AKP iktidarı ve öncesi: Ekonomik bir bilanço - Korkut Boratav / SOL

 

İktidar büyüme temposunu sürdürebildi: Geleneksel neoliberalizmin dahi emekçilere verdiği 'teselli armağanları' olan tüketim ve reel ücret artışlarını koruyamadan; kronik işsizliği de tırmandırarak…

Yazarın 15 Nisan 2023’te TMMOB’nin 'AKP İktidarının 20 Yılı' etkinliğinde sunulacak olan konuşma metnidir.

Yirmi yıllık AKP iktidarı son bulmak üzeredir. Kuşbakışı da olsa ekonomik bir bilanço çıkarma zamanı geldi. 

1989-2022: Neoliberalizmin üç dönemi ve büyüme göstergeleri

AKP 1998-2002 yıllarında uygulanan IMF programını olduğu gibi devraldı; neoliberal ilkeleri 2015’e kadar sadakatle sürdürdü. Ekonomi politikaları bakımından da AKP iktidarının ilk on üç yılını önceki beş yılla (1998-2025) birleştirmek uygundur. 

1998’de IMF programına geçişe yol açan etkenler ayrıca önem taşıyor. 1990’lı yılların büyük bölümü (1989-1997) Türkiye’nin ilk ve sonraki neoliberal dönemlerden farklılıklar gösteriyor. Bu yazıdaki incelemeyi de bu dönemle başlatacağız. 

AKP’nin son döneminde (2016-2022) ise neoliberal istikrar kuralları çiğnendi; bölüşüm ilişkilerinde önceki dönemdeki eğilimler daha da yoğunlaştı. 

Ekonomik bilançoyu bu üç dönemin büyüme ortalamalarını karşılaştırarak başlatalım; bölüşüm ilişkilerini izleyerek sürdürelim.

Bu üç dönemin sabit fiyatlarla ortalama büyüme oranları aşağıdaki tabloda yer alıyor.


Politika değişiklikleri ortalama büyüme temposunu etkilememiştir: Ekonomi otuz üç yılda yüzde 4’ü biraz aşan bir büyüme eğilimini sürdürmüştür. 

Bu üç dönemi biraz daha yakından izleyelim. 

1989-1997: Yüksek enflasyon ortamında emek 

1980’li yılların neoliberal dönüşümü, bu dönemde sürdürüldü; hatta bir adım daha atıldı:  1989’da sermaye hareketleri  serbestleştirildi. 

Tamamen dışa açık bir ekonomide neoliberal doktrin henüz yerleşmemiştir. TCMB bu yıllarda döviz kurunu reel olarak sabitleştirmeyi hedefleyecektir.  

Başarılı olur; TL’nin reel olarak değerlenmesi (“ucuzlayan döviz”) önlenir. Yüzde 4’ü aşkın büyüme temposuna rağmen cari açık/GSYH oranı yüzde 1’in altında (% 0,7) kalır. Ekonomi (kabaca) dış denge içindedir. 

Önceki dönemden farklılaşma, sınıf mücadelelerinin siyasete yansımasından kaynaklanır: İşçi sınıfının “bahar eylemleri” sonrasında tek parti (ANAP) iktidarı son bulur; koalisyon hükümetleri “popülist” bölüşüm politikalarına yönelir. IMF’nin emek-karşıtı yapısal uyum reçeteleri askıya alınacaktır. 

1994’teki finansal krize rağmen reel ücretler dönem boyunca % 60 artmıştır. Çiftçinin eline geçen ve ödediği fiyatlar arasındaki makas (“tarımın ticaret hadleri”) %80 düzelmiştir. 

Tarımsal destekleme, asgari ücretler, emekli aylıkları, memur maaşları geçmiş enflasyona endekslenmiştir. Sendikalar güçlüdür; toplu sözleşmeler, önemli “refah payları” da içerir. 

Burjuvazi tedirgindir; 12 Eylül disiplini, en azından ANAP’ın tek parti iktidarı özlenmektedir. Bu kolektif özleme Mesut Yılmaz’ın koalisyon hükümeti karşılık verir: Haziran 1998’de IMF ile Yakın Gözetim Anlaşması imzalanır. Ekonominin IMF denetimi altına girdiği on yıllık bir dönem böyle başlar. 

1989-1997 yılları, “emeğin kazançlı çıktığı” yüksek enflasyon ile dış denge koşullarını uzlaştıran istisnaî bir dönemdir. 

1998-2015’te geleneksel neoliberalizm: Emek kaybediyor, 'farkında değil' 

1998-2015 döneminin yüzde 4,1’lik büyüme ortalaması, iki karşıt eğilimin bileşkesidir. AKP öncesindeki ilk 5 yıl (1998-2002), sabit fiyatlarla kişi başına millî gelirin (GSYH’nin) küçüldüğü bir dönemdir. 2002 düzeyi beş yıl öncesinin %2,8 gerisindedir. Toplam GSYH büyüme ortalaması yüzde 1’e ancak ulaşmıştır.  

Yoksullaşmanın yaygınlaştığı bu yılları izleyen AKP iktidarının ilk on iki yılında (2003-2015’te) ortalama büyüme hızı %4.5’e çıkar. Seçim başarılarının ekonomik dayanağı buradadır.

Yabancı sermaye hareketlerinin genellikle canlı seyrettiği bir dönem söz konusudur. Dış kaynak / GSYH oranı %7, cari işlem açıklarının oranı ise %5 civarında seyreder. Reel olarak değerlenen TL (ucuzlayan döviz), ekonominin ithalata bağımlılığını yoğunlaştırır. 

Bu tespitleri, bölüşüm bilançosu ile birleştirelim. Bağımsız Sosyal Bilimciler olarak, AKP’li Yıllarda Emeğin Durumu başlıklı kitapta 2003-2014 bilançosunu çıkarmıştık. Bulguları 1998’e taşıyarak özetleyelim.

Canlı dış kaynak girişleri cari işlem açığı/GSYH oranını beş puan yukarı çekmiş; bu artış sermaye birikimine değil, özel + kamusal tüketim artışlarına katkı yapmıştır. 

Sınıfsal bölüşüm ilişkilerini iki büyük emekçi sınıfın (çiftçi ve işçilerin) kişi başına gelirlerini izleyerek çözümleyelim. Kişi başına tüketimin, millî gelirin, çiftçi gelirinin, işçi ücretinin ortalama büyüme oranlarını aynı sırayla g(C), g(Y), g(K), g(W) olarak ifade edelim. Bu 13 yılın nicel gelişmeleri g(C) > g(Y) > g(K) > g(W) olarak hesaplanıyor.

Neoliberal dönem boyunca ortalama ücretler ve çiftçi gelirleri millî gelir hareketlerinin gerisinde kalmış; ama pozitif seyretmiştir. İki büyük emekçi sınıfın kişi başına millî gelirdeki (Y’deki) payları aşınmış; ama bu kayıp mutlak yoksullaşmaya yol açmamıştır. Ücretli istihdamın artış temposu tarımsal istihdamı aşmıştır. Ortalama işçi gelirleri bu nedenle de frenlenmiştir. 

Bölüşüm ilişkileri, bu dönemde neoliberal modelin hedefleri doğrultusunda seyretti. Sermayenin payı yükseldi; işçi ve köylü sınıflarının payları geriledi. İki emekçi sınıfta reel gelir kayıpları (mutlak yoksullaşma) ise gerçekleşmedi. 

Toplumsal refahı tüketim ile ölçersek, göreli gelir kayıpları ayrıca da telafi edildi: Köylü ve işçi sınıflarının kişi başına tüketim artışları, yani  g(C), gelir artışları olan g(K) ve g(W)’nin üzerinde seyretti. Bu olanak, GSYH’nin yüzde 5’i oranında seyreden cari işlem açıkları sayesinde gerçekleşti. Bu artışı mümkün kılan emekçi sınıfların artan borçlanmasıdır. Nitekim tüketim harcamaları/GSYH oranında kredilerin payı, dönem başı ile sonu arasında %2’den %17’ye sıçrayacaktır. 

Neoliberalizmin emekçi sınıflara “armağanı veya afyonu” finansallaşmadır. Emekçilerin sömürü oranlarında yoğunlaşma, borç tuzağının mümkün kıldığı tüketim artışları sayesinde perdelenebilmiştir.

2016-2022:  Sermayeyi ihya eden benzersiz bir bölüşüm şoku…  

Neoliberal enflasyon hedeflemesi politikası ve IMF/DB’nin bölüşüm ilişkilerini belirleyen yapısal uyum ilkeleri, AKP iktidarınca 2015’e kadar özenle sürdürüldü.

2015’de AKP iki etkenden ötürü bir dönüm noktasına girdi: (a) Batı merkez bankalarından uluslararası piyasalara akan likidite daraldı. AKP’nin büyüme ivmesini besleyen yabancı sermaye girişleri 2015’i izleyen yıllarda yarıya indi. (b) İktidar, Haziran genel seçimlerinde ilk kez azınlığa düştü. Sonrasında “ne pahasına olursa olsun iktidarı korumak” AKP’nin stratejik hedefi oldu. Bu hedefi gerçekleştirmekte izlenen ekonomi politikalarına odaklaşalım. 

IMF yıllık Türkiye raporlarında parasal daralma, yüksek faiz önermekteydi. Saray bu ilkeyi reddetti. Büyüme ivmesinin sürdürülmesini zorunlu gördü. Şirketlere ölçüsüz, ucuz kredi pompalamasına yöneldi.  Erdoğan Kasım 2021’de TÜSİAD’ı eleştirirken yeni politika çizgisini şöyle açıklıyordu: “Düşük faizle kredi istiyordunuz; işte size düşük faizle kredi. Ben sizden yatırım, ihracat istiyorum. Siz de bunları yapın…”

Bu yöneliş, kaynak tahsisi ve bölüşüm mekanizmalarını tümüyle bankaların ve dev şirketlerin denetimine verir. İç talebi besleyen kredi genişlemesinin boyutu “yükselen ekonomiler” arasında zirvededir. Krediler (KGF gibi) merkezî bütçe kaynaklarıyla da desteklenmekte; kamu kaynakları (salgın sırasında dahi) emekçilerden esirgenmektedir. 

Birleşmiş Milletler ve IMF Türkiye için sürdürülebilir büyüme potansiyelini yüzde 2,5-3 civarında öngörmektedir. Bu sınırları zorlayan talep genişlemesi dış açıkları ve enflasyonu tetiklemektedir. Sendikalaşmanın, emek örgütlerinin tarihsel olarak en zayıf olduğu dönemdeyiz. 1989 sonrasında enflasyona karşı emek gelirlerini koruyan araçlar artık felce uğramıştır.  

2016-2022’de bölüşüm göstergelerinin seyrini özetleyelim: Sermayenin net hasıladan payı 10,6 puan sıçramıştır. Ücretlerin payında da paralel bir gerileme gözleniyor. Türkiye sermayenin ölçüsüzce nemalandığı benzersiz bir dönemden geçmektedir. 

Ücretlerin payı erirken ücretli istihdam 3,2 milyon artmıştır. 2022’de işçi başına (ortalama) reel ücret 2016’daki düzeyin %15 veya %25 gerisindedir. Yüzde 4,3’lük büyüme temposuna rağmen tipik bir işçi yedi yılda önemli boyutta yoksullaşmıştır. 

Aynı dönemde çalışma yaşındaki nüfus 6,8 milyon kişi, toplam istihdam ise sadece 4,2 milyon artmıştır. Yüzde 4,3’lük büyüme yetersiz kalmış, faal nüfus artışını tümüyle istihdama çekememiştir. AKP’nin son yedi yılında atıl işgücü oranı %17’den %24’e (Şubat 2023) çıkmıştır. 

Saray iktidarı, neoliberal makro-ekonomik politikaları çiğneyerek büyüme temposunu sürdürebildi. Ama geleneksel neoliberalizmin dahi emekçilere verdiği “teselli armağanları” olan tüketim ve reel ücret artışlarını koruyamadan; kronik işsizliği de tırmandırarak… 

Korkut Boratav / SOL

KISA KISA GÜNDEM .... - 13 NİSAN 2023 -

 


Milleyha Kuş Cenneti alanına dökülen deprem molozları kuşların da yaşamını tehdit ediyor(Evrensel)

Samandağ’da Milleyha Kuş Cenneti ve Yeşilköy Mahallesine moloz dökülmesine karşı yaşam nöbeti sürerken yaşam savunucuları insanlar gibi kuşların da yaşamlarının tehlikeye atıldığını söylüyor.(https://www.evrensel.net/haber/487402/milleyha-kus-cenneti-alanina-dokulen-deprem-molozlari-kuslarin-da-yasamini-tehdit-ediyor)

Özel sektörün yurt dışı kredi borcu 158 milyar dolar oldu(Evrensel)

Özel sektörün yurt dışından sağladığı toplam kredi borcu, şubatta bir önceki aya göre 1,4 milyar dolar azalarak 158 milyar dolar oldu. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından Şubat 2023 dönemine ait özel sektörün yurt dışından sağladığı kredi borcu gelişmeleri yayımlandı. Buna göre, şubat ayında özel sektörün yurt dışından sağladığı toplam kredi borcu 2022 sonuna kıyasla 1,4 milyar dolar azalarak 158 milyar dolara geriledi. Bu dönemde özel sektörün yurt dışından sağladığı uzun vadeli kredi borcu 1,7 milyar dolar düşüşle 149,3 milyar dolar, kısa vadeli kredi borcu (ticari krediler hariç) ise 271 milyon dolar artarak 8,7 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Bankaların uzun vadeli kredi biçimindeki borçlanmaları şubatta 2022 sonuna göre 719 milyon dolar azaldı, tahvil ihracı borçlanmaları da 586 milyon dolar düşüşle 13,3 milyar dolar oldu. Aynı dönemde bankacılık dışı finansal kuruluşların kredi biçimindeki borçlanmaları 39 milyon dolar azaldı, tahvil stoku da 469 milyon dolar gerileyerek 1,9 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

Bu dönemde finansal olmayan kuruluşların kredi biçimindeki borçlanmaları 189 milyon dolar artarken, tahvil stoku da 9,4 milyar dolara ulaştı. Bankaların kısa vadeli kredi biçimindeki borçlanmaları, şubatta 2022 sonuna göre 188 milyon dolar azalışla 4,9 milyar dolara inerken, finansal olmayan kuruluşların kredi biçimindeki borçlanmaları 76 milyon dolar artışla 1,3 milyar dolara yükseldi. Uzun vadeli kredi borcunun alacaklıya göre dağılımı incelendiğinde, tahvil hariç özel alacaklılara olan borçlar, şubatta 2022 sonuna kıyasla 336 milyon dolar azalarak 103,3 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Aynı dönemde tahvil hariç özel alacaklılara olan kısa vadeli borç 118 milyon dolar artışla 8 milyar dolara çıktı. Uzun vadeli kredi borcunun yüzde 61,3'ü dolar, yüzde 34,7'si avro, yüzde 1,9'u Türk lirası ve yüzde 2,1'i ise diğer döviz cinslerinden oluştu. Kısa vadeli kredi borcunun ise yüzde 33,6'sı dolar, yüzde 37,8'inin avro, yüzde 23,3'ünün Türk lirası ve yüzde 5,3'ü diğer döviz cinsleri ile oldu. Öte yandan, uzun vadeli toplam kredi borcunun yüzde 34,5'ini finansal kuruluşlar, yüzde 65,5'ini finansal olmayan kuruluşlar gerçekleştirdi. Kısa vadeli toplam kredi borcunun yüzde 73,9'unu finansal kuruluşlar, yüzde 26,1'ini finansal olmayan kuruluşların borçları oluşturdu.Özel sektörün yurt dışından sağladığı toplam kredi borcu, şubat sonu itibarıyla kalan vadeye göre incelendiğinde, 1 yıl içinde gerçekleştirilecek olan anapara geri ödemelerinin toplam 40,7 milyar dolar düzeyinde olduğu hesaplandı. 

Dolar/TL, dün yüzde 0,2 artışla 19,3147'den kapanmasının ardından bugün bankalararası piyasanın açılışında 19,3230 seviyesinden işlem görüyor. Euro/TL ise güne 21,2260 lira seviyesinde başladı.(https://www.birgun.net/haber/dolar-19-31-seviyesini-asti-euro-yukselisini-surduruyor-428905)

Altının gram fiyatı 1259 lira ile rekor seviyede işlem görüyor. Çeyrek altın 2060 lira, Cumhuriyet altını 8350 liradan satılıyor.(https://www.birgun.net/haber/gram-altinda-tarihi-rekor-428930)

Akçay’ı rantçılara bırakmayacağız(BİRGÜN)


Önemli sulak alanlardan Balıkesir Akçay’da yapılması planlanan konut projesine ilişkin karar duruşması yapıldı. Duruşma öncesinde yapılan açıklamada, Akçay’ın imar rantına kurban edilmeyeceğine dikkat çekildi.
(https://www.birgun.net/haber/akcayi-rantcilara-birakmayacagiz-428901)

Bakan başka bir ülkede yaşıyor!(Aycan KARADAĞ-BİRGÜN)


Tarım Bakan’ı Vahit Kirişci’nin "Çiftçilerimiz gayet güzel paralar kazanıyor" açıklaması tepki çekti. Borç yükü altında ezilen ve tarlasına ipotek koydurarak ayakta kalmaya çalışan çiftçiler “Bakan bizimle eğleniyor" dedi.
(ÇİFTÇİNİN BORCU 363 MİLYAR TL)

TÜİK verileri "Çiftçilerimiz gayet güzel paralar kazanıyor" diyen Bakan Kirişçi’yi yalanlıyor. Verileri göre, tarım kesiminin bankacılık sektörüne olan borçları şubatta bir önceki aya göre 12,1 milyar lira daha artarak 363,4 milyar liraya kadar çıktı. Sektörün borçlarında yılın ilk iki aylık döneminde ise 34,4 milyar liralık artış kaydedildi. Türkiye’nin hemen hemen tüm tarım ürünlerinde kendi kendine yeterlilik oranları azaldı. 2021-2022 yılında Türkiye’nin ürettiği hububat, ihtiyacının yüzde 80’ini karşılayabildi. Bu oran buğdayda yüzde 87,3 olurken, arpada yüzde 66,8’e, mısırda yüzde 76,7’ye kadar indi. Karşılama oranı toplam hububatta bir önceki döneme göre 17,1 puan, buğdayda 15 puan, arpada 30,3 puan, mısırda 8,3 puan düştü. Türkiye 2021 yılında 4,5 milyar dolar, 2022 yılında 5,7 milyar dolar olmak üzere sadece son iki yılda 10,2 milyar dolarlık hububat ithal etti. Bu yılın ilk iki ayında ise ithalat 1 milyar dolara ulaştı. TÜİK’e göre tarımsal girdi fiyatları ocakta bir önceki aya göre yüzde 6.24, son bir yılda ise yüzde 96 oranında artış kaydetti.(https://www.birgun.net/haber/bakan-baska-bir-ulkede-yasiyor-428873)

Kaçak kafe yıkımına bakanlık koruması! İBB'ye polis engeli(Cumhuriyet)

İBB Başkan Danışmanı Murat Ongun, Tarihi Kuşkonmaz Camii'nin bitişiğindeki kaçak kafelerin mahkeme kararıyla yıkım çalışmalarına Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Üsküdar Belediyesi ve Kaymakamlığınca engel olunduğunu açıkladı.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/kacak-kafe-yikimina-bakanlik-korumasi-ibbye-polis-engeli-2071145)

Bingöl'de ‘harem-selamlık’ sevdası(Kayhan AYHAN-Birgün)

Karma eğitim karşıtı uygulamalar ile gündeme gelen Bingöl'de bu kez de Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'nde bölümlere erkek refakatçilerin girmesi yasaklandı. ‘Harem-selamlıklık’ uygulama tepkilerin ardından kaldırıldı.(https://www.birgun.net/haber/bingol-de-harem-selamlik-sevdasi-428960)


Halkın parasına Diyanet kondu(Mustafa BİLDİRCİN-Birgün)

                              Ankara’daki ODTÜ Cami için 11 milyon TL harcandı. (Fotoğraf: AA)
Depremlerin ardından yurttaştan bağış toplayan ve gelirlerinin büyük bölümü yine bağışlardan oluşan Diyanet Vakfı, 2022’de iki cami için 22 milyon TL harcadı. İnşası devam eden camiler için ise 320 milyon TL harcanacak. Harcama ve uygulamaları ile yurttaşların tepkisine yol açan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın faaliyetlerine destek olmak amacıyla kurulan Diyanet Vakfı’nın 2022 yılı harcamaları açığa çıktı. Vakfın 2022 yılına yönelik mali raporları, bütçesi büyük oranda yurttaşların bağışlarından oluşan vakfın cami ve Kuran kursları için milyonlarca lira harcadığını ortaya koydu. Türkiye Diyanet Vakfı’nın mali bilgileri de kapsayan, “Yurtiçi İnşaat İşleri” isimli raporunda, inşası tamamlanan ya da henüz devam eden camilerin ayrıntılarına yer verildi. Rapora göre, Ankara’daki ODTÜ Camii tamamlanırken Muğla Bodrum Camii ve Külliyesi’ne yönelik çalışmalarda sona gelindi. Öte yandan Ankara’nın kalbi olarak nitelendirilen Kızılay’ın Kumrular bölgesinde inşa edilmesi planlanan Kızılay 15 Temmuz Şehitler Camii’ne yönelik ihale çalışmaları da başladı. Vakıf, Iğdır’da inşasına devam edilen yatılı Kuran kursu çalışmalarının da tamamlanmak üzere olduğunu bildirdi.

Muğla’nın Bodrum İlçesi’nde 3 bin 700 metrekare büyüklüğündeki alanda yapımına devam edilen ve 2 bin kişilik olduğu belirtilen cami ve külliye için 2022 yılı sonu itibarıyla 11 milyon 400 bin TL harcandı. Cami ve külliye tamamlandığında ortaya çıkacak toplam maliyet ise 60 milyon TL olarak hesaplandı. 2022’nin eylül ayında tamamlanan Ankara ODTÜ Camii için harcanan para da TDV’nin mali raporlarına yansıdı. Buna göre, bin 610 metrekare kapalı alana sahip olan ve 2 bin 300 kişinin aynı anda ibadet edebilmesine olanak sağlayan cami için 11 milyon TL’lik kaynak kullanıldı. Iğdır Merkez’de yapılacak Kuran kursunun da maliyet hesabı çıkarıldı. Toplam dört kat olarak inşa edilmesi planlanan 115 kişilik yatılı kuran kursunun 20 milyon TL’ye mal olacağı belirtildi. Kızılay 15 Temmuz Şehirler Camii için çıkarılan maliyet hesabı ise dudak uçuklattı. Vakıf, ihale sürecinde olunan camiinin yaklaşık maliyetini 250 milyon TL olarak duyurdu. Diyanet Vakfı, “Çeşitli konularda yardım talep eden” şubelerin maddi ihtiyaçlarının da karşılandığını ifade etti. Bu kapsamda yapılan harcamalar, mali raporlarda şöyle paylaşıldı: •Cami ve Mescitlere: 620 bin 997 TL •Kuran Kurslarına: 2 milyon 680 bin 327 TL •Diğer gelirler: 503 bin 52 TL(2021’DE REKOR GELİR ELDE ETTİ)   2021 yılındaki geliri kayıtlara, 2 milyar 104 milyon 780 bin TL olarak geçen Diyanet Vakfı’nın gelirinin kalemleri ise şöyle sıralandı: •Bağış ve yardımlar: 1 milyar 591 milyon 758 bin TL   •Finansal gelirler: 63 milyon 702 bin TL •Diğer gelirler: 449 milyon 319 bin TL.

AKP’nin mülakatı canları yaktı(Mustafa BİLDİRCİN-Birgün)


AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaldırmayı vaat ettiği kamu istihdamındaki mülakat sistemi, yüz binlerce gencin hayallerini elinden aldı. İktidarın “kamu istihdam rejimi” en çok şikâyet aldığı konu başlığı oldu.(https://www.birgun.net/haber/akpnin-mulakati-canlari-yakti-428885)

Ukrayna'nın 'Karadeniz NATO denizi olsun' çağrısına Kremlin'den yanıt gecikmedi: 'Asla' (SOL)

Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba, NATO'yu 'Karadeniz'in güvenliğinde daha büyük rol oynamaya' çağırırken Rusya'dan "Karadeniz asla NATO denizi olmayacak" yanıtı geldi.(https://haber.sol.org.tr/haber/ukraynanin-karadeniz-nato-denizi-olsun-cagrisina-kremlinden-yanit-gecikmedi-asla-371569)

Hulusi Akar seçim çalışmalarına başladı: İlk icraatı 'türbe ziyareti' oldu(SOL)

Milli Savunma Bakanı ve AKP Kayseri 1. sıra milletvekili adayı Hulusi Akar, AKP il teşkilatı ile birlikte türbe ziyareti yaptıktan sonra seçim çalışmalarına başladı.14 Mayıs'ta yapılacak seçimlerde AKP Kayseri 1. sıradan milletvekili adayı gösterilen Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, belediye başkanları ve milletvekili adayları ile beraber Kayseri'de bulunan Seyyid Burhaneddin Türbesi'ni ziyaret etti, fotoğraf çektirdi.  Akar, "İlginize ve teveccühünüze tekrardan teşekkür ediyorum. Bugün burada seçim sürecini başlatıyoruz. Dualarla, niyazlarla, iyi niyetlerle, hayır duasıyla. Sizlerin de güvenine, Kayserili hemşehrilerimizin güvenine, sevgisine ve duasına layık olmak için çalışacağız" dedi.

(derleyen: mstfkrc)





50 milyon dolarlık karanlık - Timur Soykan / BİRGÜN

 

        Santrallar, 2022 yılına kadar Ambarlı Termik Santraller bekletildi. (Fotoğraflar: BirGün)

Deprem, afet, sabotaj gibi kritik anlarda kullanılmak için 2019’da ikinci el 7 Mobil Elektrik Santrali 50 milyon dolara Norveç’ten satın alınmıştı. Türkiye’deki 7 bölgeye konumlandırılacağı söylenen bu sistemler yıllarca İstanbul’da atıl bekletilmişti. Deprem bölgesine 7 gün sonra dev konvoyla ulaşan mobil elektrik santralleri bir ampul bile yakmadan geri döndü.

Deprem felaketinden sonra kentler, binlerce enkaz karanlığa gömüldü. Arama kurtarma ekipleri günlerce gelmezken vatandaşlar da karanlık çöktükten sonra enkazda yakınlarını, ailelerini arayamadı. Hilti yoktu, olanlar da enerji kaynağı olmadığı için çalıştırılamadı. O zifiri karanlıkta on binlerce insan hayatını kaybetti. Hastanelerde hastaları hayata bağlayan cihazlar kapandı, yüzlerce hasta öldü. Ancak günlerce süren ölümcül karanlığın sorumluları yeterince tartışılmadı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Elektrik Üretim AŞ. (EÜAŞ), Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ. (TEDAŞ) sorgulanmadı.

Oysa sadece 3.5 yıl önce deprem, afet, sabotaj gibi hayati anlarda devreye girecek bir projeyi gururla tanıtıyorlardı.  Norveç devleti kontrolündeki Equinor Şirketi’nden 7 adet Mobil Elektrik Santrali 50 milyon dolara satın alınmıştı. Ancak ihaleye çıkılmamıştı, iddiaya göre; Enerji Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Türkiye Elektromekanik Sanayi AŞ (TEMSAN) üzerinden satın alınmıştı.  Proje, Berat Albayrak’ın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı döneminde başlamıştı.Aslında gaz tribünü olan bu dev üniteler, motorinle de çalıştırılabiliyordu. Treyler de denilen dorselerle TIR’lar tarafından çekilerek ihtiyaç olan yerlere taşınabiliyorlardı. Kamuoyuna açıklanan plan şuydu: Her biri 25 megawatt gücündeki 7 adet Mobil Elektrik Santrali, Türkiye’nin 7 bölgesindeki trafolarda konumlandırılacak. Trafo merkezlerinde doğalgaz olmadığı için motorinle çalıştırılacaklar. Mobil elektrik santrallerinin her birine 30 ton motorin bulunan tankerler eşlik edecek. Deprem ve diğer afet durumlarında ya da enerji talebi arttığında Mobil Elektrik Santralleri çalıştırılacak ve her biri 50 bin evin elektrik ihtiyacını karşılayacak.

Ancak satın alınan mobil elektrik santralleri, ABD’li bir şirket 2007’de üretmiş ve Norveç’e satmıştı. Norveç’te bu santraller kısa süre sonra kullanım dışı bırakılmıştı. Türkiye’nin satın aldığı 2019 yılına kadar atıl halde bekletildi.  

Mobil elektrik santralleri, kompresörler, gaz türbinleri, generatör ve yardımcı sistemlerin yerleştirildiği onlarca konteyner, gemilerle İstanbul’a getirildi. İstanbul Avcılar’daki Ambarlı Termik Santrali’nde yan yana dizildiler. Çevrelerine 30 ton motorin taşıyan tankerler sıralandı. Norveç’ten gelen uzmanlar personele eğitim verdi.

Bu sırada Berat Albayrak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı koltuğunu Fatih Dönmez’e devretmişti. 28 Haziran 2019 günü Ambarlı Termik Santrali Tesisleri’nde yapılan törende konuşan Bakan Fatih Dönmez şöyle dedi:

“Artık ‘Türkiye’nin enerji arz güvenliği sorunu yoktur’ cümlesini gönül rahatlığıyla kurabiliriz.”

Aynı törende çiçeği burnunda EÜAŞ Genel Müdürü İzzet Alagöz de kürsüdeydi. Enerji sektöründe faaliyet gösteren şirketiyle yıllardır EÜAŞ ile iş yaptıktan sonra bu kuruma 2018’de genel müdür olarak atanmıştı. MÜSİAD Enerji Sektör Kurul Başkanlığı da yapan İzzet Alagöz de törende mobil sistemden övgüyle bahsetti ve üçte birini yerli-milli hale getirdiklerini iddia etti.

Törende Bakan Fatih Dönmez sembolik olarak butona bastığında konfetiler saçıldı. Ancak iddiaya göre; 7 Mobil Elektrik Santrali hiç çalıştırılmadı. Hatta 7 bölgedeki trafolara da hiç gönderilmedi. 2022 yılına kadar törenin yapıldığı Ambarlı Termik Santrali’nde bekletildiler. Daha sonra biri Alibeyköy’deki trafo merkezinde bir başkası Gebze’de konumlandırıldı. Bir santral ise Ankara Çayırhan Termik Santrali’ne götürüldü. Dört mobil elektrik santralinin Ambarlı Termik Santrali’nde bekleyişi devam etti.

Şubat 2022’de Isparta’da yoğun kar yağışı nedeniyle günlerce elektrik kesintisi yaşanırken de bu mobil elektrik santralleri ortaya çıkmadı.

Bu sistemler uzun süre atıl kalınca 50 milyon doların neden harcandığı sorusu gündeme geliyordu. Ne de olsa Tank Palet Fabrikası’nın 50 milyon dolara Katarlılara satıldığı günlerdi. Gözden uzaklaştırılmalarına karar verildi. Haziran 2022’de 2 adet Mobil Treyler Elektrik Santrali KKTC’ye hibe edildi.

Sessiz sedasız başlayan proje açıklandığında uzmanlar şaşkındı.

Birinci itiraz: Bu ünitelerin acil durum halinde kullanılması için trafo ve elektrik iletim hatlarının zarar görmemesi şarttı. 50 milyon dolara bu sistemleri almak yerine mobil jeneratörlerle müdahale çok daha kolaydı.

İkinci itiraz: Afet anlarında çok sayıda TIR’la hareket edebilen bu sistemlerin bölgeye ulaştırılması ve kurulumu çok zaman alacaktı. 

Üçüncü itiraz: Bu gaz tribünleri motorinle çalıştırılması, doğalgazdan 5 kat daha pahalıydı ve sistemin beslenmesi çok zor olacaktı. Ayrıca verimli olmazdı.  

Dördüncü itiraz: Mobil elektrik santrallerinin satın alınma gerekçelerinden biri olarak ‘talep artışı’nın gösterilmesi çok saçmaydı. Zaten Türkiye’deki elektrik santrallerinin büyük çoğunluğu kapasitesinin yüzde 50’siyle çalışıyordu.

Beşinci itiraz: 7 Mobil Elektrik Santrali ikinci eldi ve 12 yaşındaydı. Oysa Cari Elektrik Üretim Tesisleri Kabul Yönetmeliği’ne göre; enerji piyasasında satın alınan ünitelerin hiç kullanılmamış, sıfır olması gerekiyor. İkinci el bir sistemin kabulü yapılmıyor ve sisteme bağlanmıyor. Aynı kaynaklar, EÜAŞ Genel Müdürü İzzet Alagöz’ün “Mobil elektrik santrallerinin üçte birinin milli ve yerli hale getirdik” sözlerinin de doğru olmadığını ifade ediyordu.

Uzmanlara göre; bu ikinci el, eski mobil elektrik santrallerinin satın alınmasının tek nedeni akçeli menfaatler olabilirdi. Hatta Norveç için çöp ve değerinin en fazla 5 milyon dolar olacağını iddia ettiler. Onlara göre; bu santralleri ancak Irak ya da ABD ambargosundaki İran gibi petrol kaynağına sahip ülkeler satın alabilirdi.

İtirazları duyacak kimse yoktu, emre amade durumda beklemesi gereken gaz türbinleri 2019 yılındaki açılış töreni alanında çürümeye bırakılmıştı.

Ve 6 Şubat 2023, saat 04.17’de deprem yaşandı.

Mobil Elektrik Santralleri, bu afet anı için satın alınmıştı. Deprem bölgesinde kullanıldılar mı? Günler süren karanlık çalışmadıklarını ortaya koyuyor.

İddiaya göre; dört mobil elektrik santrali, depremden 3 gün sonra, 9 Şubat günü farklı noktalardan yıkılan bölgeye doğru yola çıktı. 18 TIR, 6 tankerden oluşan bir konvoydu. Dev konvoy afet bölgesine ulaşımı da olumsuz etkiledi. Konvoy, 4 günde, 13 Şubat’ta Hatay’a ulaştı. İki tanesi Defne ilçesine bağlı Çekmece Mahallesi yakınında konumlandı. Ancak çok geç kalınmıştı. Üstelik bölgedeki sorun elektrik iletim sistemlerinin çökmesiydi. Yani mobil elektrik santralleri kullanılamazdı. Santralleri kullanacak ekipler bile sevk edilmedi, kontak çevrilmedi. 50 milyon dolara satın alınan mobil elektrik santralleri, hiç kullanılmadan Adana BOTAŞ’ın Yumurtalık’taki tesislerine geri döndü.

Sonuçta 50 milyon dolarlık sistem bir ampul bile yakmadı, tarihimizin en büyük felaketinde işe yaramadı. Bunun yerine yüzlerce mobil jeneratör bölgeye gönderilebilseydi binlerce insanımız kurtarılabilirdi.

On binlerce insan karanlıkta hayatını kaybetti. İnsanlar enkaz altından yardım isteyen seslerini duydukları çocuklarını, eşlerini, anne-babalarını, akrabalarını kurtaramadı.

Şimdi ortada korkunç bir şüphe var:

Acaba bu 50 milyon dolarlık mantıksız iş birilerinin cebini doldurmak için mi yapıldı?

Son bir not olarak gazeteci olarak dertleşmek istiyorum. Bu haberde gazetecilik etiği gereği EÜAŞ’ın iddialara yanıtlarını yazmak istedim.  Sorularımı gönderdim ve Basın Müdürlüğü ile görüştüm. 21 gün boyunca yanıt vermediler ve haber bekledi. Sonunda sadece bir paragraflık şu açıklamayı yaptılar:

“Treyler Mobil Elektrik Santrallerinin alımları, gerekli kanun ve yönetmelik kapsamında gerçekleştirilmiştir. Santraller ihtiyaç olan yerlere konuşlandırılmıştır. Acil ihtiyaç hâllerinde kullanılmak üzere emre-amade bekletilmektedir. Ülkemizin yaşadığı deprem felaketinde 4 adet santral nakledilerek ihtiyaca binaen deprem bölgelerinde konuşlandırılmıştır. Bilgilerinizi rica ederiz.”

Oysa mobil elektrik santrallerinin ne kadar bedelle satın alındığını, hiç çalıştırılıp çalıştırılmadığını, neden 7 bölgedeki trafolara konumlandırılmadığını, deprem bölgesinde elektrik üretip üretmediklerini, bölgeye ekiplerin sevk edilmemesi nedenini, iki tanesinin KKTC’ye hibe edilmesinin gerekçesini sormuştum.

Timur Soykan / BİRGÜN

Cumhuriyet gündeme getirmişti: Ali Erbaş'ı övdü, koltuğu kaptı - Sefa Uyar / Cumhuriyet

 

Cumhuriyet’in gündeme getirdiği, “iktidar değişikliği kaçışı” olarak adlandırılan atama listesinde yer alan İhsan Açık, Bakü’deki görevine başladı. Başkan Ali Erbaş’a, depremzede bebekle fotoğrafı üzerinden “Bebekler kurtulmaya başladı siz bebekleri kucağınıza alınca” sözleriyle tepki çeken Açık’ın, dolar üzerinden maaş alacak olması da kurumda tartışmaya neden oldu. Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) 2. Başkanlığı’na ise Açık’ın yerine, laikliği hedef alan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Burhan İşliyen getirildi.

Cumhuriyet; 4 Şubat’ta, “Diyanet’te seçim ayarlı yurtdışı görevlendirmesi”  başlığıyla, Başkan Erbaş’a yakınlığıyla bilinen isimlerin de arasında olduğu çok sayıda kişinin, çeşitli ülkelere din hizmetleri müşaviri olarak atandığını, kararın ise “seçimde iktidarın kaybetmesi durumunda kullanılmak üzere” alındığı iddiasını gündeme getirdi.

Cumhuriyet, 31 Mart’ta Diyanet’teki ‘iktidar değişikliği kaçışlarını’ duyurmuştu.


Söz konusu isimler arasında, Bakû’ya görevlendirilen Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) 2. başkanı da olan başkanlık müşaviri
 İhsan Açık da yer aldı. Açık, Bakû’daki görevine başladı. Başkan Ali Erbaş’a, depremzede bebekle fotoğrafı üzerinden “Bebekler kurtulmaya başladı siz bebekleri kucağınıza alınca” sözleriyle tepki çeken Açık’ın, dolar üzerinden maaş alacak olması da kurumda tartışmaya neden oldu. 

LAİKLİK DÜŞMANI ATANDI


Açık’tan boşalan TDV 2. başkanlığına, Erbaş’a yakın bir diğer isim olan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Burhan İşliyen getirildi. Kadınların giyimlerini “Sanki giyecek elbisesi yok, perişan. Niye böylesiniz?” sözleriyle hedef alması, “Müslüman kadınların makyaj yaparak, güzel kokular sıkarak dışarı çıkmasının haram olduğu” yönündeki açıklamasıyla bilinen İşliyen, tezinde de laikliği hedef alarak sekülerleşmenin “dini tamamen reddettiğini” öne sürmüştü.

KIZILAY’A 250 MİLYON LİRALIK CAMİ

Öte yandan, TDV’nin 2022’ye ilişkin faaliyet raporu yayınlandı. Sık sık bağış toplayan ve bu bağışların harcanması konusunda eleştirilerin odağında olan TDV’nin harcama kaleminin büyük kısmını cami ve Kuran kursları oluşturdu. Muğla Bodrum’da inşaatı süren cami ve külliye için yapılan harcama 2022 itibarıyla 11.4 milyona ulaşırken, Ankara’daki ODTÜ Camisi için yapılan harcama da 11 milyon lirayı aştı. Iğdır’da inşa edilecek Kuran kursu için öngörülen maliyet ise 20 milyon lira oldu. Kızılay’da inşa edilmesi planlanan 15 Temmuz Şehitler Camisi için hesaplanan maliyet ise 250 milyon lira olarak belirlendi. Yardım talep eden TDV şubelerine aktarılan tutar da 4 milyona yaklaştı.

Sefa Uyar / Cumhuriyet 

EMEP'ten deprem raporu: '305 bin 102 kaçak binaya yapı kayıt belgesi verilmiş' - Cumhuriyet

 

Emek Partisi (EMEP), 11 kentte yıkıma neden olan 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerine ilişkin “Mülksüzleştirme, sermaye transferi ve kentin yeniden talanı” başlıklı bir değerlendirme raporu yayımladı. Söz konusu raporda, “Bölgede depremin ardından yaşanan tam bir mülksüzleştirme, servet transferi ve sömürüyü derinleştirme operasyonudur” ifadeleri yer aldı.

Basın toplantısı öncesinde konuşan Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, şunları kaydetti: 

“Deprem asıl yoksulları vurdu. Hükümet eliyle icra edilen afet stratejisi ne söylüyor? Devlet ilk anda sahada olmamakla bir başka varlık biçimini gösterdi. OHAL ilanıyla perişan bir zor aygıtını önümüze getirdi. Sahada Kızılay yok, tarikat ve cemaatler var. OHAL’le birlikte deprem fırsatçılığı katlanarak devam etti. İmar affıyla göz göre göre gelen deprem katliamlarına dur demenin zamanı. Kâr, rant politikalarına karşı örgütlen çağrımızı yineliyoruz. Karanlık zihniyetten hesap soracağız.”

‘AMAÇ RANT DAĞITIMI’

Gazeteci Hakkı Özdal ve Bahadır Özgür tarafından hazırlanan raporda, bölge halkı, bölgede çalışan gönüllüler, gazeteciler, TMMOB’a bağlı mühendis, mimar, teknik ve idari görevlilerle görüşüldü.

Raporda şu maddeler öne çıktı:

  • Deprem bölgesinde “sivil toplum” geleneğinin bazı yerlerde yok denecek kadar az olduğu görülmüştür. Bu boşluk dini nitelikli derneklerin olanaklarıyla giriştikleri “Hayır” faaliyetlerinin görünür olmasını sağlamıştır. 

  • Yapılan afet müdahale planı kâğıt üstündeki haliyle dahi bilimsel gerçeklikten tamamen yoksundur.

  • TOKİ, kentsel ranttan belli oranda alt sınıfların pay almasını sağlayarak bir rıza üretim aracına dönüştürülmüştür. 

  • Depreme maruz kalan kentlerde toplam 305 bin 102 kaçak binaya 2018 tarihli son imar affı kapsamında yapı kayıt belgesi verilmiştir. 

  • Türkiye’nin sağcı siyasetinin popülist ve yoz eylemleri yerine, ilgili bilim ve kuruluşlarının katılımıyla hazırlanmış, sistemli bir yapı ve deprem yönetmeliğine ve imar affı gibi uygulamaların anayasal düzlemde engellenmesine ihtiyaç vardır. 

  • Deprem bölgesindeki OHAL uygulaması, bölgedeki kentlerin hem birbirinden ve hem de ülkenin kalanından tecrit edilerek adeta bir hızlı inşaat plantasyonuna çevrilmesi, yeniden imar adı altında sermayenin çeşitli kesimlerine açılan “fırsat”ların, ihale düzeni ve rant dağıtımının merkezleşmesi amaçlarını taşımaktadır. 

  • TÜİK’in 2021 verilerine göre afet bölgesinde 3 milyon 841 bin kişi istihdamdadır. Bölgede her 10 emekçiden 4’ü bir sosyal güvenlik korumasına sahip olmaksızın, sigortasız çalışmaktayken deprem yıkımıyla karşı karşıya kalmıştır. 
        (CUMHURİYET)

Deprem bölgesinde tablo değişmedi: '60 gündür yıkanamayanlar var' - EMRE ALIM / SOL-Özel

 Hatay'ın Defne ilçesinde kendi imkanlarıyla kurdukları çadır kentte yaşayan yüzlerce depremzede, iki aydır kamu kurumlarının yardım ulaştırmasını bekliyor.

On bir ili etkileyen depremlerin üzerinden 66 gün geçti. Yıkımda en ağır hasarı alan Hatay’da depremzedelerin karşılaştığı sorunlar ise ilk günkünden farksız. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun paylaştığı verilere göre deprem bölgesinde 2 milyon 650 bin kişi hâlâ çadırlarda yaşıyor. Her biri yüzlerce kişiye ev sahipliği yapan çadır kentlerden biri de Hatay’ın Defne ilçesine bağlı Çekmece Mahallesi'nde "sosyete pazarı" olarak da anılan bölgeye kurulu.

Altmışa yakın çadırın bulunduğu eski pazar yerinde ‘Devlet nerede?’ sorusu güncelliğini koruyor. Barınma ihtiyacını çeşitli kurumlardan veya gönüllülerden sağladıkları irili ufaklı çadırlarla sağlayan depremzedeler, beslenmeden ısınmaya diğer birçok temel ihtiyacını ise karşılayamıyor.

'Enkazdan topladığımız kırıntılarla ısınıyoruz'

soL’a konuşan depremzedeler haftalardır değişmeyen tabloyu şu sözlerle anlattı:

“Ne bir lavabo ihtiyacımız ne su ihtiyacımız ne de duş ihtiyacımız yerine getirildi. Aramızda 60 gündür yıkanamayan insanlar da var. Gece zorluklar içinde lavaboya gidiyoruz. İnsanlar kendi hallerine terk edildi.” 

                   Yangın riskinin yüksek olduğu alanda çadırlar arasındaki mesafe bir metreden az

Kimileri kentte buldukları odun parçalarıyla ısınmaya çalışırken, şanslı olanlar elektrikli soba kullanıyor. Ancak çok sayıda cihaz aynı anda çalıştırıldığında elektrik hatlarında arıza meydana geliyor. Arızayı gidermek ise bazen günler sürüyor:

“İlk günler enkazlarda bulduğumuz odunları toplayıp yerde yakıyorduk. Yetebildiğimiz kadar su ihtiyacımızı bir şekilde gidermeye çalışıyorduk. İlgili yerlere müracaatımızı yaptık, 60 gündür bekliyoruz. Buraya sadece gönüllüler tarafından erzak kolisi, kuru gıda gibi yardımlar geldi.  Onuncu günden sonra şehir dışından gelen gönüllüler kendi imkanlarıyla sobalar oluşturup bize verdi. Buraya odun gelmiyor. Enkazdan topladığımız kırıntılarla sobalarımızı yakıyoruz.  İnsanlar 60 gündür aynı kıyafetleri giyiyor. Kıyafetlerimizi yıkayacağımız bir alanımız, çamaşır makinemiz bile yok. Bunları kendi imkanlarımızla yapmaya çalışıyoruz, olmuyor. Çok fazla elektrik kesintisi yaşıyoruz. Kendi imkanımızla bir çamaşır makinesi kursak, elektrik sağlayamayacağız."

                   Depremzedeler çevreden buldukları odun parçalarıyla ısınmaya çalışıyor

'Şu ana kadar kahvaltı bile yapamadık'

Sıcak yemek dağıtımı yapılan en yakın nokta çadır kente kilometrelerce uzakta. Bu yolu günde iki defa katetmeyi göze alanlar ise birçok defa ‘yemek kalmadı’ yanıtını alıyor:

“Suyumuz haftada bir geliyor. Enkazdan çıkardığımız depolara dolduruyor, ihtiyaçlarımızı böyle gideriyoruz.  Yemek yiyebilmek için enkazların içinden geçerek, Asi Nehrinin karşısındaki Defne Kaymakamlığında dağıtılan öğle ve akşam yemeği için sıraya giriyoruz. Bize sıra gelene kadar yemek de bitmiş oluyor. Kuru bakliyatla ne kadar yetineceğiz bilmiyoruz. Şu ana kadar doğru düzgün bir kahvaltı bile yapamadık.”

                                    Su ihtiyacı enkaz altından çıkarılan tankerlerle sağlanıyor 

Yüzlerce kişinin yaşadığı eski pazar yerinin yanı başında enkaz kaldırma çalışmaları devam ediyor. Çadırları tozla kaplanan depremzedelere ‘maske takın’ uyarısında bulunmak dışında herhangi bir önlem alınmıyor. Ortak tuvaletler de hastalık riskini artırıyor.

“Ciddi hastalıklara sebep verecek çok şey var. Tozu, toprağı, soluduğumuz hava… Enkaz kaldırma çalışmalarında hiçbir önlem alınmıyor. Enkaz kaldırılırken toz çıkmasın diye bir su tankeri gönderilebilir ama hiçbir şekilde önlem alınmıyor."

"Herkes kendi imkanlarıyla kendi tuvaletlerini yapıyor ama inanılmaz kötü. O tuvaletlerde kötü kokular ve böcekler var. Bu da ister istemez hastalık yapıyor kadınlarda."

Enkazdan çıkarılan çocuklar psikolojik desteğe ulaşamıyor

Kademeli eğitim kapsamında bazı bölgelerde okullar açılsa da Defne’de yaşayan binlerce çocuk henüz eğitime dönemedi. Çocukların eğitim ve psikolojik destek ihtiyacını karşılayacak çözümler geçici de olsa bulunmadı.

“Okula gitmesi gereken çok çocuk var ama el uzatan maalesef yok. Bir gönüllü yaklaşık 1,5 ay çocuklarla ilgilendi. Onlara filmler açtı, oyunlar oynadı ama gönüllü olduğu için İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. Çocuklar şu an kendi hallerinde. Enkazdan çıkmış çocuklar bir şekilde ellerindeki oyuncaklarla gününü geçirmeye çalışıyor.”

Çocukların oyunlar oynadığı çadır kentin çevresinde derinliği 1,5 metreye ulaşan çok sayıda kanalizasyon çukuru bulunuyor. Kapatılmayan çukurlar yetişkinler için de düşme tehlikesi barındırıyor.

                   Kapatılmayan kanalizasyon çukurlarının derinliği ancak 1,5 metre

Evlerini, işyerlerini kaybeden depremzedeler sağlıklı koşullarda barınmak istiyor. Bunun için de kamu kurumlarının yardımını bekliyor.

“Şu ana kadar ne AFAD ne de bir yetkili geldi buraya. Ne Defne Belediye Başkanı ne Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı ne bir milletvekili gelmedi buraya.  Burayı gelip de görmeyen bilmez. Burada yaşayan 200-250 kişi var. Burayı görsünler, buraya da bir el uzatsınlar istiyoruz artık. Ortalama 60 çadırlık bu alanın hiçe sayılmaması lazım. Tek dileğimiz gönüllüler dışında yetkililerin de buranın ihtiyacını gidermesi lazım.”

EMRE ALIM / SOL-Özel

Öne Çıkan Yayın

Dünyanın en pahalı evini Türk milyarder satın aldı! - Mehmet Kaya / Ekonomim

Türkiye’nin uzun süre doğrudan yabancı yatırımlarında gayrimenkul satışları önemli yer tutmuştu. 2025 itibariyle yurt dışından gayrimenkul a...