Sözcü gazetesi ve televizyonundan ayrıldığını duyuran Yılmaz Özdil'i önce Meral Akşener teselli etti, sonra ülkücü mafya lideri Sedat Peker RT'ledi.
Geçtiğimiz gün Sözcü TV’den ayrıldığını açıklayan Yılmaz Özdil, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Sözcü gazetesinden de ayrıldığını duyurdu. Özdil, "Sözcü gazetesinde buraya kadar" sözleri ile yaptığı açıklamada, "doğru bildiğini anlatmaya çalıştığını ancak anlatmayı beceremediğini" ifade etti. İYİP Genel Başkanı Meral Akşener, Yılmaz Özdil'in Sözcü gazetesi ile yollarının ayrılmasıyla ilgili sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı.
Akşener, Özdil'in duyurusuyla ilgili Twitter hesabından paylaşım yaparak "Yolunuz açık olsun" dedi. Akşener, paylaşımında şunları kaydetti:
"Elbet bu da geçer yahu... Dürüstlüğün, tarafsızlığın ve hakkaniyetin değeri elbet bir gün anlaşılır. Yolunuz açık olsun Yılmaz Bey."
Peker destek tweetlerini RT'ledi
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından sosyal medya kısıtlaması getirilen ülkücü mafya lideri Sedat Peker, Sözcü gazetesinden ayrıldığını duyuran yazar Yılmaz Özdil hakkındaki destek tweet’lerini retweet’ledi. Peker, Akşener’in de mesajının yer aldığı "Milliyetçi Odak" adlı hesabın paylaşımını retweet’ledi.
Yeniçağ Özdil'i çağırdı
Öte yandan İYİP’e yakınlığıyla bilinen Yeniçağ gazetesi, Sözcü’den ayrıldığını duyuran Yılmaz Özdil’i gazeteye çağırdı. Peker bu çağrıyı da retweet’ledi. Peker daha sonra Özdil’in ayrılma tweet’ini paylaştı.
Salda'nın ardından Burdur Gölü'ne de millet bahçesi yapılacak
Burdur kent merkezinde, Bahçelievler Mahallesi sınırlarında, Burdur Gölü kıyısında yapılmak istenen proje ile ilgili imar planı değişiklikleri bakanlık tarafından onaylandı. Bir kısmı doğal SİT alanı niteliğinde olan göl kıyısına inşa edilmesi planlanan millet bahçesi projesine bölgedeki illerin baro başkanları tepki gösterdi. Burdur, Antalya, Isparta, Denizli ve Muğla Baro başkanları ortak bir açıklama yaparak kuruma periyoduna giren göl kıyısında uygulanmak istenen projenin geri çekilmesini istedi. Şubat 2019’da AKP’nin Burdur mitinginde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Salda ve Burdur gölleri kıyısında iki ayrı millet bahçesi yapacaklarını “müjde” diyerek duyurmuştu.
Adım adım kuruyan göle millet bahçesi
RAMSAR Alanı olarak koruma altına alınan ancak son yıllarda yanlış su politikaları yüzünden su hacminin yaklaşık yarısını kaybeden Burdur Gölü kuruma periyodunda. Her geçen gün adım adım çekilerek geriye çevre ve insan sağlığı açısından oldukça riskli bir zemin bırakan gölün kurtarılması için radikal önlemler alınması gerekiyor. Ancak önce gölü besleyen yüzey suları üzerinde çok sayıda baraj ve gölet inşa edilirken, yeraltı suları ise denetimsiz sondajlarla çekilerek gölün yok oluşu hızlandırıldı. Yöre halkı ve doğa koruma örgütleri bu sorunlara çözüm üretilmesini beklerken şimdi de Burdur Gölü kıyısına Millet Bahçesi yapılmak isteniyor.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü, projenin uygulanacağı bölgeyle ilgili imar planı değişikliğini 17 Şubat’ta 30 gün süreyle askıya çıkardı. Bakanlık, Burdur Gölü kıyısındaki 122.247,00 m²lik alanı kapsayacak olan Millet Bahçesi projesinin kentin rekreasyon ihtiyacının karşılanması ve sosyal yaşamına destek olması amacıyla inşa edilmek istendiğini belirtiyor.
'Projeyi geri çekin' çağrısı
Bir kısmı doğal sit alanı olan arazide inşa edilmek istenen Millet Bahçesi projesine bölgedeki illerin Baro başkanlarından tepki geldi. Burdur Barosu Başkanı Av. Ramazan Gedik, Antalya Barosu Başkanı Av. Hüseyin Geçilmez, Denizli Barosu Başkanı Av. Adnan Demirdöğer, Isparta Barosu Başkanı, Av. Ünsal Çankaya ve Muğla Barosu Başkanı Av. Levent Akgün ortak bir açıklama yaparak bölgenin önemli sulak alanlarından biri olan Burdur Gölü'nü tehdit eden Millet Bahçesi projesinin geri çekilmesi çağrısında bulundu.
Türkiye’nin en büyük göllerinden
Millet Bahçesi için seçilen yerin son derece sakıncalı olduğuna işaret edilen açıklamada, projenin Burdur Gölü için tehlikeli ve tahrip edici olduğu vurgulanarak şöyle denildi:
“Bilindiği gibi Burdur ilimiz, Burdur Gölü ile birlikte anılan bir kentimizdir. Ama bu Göl yalnızca Burdur ili için değil, Isparta, Denizli, Antalya, Muğla, Afyonkarahisar, Konya gibi pek çok yerleşim alanına uzanan; Salda, Karataş, Yarışlı, Gölhisar, Yazır, Eğridir ve Gölcük Gölleri başta olmak üzere, birbirine yakın çok sayıda gölün bulunduğu bölgede, faunası, florası, endemik türleri, yaban hayatı, kuş türleri açısından önemli olduğu kadar yöre insanının yaşantısı üzerinde de dolaysız bir etkiye sahiptir. Göller Yöresinin merkezinde yer almakta ve bu alanın en işlevsel özelliklerine sahip olan Burdur Gölü, Türkiye’nin de en büyük göllerindendir ve havzasında barındırdığı canlılar için son derece önemli yaşam alanıdır.
Milyonlarca yıllık geçmişe sahip olan Burdur Gölü çevresiyle bir bütün olup, yeraltı ve yer üstü su kaynaklarıyla, mikro klima ve iklimin güvencesidir. Gölün kıyı kesimleri nemin en önemli kaynağını oluşturmaktadır. Burdur Havzasında gölün daralması, mikro- makro klimanın değişimi bize normalde geniş bir bölgede yetiştirilemeyen belli başlı bitkilerin küçük alanlarda yetiştirilebilmesi için imkan sağlar. Bu Burdur’un tarım ürünlerinin üretimi- kalitesiyle, havzanın, kentin sağlığı, nefes alabilmesi bakımından çok önemlidir. Çünkü yağışın azalması, buharlaşmanın ve sıcaklığın artması doğal beslenim dengesinin bozulmasında önemli rol oynamaktadır.
Bununla birlikte sadece iklim elemanlarındaki bu değişiklikler gölün seviye ve alan kayıplarını açıklamak için yeterli değildir. Bu nedenle insan kaynaklı müdahalelerin önemi daha da artmaktadır. Burdur Gölü’nün suyu tuzlu olsa da, korunan kıyı-sahil alanlarının sağlayacağı mikro-makro klima (yağışların) yanı sıra içme kullanma suyunun da kaynağı- güvencesidir. İnsan baskısı altında olan doğal su kaynaklarının bulunduğu ortamda sıcaklığın bırakın 1-2 C derece artmasını- 0.5 C derecelik değişimi ‘geri dönüşü’ olmayan tehlikelere neden olabileceği unutulmamalıdır.
Mermer ocakları gölü ahtapot gibi sardı
Burdur Gölü Havzasında da ürün ve iklim bakımından bu tehlikeler yaşanmaktadır.
Bugün ise Burdur Gölü’nü besleyen su kaynaklarına barajlar, bentler, rastgele açılan su kuyuları ile müdahale edilmektedir. Su kullanımını artıran zirai, sanayi işletmelerinde izlenen tercihler ile bütün bu yöreyi ahtapot gibi saran mermer ocakları, maden ocakları faaliyetleri Burdur Gölünün başlıca zararlılarıdır. İklim krizi ile ortaya çıktığı gibi su, sulak alanlarımız ve su kaynaklarımız üzerinde gösterilmesi gereken olağanüstü hassasiyet yerine, yalnızca daha çok para kazanmaya odaklı yaklaşımlar sonucu Burdur Gölü’nün can çekişmekte olduğu bilim insanlarının ortaya koyduğu tespitlerle hepimizin ortak kanısı haline gelmiştir.
Burdur Gölü yok edilme sürecine girdi
Hiç kimse inkar edemez ki Burdur, Burdur Gölü varsa vardır. Burdur Gölü varsa Göller Yöresi vardır. O nedenle Baro Başkanları olarak açıklıkla ifade etmek isteriz ki bu alanda ihtiyacımız olan, şu an askıya çıkarılan plan tadilatıyla ilan edilen Mille Bahçesi projesi değildir. Beklentimiz Göl’ün su kaynaklarının önünün açılmasına ve korunmasına yönelik projeler üretilmesidir. Bu yapılmadığı gibi giderek artan insan baskı ve uygulamaları nedeniyle göz göre göre Burdur Gölü yok edilme sürecine girmiştir. Önemle altını çizmek isteriz ki Göl yoksa havza yok, su yok, tarım yok, Burdur yok!”
Kıyı kenar çizgisinde tehlikeli oyun
Göl kıyı kenar çizgisinin siyasi kararlarla ve bu alanı imara açarak yapılaşmak amacıyla sürekli geri çekilmesinin ekosistem kıyımından başka bir anlama gelmediği görüşüne yer verilen açıklamada da şöyle denildi:
“Göllerin suyu gibi kıyı ve sahil alanları gölün her su kotu değişiminde(azalmasında), kuruyan alanlardaki göle doğru uzanan yeni kıyı kenar çizgisi-kıyı ve sahil alanlarının yeniden belirlenmesi çok tehlikelidir. Göl kıyısındaki, karasal alanlarındaki nemin azalması suyun azalması demektir. Çünkü ne kadar geniş alanda suyun çevrimi olursa iklimin kararlığı ve dengesi olur. Kıyılarda göl çekildikçe yapılan düzenlemeler o alanın aşırı kurak olmasına neden olmaktadır. Nemin azalması, su kıtlığı ve kuraklık, yoksulluğu ve ekonomik büyümeyi, sağlığı ve refahı ve çevreyi etkiler. Mahsuller tükenir, hayvanlar ölür, aileler gıda kıtlığı ve kıtlıkla karşı karşıya kalır, insanlar göçe zorlanır ve çatışmalar çıkar. Burdur Göl havzasında önceki yıllarda, eşelediğinizde su çıkan topraklarda artık 100-200 metre yeraltına doğru inilmesine rağmen suya rastlanmamasının nedeni; gölün doğal yapı ve doğal döngüsüne yapılan müdahalelerdir.
'Ramsar Alanı' olarak ilan edildi
Burdur Gölü Havzasını kendi bütünlüğü içinde değerlendirmeyen millet bahçesi projesi, Burdur Gölü ekosistemini dikkate almadığı gibi, onu gözden çıkardığını ortaya koymaktadır.
Plan raporunda Ekolojik etkileme sınırı ve Tampon Bölgesi etütleri yoktur. Bu alanın, Sulak alan olması, Yaban hayatı barındırması, kuş cenneti olması ve bitki örtüsü itibariyle müdahalede bulunamayacağımızı uluslararası sözleşme ile taahhüt etmiş bulunuyoruz. Bu nedenlerle Burdur Gölü 13 Temmuz 1994 yılında ‘Ramsar Alanı’ olarak ilan edilmiştir.
Projenin bir kısmı 'Doğal Sit Alanı' içinde kalıyor
Burdur Gölü ve çevresinde 38.125 ha’lık alan ise 1993 yılında Orman Bakanlığı, Milli Parklar ve Av Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü’nce ‘Yaban Hayatı Koruma Sahası’ olarak ilan edilmiştir. Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 25.05.1998 tarih ve 3834 sayılı kararıyla planlama alanının bir kısmı Doğal Sit Alanı statüsündedir. Bu kararda Burdur Gölünün içerdiği faunanın özelliği, topoğrafyası, varoluşu, doğal özellikleri nedeniyle korunması gerekli tabiat varlığı niteliğinde olup, sahip olduğu ekolojik önemi nedeniyle de Ramsar Sözleşmesi gereği de koruma altına alınmıştır. Koruma Amaçlı olduğu açıklanan 1/5.000 ve 1/1.000’lik Nazım ve Uygulama İmar planlarının önemli bir kısmının 1.Derece Doğal Sit Alanı içinde kaldığı görülmektedir."
Göl kıyısındaki Millet Bahçesi projesinin korunan alanlara zarar vereceği kaydedilen Baro Başkanlarının açıklamasında, konuyla ilgili hazırlanan uzman raporuna atıfta bulunularak şu ifadelere yer verildi:
“Bu raporda açıkça projede öngörülen yapılaşmaları, insan hareketleri ve aydınlatma sonucu ortaya çıkacak olumsuz durumların Sulak alanların korunması yönetmeliği hükümlerine aykırı olduğu, Hassas Koruma Bölgesi için belirlenen hususlara uyulmadığı, projeyi hazırlayanlar tarafından alınan Jeolojik raporda bile ‘Özel Önlemli Alan’ olduğu belirtilen, şişme, oturma açısından sorunlu (zeminin iyi olmadığı) bir alanda gerekli önlemlerin ve bölgenin depremselliğinin dikkate alınmadığı, olumsuz görüş belirten kamu kurumlarının görüşlerinin de karşılıksız bırakıldığı, bu nedenlerle ilgili mevzuata, Planlama kriterlerine ve Şehircilik kriterlerine aykırı olduğu için iptal edilmesi gerektiği ortaya konulmuştur.
Burdur ve Burdur iline sınır olan illerin Baro Başkanları olarak bizlerin de görüşü bu doğrultudadır. Bu haliyle Millet Bahçesi projesi Burdur Gölü Ekosistemine daha da zarar verecektir. Yapılacak projelerin Burdur Gölü Havzasını, kendi bütünlüğü ve doğası içinde değerlendirmesi zorunludur. Şu andaki millet bahçesi projesi Burdur Gölü ekosistemini dikkate almadığı gibi, onu gözden çıkardığını ortaya koymaktadır.
Proje durdurulmalı ve geri çekilmeli
Burdur Gölü’nün nefes alması, kendisine gelmesi ise çevresine bağlıdır. Enerjimiz, yapacağımız ekonomik harcamalar daha çok Burdur Gölü’nün iyileştirilmesi, su kaynakları ile buluşmasına yönelik olmalıdır. Çünkü Burdur Gölü çevresiyle birlikte eşsiz bir tabiat alanı, canlı yaşam müzesi ve doğal bahçedir. Hepimize düşen öncelikli görev bu değerimize sahip çıkmak, korumak ve ömrüne ömür katmak olmalıdır. Bu nedenlerle henüz kesinleşmemiş olmasına karşın şantiye faaliyetlerine başlanan bu projenin durdurulması ve geri çekilmesi gerektiğini kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.”
Erdoğan 'müjde' diye duyurmuştu
Şubat 2019’da AKP’nin Burdur mitinginde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Salda ve Burdur gölleri kıyısında iki ayrı millet bahçesi yapacaklarını “müjde” diyerek şu sözlerle duyurmuştu:
“Devlet hastanesi yanındaki yaklaşık 40 bin metrekarelik bir alana Burdur Millet Bahçesi'ni yapacağız. Şimdi size çok farklı bir müjde veriyorum. Salda Gölü'nü çevre koruma bölgesi olarak ilan ediyor, kıyısında da 300 bin metrekarelik bir millet bahçesi oluşturuyoruz.”
/././
'Phaselis kararını gözden geçirin'
Antalya Kent Konseyi tarafından Phaselis Antik Kenti sınırlarındaki Alacasu Koyunda yapılan basın açıklamasında Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na 'kararı gözden geçirin' çağrısı yapıldı.
Antalya Kent Konseyi, yapılaşma girişimleriyle gündeme gelen 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı statüsündeki Phaselis Antik Kenti’nde basın açıklaması yaptı.
Basın açıklamasına Antalya Kent Konseyi Başkanı Semanur Kurt ve Kent Konseyi üyeleri katıldı. Kent Konseyi adına hazırlanan basın açıklamasını okuyan Çevre Çalışma Grubu Başkanı Güray Doğan, Phaselis Antik Kenti’nin doğal ve tarihi özelliklerine işaret etti.
Açıklamada alana yapılacak projenin sadece tarihi dokuyu değil, aynı zamanda doğal zenginliği de yok edeceğine dikkat çekilerek, Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na “kararınızı gözden geçirin” çağrısı yapıldı.
Akdeniz'deki önemli bir liman kentiydi
Antalya’yı Antalya yapan, onun korunmasına, gelecek nesillere aktarılmasına yardımcı en önemli unsur sizlerdeki çevre duyarlılığı olduğunu kaydeden Doğan, şu ifadeleri kullandı:
“Bugün size Antalya’nın Kemer ilçesinden, Phaselis’ten sesleniyoruz. Phaselis ile ilgili bilmeyenlere öğretmek, bilenlere hatırlatmak isteyeceğimiz birkaç husus bulunmaktadır. Antik çağlarda Likya bölgesinde yer alan Phaselis, Akdeniz kıyısında kurulmuş önemli bir liman kentidir.
Geçmişi MÖ 7. yüzyıla kadar uzanıyor
Phaselis’in tarihi M.Ö. 7’nci yüzyıla kadar uzanır ve kentin önemi özellikle M.Ö. 4’üncü yüzyılda artmıştır. Pers İmparatorluğu döneminde Phaselis, Likya Birliği’nin bir üyesi olmuş ve önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Daha sonra Roma İmparatorluğu döneminde de stratejik önemi nedeniyle askeri bir üs olarak kullanılmıştır. Phaselis Antik Kenti, üç limanı, su kemeri, tiyatrosu, agora (pazar yeri) gibi yapıları ve antik dönemden kalma mezarları ile ilgi çeken önemli bir arkeolojik sit alanıdır. Phaselis Antik Kenti, sadece tarihi bir miras değil, aynı zamanda muhteşem bir doğa harikasıdır. Phaselis, Milli Parklar statüsüne sahip olan bir bölgede yer almaktadır ve zengin flora ve faunasıyla da tanınmaktadır."
'Betonlaşma bu güzelliği yok edecek'
1. Derece Sit Alanı olan Phaselis Antik Kenti’nin aynı zamanda Türkiye’nin önemli turistik yerlerinden biri olduğunu, yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaret edildiğini de hatırlatan Güray Doğan, şöyle konuştu:
“Bugün Phaselis, onu korumakla mükellef olan Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararıyla maalesef betona ve demire boğulmak istenmektedir. Betonlaşma ve talan, bu doğal alanın güzelliğini ve zenginliğini yok edecektir. Bu proje, sadece tarihi dokuyu değil, aynı zamanda doğal zenginliğimizi de yok edecek.
Koruma kuruluna 'kararı gözden geçirin' çağrısı
Kültürel ve doğal değerlerimiz beton dökerek demir döşeyerek korunamaz. Bu nedenle, bu projeyi şiddetle eleştiriyor ve reddediyoruz. Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nu kararını gözden geçirmeye davet ediyoruz. Tarihi dokuyu ve doğal alanı korumak hepimizin sorumluluğudur. Bu proje ne tarihi dokuyu ne de doğal alanı koruyacak, aksine yok edecektir. Zaman, Phaselis Antik Kenti'ni korumak için el birliğiyle hareket etme zamanıdır. Zaman Phaselis zamanıdır."
İstanbul'da kadınlar yasağa rağmen sokağa çıktı: Öfkeliyiz, yastayız ama isyandayız!
Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel
8 Mart İstanbul Feminist Gece Yürüyüşü öncesi Beyoğlu Kaymakamlığı’ndan yasak kararı geldi, İstiklale çıkan bütün sokaklar kapatıldı. Çok sayıda kadın ise Cihangir çevresinde bir araya geldi. Saatler süren bekleyişin ardından açıklama yapan kadaınlar, "Öfkeliyiz, yastayız ama isyandayız!" dedi. Kadınlar dağılırken, polisin biber gazlı müdahelesine maruz kaldı.
EYLEM YASAKLANDI, KADINLAR "8 MART YASAKLANAMAZ" DEDİ
Yasak kararının ardından İstiklal Caddesi'ne giden tüm sokaklar polislerce kapatıldı. Bölgede oturduğunu söyleyip geçmek isteyenlere ise ikametgah soruldu.
Kadınlar ve LGBTİ'ler Cihangir’de bulunan katlı otopark önünde ve başka çeşitli noktalarda toplanmaya başladı. Dövizlerinde erkek egemen sisteme karşı sözler ve talepleri yer aldı. Polis daha sonra Cihangir otoparka çıkan tüm sokakları da kapatıp kadınların girişine izin vermedi Kurulan barikatın kadınlar “Katilleri durdurun kadınları değil” sloganı attı.
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Her geçen dakika artan kalabalık sık sık "hükümet istifa sloganları attı.
Öfkeliyiz, yastayız patriyarkal kapitalist yılıma karşı isyandayız” pankartı açan kadınlar, polis engellemesi nedeniyle bekleyişlerini uzun süre sürdürdü.
Uzun süren bekleyişin ardından kadınlar bulundukları yerde Feminist Gece Yürüyüşü basın açıklamasını okudu. Açıklama şu şekilde:
Sokakları ve geceleri feminist isyanla, coşkuyla ve dayanışmayla doldurduğumuz Feminist Gece Yürüyüşü’nün 21.’si için buradayız, sokaklardayız. Yirmi yıl boyunca çok şey gördük; savaş, işgal, yoksulluk, ırkçılık, artan emek sömürüsü, LGBTİ+ düşmanlığı, yönetilemeyen pandemi, ekonomik kriz ve giderek güçlenen patriyarka.
Şimdi ise 6 Şubat’ta yaşanan deprem sonrasında on binlerce kişinin hayatını kaybettiği, yaralandığı, evsiz kaldığı bir dönemden geçiyoruz.
Patriyarkal kapitalizmin yol açtığı yıkım, bizlere doğal afet diye açıklanmaya çalışılıyor. Doğayı, kentleri rant uğruna mahvedenler, afete müdahale biçimleriyle de insan hayatına zerre önem vermediklerini gösteriyor. Deprem bölgesinde dayanışma kurmak için seferber olan insanları polisle tehdit edip baskı uygulayarak dayanışmayı kriminalize etmeye ve insanları birbirine düşman hale getirmeye çalışıyor.
Üzgünüz, Öfkeliyiz!
Biz kadınlar; insan hayatının hiçe sayılmasını, devletin krizleri yönetme, sorumluluğunu yerine getirme konusundaki acizliğini ve bunun sonuçlarını çok iyi biliyoruz!
Bu iktidarı;
Bir gecede İstanbul Sözleşmesi’ni iptal ederek milyonlarca kadının hayatını tehlikeye atmasından, 6284’e karşı saldırıların önünü açmasından, erkek şiddetini teşvik etmesinden tanıyoruz.
Erkek şiddetine maruz kaldığı için şikâyete giden kadınları karakollardan evlere geri göndermesinden; mahkemelerde tecavüzcü ve katil erkekleri, erkeklik indirimleriyle affetmesinden; hayatına sahip çıkan kadınlara ağır cezalar vermesinden; nafaka hakkına saldırmasından; kürtajı engellemeye çalışmasından; kamu kreşlerini kapatıp çocuk bakımını özel sektöre ve yoksulları da cemaat ve tarikat kreşlerine mecbur bırakmasından; ev içindeki tüm iş yükünü kadınların sırtına yüklerken kadınları sermayeye ucuz iş gücü haline getirmesinden tanıyoruz.
Kadınları aileye hapseden, aile dışında var olmalarını kabul etmeyen politikalarından, LGBTİ+’ları hedefe koymasından, çocuk yaşta evlilikleri meşrulaştırmaya çalışmasından tanıyoruz.
Diyanete sonsuz bütçe verip kreşleri kapatırken dini kurumlarda eğitimi teşvik edenler, bugün refakatsiz çocukları tarikatlara, dini kurumlara vermekte beis görmüyor.
Bu iktidarı, bu erkek-devleti her yıl 8 Mart’larda yüzlerce polisiyle, TOMA’sıyla, barikatıyla bizi, isyanımızı engellemeye çalışmasından biliyoruz.
Öfkeliyiz!
Yaşadığımız afetin sonuçlarının, kadınlar için katmanlı olduğunu biliyoruz; hayatı sürdürme, yeniden kurma yükünün, afet durumunda da kadınların üzerinde olduğunu, temel ihtiyaçlarının nasıl ikincilleştiğini görüyoruz ve depremin üzerinden daha 1 ay geçmişken kadınların hayatlarının daraldığına tanıklık ediyoruz.
Öfkeliyiz, yastayız. Ama isyandayız!
Tüm bu yaşananlar, bizlere bir kez daha feminist mücadelenin ve dayanışmamızın; şiddetin, adaletsizliğin ve eşitsizliğin olmadığı bir dünya kurmanın tek yolu olduğunu gösterdi. Başka bir dünya kurma talebimizin haklılığını bir kez daha gösterdi.
Her yıl olduğu gibi burada el ele, yan yana bir aradayız; erkek devlete, homofobiye, transfobiye, ırkçılığa, emek sömürüsüne, patriyarkal kapitalizmin yıkımına karşı buradayız. Sırtımızı ranta değil birbirimize yaslayarak, erkek egemen sistemin yarattığı her türlü şiddete karşı birlikte isyan ederek, dayanışarak, direnerek ve yaşamlarımızı adaletten, eşitlikten yana kurmak için buradayız.
Mücadelemizden, hayatlarımızdan, birbirimizden, feminist bir dünya kurma tahayyülümüzden vazgeçmiyoruz.
Öfkeliyiz, yastayız, buradayız, hiçbir yere gitmiyoruz. Patriyarkal Kapitalist Yıkıma Karşı Feminist İsyandayız!"
Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel
KADINLARA BİBER GAZLI MÜDAHALE
Açıklamanın ardından tertip komitesi, eyleme son verdiklerini duyurdu. Polis kadınların sadece belirli noktalardan ve küçük gruplar halinde çıkmaları için barikat kurdu. Kitlenin ana gövdesi alandan ayrıldı. Bir grup kadın beklemeye devam etti.
Daha sonra bazı kadınlar polisin barikat kurduğu bir noktadan çıkmaya çalışırken polisin biber gazlı müdahalesine maruz kaldı. Kadınlardan bazıları gözaltına alındı.
KADINLARIN ÖFKESİ VE TALEPLERİ DÖVİZLERDE...
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel
İzmirli kadınlar: Deprem ve siyasi iktidarın yarattığı enkazı mücadelemizle kaldıracağız
İzmir | Fotoğraf: Evrensel
İzmir Kadın Platformu’nun çağrısıyla bir araya gelen kadınlar, “Depremin ve siyasi iktidarın yarattığı enkazı birleşik mücadelemizle biz kaldıracağız” dedi.
Alsancak eski Leman Kültür önünde toplanan kadınlar, “Bu enkazı kaldıracak, yeni bir hayatı mücadelemizle kuracağız” yazılı pankart arkasında, “Katillerden hesabi kadınlar soracak”, “Kadın yaşam özgürlük”, “Kadınlar yürüyor mücadele büyüyor” sloganları eşliğinde Türkan Saylan Kültür Merkezi önüne yürüdü.
Tek adam rejimini birleşerek göndereceklerini vurgulan kadınların coşkusu sokağa yansıdı. Özellikle deprem zamanında hükümetin yapmadıklarını eleştiren kadınlar, dayanışmanın gücüyle deprem bölgesindeki kadınların yanlarında olmaya devam edeceklerini belirtti. Taşınan dövizlerde de eşit işe eşit ücret, kreş ve dayanışma ön plana çıktı.
KADINLAR: BİZ DE SİZİ YAZDIK
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun “Defterimize yazdık” söylemine tepki gösteren kadınlar, “Sokak ortasında kadınları katledenlere, mahkemelerde efendi göründü diye indirim vermenizi yazdık. ‘Şort giydi tahrik etti’ diyenleri korumanızı yazdık. ‘Küçüğün rızası vardı’ demenizi yazık. ‘Gülistan Doku’ nerede diyenlere kulağınızı tıkamanızı yazdık. Emeği için mücadele eden kadınların üstüne polis göndermenizi yazdık. ‘Kadın erkek eşit değildir ki zaten’ demenizi yazdık. İstanbul Sözleşmesini feshetmenizi yazdık. Sürtük demenizi yazdık. ‘Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek’ demenizi yazdık. Kahkahalarımızdan rahatsız olmalarınızı yazdık. Nefret mitinglerinde LGBTİ’leri hedef haline getirmenizi yazdık. Devlet nerede diyen depremzedelere ‘adi, şerefsiz, haysiyetsiz’ demenizi yazdık. Bilim insanı, siyasetçi, basın emekçisi ve her meslekten kadınlara düşmanlığınızı yazdık. Şirketlerin milyon dolarlık vergi borçlarını silenlerin, bizlerin yemekhane hakkına, eğitim hakkına göz dikenleri yazdık. Depremzedelere parmak sallamanızı yazdık” dedi ve “O defteri yırtar, başınıza çalarız”, “AKP’den hesabı kadınlar soracak” sloganları attı.
“ÖRGÜTLENEREK HESAP SORACAĞIZ”
İKP adına basın açıklamasını Nuray Öztürk, Selin Kurşun, Özgün Başer okudu. Depremdeki ihlallere dikkat çekilen açıklamada, Çok sevdikleri sermayenin, sözde yardım yapan sermayenin, arama kurtarma ve yardım için hiç düşünmeden bölgeye koşan işçilere, işten atma tehdidi ve yıllık izin dayatması var. Ne AKP ne yaslandığı, yaslanmadığı sermaye güçleri değil halk seferber oldu. Yaralarımızı dayanışmamızla biz sardık, onların yaptıklarını unutmayacak, örgütlenerek hesabını soracağız” denildi.
“KADERCİ DÜZENİNİZİ YIKACAĞIZ”
İşsiz, kayıt dışı istihdam gibi sorunları kadınlar daha çok yaşadığı dile getirilen açıklamada, “Yani kadınlar, belli politik tercihler doğrultusunda bilinçli ve planlı biçimde istihdamdan dışlanmaktadır. Biliyoruz ki yeni yaşamı kurmak bizim elimizdedir. Bu iktidarın yok ettiklerine rağmen yeni bir yaşamı başarmak bizim dayanışmamızla, örgütlülüğümüzle mümkündür. Kadınları işsiz ve güvencesiz bırakmayı kendine iş edinenlere sesleniyoruz 8 Mart tarihsel sorumluluğu gereği yeni başlangıçlara gebedir. Bu da sizin sonunuzun başlangıcı olacak! Bugün bu alanı, sokakları dolduranlar yaptıklarınızın hesabını soracak. Yıllardır ülkeyi kadın cinayeti cehennemine çevirenler bilsin ki, kaderci düzeninizi yıkacağız kadının emeğin yaşamın düzenini eşitlik ve özgürlük temelinde kuracağız” ifadelerine yer verildi.
Açıklama sonrası kadınlar deprem bölgesinde göndermek için yanlarında getirdikleri ped, hijyen malzemesi ve oyuncakları topladı.
BORNOVA: “ÖRGÜTLÜ MÜCADELESİ İLE DEĞİŞTİRECEĞİZ”
Bornova Kadın Dayanışma Derneği de Bornova Küçükpark Meydanında bir araya gelerek taleplerini ve öfkesini dile getirdi. Hükumetin kadın düşmanı politikalarını eleştiren BORKAD'lı kadınlar, “Tüm kadınlara çağımızdır; evlerimizi başımıza yıkan- hayatımıza kast eden bu düzeni değiştirmek için; emeğimize göz diken, bedenimizi mal gibi gören, bizi şiddete, ölüme, ailenin kölesi sermayenin kulu olmaya iten, çocuklarımızı istismara sürükleyen bu düzeni işçi sınıfının ve emekçi kadınların örgütlü mücadelesi ile değiştireceğiz. İşçi ve emekçi kadınların mücadele tarihinden biriktirdiklerimizle değiştireceğiz. Haklarımız ve hayatlarımıza çöken bu karanlık düzeni, kadınların örgütlü dayanışması ve birliği ile aşabiliriz. Hak ettiğimiz insanca yaşamı inşa etmek için el ele verelim” dedi.
ALİAĞA: “HAYATIMIZDAKİ TEK ADAMLARI GÖNDERECEĞİZ”
Aliağa Emek ve Demokrasi Platformu çağrısıyla kadınlar Petrol-İş Sendikası önünde toplanarak bir yürüyüş gerçekleştirdi. “Ranta, yıkıma, ihmale karşı kadın dayanışmasıyla hayatı yeniden kuracağız” pankartı ile yürüyen kadınlar, Aliağa Demokrasi Meydanı'nda basın açıklaması yaptı.
Basın açıklamasını okuyan Deniz Gültekin, “Hayatımızdaki tek adamları gönderecek, eşit, özgür bir dünyayı kuracağız. Kadınlar olarak; adil, eşit ve özgür bir yaşam için en geniş kadın ittifaklarını ve kadın dayanışmasını sağlayarak kadın iradesini güçlendirmeyi, tam da bugün bir sorumluluk olarak görüyoruz. Kadın bedenini hedefleyen tekçi, milliyetçi, cinsiyetçi anayasalara karşı kadın özgürlüğünü esas alan bir toplum inşası için 8 martla yeni bir anlama kavuşacağına inanıyoruz. Büyük mücadeleler sonucu kazandığımız İstanbul Sözleşmesini biz değiştirince yeniden uygulayacağız” diye konuştu.
DİKİLİ: HESAP SORACAĞIZ
Dikili | Fotoğraf: Evrensel
Dikili’de de kadınlar Atatürk Meydanı’nda basın açıklaması düzenledi. Depremzede kadınlarla dayanışmak için Kız Kardeşlik Köprüsü kuracaklarını söyleyen kadınlar, alana kurdukları standa ped, hijyenik malzeme ve oyuncak toplandı.
Dikili | Fotoğraf: Evrensel
Kadınlar, “Yaşanılan bu afet basit bir gerçeği net olarak gösterdi ki; Türkiye’deki temel sorun kaynak sorunu değildir. Kaynakların doğru bir şekilde kullanılmayışıdır, örgütlenememektir. Biz öğrendik artık zorda kalan iktidarın hangi yöntemlere baş vurduğunu. Yapılan her haksızlığın karşısında olacağız, hesabını soracağız” dedi.
Ankaralı kadınlar: İsyanımız yasımızı aşıyor, kadın dayanışması yaşatıyor
Ankara Kadın Platformu ve 8 Mart Ankara Feminist Gece Yürüyüşü’nün çağrısıyla Sakarya Meydanı'nda toplanan kadınlar, "Depremi katliama ve büyük bir yıkıma dönüştürenlerden hesap soracağız" dedi.(https://youtu.be/3vwxKGbcs84)
Ankara Kadın Platformu ve 8 Mart Ankara Feminist Gece Yürüyüşü’nün çağrısıyla kadınlar Sakarya Meydanında bir araya geldi. Yapılan açıklamada, “Dayanışmayı büyütmek için, acımızı paylaşabilmek için Ankara Kadın Platformu’nun düzenlediği 8 Mart eylemini ve Feministlerin örgütlediği 17. Feminist Gece Yürüyüşü ’nü birleştirdik, ortaklaştık, isyanımızı büyüttük, sesimizi çoğalttık. Depremi katliama ve büyük bir yıkıma dönüştürenlerden hesap soracağız” denildi.
Kadınlar, buluşma noktası olan Sakarya Meydanında bir araya gelirken sık sık “Hükümet istifa”, “Çadırda, sokakta, her yerde, kadınlar birlikte”, AKP’den hesabı kadınlar soracak”, Afet değil cinayet, devlet hesap verecek”, “Rantçı devlet, yıkacağız elbet” sloganları atıldı.
Meydanda toplanan kadınların Yüksel Caddesi'ne yürümesi polis tarafından engellendi. Meydanın iki sokağı bariyerlerle kapatılırken kadınlar sık sık ‘Barikatı aç’ sloganı attı.
Fotoğraf: Evrensel
Kadınların ısrarı sonucu yürüyüşe rotasyon değişikliğiyle başlandı.
Yürüyüşün ardından tekrar Sakarya Meydanına gelen kadınlar burada basın açıklamasını okudu. Yapılan açıklamada, “Yıkımlarla, kayıplarla ve büyük bir acıyla geldik 8 Mart’a; dayanışmaya ve yan yana olmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var bugün. Bu yıl, daha güçlü olmak için, dayanışmayı büyütmek için, acımızı paylaşabilmek için Ankara Kadın Platformu’nun düzenlediği 8 Mart eylemini ve Feministlerin örgütlediği 17. Feminist Gece Yürüyüşü ’nü birleştirdik, ortaklaştık, isyanımızı büyüttük, sesimizi çoğalttık. Bu yıl heyecanımızla, coşkumuzla değil ama öfkemizle, isyanımızla, yüreğimizde taşıdığımız yasımızla ve her şeye rağmen kaybolmayan umudumuzla tekrar sokaklardayız” denildi.
6 Şubat gecesi önce 7.7 şiddetinde ve aynı gün 7.6 şiddetinde başka bir depremle Suriye’de ve Türkiye’nin 11 ilinde on binlerce insanın yaşamını yitirdiği, yüz binlerce kişinin göçük altında kaldığı ifade edilen açıklamada, “Saray rejimi, arama-kurtarma çalışmalarında son derece kritik olan ilk 36 saatte harekete geçmeyerek, on binlerce insanın ihmal yüzünden hayatını kaybetmesine neden oldu. Suriye’deki sınır kapılarını kapatarak on binlerce insanı ölüme sürükledi, Suriyeli kadınlar, kız çocukları ve LGBTİ+’larla dayanışmamızı engellemeye çalıştı. Yüz binlerce insan eşini, çocuğunu, sevdiklerini, evini, köyünü, şehrini kaybetti. Devlet, bilim insanlarının uyarılarını dinlemediği gibi, kendi kurumlarının hazırladığı raporları da görmezden gelmeyi seçti, politik bir tercihle, yaşamdan ve yaşatmaktan yana bir tavır almadı. Bizler yönetenlerin, sermayenin çıkarları ve hırsları uğruna öldürülüyoruz. Ancak bilinsin ki yine bizler erkek egemen devletin bize dayattığı karanlığı dayanışmayla aydınlatacak eşit, özgür ve güvenceli bir yaşamı birbirine kenetlenen ellerimizde yeniden filizlendireceğiz” denildi.
İktidarın, insan yaşamının söz konusu olduğu böyle bir süreçte bile, ötekileştiren, kutuplaştıran bir dille, tekçi politikalarda ısrar ederek, dayanışmayı örgütleyenleri kriminalize ederek engeller yarattığı belirtilen açıklamada, “Yetmedi, dayanışmayı büyütenlere kayyum atayarak yok edebileceğini sandı. Biz kadınlar, unutmayacağız. Depremi katliama ve büyük bir yıkıma dönüştürenlerden hesap soracağız. Şehirler, köyler, kasabalar, başımıza yıkılırken, bu felaketten en çok kadınlar, çocuklar, LGBTİ+lar ve mülteciler zarar gördü. Her fırsatta LGBTİ+ları hedef göstererek nefreti ve cinsiyetçiliği körükleyenlerin, deprem bölgelerinde de aynı tekçi, ayrımcı anlayışta ısrar ederek tüm topluma kapsayıcı bir şekilde hizmet etmeyeceğini biliyoruz. En temel insan haklarından olan barınma hakkından yoksun bırakılan, deprem alanında dahi ayrımcılığa maruz bırakılan kadınlar, hijyenik olmayan, insanlık dışı koşullarda evde kendisine dayatılan bakım emeğinin kat kat fazlasını çadırlarda vererek, yaşamlarını sürdürmeye ve hayatta kalmaya çalışıyor. Tuvaleti ve banyosu olmayan yerlerde sağlıktan söz edilebilir mi? Kadınlar, açık alanda, güvenlikten yoksun bir ortamda, ihtiyaçlarını karşılamak zorunda bırakılıyor. Yardım dağıtımı esnasında taleplerini erkeklere söylemek zorunda bırakılıyor, ya da dile getiremedikleri için, ihtiyaçlarına ulaşamıyor” ifadelerine yer verildi.
"BU BASKI REJİMİNE BOYUN EĞMİYORUZ"
Sadece yıkıma uğramış kentlerde değil, Türkiye’nin her yerinde erkek şiddetinin artarak devam ettiği vurgulanan açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Derinleşen ekonomik krizin etkilerini de kadınlar yükleniyor. İşsizlik, güvencesizlik, kayıt dışı istihdam ve yoksulluk artıyor. Patriarkayı arkasına alan AKP iktidarı, kadınları ve LGBTİ+ları yok saymaktan öteye geçerek yok etmeyi meşrulaştırmaya çalışıyor. İktidar, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmakla bizi susturabileceğini, yargıyı ele geçirmekle bizi yıldırabileceğini sanıyor ancak yanılıyor. Haklarımızın konuşulmasının dahi yasaklanmaya çalışıldığı bu baskı rejimine boyun eğmiyoruz. Sesimizi daha gür çıkarıyor, dayanışmamızı daha çok büyütüyoruz. Patriarkal ve tekçi din yorumlarını tüm topluma dayatan Diyanet’in Aile Bakanlığı iş birliğiyle sosyal politikalar alanında yetkilendirilmesi kabul etmiyoruz. Buradan haykırıyoruz, bize uygulanan her türlü şiddete ve zorbalığa karşı yine dayanışmayı büyütüyoruz. Feminist isyanımızla birlikte tüm gücümüzle o patriarkayı yıkacağımızı yine ve yeniden haykırıyoruz. Erkek devletin, erkek adaletin ve erkek düzenin tüm araçlarını birbirimizden güç alarak, birbirimizi savunarak, gözeterek ve yaşatarak un ufak edeceğiz”