Vilnius NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi (DOSYA)

 


İsveç için önce "Hayır", sonra "Evet" diyen Erdoğan: "İlkeli duruş sergiledik" (Evrensel)

İsveç’in NATO üyeliğine önce karşı çıkıp ardından yeşil ışık yakan Erdoğan, "Bu konudaki ilkeli duruşumuz başından beri bellidir. Politikamızı burada da devam ettirdik" dedi.

AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta düzenlenen NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi dönüşü uçakta basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

İsveç’in NATO üyeliğine defalarca karşı çıkan ancak çeşitli görüşmeler ve pazarlıkların ardından somut kazanım elde etmeden onay veren Erdoğan, "ilkeli duruş sergilediklerini" iddia etti. Erdoğan, “Bu konudaki ilkeli duruşumuz başından beri bellidir. Politikamızı burada da devam ettirdik. İsveç'in katılım protokollerini onaylayacak merci Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Şu an işleyen bir süreç vardır. Meclisimiz atılan adımları takip edecek, ülkemizin çıkarları doğrultusunda en doğru kararı verecektir" dedi.


AB ÜYELİĞİ ŞARTIYLA İLGİLİ DE KONUŞTU

“Avrupa Birliği üyelik sürecimizin yeniden canlandırılması noktasında olumlu bir kanaat hakim" iddiasını öne süren Erdoğan, bu konuda da "Türk ekonomisine çarpan etki yapacak Gümrük Birliğinin güncellenmesi müzakerelerini de hızlandıracağız. Vize serbestisinde de mesafe alacağımıza inanıyorum. Türkiye'nin savunma kabiliyetini güçlendirecek projelerle ilgili süreçler de ivme kazanacaktır. Muhataplarımızla olan görüşmelerimizde kendilerine İletişim Başkanlığımızın hazırladığı dört vizyon eseri takdim ettim. İnsani Yardımda Türkiye Modeli, Türkiye'nin NATO'ya Katkıları, Türkiye'nin Terörizmle Mücadelesi ve Lider Diplomasi başlıklı bu eserlerle tarihe not düştük" ifadelerini kullandı.

"BİDEN BİZİM LEHİMİZE BİR TUTUMDA"

Erdoğan, ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı görüşme ile F-16 tedarik ve modernizasyonuyla ilgili soruya da  “F-16’ların satışıyla ilgili Biden ve yönetimi aslında ülkemiz lehine bir tutum sergiliyor. Şu anda gerek kendisi gerek Dışişleri Bakanı ‘Biz bu işin üzerindeyiz, takipçisiyiz’ dediler. Tabii bizden de Dışişleri Bakanımız Hakan Bey, aynı şekilde İbrahim Bey her ikisi de muhataplarıyla görüşmek suretiyle bu sürecin, hatta Yaşar Paşamız da muhatabıyla görüşmek suretiyle, bu sürecin lehe dönüştürülmesini inşallah temin edecekler” dedi.

"EKONOMİK PROGRAMDAN TAVİZ YOK" DEDİ

Erdoğan gazetecilerin ekonomik gidişata dair sorularını da yanıtlarken "Ekonomi programımızı, belirlediğimiz hedeflerimiz doğrultusunda tavizsiz uygulayacağız. Uluslararası rezerv birikimini artırmak için rasyonel politikaları hayata geçiriyor, uluslararası yatırımları ülkeye çekmek için çalışıyoruz" ifadelerini kullandı. 

                                                         /././

NATO Zirvesi gösterdi ki, Erdoğan’ın Biden’dan daha çok teşekkür almaya ihtiyacı olacak! (İhsan Çaralan-Evrensel)

NATO’nun, Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta toplanan ve 2 gün süren zirvesi çarşamba günü sona erdi.

Ukrayna’da, Rusya ve Batılı emperyalistler arasında bir savaşın sürdüğü koşullarda sıcak savaş alanına en yakın noktada toplanan zirve, bırakalım savaşın seyrini, seçilen mekan itibariyle bile, tabiri caizse katılımcıların kamuflaj elbiseleri ile katıldıkları bir zirve oldu.

Elbette ki bu zirve Rusya’nın burnunun ucunda yapılması gibi sembolik özelliğinin ötesinde NATO tarihi açısından önemliydi. Çünkü Vilnius, Türkiye’nin İsveç’in NATO’ya katılmasının önündeki en büyük engel olan “vetosu”nu kaldırdığı zirve oldu. Türkiye’nin geri adımı ile Baltık Denizi tamamen bir “NATO gölü”ne dönüşmüş oldu. Bu yüzden de Türkiye’nin adının en çok geçtiği zirve olmasına karşın zirvenin gerçek galibi ABD Başkanı Biden ve elbette AB, dolayısıyla da Batılı emperyalistler oldu.

Türkiye’nin öne sürdüğü “İsveç’in terör örgütleri karşısında Türkiye’nin istekleri” konusunda, her anlama gelecek kimi sözlü vaatler ötesinde somut bir adım atılmazken “AB’ye girişin önünün açılması”, “AB içinde vize serbestisi” gibi konular ise “NATO ile ne ilgisi var” denilerek gündeme bile alınmadı.

Çünkü böylece Batılı emperyalistler, Moldovya ve Bosna Hersek gibi birkaç küçük ülke dışında Portekiz’den Ukrayna sınırına kadar Avrupa’yı en büyük savaş örgütleri olan NATO’nun çatısı altında Rusya ve Çin’e karşı birleştirmiş oldu!

YANDAŞLARIN TEK DOĞRU HABERİ: BIDEN ERDOĞAN’A TEŞEKKÜR ETTİ!

Erdoğan U ya da V dönüşleriyle herkesi şaşırtsa da bazı erken ötenler hariç yandaş medya erbabı hiç yanılmamakta. Çünkü bunların olup biteni değerlendirerek oluşturdukları bir öngörüleri yoktur. Tersine onlar için dün ne derlerse desinler; bugün Erdoğan ne diyorsa gerçek odur, ondan ibarettir! Aslında zirveden hangi karar çıkarsa çıksın yandaş medya için “Erdoğan’ın zaferi” olacaktı! Öyle de oldu.

Nitekim böyle durumlarda en ideolojik yandaş gazete olan Türkiye, çarşamba günü daha zirve bitmeden Erdoğan’ın İsveç “veto”sunu kaldıracağını açıklamasının hemen arkasından kararı manşetinden duyurdu. “İstediğimizi Aldık Vizeyi Verdik” manşetiyle çıkan Türkiye gazetesi, manşetinin altını “Masanın kazananı Türkiye. Savunma yaptırımlarının kalkmasından AB üyeliği ve vize serbestisine kadar bütün taleplerimiz karşılanınca İsveç’in yolunu açtık” diye doldururken manşetini yandan da “Biden Erdoğan’a teşekkür etti?” diye desteklemişti! Ki, diğer yandaş gazete ve TV’ler de Türkiye ile benzer manşet ve haberlerle çıktılar.

Bütün bu hamasetle şişirilen laf kalabalığı içinde tek doğru olan “Biden Erdoğan’a teşekkür etti” haberiydi! Ki bu, aslında masa başında düzülüp konuşulmuş, “Erdoğan’ın zaferi” diye ilan edilen sözde haberlerin tümünü yalanlıyordu!

Burada basitçe soralım: İki kişi arasındaki ilişkide kim kime teşekkür eder; taviz alan taviz verene mi yoksa taviz veren taviz alana mı?

Bu sorunu karşılığı her dilde taviz alan taviz verene. “Zahmet ettiniz, fedakarlık ettiniz teşekkür ederim” der. Taviz veren muhatabının teşekkürüne en fazla “Bir şey değil” der!

Kısacası Biden Erdoğan’dan bir şey aldığı için ona teşekkür etmektedir. Hele de teşekkür eden Biden’sa teşekkürle ne verildiği üstünde daha çok düşünmek gerekmektedir.

Erdoğan da yaptığı basın toplantısında birilerine teşekkür etti: Kendirine iyi ev sahipliği yapan Stoltenberg ve Litvanyalı yetkililere!

EROĞAN’DAN BİR BÜYÜK ‘U+V’ DÖNÜŞÜ!

İsveç’in NATO’ya üyeliğinin gündeme gelmesinden beri Erdoğan İsveç’in üyeliğine itiraz ediyordu. “Ben bu görevde kaldığım sürece” diye başlayan koşullar öne sürerek İsveç’in bu koşulları yerine getirmesini istiyor, aksi halde “veto”yu kaldırmayacağını çok sert sözlerle ifade ediyordu. Erdoğan İsveç’i teröristlere, İslam düşmanlarına yardım ve yataklık etmek, FETÖ ve PKK’ye destek vermekle suçluyor, birtakım listeler vererek “Bu teröristlerin teslim edilmesini” istemekle de kalmıyor, İsveç’in yasaları ve anayasasını değiştirmeyi gerektirecek istekler öne sürüyordu. Bu yüzden de gelişmeleri yorumlayan ciddi yorumcular, Erdoğan’ın İsveç’e “veto”yu en azından şimdilik kaldırmayacağını söylüyorlardı. Elbette ki Sisi, BAE, Suudi Arabistan, Brunson vakaları da “Ben bu görevde oldukça” güvencesine bağlandığı halde söylenilenin tam tersi yapılmıştı. Ama “İsveç vetosu” daha sürdürülebilirdi.

Ama Vilnius’a gitmek için Esenboğa Havalimanına gelen Erdoğan, burada yaptığı basın toplatısında İsveç’e değil ABD ve AB’ye mesaj verdi. Özetle; “Siz bizim AB’ye girmemizin önünü açın, vize serbestisini sağlayın biz de İsveç’in önün açalım” diyerek herkesi şaşırttı! Ama bu açıklamayı yaptığı aynı gün Vilnius’ta Stoltenberg, Erdoğan’ın İsveç vetosunu kaldırdığını, anlaşmanın TBMM’ye sevk edileceğini açıkladı.

Erdoğan’ın bu dönüşüne “U dönüşü” demek yetmezdi. Bu sefer dönüş “U dönüşüne eklenmiş bir V (U’dan da sert bir dönüş) dönüşü”ydü!

Erdoğan’ın AB’ye girmesiyle ilgili talebi karşısında ise Almanya başbakanından Lüksemburg başbakanına AB ülkelerinin yetkilileri, NATO ve AB’nin ayrı mekanizmalar olduğunu, dolayısıyla NATO’da AB ile ilgili bir karar alınamayacağını belirttiler.

Sadece Biden ve Stoltenberg Türkiye’nin AB’ye girmesine destekten söz ederken İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, AB içinde Türkiye’nin taleplerine destek veren bir çizgi izleyeceğini belirtti.

Biden Türkiye’nin ABD’den F-16 vb. konularındaki taleplerini “Türkiye ile birlikte çalışacağız” biçimindeki ABD’nin bir tür “komisyona havale” anlamına gelen klişe formülasyonuyla yanıtladı!

RUSYA ERDOĞAN’I ‘ANLAYIŞLA' KARŞILIYOR AMA…

Tabii söz konusu olan NATO zirvesi olunca “Rusya tepkisi olamadan olmaz” görünse de bu köşede Rusya’nın tepkisine özel bir yer açmayacağız. Ama Rusya, haberi olmadan Türkiye’nin Azov Taburunun 5 komutanını Ukrayna’ya göndermesinden, Erdoğan’ın zirvede “Ukrayna’nın NATO üyeliğini hak ettiği”ni söylemesi, İsveç’in “veto”sunu kaldırması gibi son haftalardaki Türkiye’nin girişimlerinden çok rahatsız olsa da bunları “Anlayışla karşılayacak” kadar zordadır. Öte yandan Batılı finans merkezlerinin kesenin ağzını açmak için Şimşek’in ekonominin başına getirilmiş olmasını yeterli bulmadıklarını gören Erdoğan; NATO’cuların en NATO’cusu olmak, AB ile ilişkileri yeniden ve hızlı biçimde geliştirmek istemektedir.Kısacası Erdoğan, kimilerinin iddia ettiği gibi Kopenhag kriterlerine dönerek, demokratikleşme girişimleri yaparak, TMY ile yönetmekten vazgeçerek değil. Rusya gibi Batılıların da kendisini “anlayışla (sığınmacılar, ucuz emek ve özelleştirme…) karşılayacağı” koşulları zorlayarak!

Ancak tek adam ekonomik bakımdan öylesi biri mecraya sürüklenmiştir ki Erdoğan’ın Biden’dan daha çok “teşekkür alması” gerekecektir!

                                                             /././

Siyaset Bilimci Sezin Öney: İsveç itirazına ekonomik misillemeler gelebilirdi (Birkan Bulut-Evrensel)

Siyaset Bilimci Sezin Öney, “Türkiye, eğer ABD ile ciddi biçimde ters düşmek istemiyorsa, İsveç’e yeşil ışığı yakmak zorundaydı. Ekonomik misilleme gelebilirdi" dedi.


Erdoğan yönetiminin İsveç’in NATO üyeliğine yönelik süren itirazları bir anda bitiverdi. Böylece Sovyetler Birliği’ne karşı bir savaş ittifakı olarak 74 yıl önce kurulan NATO’nun bir kez daha genişlemesinin önünde engel kalmamış oldu. İsveç’in üyeliğine yeşil ışık yakan Erdoğan yönetimi, bu süreçte herhangi bir somut kazanım gösteremedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Önce AB’de önümüzü açın, biz de İsveç’in önünü açalım” şeklindeki cılız ifadeleri ise gerçekçi bulunmuyor.

"ABD YOĞUN BİR ŞEKİLDE BASTIRDI"

Erdoğan yönetiminin İsveç’in NATO üyeliğini kabul etmesini Siyaset Bilimci Sezin Öney gazetemize değerlendirdi. İsveç konusunda geri adımın, Türkiye’nin NATO ile pazarlığın en önemli oyuncusu ABD’nin yoğun biçimde bastırmasıyla geldiğini belirten Öney, “ABD, arka planda o kadar yoğun bir diplomasi trafiği yürüttü ki; Türkiye, eğer ABD ile ciddi biçimde ters düşmek istemiyorsa, İsveç’e yeşil ışığı yakmak zorundaydı. Türkiye’nin şu an ekonomik bakımdan elindeki kartlar o kadar zayıf ki, şu aşamada konuya yönelik tansiyonu yükseltmesi çok zordu. ABD ile ilişkilerin daha da zayıflamasının sonucunda, ekonomik misillemeler gelebilirdi. ABD’nin, Türkiye’ye şu dönemde yatırım yapan ve daha da fazla yapmayı düşünen Körfez ülkeleri ile de arası son derece iyi” dedi. Rusya cephesinde ise Putin’in elinin iktidarı boyunca hiç olmadığı kadar zayıf olduğunu ifade eden Öney, bu noktadan sonra, Türkiye’nin enerji konusundaki zayıflıklarının konu edilebileceğini dile getirdi.

Öney, “Biz daha çok, 180 derece dönüşler görüp; Batı ile ilişkilerin Rusya aleyhine veya tam tersi, lehine kullanıldığı günleri de görürüz. Mesele; Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabinesi, TBMM’de Ak Parti temsiliyeti ve ötesinde Cumhur İttifakı desteğine bağlı. Türkiye’nin geri kalan muhalefetine şu an ‘yok muamelesi’ yapılıyor: ve onlar da, bunu doğrularmışçasına hareket ediyorlar” dedi.

FATURAYI YİNE HALK ÖDEYECEK

Türkiye’nin, bir şey kazanacaksa bunu yazılı mutabakata bağlamak zorunda olduğunu belirten Öney, “İsveç; neredeyse T.C. vatandaşlarına karşı 4’te 1 oranına varan vize ret oranı konusunda hemen bir değişiklik yapıyor mu? Yazılı; tarihlerin olduğu bir mutabakat olmadığı sürece, boş sözlerle karşı karşıyayız. Ekonomik nedenlerle, Erdoğan hükümeti ‘Batı kartını’ kullanır; sonra, döner ‘Rusya kartını’ kullanır. Ceremesini de, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları çeker. Erdoğan, AK Parti ve Cumhur İttifakının insafına bırakılmış bir ülke ile karşı karşıyayız. Şu an için-muhalefet bir değişim yapmayı başarmazsa; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kaderi, Erdoğan’a kilitli” diye konuştu.

                                                          /././

İsveç’in NATO üyeliği: Türkiye ekim ayı sinyali verdi, Macaristan da sonbahara erteliyor (Birgün)

Macaristan, Türkiye'nin İsveç’in NATO’ya üyeliğini Ekim'den önce oylamayacağı sinyali vermesinin ardından parlamentoda yapılacak oylamayı sonbahara erteliyor. Macaristan'da İsveç ve Finlandiya'nın NATO katılım protokollerine onay süreci geçen Temmuz ayında başlatılmıştı.

Macaristan, İsveç’in NATO'ya katılımına dair parlamentoda yapılacak oylamayı sonbahara erteleyeceğinin sinyalini verdi.

DW’de yer alan habere göre, özel radyo kanalı InfoRadio'ya bir açıklama yapan Macaristan milletvekili Nemeth, oylamayla ilgili olarak "Eylül ayı ortasında çalışmaya başlayacağız" dedi.

Bu tarihten daha erken harekete geçmeye gerek olmadığını söyleyen Nemeth, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yaz tatiline girdiğine ve sonbaharda yeniden çalışmalarına başlayacağına dikkat çekti.

NATO'ya üye 31 ülkeden sadece Macaristan ve Türkiye İsveç'in üyeliğini parlamentolarında onaylamadı. Macaristan Dışişleri Bakanı Péter Szijjártó bu ayın başlarında yaptığı açıklamada Türkiye'nin İsveç konusundaki itirazını kaldırması halinde süreci geciktirmeyeceklerini ifade etmişti.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 11-12 Temmuz’da Litvanya’da gerçekleştirilen NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde Türkiye’nin itirazının kaldırılacağını söylemişti.

ERDOĞAN EKİM'E İŞARET ETMİŞTİ

İsveç'in NATO'ya katılım protokolünü onaylayacak yerin TBMM olduğunu vurgulayan Erdoğan, onayın Ekim ayına yetişip yetişmeyeceğiyle ilgili bir soruya "Şimdi bizim iki aylık bir meclis tatili var. Tabii Ekim ayında bu tatilden çıkma durumu söz konusu değil. Zira birçok uluslararası sözleşmeler var birçok görüşülmesi gereken yasa önerileri var. Tabii bunların önem sırasına göre bu attığımız adım da burada yerini alacak. Ama mümkün olduğu kadar kısa zamanda bu işi bitirmek hedefimiz" demişti.

MACARİSTAN’DA ONAY SÜRECİ TEMMUZ AYINDA BAŞLAMIŞTI

Macaristan parlamentosunda İsveç ve Finlandiya'nın NATO katılım protokollerine onay süreci geçen Temmuz ayında başlatılmıştı. Finlandiya, Macar ve Türk parlamentolarından onay gelmesinin ardından Nisan ayı başında 31'inci üye olarak NATO'ya katılmıştı.

                                                            /././

Putin: Ukrayna'nın NATO'ya olası üyeliği güvenliğini artırmayacağından eminim (soL)

Rusya Devlet Başkanı Putin, Ukrayna’nın NATO’ya olası üyeliğinin Rusya’nın güvenliği açısından tehdit yaratacağını söyledi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’nın olası NATO üyeliğinin Rusya’nın güvenliği açısından tehdit yaratacağını söyleyerek, “Bunun Ukrayna'nın güvenliğini artırmayacağından ve genel olarak dünyayı çok daha savunmasız hale getireceğinden ve uluslararası arenada ek gerginliğe yol açacağından eminim” dedi.

Putin, Rus devlet kanalı Rossiya 24’e yaptığı açıklamada, Ukrayna’nın olası NATO üyeliği ve 17 Temmuz’da sona erecek tahıl anlaşmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Ukrayna'nın olası NATO üyeliği

Ukrayna’nın NATO’ya olası üyeliğinin Rusya’nın güvenliği açısından tehdit yaratacağını söyleyen Putin, “Aslında, özel askeri operasyonun nedenlerinden biri de Ukrayna'nın NATO'ya katılma tehdididir” ifadesini kullandı.

NATO üyeliğinin Ukrayna’nın güvenliğine katkı sağlamayacağı düşüncesini paylaşan Putin, “Bunun Ukrayna'nın güvenliğini artırmayacağından ve genel olarak dünyayı çok daha savunmasız hale getireceğinden ve uluslararası arenada ek gerginliğe yol açacağından eminim. Bu nedenle, bunda iyi bir şey görmüyorum” diye konuştu.

Putin, Ukrayna’nın kendi güvenliğini sağlama alma hakkına sahip olduğunu belirterek, “Tek bir sınırlama var. Bir ülkenin güvenliği sağlanırken başka bir ülkenin güvenliği tehlikeye atılmamalıdır. Dolayısıyla şu anda hem NATO'nun hem de G7'nin ilan ettiklerinde bizim için olağan dışı bir şey yok ve bu tür konuların istişare edilmesine de karşı değiliz. Ancak bir kez daha tekrar ediyorum, zorunlu bir koşul olarak Rusya’nın güvenliğinin sağlanması şartıyla” değerlendirmesinde bulundu.

Tahıl anlaşması

Ukrayna tahılının ihracatının sağlanmasına yönelik imzalanan tahıl anlaşmasındaki şartların uygulanmadığına işaret eden Putin, “Birleşmiş Milletler ile yapılan bu anlaşmada Rus çıkarlarının dikkate alınması gereken noktaları vardı. Lojistik, sigorta, ürünlerimizin ödemesiyle ilgili nakit akışı ve diğer birçok nokta. Bunu vurgulamak istiyorum, hiçbir şey yapılmadı. Bu tamamen tek taraflı bir oyun. Ama yetti artık” dedi.

Putin, söz konusu duruma rağmen anlaşmayı kendi iradeleriyle defalarca uzattıklarını ifade etti.

Rusya’nın anlaşmadaki katılımını sonlandırabileceğini kaydeden Putin, “Eğer herkes bize verilen tüm sözlerin yerine getirileceğini yineliyorsa, bırakın bu vaatleri yerine getirsinler. Biz de bu anlaşmaya hemen katılacağız. Önce uzatma, sonra vaatleri yerine getirme seçeneği artık Rusya'ya uygun değil. Önce taahhütlerin yerine getirilmesi öncelikli olsun, ardından da bizim katılımımız gelir” ifadelerini kullandı.

Putin, Birleşmiş Milletler'in Rusya'ya gönderdiği bildirilen mektubu henüz görmediğini, anlaşmanın sona ermesine hala birkaç gün kaldığını ve ne yapacaklarını düşüneceklerini söyledi.

(derleyen: mstfkrc)



Bakanlığın Çeşme'de yönetmelik oyunu - (Yusuf Körükmez-Cumhuriyet)

 

Çeşme Yarımadası’nın yüzde 55’inin imarını değiştirerek “Çeşme Turizm Projesi” adı altında ranta açmak isteyen Kültür ve Turizm Bakanlığı, mahkemenin iki kez sit derecesini düşürme taleplerini ret etmesine rağmen projeden vazgeçmiyor. Yargıdan beklediği kararı alamayan bakanlık, bu kez koruma alanları yönetmeliklerinde ‘Nitelikli doğal koruma alanlarına asla yapılaşma yapılamaz’ yazan maddeyi 'Nitelikli doğal koruma alanlarında enerji santrallarının ve yolların yapılmasına izin verilecek' şekilde değiştirdiği ortaya çıktı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Çeşme Turizm Projesine karşı STK’lerin, çevrecilerin ve yurttaşların hukuk mücadelesi sürerken Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın da Çeşme Yarımadası’nın korunma statülerini değiştirme çabaları yargıdan döndü. Davanın avukatı Ömer Turgut Erlat bakanlıkların yargıdan istediği sonuçları alamayınca koruma hukukunda değişiklikler yaparak projenin önünü açmaya çalıştıklarını söyledi.

İKİ AYRI DAVA SÜRECİ

11 Şubat 2020 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle İzmir Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi sınırları belirlendi, 16 bin dekarlık devasa alanın yapılaşmaya açılması için Kültür ve Turizm Bakanlığı proje hazırladı. Projeyi “Rant projesi” ve “İzmir’in Kanal İstanbul’u” olarak nitelendiren Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, Ege Çevre Platformu (EGEÇEP) ve çevreci yurttaşlar, projeye karşı açtıkları davada yürütmeyi durdurma talebinde bulundu. Bilirkişi bakanlığın projesinin planlama ilkelerine, kamu yararına, bilime ve hukuka aykırı olduğu kaydetmesine rağmen Danıştay 6. Dairesi yürütmeyi durdurma talebini reddetti. Danıştay İdari Dava Daire Kurulu, 6. Daire’nin kararını hukuka aykırı buldu ve yürütme durdurma kararı verdi. Danıştay 6. Dairesi daha sonra nihai karar olarak projenin hukuka uygun olduğunu bildirdi. Çevreciler kararı bir kez daha Danıştay İdari Dava Daire Kurulu’nda götürdü.

Diğer yandan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın Çeşme Yarımadasının sit derecesini düşürme talepleri de iki kez mahkemeden döndü.

“SADECE TURİZM TESİSİ YAPILMAYACAK”

Türkiye’de koruma alanlarına kullanımına dair sınırların kaldırıldığını ifade eden avukat Ömer Turgut Erlat, “Koruma alanlarının yönetmelikleri değiştirildi. Yönetmelikte ‘nitelikli doğal koruma alanlarına asla yapılaşma yapılamaz. Sadece yörede yaşayanların geleneksel yaşam biçimlerine sürdürmesine izin verilir’ yazar.” Fakat yönetmelik sürekli değişti. Son haliyle nitelikli doğal koruma alanlarında enerji santrallerinin yapılmasına, yolların yapılmasına izin verilecek şekilde değiştirildi. Arkasından da yeni bir değişiklikle verilen izinler daha da genişletildi. Proje ile ‘Nitelikli doğal koruma alanı’ olan Alaçatı ile Zeytinli arasında bulunan Mersinli Körfezi hiçbir yapılaşmanın olmadığı nadir türlerin yaşadığı koruma altında olan bir bölgeye yat limanı yapılacak. Bölgede oteller villalar AVM’ler geniş yapılan planlandı. Bölgede su sorunu ‘ters ozmoz’ yöntemiyle denizden elde edileceğini savunuldu. Yanı kıyıya ‘ters ozmoz’ tesisi, elektrik tesisi gibi yapılaşmayı da yapmayı planlıyorlar. Yanı sadece turizm tesisi değil oradaki imtiyazlı hayatı sağlayacak tesisler de yapılacak” diye konuştu.

“BİR YERE KORUNMA KARARI VERİLMESİ O YERİN KORUNACAĞI ANLAMINA GELMİYOR”

Çeşme Projesi için dava süreci başladığında ‘nitelikli doğal koruma alanları’ yönetmeliğinde ‘asla bir işlem yapılamaz’ yazdığını aktaran Av. Erlat, “Ancak gelinen noktada yargıda olumlu sonuçlar elde etsek de bakanlık koruma alanlarının kullanım koşullarını değiştiriyor. Çeşitli sanayi, endüstriyel, turizm gibi faaliyetlerinde kullanma şeklinde değiştiriyorlar. Böylece bir yerin korunma kararının da çok bir anlamı olmuyor. Maalesef bir yere korunma kararı verilmesi o yerin korunacağı anlamına gelmiyor. Örneğin; ‘Kesin korunacak hassas alan’ yanı ‘asla bir yapılaşmaya açılamaz’ diye başlayan bir düzenlemede ‘buralara ulusal güvenlik tesisi yapılabilir’ yazıyor. ‘Yollar, doğal gaz hatları yapılabilir’ yazıyor. Yanı bizdeki koruma hukuku da delik deşik!” ifadelerini kullandı.

“YARGIDA KAZANSAK BİLE YÖNETMELİKLE YAPARLAR”

Sit alanların yönetmeliğindeki değişikliklerin sadece Çeşme’yi ilgilendirmediğine dikkat çeken Ömer Turgut Erlat, “Kamuya ait alanların yine kamuda kalmasını, kamunun yararlanacağı, bu alanların ekosisteminin doğal yapısının korunmasını bu kamusal çıkarlarda yaralanmasını, bölgenin kaynaklarının tasarruflu, dikkatli kullanılmasını, orman alanlarının, zeytinliklerin, tarım alanlarının, korunmasını amaçlayan bir dava açsak mahkemece olumlu noktaya gelsek dahi mevzuatlar giderek buna imkansızlaştıracak. Yanı Çeşme’de de yargı kararıyla işlemi iptal ettirsek bile bakanlık yönetmelik değişikliği ile koruma alanlarında yapılaşmayı sağlayan yönetmeliklerle yine buralarda bir şeyler yapabilir. Ama hukuk normal işlerse Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu daha önce verdiği hukuka aykırı kararın paralelinde bir karar verirse proje iptal edilir” dedi.

“TÜRKİYE’DE İDARİ DAVA SİSTEMİ TÖRPÜLENİYOR”

2004 yılından bu yana Çeşme’nin çeşitli dönemlerde turizm bölgesi ilan edildiğini ve STK’lerin yargı yoluyla alanı koruduğunu aktaran avukat, “Dava açılır iptal edilir, genişleterek bir kez daha turizm bölgesi ilan edilir, bir kez daha dava açılır yine iptal edilir… Yaklaşık 20 yıldır devam eden bir süreç. Danıştay projeyi iptal ederse şundan eminin birkaç aya kalmaz yeniden belki daha geniş bir turizm bölgesi ilanı edilebilir. Geldiğimiz noktada Türkiye’de idari dava sistemi giderek törpüleniyor. Eskinin hukuka bağlı yargısının yerine daha çok idariye yakın, idareyi memnun eden kararlar veren yapı görüyoruz. Ülkedeki genel hukuksuzluğa baktığımızda bu kararlar alınacak planlama aşamasına geçilecek yargıyla ya da başka türlü…” şeklinde konuştu.

“ÇEŞME’NİN YÜZDE 75’İ TURİZM MERKEZİ”

“Turizmin kaynağını yok ederseniz turizm yapamazsınız” diyen Erlat, “Turizmin kaynağı Çeşme’nin doğal yapısıdır. Burayı korumazsanız turizm yapamazsınız. Çeşme’de 11 turizm merkezi var buralar da kamuya ait. Daha küçük alanlar olduğu için çok dikkat çekmiyor. Çeşme’nin yüzde 75’i turizm merkezi ve turizm bölgesi olarak ilan edilmiş durumda. Bakanlık burayı tashih ettiğinde buralarda kullanım irtifak hakkı sahip olduğu için çitleri çekecekler turizm merkezlerini kapatacaklar. Alaçatı Port’ta olduğu gibi kıyıları kapatacaklar. Çeşme artık yurttaşların kullanımından çıkacak birilerine imtiyaz sağlanacak. Onlar da mutlu olmayacak” dedi.

(Yusuf Körükmez-Cumhuriyet)



Menzil cemaati liderinin cenazesi sonrası, akademisyenler Türkiye'deki tarikatları değerlendirdi: Laikliğe savaş açıldı (Dilan Ayırkan-Cumhuriyet)

 


Menzil’in lideri Abdulbaki Erol için Adıyaman Kahta’da cenaze töreni düzenlendi.Cenaze, “çakarlı” araçların da aralarında olduğu konvoyla ilçeye götürüldü. Binlerce kişinin katıldığı cenaze için alınan güvenlik önlemleri dikkat çekti. Erdoğan, şeyh için “ülkemizin manevi rehberi” dedi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz ve beraberindeki heyet de Adıyaman’a taziye ziyaretine gitti. Siyaset bilimciler, “Ülkenin tarikat ve cemaatler tarafından paylaşılması, Cumhuriyetin temellerine dinamit koymaktır” yorumunu yaptı.

Menzil cemaatinin lideri olan ve mensuplarının “gavs” olarak nitelendirdiği Abdulbaki Erol için Adıyaman’ın Kahta ilçesinde cenaze töreni düzenlendi. Akademisyen yazar Fatih Yaşlı ve siyaset bilimci Doç. Dr. Cangül Örnek, Abdulbaki Erol’un cenaze töreninin Türkiye’de tarikatların edindiği yer konusunda çizdiği tabloyu Cumhuriyet’e değerlendirdi.

‘REJİM DEĞİŞMİŞTİR’

Akademisyen yazar Fatih Yaşlı, “Cemaatlere esas güç veren bir şirket ve parti gibi hareket ediyor olmaları” derken “Türkiye’de rejim değişmiştir” ifadelerini kullandı. Yaşlı, “Türkiye’nin uzunca bir süredir ‘laik’ bir ülke olmadığı gerçeğini artık kabul etmemiz gerekiyor. Bugün devlet aygıtı tarikat ve cemaatler tarafından parsel parsel paylaşılmış durumda adeta. Bu paylaşım sürecinin en önemli aktörlerinden biri de Menzil cemaati. Menzilciler Uğur Mumcu’nun kitabına referansla söyleyecek olursak ‘tarikat-siyaset-ticaret’ üçgeninin tam merkezinde yer alıyor. Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın taziye açıklaması olmak üzere siyasilerden gelen açıklamalar da tarikat ve cemaatlerin varlığının nasıl içselleştirildiğini, normalleştirildiğini ve meşrulaştırıldığını gösteriyor” dedi.

‘ÖNLERİNİ MHP AÇIYOR’

15 Temmuz darbe girişimi sonrası Gülen cemaati tasfiye edilirken yerini başka tarikat ve cemaatlerin doldurduğunu belirten Yaşlı, “Tarikat ve cemaatler AKP’ye dışsal bir olgu değildir. AKP’nin ta kendisidir. Menzil, Gülen cemaati sonrası AKP’nin en çok yaslandığı, devlet aygıtında kendisine en çok alan açtığı cemaatlerden biri. Burada bir not daha düşmek gerekiyor: Menzil, 1970’lerin sonlarından itibaren Türkeş’in MHP’yi yakınlaştırdığı, gidip şeyhini ziyaret ettiği bir cemaat ve o dönem kurulan ilişkiler bugün de farklı şekillerde devam ediyor, söylenenlere göre de Menzil’in yargıdaki örgütlenmesinin önünü özellikle MHP açıyor. Bu nedenle Menzil’in hem AKP’ye hem MHP’ye yakın olmak gibi bir avantajı var. Onlar da hem ticari hem siyasi ağlarını daha da sağlamlaştırıyor, güçlendiriyorlar” diye konuştu.

‘LAİKLİĞE MEYDAN OKUYORLAR’

Siyaset bilimci Doç. Dr. Cangül Örnek ise Türkiye’de laikliğin anayasa hükmü olmak dışında devlet yönetiminde ve toplumsal yaşamda hükmü kalmadığını söyledi. Örnek, “Tarikatlar devlet içinde ne kadar etkin olduklarını göstermek ve topluma mesaj vermek için bu cenazeleri gövde gösterisi haline getiriyorlar. Devlette kritik makamları işgal etmek konusunda kendi aralarında da bir rekabet var. Laikliğe açıkça meydan okuyorlar, güçlerini sergiliyorlar” ifadelerini kullandı.

‘MİLLİ EGEMENLİĞİ TESLİM ETTİK’

Örnek, “Adıyaman’ın bu ülkenin üniter bütünlüğünün parçası olduğunu söylemek bile zor. Orada bambaşka bir cumhuriyet kurmuş durumdalar. Türkiye, birkaç yüzyıl geriye giden bir toplum görüntüsü ve devlet anlayışı sunuyor. Osmanlı’nın bile iktidara tehlike olarak gördüğü tarikatlara ülkeyi ve milli egemenliğimizi teslim ettik. Bu Cumhuriyetin temellerine dinamit koymakla aynı anlama geliyor” dedi. 

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz beraberindeki heyetle Erol’un ailesine taziye ziyaretinde bulundu.

MENZİL’DE GÖVDE GÖSTERİSİ

İktidar desteğiyle devletin hemen her kurumuna yerleştirilen Menzil cemaatinin “şeyh”i Abdulbaki Erol İstanbul’da özel bir hastanede önceki gün öğle saatlerinde çoklu organ yetmezliğinden öldü. Cenaze önceki akşam yüzlerce araçlık “çakarlı” ve tepe lambalı konvoylarla Adıyaman’ın Menzil köyüne götürüldü.

Cenazenin getirilişi sırasında yaklaşık 15 kilometrelik araç kuyruğu oluşurken köy girişini kapatan güvenlik güçleri, cenaze namazına katılmak için gelen araçları kurulan otopark alanına yönlendirdi. Cenaze törenine Vali Osman Varol, belediye başkanı Süleyman Kılınç ve BBP Genel Başkanı Mustafa Destici de katıldı.

‘THY DEPREM ZAMANI NEREDEYDİ?’

74 yaşında yaşamını yitiren Menzil cemaatinin ‘şeyh’i Abdülbaki Erol’un cenaze töreni için Türk Hava Yolları adeta seferber oldu. Gerici açıklamaları ve faaliyetleri ile bilinen Erdem Özveren’in paylaşımına göre, şeyhin cenazesi için Adıyaman’a 15 dakikada bir ek uçuş konuldu. Özveren paylaşımında, “Büyük âlim gâvs-ı sâni seyyid Abdulbaki el Hüseyni Hz’nin cenazesi için Adıyaman’a gitmek isteyen vatandaşlar için 15’er dakika arayla ek uçuşlar koyması takdir edildi” ifadelerini kullandı. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere birçok kurumda kadrolaştığı bilinen cemaat yapılarından Menzil’in liderinin cenazesi için İstanbul’dan Adıyaman’a ek sefer düzenlemesi, depremzedelerin tepkisini çekti. THY’ye sosyal medyadan seslenen depremzedeler, “Aynı performansı neden deprem zamanı göstermediniz?” diye sordu.

DESTEKLERİNİ UNUTMADI

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Menzil cemaati adı verilen dinsel yapılanmanın lideri için taziye mesajı yayımladı. Erdoğan, Erol için sosyal medyadan şu ifadeleri kullandı: “Ömrünü ilim ve irfan yolunda İslama hizmete adamış, ülkemizin manevi rehberlerinden Elhüseyni Hocaefendi’ye Allah’tan rahmet, ailesine, sevenlerine ve tüm talebelerine başsağlığı diliyorum.”

Menzil cemaatine bağlı Semerkand Vakfı, 14 Mayıs’ta Cumhur İttifakı’nı destekleyeceklerini açıklamıştı.

(Dilan Ayırkan-Cumhuriyet)



Görülmemiş bir hızla ihraç edildi: Yargıç Ahmet Çakmak'ın ihraç 'gerekçeleri' neler? - (İREM YILDIRIM-soL / Özel)

 Erdoğan'ın 3. kez adaylığına itiraz etmesiyle tanınan Yargıç Ahmet Çakmak meslekten ihraç edildi. Kararın arkasında yatan gerekçeleri avukatı Mustafa Karadağ soL'a anlattı.


Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) İkinci Dairesi, 6 Temmuz’da 
Yargıç Ahmet Çakmak’ın meslekten ihracına karar verdi. Cumhuriyet’ten Sefa Uyar’ın haberine göre, itiraz sürecinin devam etmesi nedeniyle de Çakmak görevden uzaklaştırıldı. Karar henüz Çakmak’a tebliğ edilmedi.

soL’un sorularını yanıtlayan Çakmak’ın avukatı ve Yargıçlar Sendikası'nın eski başkanı Mustafa Karadağ tüm süreci detaylarıyla anlattı. Karadağ, Yargıç Çakmak’ın ihracının yolunu döşeyen nedenleri "absürt" olarak nitelendiriyor. Yurtsever Hukukçular ise alınan karara ilişkin “Bu ihraç hükümetin talimatıdır” değerlendirmesini yaptı.

Erdoğan’ın 3. kez adaylığına itiraz dilekçesiyle tanınıyor

6 Temmuz itibarıyla Çakmak hakkında ihraç kararı verildi ve meslekten uzaklaştırıldı. Avukat Karadağ, yargı mekanizmasının hiç olmadığı kadar hızlı çalışmasına dikkat çektiği açıklamalarında ihracın kesinleşmesine yönelik atacakları tüm adımları anlatıyor ve Danıştay’a kadar bu süreci götüreceklerini de ekliyor.

Bu ihraç süreci ile soruşturmalar nasıl ve neden başladı?

Kamuoyu Yargıç Ahmet Çakmak’ı yazdığı Erdoğan’ın 3. kez adaylığına itiraz dilekçesiyle tanıyor.

Çakmak'ın 2 kez yer değiştirme cezası alması sebebiyle meslekten ihracının yolu açılıyor. Çünkü yasaya göre iki kez yer değiştirme cezası alan bir yargıç meslekten atılıyor.

'Sızdıran Çakmak değil, dosyaya sunduk araştırılmadı'

“Birisine bir mesaj veriyorlar, iktidara bağlılıklarının bir mesajı bu” diyen Karadağ, Ahmet Çakmak’ın Yargıçlar Sendikası’na üye olmasının da altını çiziyor. Karadağ'a göre, iktidara yakınlığı ile bilinen Yargıçlar Birliği Derneği’ne değil Yargıçlar Sendikası’na üye olması ve örgütlenme için de emek veren biri olmasının hedefte olmasının nedenlerinden biri.

İktidarın sendikaya hiçbir zaman iyi bakmadığını tam tersi kötü baktığını vurgulayan Karadağ, kendisi dahil 20 üyenin geçtiğimiz dönemlerde Yargıçlar Sendikası üyesi oldukları içtin sürüldüklerini ya da emekliliğe zorlandıklarını da hatırlatıyor.

“Ahmet Çakmak, sorunları dillendiren, sendika üyesi olmasını da kutsayan ve bunu da yüksek sesle ifade eden birisi. Bu adliye çevresinde rahatsızlığa sebep oluyor. Soruşturma gerekçelerinden biri 12 yaşındaki çocuk hakkında tutuklama isteyen savcının eğitime alınmasını istemesi ve bu dilekçenin  sızdırılması. Biz savcının eğitime alınması talebi haberinin sızdırılmasına ilişkin savunmamızda, sızdıranın Ahmet Çakmak değil, başsavcı olduğunu da söyledik. Bunun fiziki delillerini dosyaya sunup ‘araştırın’ dedik ama ne müfettiş ne HSK araştırmadı.”

Soruşturmalara konu olan gerekçeleri absürt olarak nitelendirmek yanlış olmaz.

Karadağ “İhraç kararından çok bu tarz disiplin soruşturmalarında ihraca giden yoldaki ve önceki disiplin soruşturmaları asıl kötü olan” diyor.

Soruşturma konularının absürtlüğüne örneklerden biri görev yerinden 860 kilometre uzaktaki başka bir yere verilen geçici görevlendirmesine 24 saat içinde başlamaması. Avukat Karadağ, savunmalarında ‘kuş olsa uçamaz’ dediklerini de anlatıyor. “Rastgele bir soruşturma değil, kasıtlı yürütülen bir soruşturmadır” diyen Karadağ, 860 kilometrelik uzaklıkta verilen göreve başlamaması sebebiyle açılan soruşturmanın Türkiye’de ilk ve tek olduğunu söylüyor. Bunların talimatla yapılacak işler olduğunu da ekleyen Karadağ şunları söylüyor:

“Ahmet Çakmak’a bir geçici yetki çıkarılıyor. Geçici yetki çıkarılan yerdeki komisyon, hemen ertesi gün saat 17.00’de toplanıp ‘görevine başlamamıştır’ diye bir tutanak düzenliyor. Normal zamanlarda Adalet Komisyonları bu işleri böyle aceleye getirmez. Göreve başladığı zaman başladığını bildirirler ama ‘başlamamıştır’ diye tutanak hazırlamazlar, hele ki ertesi gün. Bunlar bize birilerinin bu işi takip ettiğini, talimatla yapıldığını gösteriyor. Ahmet Çakmak, Hakimler Kurulu’na bir yazı göndererek, “Hakkımda yapılan soruşturmalar komiktir. Ben bunu AİHM’e taşıyacağım. Size 5 milyon euroluk tazminat davası açacağım. ‘HSK’nın yaptığı işler Güldür Güldür şova konu olabilecek işlerdir’ diyeceğim” diyor. Bu dilekçe sebebiyle Çakmak’a ikinci bir yer değiştirme cezası veriliyor.  Benim kanaatim şu yönde; Erdoğan dilekçesinden ötürü Çakmak’a anlamlı bir ceza veremeyecekler. Çünkü öncesinde bir ihraç meselesi var. İhraç sürecini hızlandırarak selam duruyorlar iktidara. Bu, ‘Biz bu adamın üstüne özenle gidiyoruz patron, sen de bizi gör’ demektir. Sürecin anormal bir şekilde hızlı ilerlemesinin sebebi tamamen budur.”

'Tüm bu gerekçeler ve kararlar büyük bir ironi'

Çakmak'ın başsavcının kullandığı adliyenin hizmet aracının adliyenin ivedi işleri için de kullanılmasını istemesi de soruşturma konusu ediliyor. Bunun bir makam aracı olmadığını yineleyen Karadağ, başsavcının da kullandığı aracın adliye işleri için kullanılmasının istenmesinin herhangi bir şekilde soruşturmaya konu olamayacağını ekliyor.

Çakmak’ın soruşturma konularına bir başka örnek, adliyenin boş kısmına spor salonu yapılmasını istemesi. Çakmak’ın görev yaptığı yerde sosyal ilişkilerin sorunlu olması sebebiyle bir spor salonun yapılmasının istemesinin neden soruşturma konusu olduğu büyük bir soru işareti.

İşin çelişkili kısmı ise bu sebeple başka bir yere tayin edilen Çakmak’ın gittiği yeni görev yerinde aynı şekilde adliyenin boş bir bölümünde spor salonunu olarak kullanılması.

Tüm bu gerekçeleri ve kararları ‘büyük bir ironi’ olarak nitelendiren Karadağ, soruşturmanın hızına da dikkat çekmeye devam ediyor. Bayram öncesinde savunma yaptıklarını ancak bayramdan hemen sonra ihraç kararının çıktığını söyleyen Karadağ, “Bayramda bile çalışmışlar” diyor.

Yurtsever Hukukçulardan tepki: Bu ihraç hükümetin talimatıdır

Yurtsever Hukukçular adına konuşan 'saçma ve uydurma nedenler' diyerek ihraç gerekçelerini eleştiren Av. Mert Doğan ise şunları söyledi:

"Ahmet Çakmak'in ihraç nedenleri tamamen saçma ve uydurma nedenlere dayanmaktadır. Hukuksuzluğu hukuk haline getirmiş AKP hükümeti havadan, zorlama sebeplere dayanarak bir temizlik operasyonu yürütmüştür. Bu ihraç hükümetin talimatıdır. Yargının AKP lehine yorum ilkesine aykırı her sesi, savcı ve hakimler arasından temizlemeye çalışmaktadırlar. İhracın tek nedeni hukuksuzluk karşında sessiz kalmamanın cezasız kalmamasıdır."

(İREM YILDIRIM-soL / Özel)

Tarikat liderinin ardından yas tutuyorlar: Menzil'i yakından tanıyalım... + Menzil Cemaati iki çocuğun ölümünün üzerini 'kan parası' ile kapatmış + Dağ başını 'Menzil' almış: Menzil Tarikatı yurt görünümlü kale inşa ediyor (SERHAT YILMAZ) + Menzil tarikatı şeyhi iki Bakan için 'onlar bizim çocuklarımız' dedi (soL)


Tarikat liderinin ardından yas tutuyorlar: Menzil'i yakından tanıyalım... 

Menzil’in lideri Abdülbaki Erol'un ölümü sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan taziye mesajı yayımladı, THY uçak seferberliğine başladı, resmi çakarlı araçlar cenazeye tahsis edildi. Peki, nedir bu Menzil?

Türkiye'yi saran karanlık ağın en önemli parçalarından biri Menzil tarikatı.

Dün lideri Abdülbaki Erol ölünce AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan anında taziye mesajı yayımladı, "Ömrünü ilim ve irfan yolunda İslam'a hizmete adamış, ülkemizin manevi rehberlerinden Seyyid Abdulbaki Elhüseyni Hocaefendi'ye Allah'tan rahmet niyaz ediyor, ailesine, sevenlerine ve tüm talebelerine başsağlığı diliyorum. Rabbim mekanını cennet eylesin" ifadesini kullandı.

THY, bir tarikat liderinin cenazesi için adeta seferberlik ilan etti, yetmedi çakarlı araçlar cenaze için tahsis edildi.

Devlet lideri muamelesiyle uğurlanmak istenen bir tarikat lideri cenazesi... 

Türkiye'de cumhuriyetin düzen ve gerici cemaatler eliyle nasıl yok edildiğinin göstergelerinden biri olan bu ölüm sonrası Menzil'i bir kez daha soL okurlarına hatırlatmak istiyoruz...

Yıkımın özeti: Sağlık Bakanlığı tarikata emanet...

Menzil tarikatı Türkiye'de birçok kamu kurumunun içinde önemli yer tutuyor ama bunlardan biri var ki, özel olarak öne çıkmış durumda: Sağlık Bakanlığı!

Halkın sağlığının bir tarikata teslimi, ülkenin içinde bulunduğu duruma ilişkin çarpıcı bir fotoğraf sunuyor.

Gülen Cemaati'nin tasfiyesi sonrası her alanda gündem olan ve boşluğu doldurduğu söylenen Menzilcilerin Sağlık Bakanlığını "fethi", eski AKP'li vekil tarafından, üstelik 15 Temmuz sonrası açıkça itiraf edilmişti.

AKP'li eski vekil ve Akşam gazetesi yazarı Hüseyin Besli, o dönem kaleme aldığı yazısında şunları söylüyordu:

"Eğer, FETÖ’nün bugünkü güce erişmesinde ticaretle hemhal oluşunu, kontrolsüz para kazanmasını önemsiyorsak… Bugün aynı yöntemleri kullanan yapıların (tarikat/vakıf) gelecekte aynı sonuca varmalarının kaçınılmaz olacağını söylemek için kâhin olmak gerekmez. Dolayısıyla, misal olarak, ismini palazlandığı şehirden, Adıyaman/Menzil’den alan bir yapının özellikle bir bakanlığımızda neredeyse bütün pozisyonları kendi mensuplarıyla doldurmasına dikkat çekmek istedim…"

Bu eski AKP'li vekilin 15 Temmuz sonrası içine düştüğü bir hezeyan da değil üstelik, gazeteci Saygı Öztürk, 2019 yılında görüştüğü Menzil şeyhinin “sağlık bakanı, enerji bakanı" için  “Onlar bizim çocuklarımız” dediğini aktarıyor örneğin.

"On bakanın evimize geldiği günler oldu. Enerji eski Bakanı Taner Yıldız da, Sağlık eski Bakanı Recep Akdağ da bizim evimizde büyüdüler" sözleri de yine Menzil şeyhlerinin cümlesi.

İhaleler onlara

AKP iktidarı döneminde aynı zamanda büyük bir sermaye gücü haline de gelen tarikatlar, ihale süreçlerinden büyük çıkar sağlıyor. Bu süreç Menzil tarikatı için de geçerli.

Özellikle bakanlıklar üzerinden kurdukları bağlar cemaate ihale yağmasına neden olurken, gündeme gelen haberlerden sadece bazı bölümleri paylaşalım:

  • Sağlık Bakanlığı’nın bir ihaleyi daha Menzil Cemaati’ne yakın şirkete verdiği ortaya çıktı. İstanbul'daki yedi kamu hastanesinin Covid-19 PCR testi işini Menzil Cemaati’ne yakınlığıyla bilinen Techno Health Laboratuar Şirketi’ne devreden Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Laboratuvarı’nın test ihalesini de bu şirkete verdi.Kızılay'ın 120 milyon avroluk ihalesi Menzil Tarikatı’na yakınlığıyla bilinen Ferhat Danışman’ın şirketi Techno Health'e verildi.
  • Depremlerden sonra deposundaki çadırları sattığı ortaya çıkan Kızılay'ın, Menzil tarikatından yardım kolisi satın aldığı öne sürüldü. İddiaya göre alım ihalesiz yapıldı.
  • Menzil Cemaati’nin ticari faaliyet yürüttüğü şirketlerinden biri de Nakış Toptan Gıda Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi. Bu şirket aracılığı ile cemaatin 9 Aralık 216 tarihinde İBB iştiraki İSPARK’a 84 bin 807 TL bedelle kalıp sabun sattığı açığa çıktı. Aynı şirket 19 Temmuz 2013 tarihinde de yine İSPARK’a 130 bin 542 TL bedelle "ramazan erzağı" sattı.
  • 24 Haziran seçimlerinin hemen öncesinde gazetelere ilan vererek AKP'yi ve Erdoğan'ı desteklediğini duyuran Menzil tarikatına bağlı derneklerden Beşir Derneği'ne "izinsiz yardım toplama hakkı" tanındı. Derneğin mal varlığı 6 yılda 20 kat arttı. 
  • MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Menzilci Başdanışmanı Eyyup Yıldız’a MHP’li il ve ilçe belediyelerinden ihaleler yağdığı ortaya çıktı. Kamu İhale Bülteni’nde yer alan bilgilere göre, Yıldız’ın sahibi olduğu Yıldızlar Tanıtım Organizasyon Limited Şirketi, 2011 yılından bu yana 40 ayrı ihale aldı. Bu ihalelerin toplam bedeli ise 16 milyon 593 bin TL’yi buluyor.

Orduda da Menzil

Sağlık Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı'nda güçlenen, Türkiye'nin önemli üniversitelerinden YTÜ'ye rektör ataması yaptıran, ihalelerle güçlenen Menzil'in el attığı yerlerden birisi de ordu.

Menzil'in ordu bağına ilişkin çarpıcı bir haber 15 Temmuz sonrası gündeme gelmişti.

Odatv'den Müyesser Yıldız'ın haberinin ilgili bölümü şöyleydi:

...İl Jandarma Alay Komutanlığı Harekat Merkezi'nde Uzman Jandarma olarak görev yapan bir asker tanık olarak dinlenir. Darbe gecesi yaşadıklarını, gördüklerini, duyduklarını anlatır. İfadesinin ardından bir avukat, bazı sanıklar hakkında sorular yöneltir. Tanık, sanıklardan birisi hakkında anlattığı hususları idari tahkikat aşamasında verdiği beyanda da anlattığını belirttikten sonra, “Ancak ifadeyi alan binbaşı 'Bunları yazmayalım' demişti. Sanık İ.... ile ilgili olarak hususlarda da bana bir şey sorulmadığı için anlatmamıştım” der.

Avukat, tanığa son olarak herhangi bir cemaate üye olup, olmadığını sorar. Tanık, mahkeme tutanaklarına da geçen şu cevabı verir:

“Evet, Menzil tarikatına tabiyim.”

Peki, bu itiraf sonrası bir işlem yapıldı mı, hayır! Menzil deyince bir kez daha akan sular durdu.

Sonrasında operasyondaki askerleri çevresine toplayan bir askerin Menzil cemaatinin ilahisi olan “Benim Gavsım Kasrevidir” ilahisini söylediği görüntüler paylaştı, onlar için her şey normalleşmişti artık.

Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Pehlivan da, Gülen Cemaati'nin ardından orduda Menzil tarikatının örgütlendiği iddialarını köşesine taşımış, buna ek olarak Menzilcilerin solcuları ve kendileri dışındakileri yıldırmak için "Gülencilere benzer adımlar attığını" aktarmıştı:

"Menzilci öğrenciler 2018 yılının aralık ayında kendilerinden olmayan birinin telefonuna porno yükledi mi? Böylece sol görüşlü bir aileye sahip o öğrencinin okuldan ayrılması sağlandı mı? 

Menzilci olmayan öğrencileri yıldırmak için tıpkı FETÖ’nün yaptığı gibi akademide şok mangaları kuruldu mu? Bu şok mangalarından birinin adı Akıncılar mı? 

JSGA’daki caminin imamı camiye gitmeyen öğrencilerin listesini okul komutanına hiç verdi mi? O listedeki öğrencilerin disiplin puanları düşürüldü mü?"

CHP'li vekil Murat Bakan askeriyede tarikatlar savaşı yaşandığını belirttiği bir açıklamasında, jandarmanın siyah rengi seçmesini Menzilcilere bağlamış, kıyafetlerin rengine kadar Menzilcilerin duruma hakim olduğu iddiaları gündeme gelmişti.

Depremzede çocuklar Menzil Cemaati'ne teslim

Adıyaman’ın Kahta ilçesinde Menzil Cemaati'nin merkezi olan Menzil Köyü bulunuyor.

Bu köy deprem sonrası anne ve babasını yitiren çocukların alınıp getirildiği yer olarak gündeme gelmişti.

Köyde yüzlerce depremzede çocuk olduğu iddiaları gündeme gelmiş, olaya ilişkin suç duyurusunda bulunulmuştu ancak şu ana kadar hiçbir işlem yapılmadı.

Kızılay'ı da Menzil'e verdiler

Depremde çadır satan Kızılay'ın istifa eden başkanı Kerem Kınık yerine bu kurumun başına yine deprem döneminde Kızılay'a satışlar yapan Menzil tarikatına yakın bir isim getirildi.

Kızılay Başkanlığı koltuğuna oturan cemaate yakın Fatma Meriç Yılmaz, Türkiye Kızılay Derneği'nin Olağanüstü Genel Kurulu'nda tek aday olarak göreve getirildi.

Erdoğan'dan 'devlet üstün hizmet madalyası'

Menzil Cemaati'ne bağlı olan Beşir Derneği'nin Genel Başkanı Fatih Sarıyar, geçtiğimiz aylarda düzenlenen törenin ardından Beşir Derneği'ne "Devlet Üstün Fedakârlık Madalyası" verildiğini açıklamıştı.

24 Haziran seçimlerinin hemen öncesinde gazetelere ilan vererek AKP'yi ve Erdoğan'ı desteklediğini duyuran Menzil tarikatına bağlı derneklerden Beşir Derneği'ne "izinsiz yardım toplama hakkı" tanınmıştı. Dernek o zamandan bu zamana "büyüme" rekoru kırarken, AKP'nin en önemli "yardım" aparatlarından biri haline gelmişti.

                                                             /././

Menzil Cemaati iki çocuğun ölümünün üzerini 'kan parası' ile kapatmış 

Menzil Cemaati'nin çiftliğinde 2 ve 3 yaşındaki iki çocuğun yem karma makinesine kapılarak yaşamını yitirdiği olayın üzerinin kapatıldığı öne sürüldü.

Kaçak Kuran kursunda ‘okuyan’ 12 yaşındaki Abdülbaki Dakak'ın kursun yakınlarındaki ahırda şüpheli şekilde yaşamını yitirmesi konuşulmaya devam edilirken; Menzil’e dair yeni bir iddia daha gündeme geldi.

Cemaatin çiftliğinde iki çocuğun yaşamını yitirdiği feci olayın üzerinin kan parası ödenerek kapatıldığı öne sürüldü.

BirGün'den İsmail Arı'nın haberine göre; cemaatin çiftlikte kaçak olarak çalıştırdığı Suriyeli bir ailenin iki küçük çocuğu 21 Aralık 2018’de traktöre bağlı yem karma makinesine kapıldı. 2 yaşındaki Selin ve 3 yaşındaki Mehmed isimli kardeşler olay yerinde feci şekilde hayatını kaybetti. 

O dönem bu faciayı haberleştirerek abonelerine servis eden Anadolu Ajansı ise çiftliğin Menzil Cemaati’ne ait olduğunu belirtmedi. 

Uyarı levhası yoktu 

Çocukların ölümünün ardından şüpheliler hakkında “Taksirle iki kişinin ölümüne neden olma” suçundan Konya Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. 

Olayla ilgili hazırlanan bilirkişi raporunda, traktör ile yem karma makinasına bağlandığı yerde yaklaşmayı önleyici herhangi bir korumalığın bulunmadığı, çevrede herhangi bir uyarı ikaz levha ve işaretlerinin bulunmadığı belirtildi. 

'Taksitle' ödediler

Mahkeme çiftliğin resmi sahibi olan Menzil mensubu Rayhan Tülek ile onun işlerini yürüten Mehmet Değiş ve Semerkand Vakfı’nın Konya Şubesi’nin müdürü de olan Bekir Başpınar’ı toplamda 60 bin 700 TL adli para cezasına çarptırdı. Üç kişiye “Taksirle iki kişinin ölümüne neden olma” suçundan verilen para cezası 20 ile 24 taksitlere bölündü.  

'Ödemelerimizi yaptık, olay kapatıldı'

Yargılama sürecinde ifadelerine başvurulan baba Hasan Ramazan ve anne Döne Abid, maddi ve manevi olarak zararlarının karşılandıklarını ileri sürerek şüphelilerden şikayetçi olmadı.

Tali kusurlu bulunan anne ve babaya ise “Çocuklarını kaybetmeleri ve olay sebebiyle derin üzüntü yaşamaları” nedeniyle herhangi bir ceza verilmedi.

Menzil’in Konya sorumlularından olduğu belirtilen, Semerkand Vakfı’nın Konya Şubesi’nin de müdürü olan ve iki çocuğun yaşamını yitirdiği facia nedeniyle yargılanan Bekir Başpınar, “Bu konuyla ilgili bir şey kalmadı. Dava açıldı, ödemelerimizi yaptık, olay kapatıldı. Süreç bitti, bu konuyla ilgili bilgi vermiyoruz” dedi.

Çiftliğin bulunduğu köy ile çevresindeki köylerde yaşayan yurttaşlar ise cemaati defalarca jandarmaya şikayet ettiklerini ancak bir önlem alınmadığını ifade etti.(20/06/2023)

                                                           /././

Dağ başını 'Menzil' almış: Menzil Tarikatı yurt görünümlü kale inşa ediyor (SERHAT YILMAZ-SOL)


Ordu'nun Gülyalı İlçesindeki Kestane Köyü'ne Menzil Tarikatı tarafından dağ başına inşa edilen yurt, kaleye benzetiliyor. Yıllardır çalışmaları süren yurt, köyün yamaçlarında yer alıyor. Menzil Tarikatı'nın ülkenin farklı noktalarındaki köyleri 'kalesi' haline getirdiği düşünülünce, tarikatın köyü yeni kalesi mi yapacağı sorusu akıllara geliyor.

Ordu'nun Gülyalı ilçesindeki Kestane Köyü'nde yapımı yaklaşık 5 yıldır süren yurt inşaatını gazeteci Mustafa Hoş gündeme getirdi. 

Köyün ormanlık alanındaki kayanın üzerine yapılan binanın otel olduğu söylense de, yerel gazeteciler ve bölgede yaşayanlar tarafından inşaatın Menzil yurdu olarak yapıldığı biliniyor. 

Ayrıca inşaatın başlangıcında otel olarak ruhsatın alınmadığı, kırsal alan ya da köylerde yapı ruhsatı gerektirmeyen bir yer olarak alındığı belirtiliyor. 

İmar affına kadar inşaat kaçak yapıldı

2018 yılındaki imar affı ile yasal statüsünü kazanan inşaatın, imar affına kadar kaçak olarak yapıldığı da ortaya çıktı. Bir çok kez inşaatı duran bina, imar affı ile birlikte yeniden hız kazandı.

AKP-Menzil işbirliği: Birileri göz yumdu

Yurt binasının köyün yamacına yapılmasının imara da aykırı olduğunu söyleyen Ordu Çevre Derneği Başkanı Ertuğrul Gazi Gönül, binanın birilerinin göz yummadan yapılamayacağını ifade etti. Gönül, ''Bir dönem önce Gülyalı Belediyesi AKP'de idi. Hangi tarihte yapılmışsa birileri göz yummuş. Böyle devasa bir bina orada birileri göz yummadan yapılamaz. 
İmara da aykırı bir durum oradaki. Böyle büyük bir binanın olması, projede var mı, planlamasında var mı bunu da bilemiyoruz. Birisinin göz yumduğu belli'' diye konuştu.

Otel olması mümkün değil

Binanın otel olduğu iddialarını da yalanlayan Gönül, ''Binanın yapılması yeni bir olay değil. 5-6 yıldır bu binanın çalışmaları sürüyor. Gündeme çok gelmedi. Gözlerden uzak bir yer orası. Bir süredir bu bina aynı durumda, tamamladılar mı bilmiyorum.  Oranın otel olması mümkün değil. Çünkü tek girişi olan bir yer. Çevresinde hiçbir şey yok, ormanlık alan. Bir kayanın üzerinde yapılmış, oradaki ağaçların kesilmeden binanın yapılması mümkün değil'' ifadelerini kullandı.

Köyler, Menzil'in kaleleri 

Memleketin çeşitli noktalarındaki köyleri kendilerine kale haline getiren tarikatların, Ordu'da yaptığı yurt inşaatı ile kendisine yeni bir kale mi yaptırdığı sorusunu akıllara getiriyor. Yurdun yapıldığı köy de muhafazakar insanların yaşadığı bir yer olarak biliniyor. 

Adıyaman'ın Kahta ilçesindeki Menzil Köyü, Menzil Tarikatı'nın kalesi olarak biliniyor. İktidar-tarikat ilişkilerinde AKP'nin Menzil Köyü'ne yönelik hizmetleri de hız kesmeden devam ediyor. Adıyaman- Diyarbakır yoluna bütçe olmadığı için yapılamayan otoban, Menzil Köyü'ne yapılmıştı. Ayrıca kamu görevlilerinin Menzil Köyü'nde tarikat için gönüllü çalıştıkları da gündeme gelmişti. 

Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinde bulunan Buhara Köyü'de Menzil Tarikatı liderlerinin yaşadığı yer olarak biliniyor. Geçtiğimiz yıl Milli Eğitim Bakanlığı, 3 köydeki 60 öğrenciyi, Buhara köyünde açılan yeni ilköğretim okuluna gitmeye zorladığı da gündeme gelmişti. 

Menzil ve Buhara Köylerindeki AKP hizmetleri düşünüldüğünde Ordu'daki Kestane Köyü'nde yapılan Menzil kalesinin de aynı amaca hizmet ettiği, köyde ve bölgede tarikatı var etme amacı güttüğü söylenebilir.(31/07/2020)

                                                            /././

Menzil tarikatı şeyhi iki Bakan için 'onlar bizim çocuklarımız' dedi 

'Menzil-Bir Tarikatın İki Yüzü' adlı kitabın yazarı Saygı Öztürk, 'Menzil'in Ankara'daki temsilcisi aynı zamanda Diyanet İşleri'nin kadrolu bir imamı' dedi. Öztürk, Menzil şeyhinin, sağlık ve enerji bakanları için 'onlar bizim çocuklarımız' dediğini açıkladı.


Menzil tarikatına ilişkin bir kitap kaleme alan Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk, tarikata ilişkin açıklamalarda bulundu.

"Menzil'in Ankara'daki temsilcisi aynı zamanda Diyanet İşleri'nin kadrolu bir imamı" diyen Öztürk, tarikat şeyhinin iki bakan için "onlar bizim çocuklarımız" dediğini aktardı.

Sözcü'den Özlem Gürses'in sorularını yanıtlayan Öztürk, şöyle konuştu:

Sanırım bir eski bakan yardımcı olmuş… 

Şöyle; eski, saygın bir bakanla bir gün sohbet ediyorduk, “Ben Menzile gitmek istiyorum” dedim. Anlattım kitap konusunu… “Görüşebilecek misin ki, bugüne kadar kimse görüşmemiş” dedi.  “Valla bir deneyeceğim” dedim. “Bak sana telefon numarasını vereyim, bir dene” dedi. Şeyh Saki Erol'u değişik günlerde ve saatlerde aradım. Fakat cevap vermedi. Son çare ve son umut olarak bir mesaj geçtim “Ben Saygı Öztürk, Menzil'le ilgili bir kitap yazmak istiyorum, sizinle de görüşmek istiyorum…” Yarım saat sonra bana şu cevap geldi “Hay hay Saygı Bey, memnuniyetle.” İnanamadım ! Herhalde dedim o eski Bakan bana gerçek olmayan bir cep numarası verdi, bunlar da beni işletiyor. Bir kaç gün sonra “Saygı Bey, ne zaman geleceksiniz ? Sizi havalimanından alalım” dediler.

– Ama siz uçakla değil, özellikle otobüsle, hem de tövbe almaya giden esrarkeşlerin, alkoliklerin, hatta müptelaların bulunduğu otobüsle gittiniz ! Kitapta inanılmaz detaylar var bu yolculukla ilgili… 

Gazetecilik merakım yüzünden. Çünkü çok enteresan bir olay bu. O da şöyle mümkün oldu, Menzil'in Ankara'daki temsilcisini buldum.

– O kadar kolay mı bulmak? 

Çok kolay tabi. Niye biliyor musun? Çünkü Menzil'in Ankara'daki temsilcisi aynı zamanda Diyanet İşleri'nin kadrolu bir imamı!

– Gerçekten mi ? 

Nasıl olur diyorsun ? Ama öyle. Neyse, sonuçta o temsilci bana şunu söyledi: “Sakın Saygı Bey, bunu yapmayın, çünkü o otobüsün içerisinde her türlü adam var, yol da uzun, dayanamazsınız.” Ben yine de o yolculuğun bir bölümünü karayolu ile yaptım, tesislerine gittim, kadınları girişi ayrı, erkekler girişi ayrı. Onların benzinliklerinden benzin aldıkları zaman daha hayırlı yolculuk yapacaklarına, yemeklerini yerlerse şifa bulacaklarına inanıyorlar. Neyse, böylece Menzil'e vardık. İlk dikkatimi çeken, adı köy ama son derece modern binaların yapıldığı bir yer. Külliyeler, cami, etraf son derece düzgün.

ŞEYHİN ATTIĞI İPİ TUTAN TÖVBE EDİYOR

– Bu hizmet lafı çok aşina hepimize… FETÖ de kendini uzun yıllar “Hizmet hareketi” olarak tanıtmıştı. 

Hizmet dediği orada her türlü görevi gönüllü olarak yapması. Bu Menzil Köyü'nde de Hizmet Pastanesi, Hizmet Çayevi, Hizmet Kitapevi, Hizmet Lokantası, hep böyle… Adı Hizmet olan her türlü işyeri, her türlü bina Şeyh ailesine ait.

Köye Türkiye'nin 4 bir yanından insanlar geliyor, en az geldiği gün bile 40 otobüs var. Biz de o kalabalığın içine girdik camiye. Camide en çok merak ettiğim konulardan biri tövbe almak, ip atmak gibi konular…

İp atarak tövbe ediliyormuş, okudum… 

Şöyle, Şeyh ip atıyor, siz bir kenarından tutuyorsunuz, tövbe alıyorsunuz. “Yarabbim ben bugüne kadar çok günahlar işledim, inşallah bundan sonra günah işlemeyeceğim” diyorsunuz… Şeyhe bağlılığınızı açıklıyorsunuz. O andan itibaren siz Sofi oluyorsunuz, yani cemaat mensubu.

ŞEYH, KAPI ARKASINDAN TÖVBE ETTİRİYOR

– Kadınlar nasıl katılıyor bu törene? 

Kadınların yeri ayrı, Şeyhin yetki verdiği, halife olarak gösterdiği kadınlar var. O yetkilendirdiği kişiler bunu yapabiliyor. Bazen de şeyh kendisi gidiyor ama bir kapının ya da bir paravanın arkasında oluyor.

– Peki köyde kadınlarla erkeklerin bir arada olduğu hiç bir mekan yok mu? 

Hayır, yok. Kendi özel evleri dışında hiç beraber değiller.

ŞEYH BANA “BAKANLAR BİZİM ÇOCUKLARIMIZDIR” DEDİ…

– FETÖ bitti, şimdi Menzil devleti ele geçiriyor iddiası var.Öyle mi gerçekten ? 

Bana göre devlet içerisinde önemli bir güç. Bunu bizzat kendileri açıklıyorlar zaten. Ben soruyorum “sağlık bakanı, enerji bakanı…”  “Onlar bizim çocuklarımız” diyor Şeyh. “dün de evimizde 10 tane bakanın olduğu günler vardı.” Açık açık anlatıyor.(03/12/2019)

(soL)

Öne Çıkan Yayın

Dünyanın en pahalı evini Türk milyarder satın aldı! - Mehmet Kaya / Ekonomim

Türkiye’nin uzun süre doğrudan yabancı yatırımlarında gayrimenkul satışları önemli yer tutmuştu. 2025 itibariyle yurt dışından gayrimenkul a...