AKP’nin iflas kongresi + Çözümü, davası, kadrosu aslında partisi de yok: İktidarda kalamaz -BİRGÜN

 AKP’nin iflas kongresi -Öncü DURMUŞ-

AKP 8’inci Olağan kongresi Ankara’da tamamlandı. Kongrenin en büyük çıktısı anlatacak tek bir sözü kalmayan iktidar görüntüsü oldu. Yenilik diye sağ siyasetten devşirilen isimler pazarlanırken kongreye rejimin seçimsiz Türkiye hayali ve yeni Anayasa vurgusu yansıdı.

AKP 8’inci Olağan Büyük Kongresi dün Ankara Spor Salonu’nda, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla gerçekleşti. Kongre, toplumsal desteğini kaybetmeye devam eden ve çöküş dönemine giren bir iktidarın, belki de tarihine geçecek bir eşik olarak tamamlandı.

Miadını doldurmuş sağ siyasetten kalma isimler, büyük kulüplerin yıldız futbolcu duyurusuna benzeyen transferler, babadan oğula miras bırakılan kadrolar, 23 yıllık iktidar partisinin yeni Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nu (MKYK) oluşturdu.

Bu anlamda kongre, iktidarın mevcut potansiyelinin de gelecek dönemin yol haritası açısından da ipuçlarını barındırdı.

YENİ BİR ŞEY YOK

İlk dikkat çeken detay, kongrenin sönük havası oldu. “Doldurulan” tribünler, ezberlenmiş cümleler, “Recep Tayyip Erdoğan” sloganları eksik olmadı; ancak aylardır il kongrelerini gerçekleştiren iktidarın, yeniliklerden söz eden, “hatalarımızdan dersler çıkardık” laflarıyla estirmek istediği heyecan duygusu ve yaratılmak istenen umudu kongreye yansımadı.

Kongre sonrası en çok konuşulan konu, toplumsal olarak hiçbir karşılığı olmayan isimlerin kadroya eklenmeleri oldu.

SAĞ AKTÖRLERİN YENİ GÖREVİ

MKYK’de 36 isim yerini korurken, 39 yeni isim kurulda yerini aldı. Başka bir ihtimalin olmadığı üzere, Erdoğan’ın tekrar başkan seçildiği kongrede MKYK’nın yüzde 52’si yenilenmiş oldu. Böylece sık sık tekrarlanan yenilenme, kağıt üzerinde gerçekleşti; ancak kongre, ülkedeki başka bir gerçekliği de ortaya çıkardı.

İYİ Parti’den gelen Dursun Ataş, İdris Nebi Hatipoğlu, Kürşad Zorlu, Seyithan İzsiz ve Ünal Karaman; Gelecek’ten Nedim Yamalı ve Serap Yazıcı; hayatının neredeyse tamamı Almanya’da geçmiş, kariyerinde Alman Milli Takımı’nı tercih etmiş Mesut Özil gibi isimler, MKYK’de kendilerine yer buldu. Milletvekilleri Ünal Karaman, Mehmet Selim Ensarioğlu ve Serap Yazıcı Özbudun’un rozetlerini ise bizzat Erdoğan taktı.

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bu otoriter yolsuzluk düzenini kurmak için icat edildi” diyen Anayasa Hukuku profesörü Özbudun’un, ihraç edilen teğmenlerin hesabını AKP’den soracak olan Ünal Karaman’ın, eski İYİ Parti Başkanı Meral Akşener’in bir dönem sağ kolu olan Kürşad Zorlu’nun; yeni görevleri bu rejimi ayakta tutmak olacak. Şüphesiz, Erdoğan’ın gözüne girebilmek için can hıraş çalışacaklar. Ancak açığa çıkan çelişkinin kendisi de burada mevcut.

Ortaya çıkan fotoğraf, bir yanıyla 2023 seçimlerinde mevcut rejimi sağ siyasetle yenme stratejisinin yanlışlığını tekrar tekrar ortaya koyarken, diğer yanıyla iktidar cephesinin sıkışmışlığının bir yüzünü daha açığa çıkardı. Ancak şimdiden söyleyebileceğimiz bir şey var ki, ayakta durmak için tüm tuşlara basan iktidarın, “muhalif sağın” bu iflasından yenilik çıkaracak hali dahi yok.

SÖYLEYECEK SÖZ YOK

Bu tükenmişliğin en büyük kanıtı da mangalda kül bırakmayan Erdoğan oldu. Tehdit dili, saldırgan üslubu tek bir amaca hizmet etti. Tüm konuşması boyunca ayakta kalmak uğruna her şeyi yapabileceklerini göstermeye çalıştı. Hala güçlü olduklarını üye sayılarıyla ortaya koymayı denerken, son dönemde artan baskı politikalarının devam edeceğini, iktidarını eleştiren TÜSİAD’a “Yeni Türkiye’ye alışın” diyerek vurguladı.

“Kaos baronlarına diyoruz ki, bu devlet ve millet; sizin rüyalarınızı kabusa dönüştürme iradesine, gücüne, kudretine sahiptir. İşinizi düzgün yaptığınız sürece, ülkemize katma değer kattığınız, milletimize istihdam sağladığınız müddetçe hep yanınızda olduk, olmayı da sürdürürüz” sözleriyle sermayeye sınır koyan Erdoğan, “konuşmazsanız sorun yok” mesajı verdi. Kayıt dışı siyaset olarak adlandırdığı eleştirilerini de, meydan okuyarak taçlandırdı. “Siyaset yapmak istiyorsanız er meydanına gelin” dedi.

Sermayeye gelişigüzel okuduğu “er meydanı” gözdağını, muhalefet için ise kullanmadı. Kayyum siyasetiyle halkın belediyelerine el koyan, açılan soruşturmalarla muhalefet belediyelerini etkisiz kılmaya çalışan bir yolu tercih eden Erdoğan, son iki seçimde uğradığı hüsranı ‘terörize’ etmeye çalıştı. Erdoğan, “Muhalefetin, seçim kazanmak için terör örgütleriyle, anti-demokratik güç merkezleriyle güç birliği yapacak kadar gözünü karartması, ülkemizi toksik demokrasi sorunuyla karşı karşıya getirmiştir” diye konuştu.

İktidarın iflas ediyor oluşunun gerçekliği de Erdoğan’ın konuşmalarında gizli. Çünkü gösterdiği 2071 hedefine dair bile artık ne bir vaadi var, ne de söyleyebilecek bir sözü kaldı. Ekonomik kriz için kısıtlı sözü olan Suriye’yi işaret etmek dışında, halkı ikna edebilecek tek bir kelime çıkamadı ağzından. Ülke sorunlarına bir türlü değinemediği konuşması, toplumun neredeyse, daha Erdoğan söylemeden, tahmin ettiği hedef almalarla tamamlandı.

Hal böyle olunca kongrede, ne bahsedilen yenilikler ne de topluma güven verebileceği tek bir unsur ortaya koyabildi Erdoğan. Mesut Özil’den Ünal Karaman’a, Kürşad Zorlu’dan yolsuzluklarla adı geçen Melih Gökçek’in oğlu Osman Gökçek’e kadar, “yeni” diye lanse ettiği aktörlerin yanında, bizzat Erdoğan’ın da elinde bu halka anlatacak yeni bir öykü yok.

∗∗∗

AMAÇ: REJİMİ KALICILAŞTIRMAK

Tam da bu yüzden, artık uyguladıkları baskı politikalarına mecburlar. Konuşmasını beğenmediği yurttaşları cezaevine yollayacak, muhalefete yönelik operasyonlarla onları egale edecek, gazetecileri, sanatçıları istediği gibi terörize edecek bir sistemin kalıcılaşmasını, iflasın eşiğinde olan rejimin ayakta kalması için tek çare görüyorlar. Demokrasi adı altında “Sivil, kuşatıcı bir anayasayla taçlandırma hedefimizi muhafaza ediyoruz” diye verilen yeni anayasa mesajı da, seçimlerin askıya alınabileceği bir Türkiye hayali olarak, bu rejimi kalıcılaştırmak için. Bu yüzden, kongreden çıkan en net görüntünün bir iktidarın iflası olduğunu unutmamak gerekir. Ne yaparlarsa yapsınlar, toplumun büyük çoğunluğu bu iktidarın karşısında durduğuna göre, rejim ne kadar sertleşirlerse sertleşsin, toplumun rızasını alabilecekleri durum çoktan geçildi. O yüzden mesele, uçurumun kıyısında duran bu iktidarı son bir kez daha el birliğiyle itebilecek gücün yaratılmasında.

                                                           /././

Çözümü, davası, kadrosu aslında partisi de yok: İktidarda kalamaz -Yaşar Aydın-

Muhalefeti soruşturma, gözaltı ve dava yoluyla susturmaya çalışan iktidarın karşısında toplumun direnişi ve umudu yeşerten gücü var. Tüm bu itiraz dalgaları örgütlenebilirse iktidarın ayakta kalma şansı yok.

Gazeteciye, sendikacıya, belediye başkanına, İstanbul Barosu’na önüne kim gelirse saldıran bir iktidar var. Muhalefet, soruşturma, gözaltı ve davalarla adliye sınırlarına hapsolsun ve kafasını kaldırmasın isteniyor. Bu sayede muhalefet felç olurken hedefleri açlık, yoksulluk, işsizlik ya da Bolu’da yaşandığı gibi devlet ihmalinden kaynaklanan ucuz ölümlerin konuşulmaması. Ama her şeyden öte adliye ve ölümler arasında sıkışan ülkede umutsuzluk ve karamsarlık hâkim olsun istiyorlar. Bu yöntemle ülkeyi teslim alıp çürümüş, çözülmüş rejimlerinin ömrünü uzatacaklarını düşünüyorlar. Muhalefetin sıkıştırıldığı yerden elleri havada teslim olup çıkmasını bekliyorlar.

Bu nasıl boş bir hayal, ne anlamsız bir beklenti.

Bir düşünelim;

Dar ceketleriyle birbirinin kopyası ‘pudra’ sevenler cemiyeti, bedenleri dâhil tüm varlıklarını insanlığa adamaya hazır gençleri mi alt edecek?

Binlerce polisin, panzerin önüne çıkıp “susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” diyen kadınların iradesini gırtlağına kadar yolsuzluk iddialarına batmış Zehra Taşkesenlioğlu ve onun gibiler kıracak öyle mi?

Bir tarafta, devletten 50 milyon dolarlık ihale aldıktan sonra ‘benim zenginliğimi Allah verdi’ diyen AKP’li İrfan Çelikaslan var, diğer tarafta işçilerin hakkını savunduğu için şu anda cezaevinde olan Birtek Sen Başkanı Mehmet Türkmen. Halkın gözünde kim daha itibarlı?

Memleketi yağmalamaya yemin etmiş Cengiz, Kolin, Limak, Kalyon gibi onlarcası var, doğru. Ya Havva ana, Naime teyze, Cerattepe, Kaz Dağları… Karış karış memleketi savunan milyonlar. Bu ülkenin gerçek sahipleri kim?

Bir an tüm bunları da unutalım, olmamış farz edelim. Sadece medya dünyasında olup bitene baksak bile yetmez mi umutlu olmak için. Kıt bilgileri, cehalet akan sahte yüzleriyle para ve iktidar düşkünü ‘küçük’ insanlar topluluğunun iktidar imkânlarına rağmen düştüğü duruma bakın. Öte yandan dava, tehdit, cezaevine rağmen dimdik duran gazetecilerin, mesleğin yüz aklarının yarattığı etkiye. Medyadaki yüzde 10’luk varlıklarıyla yüzde 90’lık imparatorluğun ve iktidar yandaşlarının tozunu attırıyorlar.

Ülkenin altındaki, üstündeki tüm varlıkları ganimet olarak görüp yağmalayanların, adalet bilmezlerin farkında olmamak, onlardan ürkmemek çok zor. Davası olmayan, çıkar şebekesine dönüşmüş yapının sahiplerine karşı yetmiş yaşından sonra bile zeytin ağacı dikenlerin varlığı. Zeytin ağacı dikenlerle onu savunanların ortak varlığı bu köhnemiş düzenin sahiplerine karşı verilen mücadelede her türlü tereddüdü aşacak güce sahip.

Son söz AKP kongresi için olsun. Bir eski futbolcu ve bir sanatçı dışında “vizyona” kimseye koyamayan, memleketin temel meselelerine tek bir çözüm sunamayan kongre “büyük buluşma” olarak sunuldu. Erdoğan’ın sunduğu “manifesto” ezberletilen sloganları atmakla meşgul salondaki toplama kalabalıkları bile heyecanlandırmadı. AKP kongresi de gösterdi ki bunların miadı çoktan doldu. Sadece artık ismini koymak kaldı.

İktidar zayıfladı, toplumsal rıza üretemiyor/üretemeyecek. Evet, bir kez daha tekrarlayalım; Ancak korkutarak, baskı ve zorla iktidarda kalabileceğinin farkında. Bunun kabul edilmesini istiyor. Toplumun her kademesinin yüreğine korku tohumları ekmeye çalışması bundan. Ama insanlığın tarih boyunca deneyimlediği bir başka gerçek var ki umut korkuyu silip atar.

UMUDU ÖĞRENMEK

Yazar-filozof Bloch Umut İlkesi kitabına “Mesele, umut etmeyi öğrenmektir. Onun emeği feragat etmez, akamete uğramaya değil başarmaya âşıktır” sözleriyle başlıyor. Evet, umut başarmaya âşıktır. Bu yüzden kötülükler rejiminin yenileceğine, toplumun bunca yıl verdiği mücadelenin başarıya ulaşacağına dair umudun varlığını canlı tutmak her şeyden daha kıymetli.

İktidar bugün itibariyle azınlıkta olandır. Toplumun büyük bölümü rejimin devam etmesini istemiyor. En büyük handikabı ise örgütsüz olması. Bu yüzden örgütlü kötülüğe karşı mücadele etmek bazen yorucu hatta bıktırıcı olabiliyor. Ama bu durumu aşmak muhalefetin elinde. Adliye ile adaylık-çözüm tartışmalarına sıkışan durumdan bir an önce kurtulması gerekiyor. Toplumun durduğu nokta hala muhalefete bunu yapabilecek olanak sunuyor. Yeter ki niyet bu yönde olsun.

∗∗∗

DİPLOMA MESELESİ

Rejim CHP’ye karşı ilginç bir taktik izliyor. Neyle suçlanıyorsa daha doğrusu iktidar neyle özdeşleşmişse CHP’ye o noktadan yükleniyor. Belediye başkanlığından başlayarak yolsuzluk iddiaları Erdoğan’ın peşini hiç bırakmadı. Bakanlar yargılandı. Ama bugünlerde yolsuzluk denince CHP’li belediyeler konuşuluyor. AYM’ye bile ayar çekenler muhalefetin yargıya müdahale ettiğini söylüyor.

Ama en ilginci sanırım üniversite diploması oldu. Erdoğan’ın üniversite diploması yıllardır gündemden düşmedi. Şimdi Ekrem İmamoğlu’nun diploması ile ilgili soruşturma başlatıldığına dair haberler yayınlandı.

Bir strateji olduğu çok açık. Ama işe yarar mı çok tartışılır. Çünkü toplum artık iktidardan muhalefete yönelik her hamleyi “siyasi” okuyor. Yargı tehdidi dışında toplumsal bir etkisi kalmadı. Hatta ters tepmeye başladı.

                                                             /././

(BİRGÜN)

SÖZCÜ "Gündem" -24 Şubat 2025-

Gülen’in dizinin dibinden AKP MKYK’sına girdi -Veli Toprak-

İYİ Parti ve Gelecek Partisi’nden transfer olanlar, MKYK’da yer bulurken, en çarpıcısı şu oldu: FETÖ ele başı Gülen’i ziyaret edip önünde poz veren Mustafa Özkan da artık MKYK’da. (HEPSİ MKYK’DA): Erdoğan, 2001’den beri sürekli tek aday olarak girdiği kongreden yeniden genel başkan seçildi. AKP, İYİ Parti’den son dönemde sürekli vekil transferi yapıyordu. Dün de Ünal Karaman ve Salim Ensarioğlu’na AKP rozeti takıldı. Karaman’la birlikte daha önce partiye katılan eski İYİ Partili Kürşad Zorlu, Seyithan İzsiz, Nebi Hatipoğlu ve Dursun Ataş MKYK’ya seçildiler. (İŞ DÜNYASI): Kalyon Holding’den Hilal Kalyoncu, NG Seramik Yönetim Kurulu Başkanı Erkan Güral, Pelit Pastaneleri’nin gelini Nilhan Ayan, 360 Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Cihad Terzioğlu da yönetime girdi. (PENSİLVANYA ZİYARETÇİSİ): 2012’de Pensilvanya’ya giden AKP heyetinde yer alan Mustafa Özkan’ın MKYK’ya girmesi sürpriz olarak yorumlandı. FETÖ elebaşı Gülen’in dizinin dibinde oturduğu fotoğrafı medyaya yansımıştı. (ÇOCUKLARI MKYK’DA):  Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın oğlu Mücahit Arınç, eski ABB Başkanı Melih Gökçek’in oğlu Osman Gökçek, Muğla Belediye Başkan adayı Aydın Ayaydın’ın kızı Derya Ayaydın da listede. (KABAKTEPE SÜRPRİZİ): Üsküdar ve Beyoğlu Belediye Başkanlığını kaybeden Haydar Ali Yıldız ve Hilmi Türkmen MKYK üyesi yapıldı. İstanbul İl Başkanlığı’ndan alınan Osman Nuri Kabaktepe ise listeye giremedi.  (KÜRTLER YOK, ÜLKÜCÜ AĞIRLIĞI): Listede Kürt isimlerin azlığı dikkat çekti. İYİ Parti’den geçen 5 isim ile MHP’den Zakir Avşar da yer aldı. (‘10’ TRANSFERİ):  Avrupa’da futbol oynadıktan sonra Fenerbahçe’ye geçen Mesut Özil de AKP MKYK üyesi yapıldı.                                      ***

87 yaşında geçim için sokakta kağıt topluyor -Deniz Ayhan-

İYİ Partili Çömez, Aydın’da karşılaştığı manzaraya isyan etti: Yaşlı adam ‘hastayım ama çalışmak zorundayım’ diyor. İktidardaki tek adam rejimi sokaklardan habersiz.(https://www.sozcu.com.tr/87-yasinda-gecim-icin-sokakta-kagit-topluyor-p142428)               ***

Engelli emekliye baltazar darbesi -Erdoğan Süzer-

Engellilerin emeklilik haklarının belirlendiği “Baltazar Formülü” iptal edildi. Yeni formül nedeniyle binlerce engellinin emekliliği iptal edilebilir ve aylıkları da düşebilir.
(https://www.sozcu.com.tr/engelli-emekliye-baltazar-darbesi-p142421)

                                                              ***

Köylü hayvan otlatmak için bile para ödeyecek -Saygı Öztürk-

Yeni gelir kaynakları yaratmak isteyen iktidar, mera ve otlakların kiralanması için genelge yayımladı. Köylüler ise “Bu karar yörenin huzurunu bozar” diyor.(https://www.sozcu.com.tr/koylu-hayvan-otlatmak-icin-bile-para-odeyecek-p142427)

                                                    ***
(SÖZCÜ)

AKP’nin vitrininde 9 yeni isim: MYK’daki üç kritik isim gitti + AKP Kongresi'nde gelenler ve gidenler: Erdoğan, MKYK’nın yarısını değiştirdi, transferleri listeye aldı, çekirdek ekibi korudu -Gökçer Tahincioğlu / T24

 AKP’nin vitrininde 9 yeni isim: MYK’daki üç kritik isim gitti 

Erdoğan, MKYK içerisinden seçilen MYK listesinde, parti içerisinde tartışma konusu olan, yerel seçimlerde ikinci parti konumuna düşülmesinin ardından çok eleştirilen isimlerin üzerini çizdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AKP’nin 8. Olağan Kongresi’nde Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nun (MKYK) yüzde 51’ini değiştirdikten sonra partinin vitrini olarak gösterilen Merkez Yürütme Kurulu’nu (MYK) da yeniledi. Partideki beklentilerin aksine MKYK’da eleştirilen bazı isimleri değiştirmeyen Erdoğan, MKYK listesi içinden belirlediği MYK’da ise önemli değişiklikler yaptı. 21 kişilik MYK’da 9 yeni isme yer veren Erdoğan, yerel seçimlerden sonra parti içinde eleştirilen Teşkilat Başkanı Erkan Kandemir ile Tanıtım ve Medya Başkanı Hamza Dağ’ı yeni MYK’ya almadı. Genel Sekreter Fatih Şahin de koltuğunu koruyamadı. Değiştirilmesi beklenen Seçim İşleri Başkanı Ali İhsan Yavuz’un yerini koruması ise dikkat çekti.

Tek aday olarak girdiği kongrede büyük değişime imza atması beklenen Erdoğan, 75 kişilik MKYK’nın yüzde 51’ini yeniledi ancak parti içerisinde kritik bazı isimlerin yeniden MKYK’da yer alması şaşkınlıkla karşılandı. Erdoğan, MKYK içerisinden seçilen MYK listesinde ise parti içerisinde tartışma konusu olan, yerel seçimlerde ikinci parti konumuna düşülmesinin ardından çok eleştirilen isimlerin üzerini çizdi.

Kritik üç isim

Kongrede, tüzükte değişiklik yapılarak üç yeni başkanlık kurulması kararı alınmıştı. Bu görevlere beklenen isimler getirildi. Eski İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, Türk Dünyası Başkanlığı’na genel başkan yardımcısı sıfatıyla getirilerek Erdoğan’ın A Takımı’na girmiş oldu.

Partideki en kritik koltuklardan olan Teşkilat Başkanlığı’na Erkan Kandemir yerine Ahmet Büyükgümüş getirildi. Tanıtım ve Medya Başkanlığı’na ise Hamza Dağ yerine 2023’te İYİ Parti’nin kampanyasını da yöneten ve Erdoğan’ın bugün MKYK’ya aldığı Faruk Acar geldi

Genel Sekreterlik görevine de Fatih Şahin’in yerine Eyüp Kadir İnan atandı.

Böylece parti içerisinde tartışılan isimlerden Şahin, Kandemir ve Dağ, MYK dışında kaldı. Bu isimlerle birlikte değiştirilebileceği söylenen Seçim İşleri Başkanı Ali İhsan Yavuz ise koltuğunu korudu.

9 yeni isim

Yerel Yönetimler Başkanlığı’na Yusuf Ziya Yılmaz yerine Mustafa Demir’in atanması da yerel seçimdeki başarısızlığa bağlandı. Çevre Başkanlığı’na da Çiğdem Karaaslan yerine Sevilay Tuncel atandı. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nda görevlendireceği Vedat Demiröz’ün yerine Mali İşler Başkanlığı’na Ahmet Bağa Öğütken getirildi.

Yeni kurulan Kültür ve Sanat Komisyonu Hüseyin Yayman’a, Sağlık Komisyonu Halit Yerebakan’a verildi.

Genel Başkan Vekilleri Efkan Ala ile Mustafa Elitaş ve Siyasi Hukuki İşler Komisyonu Başkanı Hayati Yazıcı da yerlerini korudu.

                                                     /././

AKP Kongresi'nde gelenler ve gidenler: Erdoğan, MKYK’nın yarısını değiştirdi, transferleri listeye aldı, çekirdek ekibi korudu

"Erdoğan ve AKP, muhalefet saflarının dağıtılarak, yeni anayasa ve olası erken seçime hazırlık kadrolarının oluşturulması hedefine doğru bir adım daha attı"

gökçer tahincioğlu akp kongre analiz

AKP kongreleri, uzun bir zamandır, bütün siyasi partilerin kongrelerinin aksine büyük bir hızla tamamlanma özelliğine sahip. AKP’nin 8. Olağan Kongresi de iktidar partisinin bu özelliğini koruduğu, muhalif tek bir sesin, listelere tek bir itirazın olmadığı, sadece Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasının ve Erdoğan’ın onayıyla yapılan listenin beklendiği bir kongre olarak tarihe geçti. Erdoğan, beklendiği gibi partinin ana karar organı olan, 75 kişiden oluşan Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nun (MKYK) yarısından fazlasını değiştirdi. 36 ismin yerini koruduğu MKYK’ya 39 yeni isim girdi. MKYK içerisinden seçilen ve partinin vitrini olarak gösterilen MYK’da yer alan 18 isimden 17’si yeniden listede yer aldı. Erdoğan’ın takdirini kazanan Mali İşler Başkanı Vedat Demiröz ise listeye alınmadı. Demiröz’ün Cumhurbaşkanlığı’na kaydırılarak örtülü ödenekten sorumlu olarak atanması bekleniyor. Kongrede, 2023 seçimi için kurulan altılı masada aktif görev alan isimlerden Gelecek Partili Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun’un da aralarında olduğu İYİ Parti ve Gelecek Partisi’nden transfer isimler AKP’ye katıldı. Yeni transferlerin tamamı MKYK listesine alındı. Reform beklentilerine karşılık, Erdoğan’ın söylemlerini tekrarladığı kongrenin görünür tek özelliği vardı. Erdoğan ve AKP, muhalefet saflarının dağıtılarak, yeni anayasa ve olası erken seçime hazırlık kadrolarının oluşturulması hedefine doğru bir adım daha attı.

Yerel seçimde elindeki önemli belediyeleri kaybeden ve oy oranında CHP’nin gerisinde kalan AKP’de önemli kadro değişimlerinin yaşanacağı, partide huzursuzluk olduğu uzun zamandır konuşuluyordu. Erdoğan, il kongrelerinde il başkanlarının neredeyse yüzde 75’ini değiştirerek, işe teşkilatlardan başladı. Bu değişimin merkez kadrolarına da yansıyacağı ve Teşkilat Başkanlığı, Seçim İşleri Başkanlığı gibi kritik kadrolarda değişim yaşanacağı iddia ediliyordu.

MYK’daki isimler yerlerini korudu

Bu görevlere farklı isimlerin atanıp atanmayacağı MYK’ya girecek isimlerin MKYK içerisinden önümüzdeki günlerde seçilmesiyle belli olacak. Ancak mevcut MYK’daki 18 isimden 17’si, MKYK’ya yeniden girmeyi başardı. Erdoğan’ın hizmetleri nedeniyle teşekkür ettiği ve çalışmalarından çok memnun olduğu kamuoyuna yansıyan AKP Mali İşler Başkanı Demiröz ise MKYK’ya alınmadı. Demiröz’ün Cumhurbaşkanlığı kadrolarına atanacağı ve örtülü ödeneğin başına getirileceği söyleniyor.

Kritik isimler yine listede

Mevcut Teşkilat Başkanı Erkan Kandemir, Genel Sekreter Fatih Şahin, Tanıtım ve Medya Başkanı Hamza Dağ, Seçim İşleri Başkanı Ali İhsan Yavuz, Yerel Yönetimler Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz gibi isimler MKYK’da yeniden yer buldu. Bu isimlerin MYK’ya girip giremeyeceği, eski görevlerinde kalıp kalamayacakları ise henüz belirsiz. Erdoğan, MKYK’ya yeniden alarak, şikâyetlere rağmen bu isimlere olan güvenini gösterdi ancak görevlerinde değişiklikler yapabileceği de konuşuluyor.

Vekil sayısı arttı

6 Ekim 2023'te yapılan 4. Olağanüstü Kongrede Erdoğan, 75 üyeli MKYK'da yalnızca 13 milletvekiline yer vermiş, 9 vekili de MYK’ya almıştı. Yeni MKYK’da ise 29 vekil yer aldı. Erdoğan’ın böylece parti ile Meclis grubu arasındaki bağı güçlendirmek istediği yorumları yapıldı.

MKYK’da büyük değişim

MKYK ise beklendiği gibi büyük ölçüde değişti. 75 üyeli partinin karar organı olan MKYK’ya 39 yeni isim alındı. 36 isim ise yerlerine korudu. MKYK’nın yüzde 51’i değişmiş oldu.

MKYK-Merkez Disiplin Kurulu listesi

Heyecansız, itirazsız, tek listeli kongre

Erdoğan’ın 11.30’da kürsüye geldiği kongredeki heyecan, MKYK listesinin erken saatte ortaya çıkmasıyla büyük ölçüde sönümlendi. Sadece Erdoğan’ın konuşması beklendi. Erdoğan, önce soğuk havaya rağmen salon dışında bekleyen kalabalığa hitap etti ardından salonda konuştu.

Erdoğan'ın kongre salonundaki ilk konuşması 

1607 delege daha sonra belirlenen listeler üzerinden MKYK ile Merkez Disiplin Kurulu, Parti İçi Demokrasi Hakem Kurulu ve Siyasi Erdem ve Etik Kurulu'nun asil ve yedek üyelerinin belirlenmesi için oy kullandı.

Reform yok, söylemler tekrarlandı

Erdoğan’ın konuşması da önceki konuşmalarından öteye geçmedi. Özellikle ekonomi konusunda mesajlar veren Erdoğan, sözleriyle, ekonomi politikalarına desteğinin sürdüğünü gösterdi.

Terörle mücadele konusunda “silahları gömsünler” mesajını yineleyen ve çözüm süreci odaklı mesaj vermemeye özen gösteren Erdoğan, TÜSİAD başta olmak üzere, iktidarı eleştiren kesimlere sert çıkarak, bir anlamda yargının bu konudaki uygulamalarına da destek verdi.

Vazgeçilmeyen isim Yazıcı

2002’den bu yana tüm MKYK listelerinde yer alan Hayati Yazıcı yeni listede de yer buldu. Genel Başkan Vekili Erkan Ala, Mustafa Elitaş gibi deneyimli isimler de MKYK listesindeki yerlerini korudu.

Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın oğlu Mücahit Arınç da MKYK’daki yerini koruyan isimler arasında yer aldı. Eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in oğlu Milletvekili Osman Gökçek ile eski CHP milletvekili Aydın Ayaydın’ın kızı Derya Ayaydın MKYK listesine girdi.

Özil listede Akçıl yok

Listede eski Alman milli futbolcu Mesut Özil ile popçu Sinan Akçıl’ın yer alacağı iddia ediliyordu. Daha önce siyasetle ilgisi olmadığını söyleyen Özil, MKYK’ya alınırken, Akçıl’ın son dakikada liste dışı kaldığı belirtildi.

“Gördüğüm lüzum üzerine”: Serap Yazıcı da MKYK’ya alındı

Kongrede en büyük ilgiyi gören isimlerden biri de Gelecek Partisi’nin kurucularından olan, başkanlık sistemi başta olmak üzere AKP politikalarını sert biçimde eleştiren Prof. Dr. Serap Yazıcı’ydı. Dün, “Gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum” sözleriyle Gelecek Partisi’nden ayrılan Yazıcı’ya rozetini Erdoğan taktı. Anayasa hukukçusu olan ve 2007’de, eşi, Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki yeni anayasa heyetinde yer alan Yazıcı, MKYK’ya da alındı. Yazıcı, başkanlık sistemiyle Türkiye’nin felakete sürüklendiğini söylemişti.

Serap Yazıcı ve Recep Tayyip Erdoğan

Transferler listede

Eski İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in AKP’ye katılıp katılmayacağı kulislerde uzun süredir tartışılıyordu. Akşener’in değil ama İYİ Parti’de Akşener’e yakın olan isimlerin AKP’ye katılacağı söyleniyordu. Beklendiği gibi oldu.

İYİ Parti’den istifa eden eski futbolcu Ünal Karaman da kongrede AKP’ye katıldı.

İYİ Parti'den transfer olan Dursun Ataş, İdris Nebi HatipoğluKürşad Zorlu ve Seyithan İzsiz ile Gelecek Partisi'nden istifa ederek AK Parti'ye katılan Nedim Yamalı da MKYK listesine alındı.

İYİ Parti’den Zorlu’ya tepki göstererek ayrılan ve AKP’ye katılan Salim Ensarioğlu ile Zorlu, bu kez AKP’de buluşmuş oldu.

Yeniden Refah Partisi'nden istifa ederek AK Parti'ye katılan Suat Pamukçu da Parti İçi Demokrasi Hakem Kurulu üyeliğine seçildi.

Erdoğan AKP'ye katılanlarla poz verdi

Milliyetçi temsil arttı, Miroğlu devre dışı kaldı

MKYK listesinde milliyetçi gelenekten gelen isimlerin sayısındaki artış dikkati çekerken, parti politikalarını eleştiren, partideki Kürt temsiliyetinin ve çözüm sürecinin etkin isimlerin Orhan Miroğlu MKYK listesine alınmadı.

Dikkati çeken yeni isimler

Ekonomist Abdülkadir Develi, eski Kredi Garanti Fonu Genel Müdürü İsmet Gergerli ile akademisyen Zakir Avşar, Türkiye Wushu Kung Fu Federasyonu Başkanı Abdurrahman Akyüz, MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Cihad Terzioğlu, TÜRGEV Yönetim Kurulu Üyesi Fatih Sadullah Selman, Bilgi ve İletişim Teknolojileri Başkanlığı Başkan Yardımcılarından Selçuk Sümer ise ilk kez MKYK listesine girmeyi başardı. Eski Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız ve eski Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen de listeye girdi. MKYK’daki kadın sayısı ise 17’den 12’ye düştü.

Özlem Zengin ve Soylu yok

AKP’nin Grup Başkanvekillerinden Özlem Zengin MKYK listesinde yer almadı, AKP tüzüğüne göre grup başkanvekilleri MKYK ve MYK’nın doğal üyesi. Zengin’in Meclis grubundaki görevinin süreceği, kabineye alınma ihtimalinin de bulunduğu konuşuluyor.

TBMM çalışmalarını “pasif” bulan ve siyaseti bıraktığını açıklayan eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun teşkilatlarda çalışmaya istekli olduğu söyleniyordu. Soylu da MKYK listesine alınmadı.

Parti politikalarını ve genel merkez yönetimini eleştiren isimlerden olan Şamil Tayyar da listeye alınmayan isimlerden. Yeni listede, eski MKYK üyeleri olan eski Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan, eski Kadın Kolları Başkanı Lütfiye Selva Çam, eski hakem Kuddusi Müftüoğlu, emekli general Remzi Albasan da yer almadı.

Zorlu’ya etkin görev

Kongrede, üç yeni genel başkan yardımcılığı ihdas edilerek Türk Dünyası İle İlişkiler, Sağlık Politikaları ve Kültür ve Sanat Politikaları Başkanlıkları kuruldu. Türk Dünyası İle İlişkiler Başkanlığı'na geçtiğimiz günlerde AK Parti'ye katılan eski İYİ Parti Sözcüsü Kürşat Zorlu'nun getirilmesi bekleniyor. Zorlu, genel başkan yardımcısı yapılacak ve partinin A takımında yer alacak.

Yazıcı’ya “yeni anayasa” görevi

Yazıcı’nın ise yeni anayasa çalışmalarının başında yer alması bekleniyor. Yazıcı’ya, daha önce eleştirdiği konularda çalışma yapabilmesi sözü verildiği iddia ediliyor. Önümüzdeki dönemde kurulması planlanan yeni anayasa heyetinde de Yazıcı’nın yer alacağı belirtiliyor.

Gökçer Tahincioğlu / T24


soL "Köşebaşı + Gündem" -22 Şubat 2025-

 

Tarihin düğümleri -Aydemir Güler-

Siyasette kimin kazanacağı önceden asla belli olmaz. Ama tarih gericilerden yana değildir.

Son günlerden üç gericilik temennisi... 

Bir: Zorunlu eğitim sınırlansın, örneğin son dört yıl çıksın, ki çalışacak olan çalışsın, evlenecek olan evlensin… 

İki: Hüda-Par’ın “Kemalizm illetinin memleketten çıkarılması” arzusu, ki bu, yerine her derde deva sayılmak üzere İslam geçsin, şeriat ilan edilsin anlamına geliyor… 

Üç: Geçtim “Mustafa Kemal’in askeriyiz” demeyi veya Cumhurbaşkanına itiraz etmeyi, “Türkiye’nin otomobilini” beğenmeyenden devlet bankasının kredi politikasını eleştirene kadar herkese ceza yazılsın.

Bu talepler, bu delirtici düzenin delilerinin icat ettiği zırvalıklar değil. Öyleleri de pekâlâ olabilir. Sonuç olarak delirten bir düzen olan kapitalizmin aklı başında görünümlü yöneticilerden vazgeçtiği bir çağda yaşıyoruz. Dünyanın neresine baksak, görünümüyle misyonu gayet örtüşen liderlere rastlayabiliyoruz! Bu tipolojiye, amiyane tabirle deli denebilir, ağızlarından çıkan sözlerin de çoğu zırva olmaktadır.

Ama bu durum, örneklediğim üç temenni için geçerli değil. Bunlar belirli bir sınıfın çıkarının mantıksal sonuna kadar zorlandığı “uç yorum” örneklerinden ibaret. 

Hakikaten sermayenin, emeğiyle geçinecek olan insanları sömürmeyi birkaç yıl ertelemeye bile sabrı yok… Neymiş, eğitileceklermiş! Olmasa da olur!

Batı dünyasının Doğu'yu ve Güney'i çocuk emeği yüzünden kınadığını, aşağıladığını, yaptırım uyguladığını biliyoruz. Ama sorunun esasen “haksız rekabet” olduğu, çoktan ilgili literatüre girmiş durumda. Bununla başa çıkmak için ya kendi çocuklarını da piyasaya süreceksin, ya da diğer ülkelerin çocuklarının çalışmasını önleyeceksin. Güç dengeleri, yerleşik normlar elveriyorsa, birincinin daha zahmetsiz, hatta sermayedarların üretim ve kâr tutkusu açısından daha uygun olacağı açıktır. Yani, okusa da işçi, okumasa da. Madem öyle…

Türkiye’de zorunlu eğitimi azaltmanın hatta mümkünse kaldırmanın ek bir “faydası” da, muhafazakârlığın “kanayan yarasına”, kızların “gözünün açılması” meselesine çözüm getirecek olmasıdır. Tabii bu yaşam koşullarında eve ekmek getiren nüfustan namus diye vazgeçmek zordur. Ama hem çalışmayıp hem de eğitim diye masraf çıkartana ne demeli! 

Her durumda sermaye kazanıyor. Gericilik de kazanca kılıf imal ediyor. Yakında çocuğu eğitime zorlamanın özgürlüklere aykırı olduğunu “kanıtlayan” liberal bir bakış türerse şaşmayın!

Bizim sorumuzsa şudur: Türkiye’de temel eğitimi azaltmanın ve küçük yaştaki çocukları çalıştırmanın yasal ve meşru hale gelmesi mümkün müdür?

Toplumsal ilerlemenin geri alınması, mümkün olabiliyor elbette. Ama bunun bir sınırı da oluyor. Ne kadar geri alınabileceği yerine ve zamanına göre değişse de, kapsayıcı bir kural formüle edebiliriz. Toplumsal ilerlemelere büyük tarihsel olaylarla, devrimci dönüşümlerle “düğüm atılır.” Geriye gidiş ancak bu düğüme kadar olur. 

Dünyanın bütününe damga vuran iki tarihsel olay var. “Büyük” Fransız ve “büyük” Rus devrimleri. 1789 ve 1917’nin temel ilkelerinin edindiği meşruiyet geri alınamıyor. Karşıdevrim yapılabiliyor, devrimler lanetleniyor, ama insanların doğuştan eşitliği, dinsel kurumların topluma mutlak egemenliği, kadınların erkeklerle eşitliği, herkese çalışma hakkı, devletin temel haklara ilişkin olarak yurttaşlara sorumluluğu, tabii ki temel eğitim… bunlar “lağvedilemiyor.” Bunların hayata geçirilememesi geri kalmışlık sayılıyor, eksiklik utanç vesilesi sayılıyor. 

Dünyanın bütününü kapsayan “devrim düğümlerinin” belirli bir ülkede geçerli olması için, yerel bir düğüme daha ihtiyaç duyuluyor. Bereket, Türkiye’de o var. Türk modernleşmesi 19. yüzyıl başlarında yola çıkar, ilki 1908, ikincisi 1923 olmak üzere iki ciddi devrimden geçer. Ondan sonra çocukların çalıştırılmasını, temel eğitimin kaldırılmasını savunmak meczupluğa indirgenmiştir. Asla yasalaştırılamazlar. 

Hangi kurumları oluşturursanız oluşturun, ne gerekçe uydurursanız uydurun, gericiliğin bu kadarını norm haline getiremezsiniz. 

İkinci ve üçüncü temenniler için de aynı akıl yürütmeyi tekrarlayabilirim. Türkiye’de şeriatçıların varlığı açık; kendilerini saklamıyorlar. Ancak bu, şeriatın ilan edilebileceği anlamına gelmiyor. Elimizde bir devrim var ve o devrim Türkiye’nin genetiğine işlenmiş durumda. Bu topraklarda modern bir devlet kurulmuş ve bu devlet herkese okul, her köye elektrik, hukuksal eşitlik vaat ederek kendisini geri alınamayacak bir taahhüdün altına sokmuş. Burada önemli olan, taahhütlerin ne kadarının yerine geldiği değil, neyin meşru olduğudur. Dünya çapında yani “büyük” devrimlerin insanlığa sunduğu değerler sistemi, özü itibariyle bizim ülkemize taşınmış, burada bir ulusal kurtuluş savaşı bağlamında yeniden üretilmiş. Bu işleme Cumhuriyet denmiş ve altına Kemalizm diye imza atılmış… 

Değil meczupluğun partileşmiş haline sözcülük edenler, devletin bütün temel kurumlarının en tepesindekiler koro kurup hep bir ağızdan bağırsa, bu değerler sistemi, adı ve imzasıyla olduğu yerde durur. Gerilemenin sınırı vardır. İlerleme ise ancak mevcudun üstünden devam ederek yaşanabilir. 

Hukuksallık da öyledir. Türkiye’nin “bir hukuk devleti” olarak tanımlanması, sıradan insanları ilgilendirmeyen ve onların anlayamayacağı bir terminoloji değildir. Keyfi, uydurma, herhangi bir meşruiyet arayışı içermeyen yasa ve uygulama olmaz. En baskıcı adımların bile bir hukuksallık dairesinde varlık kazanması, gerekçelenmesi gerekir. Bu Türkiye’nin sadece Cumhuriyet devrimiyle değil, ondan sonraki sınıf mücadeleleriyle, toplumsal kazanımlarla atılmış düğümüdür. Geriye gidilemez. Egemen güçler hukuk dışı yapılar oluşturabilir, katliam örgütleyebilir, yağma yapabilir. Ama bunları kural, norm haline getiremezler. Toplumun meşruiyet algısının içine sokamazlar…

Bunların her biriyle uğraşıldığı doğrudur. Bu bir mücadeledir ve sınırlar defalarca ihlal de edilmiştir. Mücadele sürmektedir ve hem yukarıdaki temenniler, hem yeni Anayasa zorlaması, hem –bir kez daha tekrarlamak pahasına hatırlatmam gerekirse- Bahçeli’nin tarihimizi “iki yüz yıllık uyku” diye damgalaması saldırının azgınlaştığını göstermektedir. 

Ama ne zorunlu eğitim kaldırılabilir, ne küçücük çocukların çalıştırılması utanç olmaktan çıkarılabilir, ne modernleşme ve Cumhuriyet’in normları toplumdan kazınıp çıkartılabilir. 

Burada ben de karşı-temennilerde bulunmuyorum. Veya “yaptırmayız” diye iddia etmiyorum. 

Sözünü ettiğim maddi duvarlardır. Siyaset kurumu çok önemlidir ama yapabileceğinin tarihsel, toplumsal sınırı vardır. İşte o sınırlardan söz ediyorum.

Peki, bu kadar mı? 

Hayır, gericiliğin önünde bir seçenek daha bulunmaktadır. O da kendisine sınır çeken yapıyı tamamen imha etmektir. Ülkenin nüfusuyla, devletin sınırlarıyla, toplumun bütün değerleriyle imhası halinde elbette düğüm falan da kalmaz... Ancak böyle bir hesaplaşma, birkaç on yıl boyunca ilerlemenin budanmasından farklıdır. Siyasette kimin kazanacağı önceden asla belli olmaz. Ama tarih gericilerden yana değildir. 

Gerici temennilerde bulunanlar, kusura bakmayın, hesaplaşmaya yaklaştıkça şansınız azalmaktadır.

                                                     /././

'OY’una Geldik' filmi oyuna geldi: 'Sinema bir ülkenin ışık kapısıdır'

“OY’una Geldik” filmi gösterime gireceği tarihten 1 gün önce fiili bir yasaklamayla karşı karşıya. Bakanlık gerekli "Eser İşletme Belgesi"ni vermedi. Bu duruma tepki göstermek için bir araya gelen film ekibi de polis engeline maruz kaldı.(https://haber.sol.org.tr/haber/oyuna-geldik-filmi-oyuna-geldi-sinema-bir-ulkenin-isik-kapisidir-396298)

                                                                       ***

Emperyalizmin yalan dünyası ve dürüstlüğü -Erhan Nalçacı-

Bu kadar yıl sonra emperyalizm kendine dönüyor ve sosyalizmli geçen yüzyılın zorunlu bıraktığı sahtekâr söylemi terk ediyor, en azından ABD olarak.

Trump’ın başkanlığa gelmesiyle birlikte daha önceki yazılarda ele aldığımız Altüst Oluş Çağı bir fırtına gibi esti. Trump’ın geçen dönemdeki utangaçlığı yok, kendi ekibiyle birlikte ABD devletinin bütün mekanizmalarını ele geçirecek şekilde hareket ettiler. Kafalarındaki planı büyük bir hızla devreye soktular.

Öte yandan emperyalizm dünyasında bir tane yalan olmayan laf yok, bir yandan da çok dürüstler!
Bu yazıda yalanlarına ve dürüstlükleri nerden geliyor diye bakalım:

Çok kutuplu bir dünya mı oluşuyor?

Hem uluslararası toplantılarda hem bu konuda yazanların dilinden çok kutuplu dünya lafı düşmüyor.

Geçen yüzyılda dünya gerçekten kutuplu hale gelmişti. Altı bin yıldır sömürülen emekçiler Ekim Devrimiyle iktidarı ele geçirdiler, kendi devletlerini kurdular ve devrimlerini görece uzun süre korumayı başardılar.
İşte o zaman kutuplu bir dünya oluştu, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra temel zıtlık iki sınıf arasında, başka bir deyişle iki dünya görüşü arasında şekillendi. Bütün dünya halklarını sömürmeyi hedefleyen sermeye ile eşit ve özgür bir toplum kurmak isteyen emekçi sınıflar iki kutuptular gerçekten.

Bugün devletler arasında böyle bir güçlü zıtlıktan bahsedebiliyor muyuz? Tabii ki hayır, çok kutuplu dedikleri emperyalist rekabetin yansımasından ve dünyanın yeniden paylaşımından başka bir şey değil.

Geçen yüzyılda oluşan ittifak sistemlerinin dağıldığını görüyoruz. Emperyalist ittifakların yeniden şekillenmesi kutuplaşmaya işaret etmiyor.

ABD ve İngiltere; Nazi Almanyası’nın askerî olarak güçlenmesini ve Sovyetler Birliği’ne saldırmasını kışkırtmış, gizliden gizleye desteklemişlerdi. Ancak Naziler Kızıl Ordu’ya yenilip geri çekilmeye başlayınca ABD ve İngiltere, işçi sınıfını durdurmak için kapitalizmin zayıf halkaları olan Yunanistan, İtalya ve Fransa’ya çıkarma yaptı. 

Savaş sonrası bütün Avrupa’da üstü sahtekârlıkla örtülü bir anti-komünist mekanizma kuruldu. NATO bu dönemin ürünüydü. Yalan propaganda, adam satın alma, sabotaj, cinayet, Nazilerin yeniden görevlendirilmesi, Nazileri destekleyen tekellerin ihya edilmesi, her şey vardı burada. Bu mekanizmayı ayakta tutacak sermaye desteği ABD’den geldi. 

Bu korkunç mekanizmanın üstü ise “demokrasi, çoğulculuk, insan hakları, Nazizm’e bir daha izin vermeme” gibi güya Batının değerleri ile örtüldü, olağanüstü bir riyakârlık günümüze kadar aktı. 

1960’lardaki Fransa’nın nükleer silah üreterek görece ABD’den bağımsızlaşmasını saymazsak bütün soğuk savaş esnasında Avrupa adeta ABD emperyalizmine bağımlı bir alt emperyalist mekanizma gibi çalıştı.
AB de ABD’ye bağımlı bir merkez olarak kuruldu, Yunanistan, Portekiz, İtalya gibi zayıf halkaları düzene bağladılar, 1990 sonrası eski sosyalist ülkelerin sermaye tarafından kapsanmasında operasyon birimi olarak çalıştı AB.

Biden döneminde son kez ABD’nin liderliği altında toplandılar, Ukrayna seferine çıktılar. Muhtemelen kapalı kapılar altında Alman ve Fransız sermayesine Ukrayna’nın zenginlikleri vaat edildi. Bu süreçte ne silah depolarında mühimmat kaldı ne kıpırdayacak halleri.

Ve Münih Güvenlik Konferansı’nda ABD Başkan Yardımcısı Vance bu dönemin bittiğini ilan etti. Vance öyle bir azarladı ki AB liderlerini, neye uğradıklarını anlamadılar. 

Karşılarında bir işçi sınıfı iktidarı yok ki Rusya’ya mutlak bir düşmanlık yapsınlar. ABD hiçbir kazancını bu asalak emperyalist sürüsüyle paylaşmayacak. Almanya’da ise yarın yapılacak seçimlerde yüksek oy alarak hükümete girme olasılığı olan Neonazi partiye dokunmayın sakın diye uyarmayı ihmal etmedi Vance. İronik olarak ikiyüzlülüklerini suratlarına vurdu.

Bu dönemin bittiğinin en çarpıcı sembolü ise bütün kariyerini Batı emperyalizminin kolektif ruh satılmışlığına adayan Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Christoph Heusgen’in kapanış konuşmasında gözyaşlarını tutamaması oldu. Sanki 1945’larden beri süren bir dönemin cenaze töreninde konuşma yapıyordu. Bu geçmiş dönemin kalıntısı diplomat Münih Konferansının görevinin demokrasi ve uluslararası diyalog olduğunu söyleyip Zelenkiy’e sahip çıktı.

ch
Alman emperyalizminin kıdemli diplomatı ve Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Christoph Heusgen kapanış konuşmasında gözyaşlarını tutamıyor.

Ukrayna-Rusya Savaşını Zelenskiy mi çıkardı?

Trump geçen gün “Hallice bir komedyen olan Zelenskiy ABD’yi 350 milyar dolar harcayarak, hiç kazanılmayacak bir savaşa ikna etti” dedi.

Bu kadar büyük bir yalan olur.

Ukrayna’nın Batı emperyalizmi tarafından yutulması 1990’dan sonra hep gündemdeydi. Sorosçular, ajanlar, diplomatlar, kiralık katiller bunun için çabaladılar. Özellikle 2001 sonrası Rusya’nın kendi başına bir kapitalist güç haline gelip Batı emperyalizminin arka bahçesi olmayı reddetmesinden sonra süreç hızlandı. Batı emperyalizmi tarafından kışkırtılan 2014 Maidan olayları sonrası ABD ve batılı diğer emperyalist devletler hâkimiyet sağladılar.

Biden yönetimi Çin ile ittifak halindeki Rusya’yı savaşamaz hale getirmek için bu savaşı tezgâhladı. Ukrayna’nın NATO’ya alınma girişiminin savaş nedeni olacağını biliyorlardı. Zelenkiy bu dönemin aktörü olarak Batı emperyalizmin ajanları tarafından bir kukla olarak seçildi. Ne bir yurtseverdi ne Ukrayna milliyetçisiydi.

Muhtemelen şimdi pozisyonunu korumaya çalışması ise yüz binlerce Ukraynalının yaşamına mal olan savaştan feci şekilde nemalanan mafyatik bir çete oluşturmaları.

Trump ekibi Rusya’yı diz çöktürme konusunda başarısız olmuş bu planı kökten değiştiriyor ve Rusya’yı yanına çekebilmek için büyük bir manevra yapıyor.

Türkiye’ye bu ortamda olanak mı doğuyor?

Birçok yazar bunu söyleyip duruyor: Şimdi AB’nin bu zayıflamış haliyle Türkiye’ye ihtiyacı doğmuş, Türkiye ordusu ve silahlanmada gösterdiği performans ile AB’ye davet edilebilirmiş veya diğer kutuplar ona yer açabilirmiş.

Bu köşede hiçbir zaman Türkiye sermaye sınıfına ve AKP’ye “şuraya gir daha iyi olur” diye öneride bulunmamayı prensip ediniyoruz.

Ancak emperyalist rekabetin alabildiğine kızıştığı bu ortamda Türkiye’nin bu kadar hızlı bir şekilde silahlanması ve dış ortamlara olan iştahı kaçınılmaz olarak başının belaya gireceğini bize söylüyor.

Gelelim dürüstlüğe

Bundan 177 yıl önce Marx Komünist Manifesto’da şöyle yazmıştı:

Burjuvazi iktidara geldiği her yerde, tüm ataerkil ve feodal ve kırsal ilişkileri yok etti. İnsanı doğal efendilerine bağlayan karmaşık feodal bağları acımasızca kopardı ve insanla insan arasında çıplak çıkardan, duygusuz “nakit ödeme”den başka hiçbir bağ bırakmadı. Dinsel coşkunluğun, şövalyece tutkunluğun ve dar kafalılara özgü hüznün kutsal heyecanını bencil hesapçılığın buz gibi soğuk sularında boğdu.

Bu kadar yıl sonra emperyalizm kendine dönüyor ve sosyalizmli geçen yüzyılın zorunlu bıraktığı sahtekâr söylemi terk ediyor, en azından ABD olarak.

Trump “500 milyar doları Ukrayna savaşı için harcadık, aynı tutardaki nadir metallerle borcunuzu ödeyeceksiniz” diyor. Almanya’yı, Polonya’yı vb. dışarıda bırakarak Ukrayna’ya bir sömürge gibi çöküyor.

Gazze’si, Panama’sı, Grönland’ı, yazmaya gerek yok.

Bu dürüstlük iyi emperyalizmin ne olduğunu anlamak için.

Madem o kadar dürüst olmaya başladınız, biz de dürüst davranalım.

“Sermaye sınıfı; elinizdeki üretim araçlarını, bankaları, silahları ve kullanmakta olduğunuz biçimiyle yapay zekâyı yavaşça yere bırakın ve defolun insanlık tarihinden.”

                                                       /././

Öne Çıkan Yayın

Orman Genel Müdürlüğü kârını 'yangın söndürme uçağına' değil, faize yatırdı + İtfaiyecinin mesaisi 49 TL, şehitliği ise sözde -EVRENSEL-

Orman Genel Müdürlüğü kârını 'yangın söndürme uçağına' değil, faize yatırdı - Uğur Zengin- Kâr hedefiyle hareket eden Tarım ve Orman...