Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz -pazarlıkta - EVRENSEL

 İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı.


Halk 
zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.

Kanada-ABD sermayeli maden tekeli SSR ile Türkiye’den Çalık Holdingin ortak olduğu Anagold Madencilik’in Erzincan İliç’te işlettiği Çöpler Madeninde yaşanan felaketin üzerinden tam 1 yıl geçti. Dünyadaki standardı 150 metre olmasına karşın 270 metreye ulaşan liç yığınının kayması sonucu, sülfür ve siyanürle dolu 10 milyon ton pasa, 9 işçinin de canını alarak toprağı, yer altı ve yer üstü sularını ve havayı zehirledi. Etkisi çok uzun yıllar sürecek.

İktidar ve yerel yönetimle kurduğu ilişkilerle, maddi yardımlarla İliç’te tek söz sahibi konumuna gelen madenin durması, İliç’in tüm gelir kaynağını da kuruttu. Zira madenle birlikte ne tarım kaldı ne hayvancılık. Esnaf batma noktasında. Halkı ekonomik olarak yeniden ayağa kaldırmak için iktidarın attığı tek adım, açıklanan tek plan yok. Muhalefet İliç’i unuttu. Çaresizlik, halkı bölgenin katili olan madenin yeniden açılmasını ister hale getirdi.

Maden tekeli SSR ise geçen 1 yılda kendini hızla toparladı. Facia sonrası 4 dolar civarına düşen şirket hisse senedi değeri, bugün 9 dolar. Türkiye’de 4 ayrı bölgede yine Çalık Holding ortaklığıyla altın çıkarmaya devam ediyor. İliç’i zehirleyen siyanürlü pasa içindeki 8 ton altından da vazgeçmiyor. “İyi bir iş birliği içinde olduğumuz Türkiye hükümetiyle görüşmeler sürüyor” diyen şirketin, İliç’te yeniden faaliyete geçmek için hazırlık yaptığı söyleniyor.

İliç’le ilgili hukuki süreç de bir başka facia. Bilirkişi ön raporunda Anagold tali kusurlu gösterilerek korunmak istenirken bilirkişi raporunda şirkete her izni veren Çevre Bakanı Murat Kurum’un asli kusurlu olduğu belirtildi. Bilirkişi değiştirildi, Kurum “kusursuz” bulundu. İddianamede de 8’i tutuklu 43 sanık için “Çevreyi taksirle kirletmek” ve “Taksirle ölüme neden olmak” suçundan 2 ila 15 yıl hapis isteniyor. İlk duruşma 17 Mart’ta.
                                                          ***
İliç'in üzerinden bir yıl geçti: Zehir düzeni işlemeye devam ediyor-Özlem Songül Abayoğlu-
İliç faciasının sorumlularından SSR şirketi bir yıl önceki hisse değerlerine döndü. Çalık Holding ise SSR ile madencilik yapmaya devam ediyor. ÇED raporlarına onay veren Murat Kurum ise aklandı.

Cumhuriyet tarihinin en büyük çevre felaketlerinin başında gelen İliç maden faciasının üzerinden tam bir yıl geçti. Bu bir yıl içinde Mecliste bir araştırma komisyonu kuruldu. Komisyon çalışmalarını tamamladığını söyledi ama aradan aylar geçmesine rağmen hala ortada bir rapor yok. Aynı zamanda facianın yaşandığı madenin sahibi olan Anagold şirketinin Kanadalı ortağı SSR Mining, yeniden altın çıkarmak için çalışmalara başladı.

Şirketin gözü hâlâ İliç’te
İliç’teki madenin, dünyadaki standardı 150 metre olmasına karşın 270 metreye ulaşan siyanürlü pasa dağı 13 Şubat 2024’te göçmüş, 9 işçi akan 10 milyon metreküp pasa yığını altında kalmış, Fırat Nehri’ne, yer altı sularına ve maden sahası çevresine siyanürle birlikte çok sayıda kimyasal madde karışmıştı. Felaketin ardından olay yerine giden Enerji Bakanı Alpaslan Bayraktar, pasa yığınının temizlenmesi için 400 bin kamyon gerektiğini vurgulamıştı. Felaketin ardından TMMOB başta olmak üzere meslek kuruluşları, bilim insanları ya da sendikaların olay yerine girmesine izin verilmedi. Ancak şirket akan pasa yığınını yeniden ayrıştırabileceği için yakınlarda bulunan eski bir maden ocağına tek tek kamyonlarla taşıdı. Pasa yığınının olduğu alanda, Enerji Bakanlığı verilerine göre 8, şirket verilerine göre ise 1.35 ton altın bulunuyor. Aradaki 6.65 ton farkın nerede olduğuna ilişkin bir bilgi yok.

Şirket bu bir yıl içinde çeşitli açıklamalar yaptı ve faaliyete yeniden başlamak istediğini sık sık vurguladı. Bu açıklamalarda dikkat çekici iki detay vardı. Birincisi, pasa dağından vazgeçtikleri ve siyanürle yapılan altın ayrıştırmasını tankerler içinde yapmayı planladıklarıydı… İkincisi ise iyi bir iş birliği içinde oldukları Türkiye hükümetiyle görüşmeleri sürdürdükleri yönündeydi.

Ayrıca, madene 2021 yılında verilen ÇED olumlu raporu ve ruhsatı Erzincan İdare Mahkemesince iptal edildi. Anagold Madencilik söz konusu kararı temyiz etti. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Anagold Madencilik ÇED sürecine ilişkin tüm işlemlerin mevzuata uygun olduğunu savundu. Danıştay, şirketin temyiz talebini reddetti ve yerel mahkemenin kararını onadı.

SSR hisseleri kayıplarını bir yılda onardı: Borsada eski’ günlerinde
Kanadalı SSR Mining’in katliamın ardından ABD borsasında düşen hisse değeri, katliamın ardından geçen bir yılda yeniden katliam öncesi seviyeye ulaştı. Şirketin ABD borsası NASDAQ’ta katliam öncesi gün hisse değeri (12 Şubat 2024) 9.72 dolardı. Katliam ile birlikte hisse değeri 4.50 dolara düştü. Şirketin hisse değeri bir yılda arttı. Şirketin hisseleri dün 9.12 dolara çıktı. Katliam, şirket değerini sadece yüzde 6.50 düşürdü.

Aynı şirketler farklı iller
İliç’teki çalışma durduktan sonra SSR Mining ve Lidya Madencilik şirketleri gözlerini Artvin’e dikti. Topraklarının yüzde 71’i maden arama ruhsat alanı ilan edilmiş olan Artvin’deki Hod Vadisi’nde, Artmin Madencilik ismiyle 495 futbol sahası büyüklüğüne denk gelen alanda altın, gümüş, bakır kompleks madeni işletmeyi planlıyorlar.

2015 yılında ‘çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir’ kararı ile 1.93 hektar alanda faaliyet göstermeye başlayan şirket, 2016 yılında da ismini Artmin Madencilik olarak değiştirdi. 2015’ten 2021’e kadar bölgede çok sayıda sondaj yapan şirket rezerv çalışmalarından olumlu sonuç aldı. Bunun üzerine maden sahası kapasite artırımına başvuran şirkete, Murat Kurum’un ilk çevre ve şehircilik bakanlığı döneminde 3 bin 511 hektarlık ruhsat alanı verildi.

Ancak Artvin’de madene ve genel olarak çevre talanına karşı halkın mücadelesi de sürüyor. ‘Artvin İliç olmasın’ denilerek yapılan eylemlere karşı AKP Artvin Milletvekili Faruk Çelik, “Arhavi’de maden ‘Haydi yürüyelim’, Arhavi’de HES’ler ‘Yürüyelim’, yürümeyin yazık ayakkabılarınıza diyoruz, yok yine yürüyorlar. İsyan etmek sizin mesleğiniz mi? Bu hastalık halini almış bunlar sizde” ifadelerini kullanmıştı.
Bunun yanı sıra SSR Mining’in internet sitesinde yer alan bilgiye göre Şirket Gümüşhane Kürtün’de yeni maden projesi için sondaj çalışmalarını tamamladı. Hod Maden vadisine yaklaşık 260 kilometre uzaklıktaki maden sahasının da yüzde 70’i SSR Mining’e ait.
Çalık Holding ve SSR Mining ortaklığı bu kadarla da sınırlı değil. Faciaya rağmen Türkiye’nin dört bir yanında maden faaliyetlerine devam eden Çalık Holdinge bağlı Lidya Madencilik, Anagold dışında 4 madende daha faaliyet gösteriyor. Bu madenler; Balıkesir’deki Polimetal Madeni, Çöpler’in hemen yakınlarındaki Tunçpınar Altın-Bakır Madeni, Gümüşhane ve Giresun arasındaki Bakırtepe Madeni ve Artvin’deki Artmin Altın Madeni. Lidya Maden Şirketi, bu 5 maden projesinin 4’ünde (Polimetal hariç) SSR Mining ile ortak.

Murat Kurum aklandı, sorumlulara ödül gibi ceza verildi
Facianın yasal ve hukuki ayağında da çeşitli gelişmeler yaşandı. Mahkemeye sunulan iddianamede, 8’i tutuklu 43 sanığın 2 ila 15 yıl hapis cezasıyla yargılanması talep edildi. Ancak iddianamede siyasi sorumlulara yer verilmedi. Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlatılan bilirkişi ön raporunda ise, asıl işveren Anagold Madencilik asli kusurlu bulunmadı, alt işveren şirketlere denetim yapmadığı gerekçesiyle tali kusurlu olduğu ileri sürüldü. Olaya ilişkin 23 Mayıs 2024 tarihli bilirkişi raporunda Dönemin Çevre Bakanı Murat Kurum’un asli kusurlu olduğuna işaret edilmesinin ardından bilirkişi heyeti değiştirildi. Yeni heyetin hazırladığı ikinci bilirkişi raporunda ise Kurum'un sorumluluğu ortadan kaldırıldı. Maden projesinin ÇED raporunda birinci heyet açıkça hatalar tespit ederken, ikinci heyet ise ÇED raporundaki sorunların facia ile ilişkili olamayacağını iddia etti.

Soruşturmanın tamamlanması ardından hazırlanan iddianamede beşi tutuklu toplam 43 sanık “Taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olmak” ve “Çevreyi taksirle kirletmek” ile suçlanıyor. İlk duruşma 17 Mart’ta yapılacak. Şirketin Kanadalı yöneticilerine “Çevreyi taksirle kirletmek” suçlarından adli para cezası; facianın toprak, su veya havada kalıcı etki bırakması halinde ise 2 aydan 1 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
                                                            ***
Bir yıl sonra İliç: Halk öyle çaresiz ki maden açılsın istiyor -Özkan Zülfikar-
İliç maden faciasından bir yıl sonra konuştuğumuz İliçliler, maden yüzünden artık hayvancılığın bittiğini, madenden başka çalışabilecekleri bir alan olmadığını söylüyorlar.
Facianın ardından İliç sokaklarında gezerken, en çok sarı renk ve tonları gözümüze çarpmıştı. Tabelalarda, ‘gold, altın, mücevher vs’ gibi terimler de çok kullanılmıştı. Bolca altın rezervinin olduğu bir ilçede toprağın üstü de altını çağrıştırmalı demek ki. Herhalde “burada her şey altın” denmek isteniyordu.

Zamanında daha çok hayvancılık varmış İliç’te. 100 bine yakın hayvan. Kıl keçisi beslenirmiş. Küçük çaplı tarım faaliyetleri de olurmuş. Kıl keçisinden özel bir keçe üretilirmiş. Süt işlenirmiş. Erzincan tulum peynirini duymayan yoktur. Ta ki “zenginlik” altınla ölçülene kadar. Değerin ‘altınla’ ölçüldüğü zamanlarda insan canı da ‘para’ etmiyor tabii. İliç adı da bu altın yüzünden ülke gündeminde yer buldu bir yıl önce. 13 Şubat 2024 tarihinde Kanada-ABD ortaklığındaki Anagold Madencilik ile Çalık Holdingin ortağı olduğu altın madeninde liç yığını çökmüş, 9 işçi sülfür ve siyanürle dolu 10 milyon ton pasanın altında kalmıştı. Yöre halkı, ‘bir mezar taşı olsun’ diye bekliyordu.

“17 Mart’ta Erzincan Adliyesi’nde olacağız”
Ölen işçilerden Uğur Yıldız’ın ailesi tazminatı kabul etmeyip dava süreci başlattı. Görüştüğümüz aile üyelerinden biri, “17 Mart günü Erzincan adliyesinde olacağız. Kitlesel katılım çok önemli. Lütfen sesimize kulak verin. Bir tek biz kaldık tazminat kabul etmeyen. Sonuna kadar takipçisi olacağız. Bu maden başkalarına da mezar olmasın. Bu kaza değil cinayet çünkü. İnsanlar boşu boşuna gitti” diyerek destek talebini dile getiriyor.
  
“Başvuranları sınava sokuyorlar, demek ki açılacak”
Görüştüğümüz başka bir İliçli, “Herhangi bir gelişme yok İliç’te. Bazı bilgiler dolaşıyor ama çoğu yalan yanlış ve dedikodu mahiyetli. Sürekli madenin açılıp açılmayacağı konuşuluyor. Kesin bir şey yok ama” diyerek maden ocağının bir kısmının çalıştığını, buralardan da sürekli işçi alınıp, çıkarıldığını aktarıyor. En son 15 Ocak günü işçi çıkarıldığını aktaran İliçli, “Ama yerine hemen başkaları alınıyor. Sürekli bir değişim söz konusu. İşçi alımı az, işten çıkarma çok oluyor. Mesela 15-20 kişi alınıyor, ama 50 kişi çıkarılıyor. O aldıkları kişiler de kısa süre sonra yine çıkarılacak” diyor.

Geçen yıl görüştüğümüz işçilerden biri artık Anagold’da çalışmadığını aktararak, “Bu madenin açılıp açılmayacağı şimdilik muamma. Sorularımıza cevap bulamıyoruz” diye ifade ediyor ve ekliyor: “Üniversite sınavı gibi bir sınav yaptılar. Yazılı sınav. Sonrasında da mülakat yapıp işçi alacaklar güya. Grup grup insanlar sınava girdi. Akıbeti ne olur bilmiyorum. Ama sınav yapıyorlarsa açacaklar demek ki. Bazı gençlerimiz var. Üniversite okumuş gençler. Sınav sorularına baktılar, ‘hata var’ dediler. Yani kendilerince yapmışlar işte. Kendilerince bir devlet mi kurmuşlar, cumhuriyet mi bilemiyorum. Savcısı, hakimi her şey bunların elinde. Yargı bunların elinde. Biz bir şey söyleyemiyoruz. Söylesek vatan haini ilan ediliyoruz. İliç’e çöreklendiler bunlar.”

“Madenin açılmasını istiyorlar, çünkü başka iş yapamazlar”
Aynı kişi İliçlilerin maden açılsın diye imza topladığını hatırlatarak, “Ben bu madenin açılmasını istemiyorum. Madenin açılması talebi halktan gelince şirket de kendini istediği gibi dayatacak. İstediği elemanı alıp istediğini çıkaracak. Burada istediği gibi at koşturacak” diyerek şu an laboratuvar bölümünün, drenaj sistemi (pompa) ve elektrik bölümünün çalıştığını sözlerine ekliyor. İşçi alımı ve çıkarılmasına ilişkin de konuşan işçi, “Bazen depocu alıyorlar. Bazen temizlik işçisi alıyorlar. Bazen elektrikçi. İşleri bitince de çıkarıyorlar” bilgisini veriyor.

İliçli bir kadın ise, yöre halkının büyük çoğunluğunun maden ocağının açılmasını istediğini vurgulayarak durumu şöyle anlatıyor: “Açılması çok isteniyor herkes tarafından. Çünkü yöre halkı işten çıkarıldı ve ilçenin gelir kaynağı kurudu. Özellikle esnaf çok zorda. İş yok, para yok. Kadınlar da eşlerinin çalışmasını istiyor. Bir gelire alışılmıştı, ama şimdi tabiri caizse herkes kemerleri sıkmış durumda. Zaten ülke ekonomisinin çok kötü olduğu bu dönemde İliç’te işler iyice zorlaştı. Eskiden hayvancılık yapabiliyorlardı. Şimdi hiçbir kadın da erkek de hayvancılık yapmaz. Maden bölgedeki hayvancılığı da bitirdi.”
                                                           ***
24 siyanürlü madenin 10’u fay hattı üstünde -Özlem Songül Abayoğlu-
Türkiye’de siyanür kullanılan 24 maden işletmesi bulunuyor. Bu 24 madenin 10’tanesi ise fay hatları üzerinde.

Türkiye'de siyanür altın, bakır, gümüş gibi metalik madenlerde ve değerli metal olarak da bilinen Nikel kobalt madenlerinde kullanılıyor. Ağırlıklı olarak sodyum siyanür kullanıldığını tespit ettiğimiz toplam maden sayısı 24. Bu madenlerin 3 tanesinde nikel ve nikel çıkarılan madenlerin birinde kobalt, 1 tanesinde gümüş ve diğer 20’sinde ise altın bakır ya da gümüş çıkarılıyor. Bu 24 madenin 10 tanesi ise fay hatları üzerinde. İliç dışında, fay hatları üzerinde olan madenler şu şekilde: 

Balıkesir Sındırgı’da bulunan Kızıltepe Altın Madeni, Düvertepe fay zonu üzerinde bulunuyor. Ayrıca Gelenbe ve Simav faylarına da birkaç kilometre mesafede.

Eskişehir’in Sivrihisar ilçesi yakınlarındaki Kaymaz köyü civarında işletilen Kaymaz Altın Madeni, köyle aynı adı taşıyan faya yalnızca 500-600 metre mesafede bulunuyor.

İzmir Bergama’ya bağlı Ovacık köyü yakınlarındaki Ovacık Madeni, Zeytindağı fay zonuna yaklaşık 4 kilometre; Bergama fayına ise 7-8 kilometre mesafede bulunuyor.

Kayseri Develi’de bulunan Öksüt Altın Madeni, Erciyes fayına 8-10 km mesafede bulunuyor.

Kayseri’deki ikinci altın madeni Himmetdede ise Yuvalı ve Yemliha fayına yaklaşık 10-15 kilometre mesafede yer alıyor.

Konya’da bulunan İnlice Altın Madeni, Alacadağ fay zonuna yalnızca 1-2 kilometre mesafede bulunuyor.

Gümüşköy Altın Madeni, Kütahya fayına 4-5 kilometre, Şahmelek fayına 2 kilometre, Aliköy’ün hemen kuzeyinden geçen faya ise yaklaşık 1 kilometre mesafede.

Manisa’da bulunan Sart Altın Madeni yakınında 6 ayrı fay bulunuyor. Bu fayların uzaklığı 100 metre ile 2 kilometre arasında değişiyor. Faylardan biri Manisa ve Kemalpaşa fayının birleştiği noktanın devamı. Diğeri ise Gediz Grabeni sıyrılma fayı.

İzmir’deki Efemçukuru Altın Madeni, İzmir ve Seferihisar fay zonlarına 5-6 kilometre mesafede bulunuyor.

İliç’ten bu yana maden talanı hızlandı

Bu denli büyük bir maden faciasının ardından Türkiye’de madencilik alanında neler oldu diye bakacak olursak yıkımın hız kesmeden arttığını görmüş oluruz. İliç’teki pasa çökmesi yaşanmadan günler önce Britanya sermayesi bir rapor yayımladı. Raporda maden ve değerli metal üretimi için bir “süper bölge” oluşturulduğundan bahsedilirken AB ve ABD sermayedarları, Çin’e karşı verdikleri ham madde üretimi yarışında bu süper bölgenin doğal, mali ve insan gücü kaynaklarını kullanma hedefinde oldukları belirtildi. Afrika, Ortadoğu, Orta Asya ve Güney Asya’dan oluşan “süper bölge”de yüzde 63’ü maden arama ruhsat alanı olan Türkiye de yerini aldı. Bu raporun ardından, Türkiye iktidarı da düğmeye bastı ve talanın hızına hız kattı. “Talan yasası” diye adlandırılan ve enerji ve maden şirketlerinin önüne dikensiz gül bahçesi serecek olan “maden ve enerji yasalarında değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifleri” hızla Meclisten geçirilmeye çalışıldı. Kanun teklifinin Meclise ilk geldiği gün İliç maden faciasının yaşanmasıyla, teklif görüşmesi ertelendi. Ama üzerinden çok geçmeden teklif Meclisten geçti.

Bu teklifin ve hız kazanan doğa talanının en somut örneği ise “Türkiye’nin akciğerleri” denilen Kaz Dağlarında Cengiz Holdingin Halilağa Altın Madeni için 1 milyon ağacı kesmesi oldu. Ardından maden ile yıllardır yok edilmiş olan Balıkesir’in Balya ilçesinde Limak tarafından yeni bir altın madeni için kollar sıvandı.

                                                             ***

Evrensel

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -12 Şubat 2025-

Uyuşturucuyla yakalanan Özel harekatçılar, Komiser Kürşat’ın intiharıyla bağlantılı tayinler: Emniyet’te neler oluyor?-Tolga Şardan-

KOM Başkanlığı’nda görevli komiser Kürşat Özkan’ın intihar etmesine neden olan süreçte yer alan Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Yener Su Eskişehir’e, Bütçe Şube Müdürü Alpaslan Güleç Giresun’a ve KOM Başkan Yardımcısı Ahmet Güler ise Teftiş Kurulu Başkanlığı bünyesine atandı. Savcılık, Yener Su ve Alpaslan Güleç hakkında takipsizlik kararı verdi.

Ülke gündeminin yoğunluğu sebebiyle Emniyet teşkilatı ve güvenlik konuları ikincil konuma düştü kısa süreliğine, Büyüteç’te.

Emniyet teşkilatı olmayan bir Türkiye düşünülemez! Ülkenin gündeminin, siyaset, ekonomi, katliama dönüşen facialara yönelmesi, ‘Emniyet teşkilatında hiçbir şey olmuyor’ anlamını ortaya çıkarmaz elbette.

Kendisine göre gündemi var, Emniyet’in.

Uyuşturucu operasyonunda tutuklanan özel harekâtçılar uyuşturucu kuryesiymiş!

Kısa aranın ardından biriken konulardan bir bölümünü aktarayım, haftanın ilk yazısında.

Önce, Muş’ta gerçekleştirilen uyuşturucu operasyonunu aktarayım.

Muş-Bingöl karayolunda üç hafta önce uyuşturucu operasyonu gerçekleştiren polis ekipleri, yol uygulamasında şüphelendikleri iki aracı durdurup arama yaptı.

Savcılık talimatıyla yapılan aramada, her iki araçta toplam 10.5 kilogram metamfatemin, 6 kilogram dolayında eroin ve yaklaşık 200 bin lira para ele geçirildi.

Araçlarda bulunan biri çocuk altı kişi gözaltına alındı. Zanlılardan dördü tutuklandı.

Nefes aldığımız bu coğrafyada hemen her gün karşılaşılan türdeki bu operasyonu farklı hale getiren ise, tutuklanan iki şüphelinin Emniyet özel harekât biriminde çalışıyor olmaları.

Görevleri terörle mücadele etmek olan özel harekâtçı polislerin, uyuşturucu kuryesi oldukları anlaşıldı. Diğer iki şüpheli ise, uyuşturucunun naklinde polislere yardım edenler.

Savcılığın gizlilik kararı verdiği operasyonda tutuklanan iki özel harekâtçı, Van Emniyet Müdürlüğü kadrosunda görevliler. Operasyonu oluşturup yöneten Siirt Emniyeti. Yakalamayı yapan ise Muş Emniyeti. Polislerden birisinin aracında ailesinin bulunduğu ortaya çıktı.

Büyüteç’i okuyanlardan kimileri, “koskoca Emniyet teşkilatı, çürük elmalar bulunup temizlenmiş” diyebilir. Ancak tutuklanan özel harekâtçı polislerin şöyle bir özelliği var:

İki polis de, şimdilerde siyaseti bıraktığını açıklayan önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu döneminde “hiç polislik yapmamış adaylar arasından yapılan seçmelerle teşkilata girenlerden.” Daha önceleri, özel harekâtçı polisler, teşkilat içinde seçilirdi.

Ancak, AKP iktidarında Soylu’nun rehberliğinde, özel harekât’ın dokusu değiştirildi.

Bu arada, Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’i öldüren tetikçiyi İstanbul’dan Ankara’ya getiren iki özel harekâtçı polisin de yine dış kaynak alımı olduğunu hatırlatayım!

Özel harekât artık nasıl yönetiliyorsa; üniforma giyme şansını elde eden polisler, suç işlemekten geri kalmıyor!

* * *

KOM’daki intihar sonrasında üç polis müdürüne tayin

Emniyet teşkilatının en önemli birimleri arasında yer alan Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Başkanlığı’nda (KOM) yaşanan intihar olayını aktardım Büyüteç’te yakın zamanda.

Bu konuda gelişmeler var.

Emniyet Genel Müdürlüğü, KOM’da komiser rütbesiyle görev yapan Kürşat Özkan’ın yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan olaya adı karışan üç polis müdürünün KOM’dan tayinini çıkardı.

Özkan’la birlikte Moskova’ya resmi görevle giden Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Yener Su Eskişehir’e, Bütçe Şube Müdürü Alpaslan Güleç Giresun’a ve KOM Başkan Yardımcısı Ahmet Güler ise Teftiş Kurulu Başkanlığı bünyesine atandı.

Şunu ekleyim, tayini çıkan polis müdürlerinden Güler, bizzat Moskova’ya gitmiş değil. Güler’in KOM’dan tayinin çıkarılma gerekçesi, daha önce başka bir dosyadan aldığı kıdem durdurma cezasının uygulanması ve iki polis müdürünün adının karıştığı olayda denetim görevini yapmasında görülen eksiklik.

Özkan’ın ölümüyle sonuçlanan süreçle ilgili yürütülen soruşturmada polis müdürlerine sadece 6 ay kıdem durdurma cezası verildi, Emniyet Genel Müdürlüğü Disiplin Kurulu’nca.

Oysa soruşturmayı yapan polis başmüfettişi, söz konusu polis müdürleri hakkında 16 ay kıdem durdurma cezası istemişti.

Bu sürecin bir boyutu.

Diğer boyutunda ise, savcılık soruşturması var. Savcılıkça yaklaşık 1,5 yıldır sürdürülen adli soruşturmada iki polis müdürü Su ve Güleç hakkında takipsizlik kararı verilmesi dikkati çekti.

Aynı yazıda, Emniyet Genel Müdürlüğü üst düzey yönetiminden bazı isimlerin, İstanbul Adliyesi’nden bazı isimlerle görüştüğünü, girişimlerde bulunduğunu aktardım.

Savcılığın takipsizlik kararı vermesi bu nedenle dikkat çekici.

Sonuç olarak; ortada intihar etmiş bir komiserin cenazesi var.

Yanında, olaya karışan ancak “kimi kamu yöneticilerince işin içinde olmadıkları yönünde kulis yapılan” iki polis müdürü ve iki polis müdürünü “işin içinden sıyırtmaya çalışan kamu yöneticileri” var.

Tabii, müfettişin talebine uymak yerine daha az cezaya imza koyan EGM Disiplin Kurulu üyelerini ve eldeki verilere rağmen takipsizlik veren savcılığı unutmamak lazım.

Ayrıca, söz konusu süreçle ilgili olaya doğrudan katılmayıp, başkanlık bünyesinde görevli personel üzerinde “denetim görevini yerine getirmeyen, ihmal eden” dönemin KOM Başkanı ve sonrasında KOM’dan sorumlu Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Mahmut Çorumlu ve ekibi var.

* * *

Emniyet Genel Müdürü hakkında çirkin iddia

Emniyet teşkilatı kulislerinde çok çirkin bir bilgi dolaşıyor son günlerde.

Doğrusu, bilgi demek yakışıksız olacak, dedikodu demek daha doğru.

Zaman zaman Büyüteç’te Emniyet kulislerine yer verdiğim olur. Ancak, şimdilerde konuşulan bu konuyu içeriği nedeniyle yazıya almadım. Israrla birkaç farklı kanaldan gelmesine karşın aktarmayacağım.

Sadece şunu belirteyim, iddianın merkezinde mevcut Emniyet Genel Müdürü Mahmut Demirtaş var. Geçmişte özel yaşamıyla ilgili yaşadığı iddia edilen bir süreç; kulaktan kulağa, dilden dile yayılıyor.

Üstelik, doğruluğu kanıtlanmamış konuyu; çok uzakta değil, Demirtaş’ın yanı başındaki kimi üst yöneticiler dillendiriyor. İsimlerini şimdilik açıklamak istemiyorum. Ama şunu belirteyim; bu isim/isimler, son dönemde Ankara’daki merkez teşkilatı çatısı altında yoğun biçimde kulis yapanlar.

Bu iddianın gündeme getirilmesi, aynı zamanda İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’yı da rahatsız ediyor. Zira, Demirtaş’ın göreve gelmesinde Yerlikaya’nın da etkisi var. Demirtaş’a yönelik ortaya atılanlar, dolaylı olarak Yerlikaya’yı hedef alıyor. Bir taşla iki kuş misali.

Öte yandan, Emniyet Genel Müdürü Demirtaş, doğrudan kendisine bağlı Medya Halkla İlişkiler ve Protokol Dairesi Başkanlığı’na yeni atama yaptı. Demirtaş, bu göreve Adana Valisi iken özel kaleminde birlikte çalıştığı lise müdürünü getirdi!

Önceki daire başkanı, gazeteci kökenli Levent Eke, Soylu döneminde, bizzat Soylu’nun talimatıyla göreve geldi. Demirtaş göreve geldikten sonra geçtiğimiz günlerde Eke, daire başkanlığından istifa etti. Bir süre vekaleten yürütülen göreve önceki hafta yine dışarıdan atamayla Güngör Selçuk getirildi.

Liyakat örneği: Lise müdürü Emniyet’te daire başkanı oldu!

Son dönemin kamu atamalarında en dikkat çeken ya da problem olan başlık “liyakat.”

Adana Valiliği ile örtüşemeyecek görev olan Emniyet Genel Müdürlüğü’ndeki daire başkanlığına lise müdürünün atanması dikkat çekici.

Medya alanında teşkilat içinde akademik eğitim almış personel varken teşkilatı tanımayan dışarıdan farklı akademik eğitim almış kamu personelin getirilmesi ne kadar verimli olabilir ki?

İşte bir örnek; İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, bakan olduktan hemen sonra İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Eski Dekanı Prof. Ergün Yolcu’yu Ankara’ya transfer etti. Mesleğinde liyakatli. Bakan başdanışmanı olarak İçişleri Bakanlığı’nın her türlü mahrem toplantısına katılıyor.

Ayrıca, Ergün Yolcu’nun kendisi gibi iletişim alanında akademisyen eşi Doç. Özgü Yolcu da yine İçişleri Bakanlığı’nın en önemli birimlerinden Göç İdaresi’nde iletişim danışmanı olarak görev yapıyor. Eşi gibi önemli toplantılarda masada.

Yolcu Ailesi, İçişleri Bakanlığı bünyesinde görev başında.

Eğer, sivil personel aranıyorsa Polis Akademisi bünyesinde medya halkla ilişkiler alanında akademik eğitim almış olanlar var. Demirtaş, söz konusu olanağı Yerlikaya benzeri gibi değerlendirebilirdi.

* * *

MSB ve İçişleri, polisin KHO’nu takip ettiği iddiasına sessiz kaldı

Yazıyı ihraç edilen teğmenler konusuyla tamamlayım.

Büyüteç’te bir önceki yazıda “polis teşkilatının Kara Harp Okulu’nun takip edip etmediğini” gündeme getirdim.

Çünkü KHO’yu bünyesinde barındıran Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Prof. Erhan Afyoncu, kılıçlı yemin olayının ardından komutanlarla yaptığı toplantıda okulla ilgili kendisine Emniyet’ten bilgi geldiğini aktardı. 

Büyüteç’in yayımlanmasının ardından ne üniversiteden, ne Afyoncu’dan, ne Emniyet Genel Müdürlüğü’nden, ne İçişleri Bakanlığı’ndan, ne de Milli Savunma Bakanlığı’ndan olumlu ya da olumsuz bir açıklama geldi.

Taraflar, halk deyimiyle kulaklarının üzerine yatmış durumdalar sanki. Ses yok.

Böylesi durumlarda, ‘sükût ikrardan gelir’ misali dolaylı olarak durumu kabullendiler ve doğruladılar.

İlgili kurumların konunun takipçisi olmasında fayda var, zira iş raydan çıkmasın…

                                                                  /././

Elon Musk’tan OpenAI’a 97,4 milyar dolarlık teklif: Şeytana pabucunu ters giydiren bir plan!-Eray Özer-

Elon Musk, OpenAI’a 97,4 milyar dolarlık bir satın alma teklifi yaptı. Piyasalarda önce değer düşük bulundu, sonra anlaşıldı ki Musk’ın planı başka: Yapılan teklif bildiğimiz OpenAI Inc.’e değil, OpenAI’ın kâr amacı gütmeyen yan kuruluşuna. İşte Musk’ın şeytana pabucunu ters giydirecek planı…

Elon Musk’ın son hamlesini duymuşsunuzdur: X’ten birbirlerine demediklerini bırakmadıkları, can düşmanı Sam Altman’ın yapay zekâ şirketi OpenAI’ı için bir grup yöneticiyle birlikte 97.4 milyar dolarlık bir satın alma teklifinde bulundu.

Haber bu haliyle de bir miktar şaşırtıcı, kabul ediyorum.

Nihayetinde Musk’ın kendi de Grok isimli bir YZ modeline sahip.

Tabii buna rağmen bu alanda yakın zamana kadar -DeepSeek’in son hamlesini saymazsak- rakipsiz sayılabilecek OpenAI’ı almak istemesi anlaşılabilir.

Lakin bu satın alma hamlesinin satır aralarında inanılmaz bir “hinlik” yatıyor.

Anlatayım.

Haberi ilk okuduğumda bana tuhaf gelen şey teklif edilen rakamdı.

Şimdi 97,4 milyar dolara “çok düşük” diyeceğim ve doğal olarak öfkeleneceksiniz ama öyle.

OpenAI’la birlikte Stargate Projesi’ne girişen Japon banka devi SoftBank, firmaya yapacağı 40 milyar dolarlık yatırım için OpenAI’ı -gayriresmi iddialara göre- 300 milyar dolar üzerinden değerlemişti.

Dolayısıyla “97,4 milyar dolara OpenAI’ı almak hayal” diye geçirdim içimden.

Sonra biraz derinlemesine okuma yapınca gördüm ki, kazın ayağı bambaşka!

Elon Musk ve yatırımcıları bu parayı OpenAI’ın kâr amacı gütmeyen kısmı için teklif etmişler!

Peki, bu ne demek; açıklayayım:

Sam Altman ve ekibi yolun başında OpenAI’ı yapay zekâ çalışmalarını bir anlamda denetleyerek geliştirmek adına kâr amacı gütmeyen bir şirket, daha doğrusu bir vakıf hüviyetinde kurmuşlardı.

Hatta o zamanlar Elon Musk da bu işin içindeydi; bugün hala “OpenAI’a şu kadar para verdim, dolandırıldım. Bunlar kâr amacı güdüyorlar” diye her fırsatta ağlıyor.

Sam Altman bu kâr amacı gütmeyen yapının yanına bir de gelen yatırımları alabilmek için bildiğimiz türden, yani kâr amacı güden bir şirket daha kurmuştu.

İşte bizim bugün OpenAI diye bildiğimiz aslında o şirket. Yani OpenAI Inc.

İki binden fazla çalışanı olan, milyarlarca dolarlık yatırımları alan dev bir yapıdan bahsediyoruz.

Kâr amacı gütmeyen vakfın ise sadece iki çalışanı ve toplamda 22 milyon dolar değerinde gayrimenkulü ve sermayesi var.

Fakat işin acayip kısmı, kâr amacı güden şirketin kontrolü işte bu küçük vakıfta.

Hatırlayın, çok değil 1,5 yıl önce bu vakfın yönetimi Sam Altman’ı diğer şirketteki CEO görevinden almaya kalktı, hatta aldı da…

Lakin birkaç gün sonra tüm dengeler değişti ve Altman şirkete bu kez çok daha güçlü bir şekilde geri döndü.

Üstelik bu ikili şirket yapısının kendini rahatsız edeceğini bildiği için kâr amacı gütmeyen yapının yönetim kuruluna sektörden ve kendine çok yakın isimleri getirdi ki ileride bir sorun çıkmasın.

İşte Elon Musk müthiş bir planla bu küçük şirkete 97,4 milyar dolarlık teklif yaptı.

Altman anında X hesabından cevap verdi ve “Ben 9,74 milyar dolar verip Twitter’ı -özellikle X demedi (EÖ)- alayım senden” diye Musk’la bir anlamda alay etti.

Musk ise onun bu gönderisine cevaben sadece “Dolandırıcı” yazdı.

Fakaaat…

Musk’ın bu teklifi ince hesaplanmış bir teklif.

Teklifin henüz OpenAI’a ulaşmadığı söyleniyor; siz bu yazıyı okuduğunuz esnada belki de ulaşmış olacak.

Ulaştığında Sam Altman’ın kâr amacı güden şirketini bu vakfın boyunduruğundan kurtarması daha zor bir hale gelecek.

Zira OpenAI Inc. (kâr amacı güden şirket) ve Altman, diğer yapıdan kurtulmak isterse vakıf niteliğindeki şirketin tüm mal varlığını piyasa değeri üzerinden satması gerekecek.

Musk’ın ekibinin yaptığı teklifle işte bu mal varlıklarının değeri bugün itibarıyla 97,4 milyar dolar!

Oysa dün 22 milyon dolardı!

Ve üstüne üstlük Altman bu yönde bir hamle yapmıştı. Yani vakfın her şeyini kâr amacı güden OpenAI Inc.’e geçirmek için bir başvuruda bulunulmuştu.

Şimdi eğer vakıf Musk’ın 97,4 milyar dolarlık teklifini değil de diğer şirketin teklifini kabul ederse niye daha düşük bir teklifi kabul ettiğini anlamlı gerekçelerle açıklamak zorunda.

Uzmanlar aksi bir durumda bu geçiş işleminin incelemeye girebileceğini söylüyor.

Son olarak, bu hamleyle SoftBank’ın yapacağı 40 milyar dolarlık yatırımın da gecikebileceği böylelikle Musk ve ekibinin zaman kazanacağı da dile getirilen iddialar arasında.

Çok acayip ama tam da Elon Musk’a yakışan bir plan değil mi?

                                                               /././

Mülkiye müfettişlerinin, Kartalkaya ön raporuna T24 ulaştı: Yetki Bolu İl Özel İdaresi’nde; 5 kez denetim yaptılar, yangın güvenliğine bakmadılar-Cengiz Anıl Bölükbaş-

Mülkiye müfettişlerinin, 78 kişinin yaşamını yitirdiği yangın faciasının yaşandığı Grand Kartal Oteli ile ilgili ön raporunda, tesisi denetleme yetkisinin Bolu İl Özel İdaresi’nde bulunduğu belirtildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ve Bolu Belediyesi’nin yetkileri ile ilgili tartışmaya girilmeyen raporda, tesise daha önce farklı tarihlerde üç kez ruhsat veren kurumun Bolu İl Özel İdaresi olduğu, itfaiye raporu ile Kültür ve Turizm Bakanlığı raporlarının da ruhsat dosyasının parçası niteliğini taşıdığı vurgulandı. Ruhsat tarihinden itibaren Bolu İl Özel İdaresi’nin 2011-2024 tarihleri arasında tesiste beş kez denetim yaptığının anlatıldığı raporda, buna rağmen yangın güvenlik önlemlerinin denetlenmediği, itfaiyenin yeniden inceleme yaparak rapor hazırlaması ve bu raporun denetim dosyasına konulması konusunda adım atılmadığı belirtildi. Raporda, denetime ilişkin eksikliklerin zamanında tespit edilmesi için gerekli kararları almadıkları ve asgari özeni göstermedikleri gerekçesiyle, Bolu İl Özel İdare 
Genel Sekreteri Sırrı Kösterili ile İl Özel İdare Genel Sekreter Yardımcısı Bünyamin Bal‘ın hukuki sorumlulukları olduğu tespit edildi. Müfettişler, Kösterili ve Bal hakkında soruşturma izni verilmesi gerektiğini belirtti. Savcılık soruşturması kapsamında tutuklanan Kösterili ise ifadesinde sorumluluğun Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda olduğunu söyledi. Kösterili ile birlikte tutuklanan Bal ise yangın denetimi konusunda yetkili olmadıklarını vurguladı.
(https://t24.com.tr/haber/mulkiye-mufettislerinin-kartalkaya-on-raporuna-t-24-ulasti-yetki-bolu-il-ozel-idaresi-nde-5-kez-denetim-yaptilar-yangin-guvenlik-onlemlerine-bakmadilar,1217982)
                                                                  ***

İmamoğlu'nun 7 yıl 4 aya kadar hapsi istenen iddianame kabul edildi: Duruşma 11 Nisan'da

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) Ekrem İmamoğlu'nun, katıldığı bir panelde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ve ailesiyle ilgili kullandığı ifadeler nedeniyle hakkında hazırlanan iddianame kabul edildi. İmamoğlu'nun 7 yıl 4 aya kadar hapis istemiyle yargılanmasına 11 Nisan'da başlanacak. İmamoğlu'nun "kamu görevlisine karşı görevinden dolayı alenen hakaret", "tehdit" ve "terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek" suçlamalarından 2 yıl 8 aydan 7 yıl 4 aya kadar hapisle cezalandırılmasının ve siyasi yasağının talep edildiği iddianame, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edildi. Mahkeme heyeti, ilk duruşmanın 11 Nisan'da yapılmasına karar verdi.(https://t24.com.tr/haber/ibb-baskani-imamoglu-nun-7-yil-4-aya-kadar-hapsi-istenen-iddianame-kabul-edildi-durusma-11-nisan-da,1217995)

                                                              ***

Mimar Sinan Devlet Hastanesi’nde ihalede usulsüzlük ve istismar iddiası: Kadın çalışanın müdür yardımcısının cinsel saldırısına uğradığı öne sürüldü -Ceren Bala Teke-

Büyükçekmece Mimar Sinan Devlet Hastanesi'nde yapılan ihalelerde ve hizmet alımında usulsüzlük olduğu, kamunun zarara uğratıldığı iddiaları üzerine savcılık soruşturma başlattı. Aralarında dönemin başhekimleri, başhekim yardımcıları ve idari yöneticilerinin de olduğu 9 kişi hakkında 11 Aralık’ta İstanbul Valiliği tarafından soruşturma izni verildi. Öte yandan; soruşturmada adı geçen Mali ve İdari İşler Müdürü A.B.’nin kız çocuklarının fotoğraflarını çekerek sosyal medya hesabında yayınladığı, bilgisayarında depoladığı ve istismar ettiği iddiaları da soruşturma dosyasına girdi. Müdür yardımcısı M.D.’nin ise hastanede tedavi gören bir kadın çalışana cinsel saldırıda bulunduğu ve daha sonra “sen ilk değilsin” ifadelerini kullanarak mesaj attığı öne sürüldü.
(https://t24.com.tr/haber/mimar-sinan-devlet-hastanesi-nde-ihalede-usulsuzluk-ve-istismar-iddiasi-kadin-calisanin-mudur-yardimcisinin-cinsel-saldirisina-ugradigi-one-suruldu,1218000)
                                                             ***

Erdoğan'ın eski avukatının ayakkabısı olmayan çocuklarla cami açılışı yaptığı ortaya çıktı

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eski avukatı Mustafa Doğan İnal ve kardeşlerinin Gaziantep'te yaptırdığı caminin açılışında protokolle beraber kurdele kestirilen çocukların ayakkabısının olmadığı dikkat çekti.(https://t24.com.tr/haber/erdogan-in-eski-avukatinin-ayakkabisi-olmayan-cocuklarla-cami-acilisi-yaptigi-ortaya-cikti,1218015)
                     
                                                             ***
(T-24)



 

SÖZCÜ "Gündem" -12 Şubat 2025-

 3 uçaklı Asya seferi -Deniz Ayhan-

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 4 günlük Malezya, Pakistan ve Endonezya gezisine 3 uçakla gitti. Kendisi ve ailesi Katar Emiri’nin hediye ettiği Boing 747-8 tipi uçağındaydı. Heyet üyeleri için Cumhurbaşkanlığına ait Airbus uçak tahsis edildi. Ziyaret edilen ülke liderlerine hediye edilen Togg araçlarını da ayrıca bir kargo uçağı taşıdı.(https://www.sozcu.com.tr/3-ucakli-asya-seferi-p138458)

                                                          ***


Bu kaçakçılık hikâyesi sizi şaşırtacak! -Saygı Öztürk-


                                                               ***
Yolsuzluk liginde ölüm grubundayız -Ali Can POLAT-
Türkiye’nin 1990’lı yıllardan bu yana pençesinden kurtulamadığı yolsuzlukla başı belada. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün yayımladığı 2024 Yılı Yolsuzluk Algı Endeksi sonuçları da bunu kanıtlıyor. Endekse göre Türkiye, 180 ülke arasında yolsuzluk algısının en yüksek olduğu 107’nci ülke oldu. Listede Hindistan, Lesotho, Endonezya, Etiyopya, Zambiya, Guyana, Surinam, Burkina Faso, Gana, Solomon Adaları, Senegal gibi ülkeler Türkiye’ye fark attı. Türkiye, Tayland, Nijer, Nepal, Malezya, Brezilya ve Cezayir ile aynı puanı aldı ve 34 puanla 107’nci sıraya yerleşti. Bu puan Türkiye’nin 2004’ten beri aldığı en düşük puan oldu. Endeksin tarihine bakıldığında Türkiye’nin skoru 2013 yılında 50 puan ile rekora  ulaşmıştı.
(
https://www.sozcu.com.tr/yolsuzluk-liginde-olum-grubundayiz-p138457)
                                                              ***

Depremzedeye çile protokole milyonluk gece -Deniz Ayhan-

Hatay’da 218 binden fazla depremzede konteyner kentlerde yaşıyor. Vatandaşa bir sıcak yuva çok görülürken, deprem anma programına 17.5 milyon TL harcandı.
(https://www.sozcu.com.tr/depremzedeye-cile-protokole-milyonluk-gece-p138459)

                                                               ***

Savaş kızışıyor: AB, sert karşılık verecek

ABD Başkanı Donald Trump’ın ithal çelik ve alüminyuma yönelik gümrük vergilerini yükseltmesi dünya genelinde çelik ve metal üreticilerini alarma geçirdi. Bunun yanında başta Avrupa olmak üzere birçok ülkenin misilleme yapması ve bunun küresel ticaret savaşının çapını büyütmesinden endişe ediliyor.(TÜM İSTİSNA VE KOTALAR İPTAL) Trump ABD’ye ithal edilen tüm çelik ve alüminyum ürünlerinden “istisna ya da muafiyet olmadan” yüzde 25 gümrük vergisi alınacağını duyurdu. Çelik ve alüminyum için tüm ülke bazlı istisnalar ile kotalar iptal edildi. Düzenleme 4 Mart’ta yürürlüğe girecek. Trump, ilk başkanlık döneminde çelik için yüzde 25, alüminyum için ise yüzde 10 gümrük tarifesi uygulamış, ancak bazı müttefik ülkelere muafiyet tanımıştı. Ancak bu kez karar, yalnızca ABD’nin rakip olarak gördüğü ülkelere değil; Kanada, Brezilya ve Güney Kore gibi müttefikleri de kapsayacak şekilde genişletildi.  ABD’nin çelik ithalatı yıllık 29 milyon ton civarında. Yabancı çelik, toplam tüketimin daha küçük bir kısmını temsil etmesine rağmen, havacılık, otomotiv üretimi ve enerji sektörleri ithal edilen özel kalitelere güveniyor. ABD’ye yapılan çelik ithalatının yaklaşık yüzde 23’ü Kanada’dan gelirken, bunu yüzde 16 ile Brezilya, yüzde 12 ile Meksika ve yüzde 10 ile Güney Kore takip etti. Trump, bu çabanın, iç üretimi artırmaya ve ABD’ye daha fazla iş getirmeye yardımcı olacağı yönündeki görüşünü dile getirdi ve metal tarifelerindeki oranın “daha da yükselebileceği” konusunda uyardı.(ÇİN VE DİĞER ÜLKELERDEN TEPKİLER GECİKMEDİ) Tarifeler, Çin’den gelen düşük maliyetli çelik ithalatını da hedef alıyor. Çin geçen yıl ABD’ye doğrudan 890 bin ton çelik ihracatı yaptı ancak bu toplam ihracatın yalnızca yüzde 0.8’ine denk geldi. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Guo Jiakun, “Bu politikalar bizi bir yere götürmez ve ticaret savaşlarının kazananı olmaz” diyerek, Washington’u kınadı.(AVRUPA, SERT KARŞILIK VERECEK) Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, ABD’nin kararına sert karşılık vereceklerini bildirdi. Von der Leyen, “AB’ye yönelik haksız tarifeler cevapsız kalmayacak. Sert ve orantılı karşı önlemler alınacak” ifadesini kullandı. Avrupa’nın ABD’nin çelik ithalatı içinde payı yüzde 15 civarında.(ABD’YE VERGİ KOYAN ÜLKELERE DE MİSİLLEME VERGİSİ YOLDA) Ekonomim'den Evrim Küçük'ün haberine göre, yeni tarifeler, Trump’ın ilk haftalarında hız kazanan agresif ticaret politikalarının bir parçası olurken, önümüzdeki günlerde Trump ayrıca, ABD’den ithal ürünlere gümrük vergisi uygulayan tüm ülkelere misilleme olarak gümrük vergisi kararları alacağını ve iki gün içinde bunları açıklayacağını söyledi. Trump, taşıt, yarı iletkenler ve ilaçlara yönelik gümrük vergilerini de değerlendirdiğini ifade etti.(MİSİLLEME KORKUSU ALTINA REKOR KIRDIRDI)  Altın, ABD Başkanı Donald Trump’ın yeni gümrük vergisi tehditlerinin güvenli liman talebini artırmasıyla yükselişini sürdürüp 2.900 dolar seviyesini aştı. Ons altın dün bir süreliğine 2.940 dolarlık yeni bir zirveye ulaştıktan sonra 2.900 dolar sınırına doğru geri çekildi. Başkan Donald Trump’ın çelik ve alüminyum vergilerinin andından yeni tarifelerin sinyalini vermesi altına talep yaratıyor. Jeopolitik riskler de Hamas’ın Gazze’deki iddia edilen İsrail ateşkesi ihlallerini gerekçe göstererek İsrail rehinelerinin serbest bırakılmasını askıya alması da fiyatları destekliyor.(ONS FİYATI BU YIL 286 DOLAR YÜKSELDİ) Salı günkü yükseliş altının 2025’te sekizinci kez yeni bir rekor kırmasını işaret ediyor. Bununla birlikte külçe altın, 2024’te zaten yüzde 27’lik bir kazanç kaydettikten sonra, bu yıl yüzde 11 yükseldi. Ons altın yılbaşından bu yana 286 dolar prim yaptı. Marex analisti Edward Meir, bir notta, “Artışın arkasında gümrük vergisi savaşı var” derken, bağımsız analist Ross Norman, “Altın çok açık bir şekilde 3.000 dolar seviyesini hedefliyor” dedi. Analistler, ticaret savaşının tırmanmasının güvenli liman varlıklara olan talebi artırması beklendiğinden, altının artık 3.000 dolar sınırına ulaşmak için yeterli ivmeyi kazandığına inanıyor.(ALÜMİNYUM PRİMLERİ YÜKSELMEYE BAŞLADI) ABD, iç talebi karşılamak için alüminyum ithalatına büyük ölçüde bağımlı ve bu tedariklerin çoğu Kanada, Birleşik Arap Emirlikleri ve Çin’den geliyor. Morgan Stanley’e göre, alüminyumun net ithalatı 2023’te yüzde 80›in üzerine çıktı. Dolayısıyla tarifelerden en çok etkilenecek ürünlerden. Tarifeler, ABD’de alüminyum fiyatlarının artmasına neden olacak ve bu yıl ABD Ortabatı primi için önemli bir yukarı yönlü risk teşkil edecek. Tarife riskinin en iyi göstergesi olan ABD Ortabatı primi, Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasından bu yana zaten yüzde 30’dan fazla arttı.

                                               ***
Fatma Şahin, kendi halkına çok gördüğü halıları Emevi Camii'ne gönderecek -Evren DEMİRDAŞ-
AKP’li Fatma Şahin yönetiminde olan Gaziantep Büyükşehir Belediyesine bağlı olan Şahinbey ilçesinde hizmet veren Hatice Kanalıcı Necla Derundere Sosyal Tesisindeki taziye evinin halı eksikliğini giderilmemesi tepki çekti. Taziye evine halı göndermeyen AKP’li Şahin, Şam'da bulunan Emevi Camii ve Halep'teki Ulu Cami’nin taban halılarının dokunması için heyet oluşturduklarını açıklamıştı.
(https://www.sozcu.com.tr/fatma-sahin-kendi-memleketine-cok-gordugu-halilari-emevi-camii-ne-gonderecek-p138396)

                                                              ***
(SÖZCÜ)

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -22 Haziran 2025-

  Fatih Altaylı’nın tartışılan videosundaki 1,5 dakika ayrıntısı -Eray Özer- Aldığımız bir bilgiye göre Altaylı’nın pazartesi günü hakim kar...