yurda verildiğini yalanladı, “Çocuklar annelerinin yanında” dedi. Cumhuriyet, o tarikat yurduna ulaştı. Olayı doğrulayan bir görevli, “Müftü aracı olmuştu. Ama çocukları yollamak zorunda kaldık. Diyanet aldı” dedi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/cumhuriyet-tarikat-yurdundaki-depremzede-cocuklarin-izini-surdu-diyanet-geri-almis-2055427)

Uzmanlar, denetim sorununu değerlendirdi: '10 bin imam yerine mühendis alın' (Merve Kılıç-Cumhuriyet)

Deprem felaketinin ardından yapı denetim organizasyonunun firmalarca yürütülmesi yine tartışma konusu oldu. Cumhuriyet'e konuşan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, denetimin kamu eliyle yapılması gerektiğini vurgulayarak, “10 bin imam yerine 10 bin mühendis alsınlar” çağrısını yaptı.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/uzmanlar-denetim-sorununu-degerlendirdi-10-bin-imam-yerine-muhendis-alin-2055412)

Hiç şaşırtmıyorlar: Depremzedeler için otellere imam gönderdiler, tek bir amaçla!(Özkan Öztaş-SOL)
6 Şubat tarihinde gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından çeşitli otellere yerleştirilen depremzedeler için Diyanet'in otellere imam gönderdiği öğrenildi. Amaç ise iktidarı aklamak.

6 Şubat tarihinde gerçekleşen depremin ardından, evsiz kalan yurttaşlarımız çeşitli otellere yerleştirilmişti. Bu otellerde aynı zamanda çocukların eğitimleri, rehberlik ve psikolojik destekleri konusunda eğitimcilerin de takip etmesi gereken birimler tarif edilmişti. Aynı zamanda birçok emekli eğitimcinin de bu süreçte görev alması için planlamalar yapıldığı belirtilmişti.  Ancak soL Haber'e gelen bir ihbar neticesinde bu otellere, depremzedelerin ihtiyaçlarını ve sorunlarını takip etmesi için birer eğitimcinin dışında bir de imam atandığı iddia edildi. Antalya'nın Manavgat İlçesi'ndeki bir otel yetkilisinin yaptığı ihbara göre imamlar otel otel geziyor ve depremzedeleri bir araya getirerek çeşitli "sohbetler" gerçekleştiriyor. ('Ellerinde poşetlerle otellere seccade taşıyorlar')  soL Haber'e konuşan bir otel yetkilisinin verdiği bilgiye göre Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından görevlendirildiklerini söyleyen imamlar otelleri gezerek depremzedelere seccade, tespih ve benzeri ürünlerden oluşan bir paket dağıtıyor. Bazı otellerin ne yapacaklarını bilemedikleri için imamları otellere aldıklarını ifade eden yetkili bazı otellerin ise imamları içeri almayarak dağıttıkları poşetleri depremzedeler talep ederse eğer onlara ulaştırmak üzere teslim aldığını ifade ediyor.('Kaybettiğiniz yakınlarınız için dua edelim') Otellerde depremzedeleri bir araya getirerek "Kaybettiğiniz yakınlarınız için dua edelim" diyen imamların, depremzedelerin yaşadıkları travmaları yeniden hatırlattığı ifade ediliyor. soL'a konuşan yetkili ise "Sanki şu an acil ihtiyaç buymuş gibi insanları bir araya getirip 'Kaybınız var mı dua edelim' diye geziyorlar. Yahu burada kaybı olmayan insan mı kaldı? Biz deprem bölgesinden değiliz biz bile bir sürü tanıdığımızı, eşimizi, dostumuzu yitirdik. Bu insanların şu an acil ihtiyacı tespih ya da seccade mi? Ayrıca bilen biliyor zaten buradaki neredeyse tüm otellerde her odada kıbleyi gösteren bir işaret ve bir seccade genelde olur. Olmayan otellerde de yönetim tarafından temin edilir talepler doğrultusunda. Bu insanlar şu an bir belirsizlik içinde. Kalacak yer arıyorlar. Bu otel patronları turizm sezonu başlayınca depremzedelere kapıyı gösterecekler. Bu insanlara kalacak yer için faaliyet göstersenize. Neden insanların normal hayata geçişlerine mani oluyorsunuz" ifadeleriyle anlatıyor yaşanan olayı.('Burada apaçık hükümetin propagandasını yapıyorlar') Otelleri gezen imamların esas amacının aslında hükümet propagandası yapmak olduğunu ifade eden yetkili, "Buraya gelip yakınlarınızda kayıp var mı onlar için dua edelim mi, gelin birlikte dua edelim dedikten sonra depremzedelere siyasi brifingler veriyorlar. 'Bu deprem Allah'tan geldi. Kimsenin yapacak bir şeyi yok. Ölenler kaderle öldü önüne geçilemez. Devletimiz büyüktür her türlü zorluğun üstesinden gelir. Dış güçler bu depremi kullanmak isteyecekler gibi cümleler kurduklarına şahit oldum...' Tamam koca deprem, Allah'tan geldi amenna. Ama buradaki belediyelerin hiç mi suçu yok. Çürük binalara izin veren yetkililer de mi dış güçlerin adamı? Deniz kumu karıştıran müteahhit de mi Allah'tan geldi? Tamam bu bir doğa olayı ama niye bizim gibi ülkelerde bu kadar can kaybı oluyor da Japonya'da insanların burnu kanamıyor? Bu ziyaretlerin amacı hedef şaşırtmak. Bırakın da bu insanlar haklarını arasınlar. Daha bir yıl önce yapılan oteller depremde yerle bir olurken, imamların otel otel gezip hükümet propagandası yapması hoş değil. İmamlar gerçekten iyi bir şey yapmak istiyorsa sokak sokak gezip Allah rızası için ev sahiplerini makul fiyatlara ev vermeye ikna etsin. Şu an acil ihtiyacı bu depremzedelerin" diyor.

Deprem bölgesindeki hurdaların akıbeti: 12 milyarlık hurda parası kimlere gitti?(SOL) 

Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından yıkılan binalardan çıkan hurdanın değerinin 12 milyar lirayı bulacağı tahmin edilirken, bununla 15 bin konut yapılabileceği ifade edildi.

Kahramanmaraş'ta 6 Şubat'ta meydana gelen depremlerde yıkılan binalardan çıkan demir, pwc, plastik, kablo, bakır, kağıt gibi değerli atığın toplamda 12 milyar lirayı bulacağı  hesaplandı. Sözcü'den Erdoğan Süzer'in haberine göre, enkazın tamamına yakınının çıkarılıp boş alana taşınmasında kamu kurumları, belediyeler ve ücretsiz hibe yöntemle özel firmaların tahsis ettiği kepçe, dozer ve kamyonların kullanıldığı ifade ediliyor. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından yapılan hesaplamalara göre deprem bölgesinde 116 milyon ila 210 milyon ton enkaz oluştu. Yıkılan binalardan ortalama olarak 150 milyon ton civarında enkazın çıkacağı ve bunun da yüzde 1'inin hurda ve geri dönüşüm malzemesi olacağı var sayılarak yapılan hesaplamalar, enkazda en az 1,5 milyon ton düzeyinde değerli atığın olduğuna işaret ediyor. Bu atığın ortalama kilogram değerinin 8 lira olduğu, dolayısıyla deprem enkazından en az 12 milyar liralık değerli atık çıkacağı hesabı yapıldı.(Para depremzedelere kalacak mı?) Normalde bina yıkım işleri, binadan çıkacak hurda karşılığı olarak ücretsiz yapılabiliyor. Ancak deprem sonrası enkazın hızla kaldırılması için bölgeye çok sayıda ücretsiz araç gönderildi. Bu araçların büyük bölümünü Türkiye'nin dört bir yanındaki kamu kurumları ile belediyeler gönderdi. Binlerce araç da şirketler tarafından ücretsiz tahsis edildi. Dolayısıyla değerli atıktan elde edilecek paranın "depremzedeler için kullanılmak üzere kamuda kalması gerektiği" ifade ediliyor.(15 bin konut yapılabilir)  Uzmanların yaptığı hesaplamalara göre, enkazdan çıkacak değerli atıkların kamu tarafından bir yerde toplanıp satılması halinde elde edilecek yaklaşık 12 milyar lirayla yaklaşık 15 bin civarında yeni konut yapılıp depremzedeye verilebilecek. Ancak değerli atığın kamu tarafından mı depolandığı yoksa müteahhit firmalara mı verildiği bilinmiyor. Enkaz kaldırma maliyetinin, enkazdan çıkacak atığın değerinin yüzde 1'ine ancak karşılık geldiğini, sadece hurda kabloların bile maliyeti karşılayabilecek boyutta olduğu belirtiliyor.

Köyceğiz'de doğa katliamı: Ağaçları kesip kalan parçaları yaktılar(SOL)

Köyceğiz'deki Sığla Ormanı Korusu'nda yasa dışı şekilde ağaç kesimi yapıldığı ortaya çıktı.

Muğla Köyceğiz Gülpınar Mahallesi'nde bulunan Dünya Mirası konumundaki dünyanın en büyük Sığla (Günlük) Ormanı Korusu'nda uzun bir süredir, sürekli ve düzenli bir biçimde yasa dışı ağaç kesimi yapılıyor. Kesilen ağaçların bir kısmı da yakılıyor. Gülpınar Mahallesi Karabatak Mevkiinde bulunan Sığla Ormanı civarında oturan, ya da o bölgede gezintiye çıkan yöre halkından gelen bilgi, fotoğraf ve tanıklıklara göre, orman içerisinde yeni kesilmiş, özellikle genç ağaçların bulunduğu, bazı ağaçlarınsa yanmış halde dumanlar içinde bulunduğu ortaya çıkmıştı. Köyceğiz halkı, ilk olarak Köyceğiz Orman İşletmesi tarafından haftalar önce kesilmek üzere işaretlenen Sığla Ağaçlarını tespit ettiğinde bu durumu fark etmiş ve kendi inisiyatifleriyle birlikte oluşturdukları Sığla Ormanları Savunması adını verdikleri halk örgütlenmesi ve Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) örgütlenmesine bağlı olarak faaliyet yürüten MUÇEP Köyceğiz Meclisi ile bir araya gelerek Sığla (Günlük) Ormanını korumak için harekete geçmişti. Sığla (Günlük) Ormanı'nın bazı bölümlerinin orman statüsünden çıkartılarak imara/yapılaşmaya açılacağı bilgisine de ulaşan Köyceğiz Halkı el ele, omuz omuza vererek mücadeleyi yükseltmeye başlamışlardı.(Orman alanı 2 inşaat firmasına satılmış) Mevcut durum itibarıyla ormanın büyük bir çoğunluğuna sahip olan Başoğlu Ailesi'nin geride kalan varisleri, orman arazilerinin büyük bir bölümünü Köyceğiz'de faaliyet yürüten 2 büyük inşaat firmasına satmış bulunuyor. Ormanın büyük bir bölümünü satın alan inşaat firmalarının, ormanı yapılaşmaya açabilmek için öncelikle orman vasfını ortadan kaldırmaya çalışılacağını fark eden yöre halkı bu duruma engel olmak amacıyla kararlılıkla mücadele etmeye devam ediyor.(Resmi makamlara başvuru yapıldı)  Sığla Ormanları'nın savunulması amacıyla binlerce imza toplayan yöre halkı, topladıkları imzaları Muğla Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü ile Muğla İl Orman Müdürlüğü'ne teslim etti. Köyceğiz halkı bir diğer taraftan CİMER üzerinden konuyla ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşlarına başvurularda bulunarak ormanın korunması amacına yönelik girişimlerini de halen sürdürüyor. Yapılan başvurulara resmi makamlardan verilen cevaplardaysa Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın gerekli izni olmaksızın böylesi bir ağaç kesimine izin verilmeyeceği söyleniyor. Köyceğiz halkı bir hafta önce de ormanın korunması talebini ifade eden bir dilekçeyle kaymakamlığa başvurmuş, bu dilekçede de ormanın korunmasına yönelik talep ve önerilerini kaymakamlığa bildirmişlerdi. Bölge halkı aralarından belirleyecekleri temsilciler vasıtasıyla kaymakamla görüşme isteklerini de iletmişti.(Depremi fırsat bildiler) Anca Maraş depremlerini fırsat bilen orman katliamcıları  harekete geçerek 21 Şubat 2023 tarihinde Sığla Ormanı içinde yeni bir ağaç katliamına girişmekten geri durmadı. Katliam sırasında özellikle genç ağaçların kesildiği,  kesilen  ağaçların bir kısmının götürüldüğü, geride kalanlarınsa yakılmaya çalışıldığı anlaşıldı. Yöre halkı bunun üzerine bir kez daha kamu makamlarını görevlerini yapmaya çağırırken, Sığla Ormanları'nın kamulaştırılması mücadelesini sürdürmeye devam edeceklerini söylüyor.

(derleyen: mstfkrc)



Yardımları bile rant amaçlı... 'Iğdır'da toplanan yardımlar neden Samandağ'a yönlendirildi?' - ÖZKAN ÖZTAŞ / SOL

 Depremin ardından Iğdır'daki tüm yardımlar yakın bölgelere değil Iğdır Valisi'nin görev yeri olan Samandağ'a yönlendirildi. Bu durum rant için Valinin gözüne girme yarışı olarak yorumlandı.

6 Şubat tarihinde yaşanan Kahramanmaraş merkezli büyük depremin ardından birçok vali ve kamu yöneticisi deprem bölgelerinde koordinasyonu sağlamak için geçici olarak görevlendirildi. Iğdır Valisi Hüseyin Engin Sarıibrahim de deprem sürecinde afet yönetimi için Hatay'ın Samandağ İlçesi'ne görevlendirilmişti. 

Iğdır Valisi Hüseyin Engin Sarıibrahim'in yanı sıra yine Iğdır'dan Vali Yardımcısı Ömer Said Karakaş, Emniyet Müdür Yardımcısı Hasan Alparslan Altuğ'un da depremin ilk günlerinde Samandağ'a geçtiği biliniyor. Iğdır'daki belediye temizlik personeli ve yine Iğdır Devlet Hastanesi'ndeki bazı hekimlerin ve sağlık personelinin de yine benzer şekilde Samandağ'daki afet yönetimi ve depremzedelerin ihtiyaçları doğrultusunda çalışmalara katıldıkları basına yansımıştı. 

Ancak Iğdırlılar Iğdır'dan toplanan tüm yardımların özellikle Samandağ'a yönlendirilmesi konusunu "Deprem sonrası alınacak ihaleler için Valinin gözüne girme yarışı" olarak yorumluyor. 

'Plansızca toplanan yardımlar günlerce Samandağ'da bekledi'

Iğdır'dan aynı zamanda Hatay'daki depremzedeler için dayanışmaya gelen birçok gönüllü, Samandağ'a yaptıkları ziyaretlerde Iğdır'dan gelen yardım malzemelerinin Samandağ İlçesi'nde TIR'larda beklediğini, plansızca ve koordine edilmeden yola çıkan birçok aracın birçok ihtiyaç noktasını es geçerek sadece Samandağ'a gittiğini ancak orada da ihtiyaca uygun şekilde dağıtılmadan uzunca süre araçlarda bekletildiklerini ifade etti. 

Iğdır'dan gelen depremzedeler ile dayanışmaya gelen gönüllüler "Olayı duyar duymaz yola koyulduk. Elimizden ne gelir diye düşündük. Hiçbir şey yapamazsak çaylarını demler sıcak bir bardak çay dağıtırız depremzedeler için diyerek yola koyulduk. Gelirken de battaniye, ekmek, su ne varsa yanımıza aldık aracımızdaki boş yerlere. Yolda gelirken Iğdır Valisi'nin Samandağ'a atandığı haberini aldık. Sonra Iğdır'da ne kadar şirket varsa Iğdır Valisi'nin olduğu yere yardım malzemeleri ilettiğini öğrendik. Burada iyi niyetli birçok insan vardır. Buna şüphe yok. Ama sırf Iğdır Valisi'nin gözüne girmek için, kendisiyle bir karede fotoğrafa girmek için, Samandağ tabelası önünde fotoğraf çekmek için yardım gönderen insanlara şahit olduk. İnsanların cenazesi daha yerde ayıptır bu. Aha gidin bakın bir sürü TIR bekliyordu orada hepsinin üzerinde Iğdır yazıları var. Niye? Iğdır Valisinin gözüne girmek için. Biz önce Malatya, Adıyaman'a gittik. Orada doğru bir temas bulamayınca bari Hatay'a gelelim dedik. Yolda öğrendik Valinin buraya atandığını. Umarım Vali bu art niyetlileri fark eder ve hesaba katar" diyerek anlatıyor gelişmeleri.

'Çocuğum okul harçlığını iletmişti, tam 15 gün TIR'larda bekledi o kutu'

Dayanışma için Hatay'a gelen gönüllülerden biri çocuğunun depremin ilk günü kapı kapı gezerek bir sürü yardım malzemesi topladığını hatta okul harçlığını biriktirdiği kumbarasını açarak parayı depremzede çocuklara ilettiğini belirtti. Depremzedeler için Hatay'a gelen gönüllü "Çocuğum kumbarasını yolladı ama yolladığı TIR'lar hala Samandağ'da bekliyor. Bizim topladığımız yardımlar 6 Şubat günü akşam üzeri yola çıktı. Ama biz yardımlardan önce buraya geldik. Baktık ki TIR'lar bekliyor hala Samandağ'da. Valiye selam vermeden dağıtmayacaklar herhalde öyle anlıyoruz. Şimdi çocuğum telefonda bana 'anne ne oldu o yardımlar' dese TIR'larda mı bekletiliyor diyeceğim? Çocuğun hayalleri yıkılır. Ayrıca Samandağlı insanlarımızın ne günahı var. Acil ihtiyaç duydukları malzemeler çoğu bunların" sözleriyle anlatıyor yaşananları.

'Iğdır'a en uzak nokta Samandağ, halbuki daha yakın ihtiyaç noktaları vardı'

Iğdır'dan dayanışma için Hatay'a gelen gönüllülerin dikkat çektikleri bir diğer nokta ise Iğdır'ın depreme en uzak noktasının Samandağ oluşu.

Gönüllüler bu durumu şu sözlerle anlatıyor: "Şimdi Iğdır'dan bir araç çıktı diyelim yola. Iğdır'a en uzak nokta neresi desen Samandağ. Hatay'ın da uzağında. Malatya, Adıyaman, Diyarbakır gibi yerler Iğdır'a daha yakın. Örneğin Malatya ile Iğdır arası mesafe 700 km iken Iğdır ile Samandağ arası 1000 km. Şimdi burada adını vermeyeyim iki büyük Iğdırlı şirketin Allah aşkına o kadar ihtiyaç noktasını es geçip sadece Samandağ'a yardım yollamasını samimi buluyor musunuz? Hepsinin derdi deprem sonrasındaki rant. Vali ile samimiyeti arttırma niyetindeler. Aklı başında bir insan Iğdır'a en yakın noktaları seçer yardım etmek için. Daha çok gidip gelmek için. Yol parasından tasarruf edip yardım malzemesi almak için. Umarım bunları Iğdır Valisi bilir ve görür."

'Iğdır'dan Malatya'ya giden gönüllüler: İhtiyaç her yerde'

Yine Iğdır'dan topladıkları yardım malzemelerini Malatya'nın birçok köyüne ulaştıran gönüllüler ise "İhtiyaçların büyüğü var belki ama küçüğü yok. Her yerde ihtiyaç var. Şimdi mesela biz bir sürü eşya götürdük. İçinde ekmek de vardı hijyen malzemesi de. Yaptığımız şey kocaman bir yangına bir damla su taşımak. Ama üzerimize düşen buydu. İnsanlık görevidir bu. Dayanışma gösterdik. Iğdır'dan Samandağ'a giden yardım malzemelerini duyanca hem gurur duyduk Iğdırlılar olarak hem de kaygı duyduk. Her yer ihtiyaç yeri. Ama Iğdır'dan yüz tane araç çıkıyor da bunun 99'u tek bir noktaya gidiyorsa burada kriz yönetimi var demesin kimse" diyor.

(ÖZKAN ÖZTAŞ / SOL)

                                                                

Tiyatro Oyuncusu Muhlis Asan hayatını kaybetti - SOL

 Katıldığı bir tiyatro galasında kalp krizi geçiren ve yoğun bakımda tedavi gören oyuncu Muhlis Asan, hayatını kaybetti.

Geçirdiği kalp krizinin ardından bir süredir yoğun bakımda tedavi gören oyuncu Muhlis Asan, hayatını kaybetti.

17 Ocak'ta Orhan Aydın ile Levent Üzümcü'nün Şişli Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde sahnelenen tiyatro oyunu ‘Unutma Bizi’nin galasına davet edilen Muhlis Asan, oyun öncesi kalp krizi geçirmişti.

Galaya katılan Asan, bir süre sonra kendini iyi hissetmediğini belirterek arkadaşlarına, "Kendimi iyi hissetmiyorum, oyuna kalamayacağım" diyerek salondan ayrılmıştı. Galadan ayrıldıktan sonra ablasıyla birlikte yaşadığı eve dönen Muhlis Asan, bir süre sonra fenalaşmış; kaldırıldığı hastanede yapılan kontroller sonucu kalp krizi geçirdiği öğrenilmişti.

Yoğun bakımda tedavi gören Muhlis Asan'ın vefatını sosyal medya hesabından duyuran sanatçı Orhan Aydın, "Ah canım kardeşim Muhlis Asan ah... Çok üzgünüm.. Böyle olmamalıydı.. Toprağın çiçekler kokacak.." ifadelerini kullandı.

(SOL)

                                                            ***


MUHLİS ASAN KİMDİR?
1958'de Iğdır'da dünyaya gelen Muhlis Asan, ilk profesyonel oyunculuk kariyerine 1976'da 18 yaşındayken Erkan Yücel’in Ankara Halk Tiyatrosu bünyesinde başladı.

Muhlis Asan, 'Hamdi Ne Umdu Ne Buldu', 'Halkın Gücü', 'Deprem' ve 'Zulüm' gibi oyunların yanı sıra 1982 ve 1986 arasında Lale Oraloğlu Tiyatrosu’nda 'Alman Gelin' ve 'Yıl 1921' oyunlarında sahneye çıktı. Zafer Diper’e ait Bizim Tiyatro’da ise 'Woyzeck Oyunu', Müjdat Gezen’le 'Gırgıriye Müzikali', Abdullah Şahin Nokta Tiyatrosu, 'Ne Yazık ki Namuslu' ve 'Sarı Çizmeli Oyunları'nda da rol aldı.

Muhlis Asan'ın rol aldığı TV dizileri;
1987 – Elif Ana – Ayşe Kız
1987 – Mesela Muzaffer
1992 – Mahallenin Muhtarları
1993 – Evlere Şenlik
1993 – Saygılar Bizden (Ağa’nın Adamı)
1994 – Hangimiz Eşek
1998 – Dış Kapının Mandalları
1998 – Utanmaz Adam
1999 – Bücür Cadı (Akif)
1999 – Hicran
1999 – Kurtlar Sofrası
1999 – Küçük Besleme
1999 – Çarli (Soyguncu)
2000 – Hırsızın Oğlu (Köfteci Cemil)
2000 – Yedi Numara (Vefa Mundar)
2000 – Üvey Baba (Musa)
2001 – Yılan Hikayesi (Bakkal)
2002 – Derya & Deniz (Beşik Kertmesi)
2002 – En Son Babalar Duyar (Nuri)
2002 – Sırlar Dünyası / Sır Kapısı
2004 – Hayatın İçinden (Kapıcı)
2008 – Arka Sokaklar
2008 – Akasya Durağı
2013 – Aşk Emek İster (Necip Usta)

Muhlis Asan'ın rol aldığı sinema filmleri;
1984 – Kaşık Düşmanı (Köylü)
1986 – Asiye Nasıl Kurtulur (Lokantacı)
1986 – Cilalı İbo Maceralar Peşinde
1986 – Kıratlı Süleyman
1986 – Üç Halka Yirmibeş (Ziya)
1987 – Hasret (Ufaklık)
1987 – Çark (İşçi)
1990 – Benim Sinemalarım
1990 – Camdan Kalp (Otel Katibi)
1991 – Umut Hep Vardı (Bektaş)
1992 – Kurşun Adres Sormaz (Kan Davalı)
1993 – Hayat Kavgası (Satıcı Niyazi)
1993 – Rumuz Sev Beni
1993 – Uzun Gece / Eshab-ı Kehf (Debernuş)
1993 – İbrahim Gülşeni Hz. (Yahya)
1994 – Garip Bir Kolleksiyoncu (Hulusi’nin Akrabası)
1995 – Böcek (Garson)
1995 – Sen Başkasın (Köylü)
1997 – Ah Nalan Ah (Pavyon Müşterisi)
1997 – Kolsuz Bebek (Murteza)
1997 – Çökertme
2000 – Abuzer Kadayıf
2000 – Bedel
2000 – Muhallebicinin Oğlu (Sedat)
2001 – Fotoğraf (Postacı)
2002 – Sır Çocukları (Kan Davalı)
2003 – Ah İpliler Vah İpsizler (Bekçi)
2006 – Kınalı Kuzular: Bedeli Çanakkale'de Ödendi (Görevli)
2008 – Fırtına
2008 – Öldür Onu (Şerif)
2014 – Madımak: Carina’nın Günlüğü (Aziz Nesin)
2014 – İçimdeki İnsan (Çaycı Ahmet)
2015 – Demir Atlı Gringo
2015 – Mavi Gece
2015 – Türk Lokumu
2016 – Oldu mu Şimdi? (Himmet)
2017 – Aşka Geldik (Musti)
2017 – Çılgın Kolej

1998'de 'Utanmaz Adam' dizisi ve 2008'de 'Fırtına' isimli sinema filminin oyuncu seçimlerinde cast direktörü olarak görev almıştır. 'Ayrıca Hanım', 'Benim Sinemalarım' ve 'Camdan Kalp' adlı sinema filmlerinin ise yapım ekibinde yer aldı.

(HABERTURK.COM)

Deprem muhalefeti de sarstı - Berkant Gültekin / BİRGÜN

 

Şehirleri viran edip on binlerce insanımızı kaybetmemize neden olan depremlerin üzerinden 3 haftaya yakın bir süre geçti. Sadece Türkiye Cumhuriyeti tarihinin değil, Anadolu coğrafyasının bin yıllar boyunca yaşadığı en büyük alt üst oluşlardan biriyle yüzleşiyoruz. Resmi verilere göre 43 binden fazla insan yaşamını yitirdi, bilanço 1999’daki Gölcük depreminin iki katını aştı. Bu memleket üç yıl süren Kurtuluş Savaşı’nda bile 40 binden az kayıp vermişti.

21 yıldır ülkeyi yönetmesine rağmen üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeyerek yıkımın ve ölümlerin baş faili olan AKP iktidarı, eşine az rastlanır bir pişkinlikle suçu muhalefete yıkmanın derdinde. 

Rejimin sözcüleri ve yandaş medya birkaç gündür kentsel dönüşüm üzerinden muhalefetin etrafında basınç alanı oluşturmaya çalışıyor. Siyasi bir arkeolojik çalışma yapılarak, muhalif figürlerin rant odaklı kentsel dönüşümle ilgili geçmiş tarihli eleştirileri kamuoyunun önüne getiriliyor. İktidarın kontrolündeki medya organlarının sosyal medya hesapları, “felaketin sorumlusu kentsel dönüşüme karşı çıkan muhalefettir” algısını yaratmak için yoğun bir çaba sarf ediyor. Planlı, organize ve tek merkezden yönetilen bir operasyon icra ediliyor. Troll orduları ve güdümlü medya kendilerine biçilen rolü oynarken, içlerinden Mehmet Barlas gibi hükümete hiç toz kondurmayıp işi evladını depremde kaybeden Orhan Aydın’ı eleştirmeye vardıracak kadar şuursuzlaşanlar bile çıkıyor.

Gerçek sorumluların suçlarını gizleme çabasına karşılık siyasetin CHP hattında ise dikkat çeken bir yaklaşım farklılığı var. CHP, deprem konusunda iktidarı hedef almanın ötesine geçmeyi tercih etti. Erdoğan yönetiminin hatalarının altını çizen Kemal Kılıçdaroğlu, muhalefette olmanın konforunu kullanmaktansa, partisine mensup isimler tarafından yönetilen Hatay Büyükşehir Belediyesi, Arsuz Belediyesi, Defne Belediyesi ve Samandağ Belediyesi’nin felaketteki sorumluluklarının araştırılması için talimat verdi. Bu ilkesel duruş, iktidar aklının karşısında doğruyu temsil etmesi bakımından oldukça kıymetli. Partinin Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ve Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun başkanlığında konunun uzmanlarından oluşturulacak heyetin yapacağı araştırma sonucunda belki de bazı belediye başkanları koltuklarını kaybedecek. Sürecin layıkıyla yürütülmesi CHP saygınlığı için hayati önemde.  Diğer yandan CHP için “değişim” paradigmasının içeriği biraz daha derinleşti. Kılıçdaroğlu’nun salı günkü grup konuşmasında bunun izlerini görmek mümkündü. Konuşmasını uzun uzun düşündüğünü belirten CHP lideri, depremin ardından gittiği Hatay’da hissettiklerini ve düşündüklerini anlattı kürsüden. “Anladım ki ben artık eski ben olamayacağım” derken sesinin titreyişini fark etmemek imkansızdı. Sözlerinin devamında da artık neden eski Kılıçdaroğlu olamayacağını açıkladı. Bizim bir iktidarı değiştirmekten çok daha derin meselelerimiz var. Değişim iktidarı değiştirmekten büyük olmalı. Zihniyeti değiştirmemiz lazım” dedi. AKP’siz bir AKP düzeni kurmanın, aynı rantçı ve piyasacı akılla yol yürümenin ülkeyi düzlüğe çıkaramayacağını ilk kez bu kadar doğrudan bir şekilde vurguladı Kılıçdaroğlu. Ardından bu sözlerini şöyle pekiştirdi: “Büyük küçük herkes rantın peşinde. 

Biz ne yaptık kendimize böyle? 

Elbette önce bu düzeni suçlayacağız. Bu düzeni onlar getirdi. İğneyi kendimize batırmak zorundayız. Siyasete giren anormal şekilde zenginleşiyor. (…) Değişmemiz lazım. Düzenin çalışma şeklini kökünden değiştirmemiz lazım. Siyasetin yapılma şeklini değiştirmemiz lazım. Davranışlarımızı değiştirmemiz lazım. Her şeyi temelden değiştirmek zorundayız. Değişime bu vahşi neoliberal tek adam rejiminden başlayacağız. Halkı ilgilendiren her alana sirayet edecek değişim.”

Deprem AKP’yi siyasi bir enkazın altında bırakırken, muhalefeti olumlu şekilde sarstı. CHP’nin depremden sonra aldığı tutum ve Kılıçdaroğlu’nun “değişim” kelimesine yüklediği yeni anlam, buna işaret ediyor. Devam edip etmeyeceğini bilmek güç olsa da hiç de küçümsenecek bir başlangıç değil. Millet İttifakı’nın seçim stratejisinde Kılıçdaroğlu’nun yeni değişim tanımının ne denli karşılık bulacağı ise ayrı bir tartışma konusu. Muhtemel ki bu aşamada ayağına, ittifakın değişimi tek adam rejiminin tasfiyesinden ibaret gören ideolojik tel örgüleri takılacak.

Berkant Gültekin / BİRGÜN


KISA KISA GÜNDEM - 24 ŞUBAT 2023 -

 


Enkaz kaldırma işi sabıkalı şirkete (Mustafa Bildircin - Birgün)

TOKİ’nin Maraş’ta enkaz kaldırma işini ismi skandallarla anılan bir şirkete verdiği ortaya çıktı. İnşa ettiği kayak pistlerinin çökmesiyle tanınan Sarıdağlar İnşaat, depremin ikinci günü enkaz kaldırma işine başladı.(https://www.birgun.net/haber/enkaz-kaldirma-isi-sabikali-sirkete-422545)

İmamoğlu: Depremde hayat kurtaran yöntem "karbon elyaf" İstanbul'a geliyor.(BİRGÜN)

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, merkez üssü Kahramanmaraş ve Hatay olan depremlerin ardından uzmanların sık sık uyarıda bulunduğu İstanbul'da olası bir depremde yıkılması öngörülen binalar için 'karbon elyaf’ yöntemi ile koruma sistemine geçileceğini söyledi.(https://www.birgun.net/haber/imamoglu-depremde-hayat-kurtaran-yontem-istanbul-a-geliyor-422588)

TOKİ’den millet bahçesi için rekor tutarda imza (Mustafa Bildircin-BİRGÜN)

Yargının iptal kararına rağmen TOKİ marifetiyle tarihi Cebeci İnönü Stadyumu yerine inşa edilecek millet bahçesi için 139 milyon 840 bin TL’lik imza atıldı.(https://www.birgun.net/haber/toki-den-millet-bahcesi-icin-rekor-tutarda-imza-422550)

Ballı maaşın yolu AKP'den geçiyor!(İsmail Arı-Birgün)
        Tüzmen, 2008’deki bombalı saldırıda yaralanan Tülek’i hastanede ziyaret etmişti. (Fotoğraf: AA)

AKP İstanbul İl Başkanlığı'na 2008'de düzenlenen bombalı saldırıda yaralanan, o dönemki haberlerde partinin "özel güvenlik görevlisi" olduğu belirtilen Gürkan Tülek'in Kızılay'a “yüksek maaşla” yönetici yapıldığı ortaya çıktı.(https://www.birgun.net/haber/balli-maasin-yolu-akp-den-geciyor-422559)

İki yıl sonra gerçekler ortada (Sibel Bahçetepe-Birgün)

TÜİK, iki yıldır paylaşmadığı ölüm istatistiklerini açıkladı. Buna göre, 2019’da 435 bin kişi yaşamını yitirirken, pandemi ile ölümler 130 bin kadar arttı. Bakanlığın koronavirüs ölüm sayılarının gerçeği yansıtmadığını salgın döneminde sıklıkla dile getiren hekimler, “TÜİK verileri haklılığımızı gösterdi” dedi. (https://www.birgun.net/haber/iki-yil-sonra-gercekler-ortada-422535)

Büyükelçilikler AKP’lilere arpalık (Hüseyin Şimşek-BİRGÜN)

İktidarda olduğu 21 yılda eş dost atamalarını yaygınlaştıran AKP, seçimlerin yapılmasına kısa süre kala bu alışkanlığını sürdürüyor. Son aylarda Dışişleri bürokrasisi dışındaki isimlerin büyükelçi olarak dış ülkelere atanması uygulamasına dün Resmi Gazete’de yayımlanan atama kararlarıyla devam edildi.Kamuda liyakati yok eden ve çift maaşlı bürokratları ile ülkeyi yönetmeye çalışan Saray yönetimi, 2019 yılında Cumhurbaşkanı tarafından geri alınmadıkça büyükelçilik unvanının ölene kadar taşınmasını öngören bir düzenlemeyi yasalaştırdı. Görevlendirme olmasa bile tüm ayrıcalıkların kullanılabildiği büyükelçilik görevi Erdoğan tarafından kendisine yakın isimler için bir "armağan" olarak kullanılmaya başlandı.

Erdoğan dün de çok sayıda yeni büyükelçi atamasına imza attı. Atanan isimler arasında bakanlık bürokratlarının yanı sıra AKP’ye yakın isimler de yer aldı. Resmi Gazete’de yayımlanan karara göre, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Büyükelçiliğine eski Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Osman Koray Ertaş atandı. Gana Büyükelçiliğine, Bilgi Teknolojileri Genel Müdür Yardımcısı Hüseyin Güngör atandı.

İran Büyükelçiliğine bir dönem Fethullah Gülen’e “Üstün Hizmet Ödülü” veren Türkiye Yazarlar Birliği’nin eski başkanı ve Ankara Üniversitesi Rektör Yardımcısı Hicabi Kırlangıç getirildi.

Angola Büyükelçiliğine Dışişleri Bakanlığında bilişim konularından sorumlu genel müdür yardımcısı Ufuk Ekici, Etiyopya Büyükelçiliğine Kuzeydoğu Akdeniz Genel Müdür Yardımcısı Berk Baran, Portekiz Büyükelçiliğine Enformasyon Genel Müdürü Murat Karagöz ve Kazakistan Büyükelçiliğine Hukuk Hizmetleri Genel Müdürü Mustafa Kapucu atandı.

Erdoğan, geçen yılın son gününde de benzer atamalara imza atarak tepki çekti. 31 Aralık 2022 tarihli atama kararları kapsamında, Brezilya Büyükelçiliğine, Kamu Görevlileri Etik Kurulu Yönetim Kurulu Üyesi Halil İbrahim Akça atandı. Somali Federal Cumhuriyeti Büyükelçiğine, SETA Vakfı’nda Dış Politika Direktörü olarak görev yapan, yandaş gazetelerde yazılar yazan, sosyal medya hesaplarından AK Parti yandaşı paylaşımlara imza atan Ufuk Ulutaş atandı.

Aynı kararlar kapsamında Tacikistan Büyükelçiğine Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun eski Özel Kalem Müdürü Umut Acar atandı.

AKP ADAY ADAYI

AKP’nin giderayak gerçekleştirdiği büyükelçi atamaları, geçen yıl zirve yaptı. AKP Milletvekili adayı ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, Zagreb Büyükelçiliği’ne getirildi. Eski Cumhurbaşkanı Danışmanı Tuba Nur Sönmez, Kuveyt Büyükelçisi oldu. Macaristan Büyükelçiliği’ne eski AKP Milletvekili aday adayı Gülşen Karanis Ekşioğlu atandı. Büyükelçiliklere bir transfer de Diyanet’ten yapıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı eski Dış İlişkiler Genel Müdürü Mehmet Paçacı, İslamabad Büyükelçisi oldu.

SİCİLİ BOZUK

İktidar temsilcilerinin doğrudan büyükelçi olarak atanması uygulaması, önceki yıllarda da görüldü. AKP kurucu üyesi ve eski Milletvekili Murat Mercan, Washington Büyükelçisi oldu. Rıza Sarraf’tan çikolata kutusu içinde rüşvet aldığı iddia edilen eski AB Bakanı Egemen Bağış Çekya Büyükelçiliği’ne getirildi. Darbeci general Mehmet Dişli’nin kardeşi, eski AKP Genel Başkan Başdanışmanı Şaban Dişli, bir dönem Lahey Büyükelçisi olarak görev yaptı. Eski AKP Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Cahit Bağcı da Bakü Büyükelçisi olarak görevlendirildi. Bağcı ayrıca Türkiye Maarif Vakfı’nın da mütevelli heyeti üyesi.
Fazilet Partisi’nden 1999’da seçilen ilk başörtülü milletvekili Merve Kavakçı da büyükelçi oldu. İzinsiz ABD vatandaşı olduğu için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılan ve milletvekilliği düşürülen Merve Kavakçı, Erdoğan tarafından Kuala Lumpur Büyükelçisi olarak atandı.
AKP kontenjanından eski RTÜK Üyesi Hamit Ersoy, Brunei Büyükelçiliğine getirildi. Avrupa Parlamentosuna başörtüsüyle giren ilk kadın milletvekili olan Mahinur Özdemir, Cezayir Büyükelçisi olarak atandı. Eski AKP Milletvekili Abdulkadir Emin Önen, Pekin Büyükelçisi oldu. Endonezya Büyükelçisi Aşkın Asan da eski AKP Milletvekili. Aynı ülkeye daha önce de bir başka eski AKP Milletvekili Zekeriya Akçam büyükelçi olarak atanmıştı. AKP’nin bir diğer eski milletvekili Tülin Erkal Kara da 2016’da Makedonya’ya büyükelçi olarak atandı.
Eski Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, Körfez Ülkeleri Temsilcisi, Türkiye Maarif Vakfı Mütevelli Heyet Üyesi Mustafa Göksu ise Katar Büyükelçisi olarak görev yapıyor. Eski Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ise Kıbrıs Büyükelçisi olarak atandı. Eski AKP Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık, Lüksemburg Büyükelçisi olarak görev yapıyor.
Eski Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı Dışişleri Başdanışmanı Hami Aksoy, Belgrad Büyükelçisi olarak atandı. Eski Kızılay Genel Müdürü ve eski AFAD Başkanı Mehmet Güllüoğlu, 2020’de Tanzanya Darüsselam Büyükelçisi olarak atandı. Güllüoğlu hala bu görevde bulunuyor.

Danıştay, Sinop Nükleer Santralı itirazlarını oybirliğiyle kabul etti (Evrensel)

                                                                                                                                                Fotoğraf: DHA

Danıştay, Sinop’ta kurulması planlanan Sinop Nükleer Güç Santralı (SNGS) projesine oybirliği ile ‘dur’ dedi.(https://www.evrensel.net/haber/483355)


Deprem bölgesinde asbest bertaraf tesisi yok (Ramis Sağlam-Evrensel)
                                                                                     
Fotoğraf: Cuma Sarı/AA

Ülkemizde asbest atıklarının bertaraf edildiği tesislerin yetersiz olduğunu söyleyen İş Güvenliği Uzmanı Kenan Yıldız, bu tesislerin her bölgeye en az bir tane açılması gerektiğini vurguladı.(https://www.evrensel.net/haber/483271)

Yeni Akit RTÜK'ün cezalarını az buldu: 'Bunların tüm kuruluşlarını kapatmak gerekmez mi?' (SOL)

Yeni Akit Yazı İşleri Müdürü ve yazarı Ali Karahasanoğlu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK), deprem yayınları nedeniyle Halk TV, TELE1 ve Fox TV’ye verdiği cezaların az olduğunu iddia ederek, söz konusu kanalların kapatılması gerektiğini savundu.  Karahasanoğlu, konuya ilişkin "Siz gazeteci falan değilsiniz, siz ahlaksızsınız, siz bu ülkenin düşmanısınız.. Allah korusun bir savaşa girecek olsak, siz kendi insanımıza kurşun sıkacak kadar hainsiniz' diyerek.. Bunların tüm medya kuruluşlarını, kapatmak gerekmez mi?" ifadelerini kullandı. Karahasanoğlu'nun yazısındaki ilgili kısım şöyle: "Bunların hakkı, sadece bir program engelleme mi olmalı.. Yoksa kökten, 'Siz gazeteci falan değilsiniz, siz ahlaksızsınız, siz bu ülkenin düşmanısınız.. Allah korusun bir savaşa girecek olsak, siz kendi insanımıza kurşun sıkacak kadar hainsiniz' diyerek.. Bunların tüm medya kuruluşlarını, kapatmak gerekmez mi? Sanki basit eleştiriler için RTÜK tarafından ceza kararları alınıyormuş gibi hava estirerek, 'Toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmak deniliyor. İzleyici yurttaşlar, toplum neyin ne olduğunu biliyor.' Vicdansızlığı görüyor musunuz.. Ayet-i kerimede 'Fitne katl’den kötüdür'  buyuruluyor..  Evet, bunların çıkarttıkları fitne, yalan, iftira, insanları öldürmekten daha kötü fiiller. Cezaları da, daha ağır olmalıdır."

Projesinde tarihi çevre için uyarmıştı: Mimarlık öğrencisi enkazda hayatını kaybetti (SOL)

Depremde hayatını kaybeden Mimarlık Bölümü 3'üncü sınıf öğrencisi Nazlı Huri Boz'un okuldaki son çalışması 'tarihi çevrede toplu konut' projesi oldu. Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Mimarlık Bölümü 3'üncü sınıf öğrencisi Nazlı Huri Boz, ara tatil için gittiği Kahramanmaraş merkezde Hayrullah Mahallesi Malik Ejder Caddesi’ndeki Esençam Apartmanı’nda ailesinin yanındayken 6 Şubat günü saat 04.17'de meydana gelen depremde göçük altında kaldı. Ailesi sağ olarak kurtarılan Nazlı Huri Boz, göçük altında hayatını kaybetti. ('En büyük problem binaların çevre dokuları önemsemeden inşa edilmesi') Depremde hayatını kaybeden mimarlık öğrencisi Nazlı Huri Boz'un, Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emriye Kazaz ile ‘toplu konut ve kentsel dönüşüm’  konusunda Erzurum'da bir proje hazırladığı ortaya çıktı. DHA'nın haberine göre, tarihi çevrede toplu konut konusunda merkez Yakutiye ilçesindeki Kavak Cami ile Gölbaşı semtinde toplu konut projesi hazırlayan Nazlı Huri Boz, çalışmasında "Yaptığım analizler sonucunda çalışma alanında geçmişten bu yana devam eden güçlü bir aksın olduğunu ve o aksın korunması gerektiğini düşündüm. Aynı zamanda konut ve ticari yaşamın bir arada olduğunu ve bu işlevini yitirmemesi gerektiği sonucuna vardım. Alanımdaki en büyük problem ise yüksek katlı binaların çevre dokuları önemsemeden inşa etmeleriydi" notuna da yer verdi.(Fahri diploma verilecek) Nazlı Huri Boz ile geçen dönem çalışan Atatürk Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emriye Kazaz,  "Öğrencilerimizden Nazlı Huri Boz'u kaybettik. Geçen dönem benimle çalışmıştı. Tarihi çevrede toplu konut çalışmasını Erzurum'daki Kavak Cami civarında, Gölbaşı semtinde toplu konut projesi yapmıştık. Çok üzüldük. Projesini saklayıp fırsat bulduğumuz zaman ailesine teslim etmeyi düşünüyoruz Nazlı'dan geriye kalan bir anı olarak. Dönem sonunda da inşallah kendisine fahri diploma vermeyi planlıyoruz” diye konuştu.  Öte yandan Nazlı Huri Boz'un ailesinin, "Bütün fotoğraflarımızı kaybettik, anılarımız göçüğün altında kaldı. Nazlı Huri'den geriye bir fotoğraf bile kalmadı’ şeklindeki ifadelerini duyduklarını söyleyen Kazaz, "Öğrenci arkadaşları Nazlı Huri ile çekildikleri fotoğrafları topluyorlar. Öğrencimizin ailesine ulaştıracaklar" dedi.

(derleyen: mstfkrc)


Öne Çıkan Yayın

Yandaş şirketler zeytinlikleri istedi: İşte o skandal mektup! -Bahadır Özgür /halkTV-

Meclis’te görüşülen ve başta zeytinlikler olmak üzere koruma altındaki alanları, sulak bölgeleri madenciliğe açan torba yasanın arkasından, ...