7 bin liranın sırrı ne? -Murat Batı-
Taslak Tebliğe göre bir mükellef (mükellef olmayanların kendi aralarında yapacakları işlemler hariç olmak üzere) 7 bin lirayı aşan tutarda para göndermeye kalkarsa bunu banka ya da finansal bir kurum aracılığıyla yapmak zorundadır
Söz konusu Tebliğ taslağında yer alan "Tevsik zorunluluğu kapsamında olanların (mükellef olmayanların kendi aralarında yapacakları işlemler hariç olmak üzere) yapacakları, 7.000 TL'yi aşan tutardaki her türlü tahsilat ve ödemelerini aracı finansal kurumlar kanalıyla yapmaları ve bu tahsilat ve ödemeleri söz konusu kurumlarca düzenlenen belgeler ile tevsik etmeleri zorunludur." ifadesi basında tartışmalara neden oldu.
Öncelikle hem 459 Sıra No.lu Tebliğ hem de GİB'in 9 Eylül'de yayımladığı taslak tebliğde geçen aracı finansal kurum ifadesinden 5411 sayılı Bankacılık Kanununda tanımlanan bankaların, 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun kapsamında yetkilendirilmiş ödeme kuruluşlarının ve 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanununa göre kurulan Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketinin (PTT) anlaşılması gerekir.
Bu taslak Tebliğe göre bir mükellef (mükellef olmayanların kendi aralarında yapacakları işlemler hariç olmak üzere) 7 bin lirayı aşan tutarda para göndermeye kalkarsa bunu banka ya da finansal bir kurum aracılığıyla yapmak zorundadır.
Buradaki mükellef olmayanlar kavramı oldukça önemlidir. Örneğin bir devlet memuru emekli babasına 10 bin lira para verecekse bunu -7 bin lirayı geçse bile- bankadan vermesine gerek yoktur.
Ancak bu kişiler mükellef ise durum farklılık arz edecektir. Şöyle ki hem 459 Sıra No.lu Tebliğ hem de GİB'in 9 Eylül'de yayımladığı taslak tebliğde geçen tevsik zorunluluğu kapsamında olanlar ifadesi Vergi Usul Kanununun 232'nci maddesinin birinci fıkrası kapsamında fatura almak zorunda olan birinci ve ikinci sınıf tüccarları, serbest meslek erbabını, kazançları basit usulde tespit olunan tüccarları, defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçileri, vergiden muaf esnafı kapsar.
Örneğin bir mükellefe yapılacak bir işten kaynaklı para ödemeleri 7 bin lirayı aşıyorsa banka ya da finansal kurum aracılığıyla yapılmak zorundadır. Burada geçen mükellef kavramı ise market, restoran, galeri gibi ticari kazanç, zırai kazanç, avukat, doktor gibi serbest meslek kazanç sahiplerini kapsamaktadır. Ayrıca evini, dükkânını kiraya veren (emekli dahi olsa) kişiye ödenecek kira tutarı da tutara bakılmaksızın banka ya da finansal kurumlar aracılığıyla ödenmesi gerekmektedir.
7 bin lira neye göre belirlendi?
24 Aralık 2015 günü Remi Gazete'de yayımlanan ve 1 Ocak 2016'da yürürlüğe giren 459 sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayı, belli kurumların kayıt ve belgeleri yardımıyla tespit etmek ve böylece kayıt dışılığı önlemek amacı doğrultusunda tahsilat ve ödemelerde tevsik zorunluluğu getirilmesi amaçlanmıştır.
459 Sıra Nolu Tebliğ ile tevsik zorunluluğu kapsamında olanların, kendi aralarında ve tevsik zorunluluğu kapsamında olmayanlarla yapacakları 7 bin TL'yi aşan tutardaki her türlü tahsilat ve ödemelerini aracı finansal kurumlar kanalıyla yapmaları ve bu tahsilat ile ödemeleri söz konusu kurumlarca düzenlenen belgeler ile tevsik etmeleri zorunlu tutulmuştur.
Bu kapsamda örneğin her türlü mal teslimi veya hizmet ifasına ilişkin tahsilat ve ödemelerin, avans, depozito, pey akçesi gibi suretlerle yapılacak tahsilat ve ödemelerin, işletmelerin kendi ortakları ve/veya diğer gerçek ve tüzel kişilerle yaptığı her türlü tahsilat ve ödemelerin 7 bin lirayı aşması durumunda, aracı finansal kurumlar kanalıyla yapılması ve bu işlemlerin söz konusu kurumlarca düzenlenen belgeler ile tevsik edilmesi zorunluluğu getirilmiştir.
Buna göre 7 bin liralık tutar ilk olarak 1 Ocak 2016'da geçerli olmak üzere 459 Sıra Nolu Genel Tebliğ'de yer aldı. Ve o tarihten bu yanadır da 7 bin liralık tutar hiç değiştirilmeden aynen korundu.
Peki, 7 bin liralık tutar neden hiç değiştirilmedi? Bunun cevabı için isterseniz bu tutarın yıl bazında dolara endeksleyerek değerlendirelim.
Aşağıda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının internet sayfasında yer alan ve her yılın ilk iş günündeki dolar alış kuru dikkate alınarak tablo oluşturulmuştur.
Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere 2016'nın ilk iş günü olan 4 Ocak tarihli dolar alış kuru 2,94 TL'dir. 7 bin lirayla o tarihte 2 bin 381 dolar alınabiliyordu. Daha basit bir ifadeyle banka ya da finans kurumları aracılığıyla gönderme zorunluluğunun alt sınırı 2.381 dolardı. Bugün ise 236 dolar. 2.381 doların karşılığı daha basit bir ifadeyle 7 bin liranın olması gereken tutar (2024 yılının ilk iş günü dolar alış kuru uyarınca) yaklaşık 71 bin liradır. Oysa bu tutar hâlâ 7 bin lira yani yaklaşık 10'da biri kadar.
Konuya devlet açısından bakarsak 7 bin liranın daha da düşürülmesinde fayda var elbette ancak gerçek şu ki 2016'daki 7 bin lira bugünkü 7 bin lira ile aynı değil. 2016 yılında net asgari ücret 1.300 TL idi ve 7 bin lira asgari ücretin 5,4 katı kadardı. 2024 yılında ise asgari ücret 7 bin liranın yaklaşık 2,43 katı.
Yaklaşık 9 yıldır aynı parasal tutarı uygulayan Maliye'nin bunu değiştirme niyeti var mı bilemiyorum ayrıca bu tutarı o tarihte neye göre belirlediği hususunda da maalesef net bir bilgim yok. Umarım Maliye bu konuyla alakalı bir açıklama yapar. Bu nedenle bu kısma ilişkin yorumu size bırakayım isterseniz.
Kira ödemelerini de kapsayacak mı?
Kira ödemeleri ile alakalı ise 268 Seri Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği 29 Temmuz 2008 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştı. 268 Seri Nolu Tebliğ uyarınca kira ödemelerinde daha önce konutlarda aylık 500 lirayı aşmayan kiralar elden ödenebiliyordu. Oysa haftalık ya da günlük (kısa süreli) konut kiralamalarında banka ya da finans kuruluşu aracılığıyla gönderme zorunluluğu bulunmaktaydı. Dükkân kiralarında ise tutar ne olursa olsun banka ya da finans kuruluşları aracılığıyla ödenmesi gerekiyordu. Banka ya da finans kuruluşları aracılığıyla ödenmesi gerektiği halde elden ödenir ve bu durum tespit edilirse özel usulsüzlük cezası kesilmektedir.
GİB'in kendi internet sayfasında bu kez 268 Sıra Nolu Tebliği yürürlükten kaldıracak ve 268 Sıra Nolu Tebliğ yerine geçecek yeni bir Tebliğ taslağı daha yayımlandı. Bu Tebliğ taslağına göre konutlar için uygulanan 500 TL'lik kira sınırı kaldırılmakta tutar ne kadar olursa olsun banka ya da finans kurumları aracılığıyla ödenmesi gerekecektir.
Bu zorunluluğa uymayanlara yani kirayı elden verenlere idari para cezası –VUK mük. m.355 uyarınca özel usulsüzlük cezası- kesilecek.
/././
Mafya liderine tahsis edilen "çakarlı" vekil aracı ve Harp Okulu'ndaki yemin krizinde ikinci perde -Tolga Şardan-
Aracın, Giresun Milletvekili Ertuğrul Gazi Konal adına ruhsat kaydının bulunduğu anlaşıldı
Narin'in öldürülmesine üzülürken bir diğer yandan da gazeteciliğin yok edilmişliği, yayıncılığın çürümüşlüğü, medyanın kokuşmuşluğu gerçeği ile bir kere daha temas etmek durumunda kaldık…
Gazetecilik ciddi bir meslektir. Yazmak, ekranlara çıkmak, yorumculuk yapmak, televizyonda program yapmak bunların hepsi birbirinden büyük sorumluluklar gerektirir.
Bırakınız ekran önüne çıkmayı, misal ekranlarda belirecek yazıların sorumlusu "KJ'ci" olmak da büyük bir sorumluluktur. Çünkü ekran, evet eğlenceyi de barındırır ama kitleleri bilgilendirme, kitleleri aynı anda aynı konudan haberdar etme yeridir aslında. En ufak hata beklenmedik sonuçlara neden olabilir.
Televizyonların, yayın kuruluşlarının ve hatta YouTube yayıncılarının dahi ekrana bakan yüzünden sorumlu olan kişiler, uçaklarda acil çıkışa oturan kişilerdir aslında.
Beklenmedik bir durum oluştuğunda yayını kurtarabilecek yetide olmalıdırlar.
Yayını kurtarmak izleyiciye karşı da mahcup olmamaktır aslında.
İzleyiciye mahcup olmak bir yayıncının başına gelebilecek en kötü şeylerden biridir-biriydi, çok eskiden!
Yani bizlere bu işler böyle öğretildi. Biz çalıştığımız kurumlarda gerekirse sabahlayarak o son yayına da göz kulak olan nesiliz.
O zaman da çok eksiklerimiz vardı, şikâyet ettiğimiz tonla sorunumuz vardı ama izleyiciye, okuyucuya, hatta haberini yayınladığınız 'kayıp yaşayan tarafa' dahi mahcup olmamak çok önemliydi.
Hâliyle yeni Türkiye'nin ekranlarının geldiği hâl bizim gibiler için kabullenilmesi imkânsız bir hâl!
Türkiye haftalardır Narin konusuyla yatıp kalkıyor.
Ben, siz, herkes, tüm ülke!
Haber almak, bilgi almak, aslında ne olduğunu anlamak, öğrenmek istiyoruz.
Bu en doğal hakkımız…
Hâliyle ekranları açıyoruz, refleks gereği.
Bölgede olan olmayan, bölgeyi tanıyan tanımayan herkes konuşuyor.
Bir bilgi duyuluyor, okunuyor ve onu sakız gibi uzatarak üzerinde tepiniyorlar.
Bugünün ekranlarında karşımıza çıkan sözüm ona en iyi tablo tanınmış, hatta 'bizim devirden' gazeteci arkadaşların da ertesi gün doğrulanamayan dev iddialar ortaya atmasıdır -çoğu çürüdü bile- anne ve amca ilişkisi gibi!
Bunlar da ekranların 'crem de la crem'leridir ha!
Pamuklara sarıp sarmalamak gerekir, çünkü devamı dokunduğunuz an direk elinizde kalır, lime lime dökülür!
Canlı yayında Narin için toplu çığlık seansı yapanlar mı istersiniz, haber yapmayı bilmediği gibi gördüğü duyduğu şeyin bir haber olup olmadığını dahi anlayamayanlar mı? 'Özel haber' yapıyorum diye suyu bulandıracak, gerçekten iyice uzaklaştıracak bilgiler yaydığını bile fark etmeyenler mi istersiniz, yoksa dedektifliğe soyunup aranan gerçek için zar atan tahminleriyle sözüm ona bizleri 'bilgilendirenleri' mi?...
Evet Narin'in öldürülmesine üzülürken bir diğer yandan da gazeteciliğin yok edilmişliği, yayıncılığın çürümüşlüğü, medyanın kokuşmuşluğu gerçeği ile bir kere daha temas etmek durumunda kaldık.
Buraya bir not düşmeliyim; 20 günü aşkın süredir bölgeden Halk TV adına yayın yapan meslektaşım Ferit Demir'i tebrik etmek durumundayım.
Yayın yasakları, tehditler, köylülerin baskılarına rağmen haber yapmaya devam etti.
Sadece doğruluğundan emin olduğu bilgileri vermeye önem gösterdi.
Neden, çünkü tecrübeli bir gazeteci kendisi.
Bulunduğu yeri, içinde olduğu durumu anlayabilecek kadar tecrübeli.
Hâliyle heyecana kapılıp 'dedikodu' aktarmadı hiç.
Ama tekti, geri kalan tüm yayınlar konunun ilgi çekiciliğinden faydalanıp, her lafın, her iddianın dillendirilmesiyle büyük bir karmaşa yarattı!
Anne ve amca ilişkide, dediler devamı yok…
Köy mühimmat deposu olabilir, dediler devamı yok…
Oysa o köyde çok büyük bir olayın derinlere giden bağlarının, ortam bulandırılarak, hedef şaşırtarak kapatılmaya çalışıldığı aşikâr.
Bugün Narin olayı bu kadar karambole getirilebiliyorsa, yüz senaryo aynı anda tüm topluma zerk edilebiliyorsa, burada iyi yayıncılar, doğru yöneticiler ve tecrübeli gazeteciler kalmadığındandır!
Gazeteciliği bitirdiler.
Yayıncılığı bitirdiler.
Sağlıklı haber akışı sağlayabilecek insanları sürdüler.
Sahalarda çalışan genç arkadaşlar da çok yetersiz kaldı, hatta belki fark etmeden kullanıldı-kullanılıyor.
Mesele sadece toplumun çürümesi ile sınırlı kalmıyor anlayacağınız. Toplum çürürken tüm katmanları da bundan nasibini alıyor. Çok yakında bu çürümeyi doğru okuyabilecek entelektüelleri, geldiğimiz noktayı analiz edip tarihe not düşebilecek akademisyenleri, bu insanları bulup haberleştirecek o ender gazetecileri bile bulmakta zorlanacağız!
T24 - GÜNDEM