İhale şartnamesi skandal! Moda’daki milyarlık vakıf arazisi kime peşkeş çekilecek? + Aktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor + Silah sanayii iştah kabartıyor! 100 milyar dolarlık ‘kutsal pasta’ -Bahadır Özgür/halkTV

İhale şartnamesi skandal! Moda’daki milyarlık vakıf arazisi kime peşkeş çekilecek?

Deprem korkusuyla yaşayan, merkezinde nefes alacak yeri kalmamış İstanbul’da, gündemin yoğunluğu da fırsat bilinerek, büyük bir vurgun hazırlanıyor. Kentin en değerli yerlerinden olan Kadıköy Caferağa Mahallesi’nde Moda semtinin kamunun kullanımına açık 12 bin metrekarelik dev arsası ihaleye çıkarıldı. İhalenin şartı dört blokluk lüks konut inşa etmek… Moda’nın sahil kısmı boydan boya parktan oluşuyor. Tam merkezinde ise boş alan olarak kalmış kocaman bir bölge var. Mülkiyeti mazbut Ali Osman Hüseyin Vakfı’na ait. Yani yöneticisi ve mirasçısı yok. Devlete geçen bir vakıf bu.

Arazi yıllardır halkın ve kamunun kullanımında. İçine Moda Cami var. Ayrıca çocuk parkı, otopark, muhtarlık binası, aile sağlık merkezi, temizlik işleri hizmet binası, 112 istasyonu bulunuyor. Bir kısmı da bostan. Üstelik burası resmi olarak afet toplanma alanı. Tapuda ‘tarla ve ahır’ olarak geçiyor.

İşte bu arsaya göz diktiler şimdi…

Vakıflar Meclisi, 16 Temmuz 2025 günü aldığı bir kararla araziyi ihaleye çıkardığını duyurdu. İhale 11 Eylül’de yapılacak. Mahalleli isyan ediyor. Satışa karşı imza kampanyası da başlattılar. Olay geçen hafta haber oldu. Çünkü ihale açıkça bir peşkeş. Bunun için ihale şartnamesine bakmak yeterli.

Vakıflar Meclisi’nin kararında “kat karşılığı yapım işi” deniliyor. İhalenin şartı ise dört bloktan oluşan lüks bir site inşa etmek. Buradan 4+1’lik toplam 50 daire ve 10 bin TL vakfın hesabına geçecek. İhalenin muhammen bedeli 1 milyar 503 milyon 510 bin lira. Yani vakfa verilecek daireler dikkate alınırsa müteahhit buraya milyarlarca lira kar elde edeceği lüks bir site inşa edecek.

‘SON BÜYÜK FIRSAT’

İhale şartnamesine göre belli müteahhitlerin katılabileceği bu ihale ile inşaat rantına açılacak olan bölge aslında koruma alanının içinde. İmar planı yok. Tescilli ağaçlar da yer alıyor. 2022’de Kadıköy Geleneksel Çarşı ve Moda Kentsel ile 3. Derece Arkeolojik SİT Alanı” ilan edildi. Dolayısıyla inşaat yapılmaması gerekiyor.

Ancak ülkenin gündeminin yoğunluğu içinde gözlerden kaçırılmaya çalışılan ihale ile Moda’nın en gözde yerinin birilerine pazarlandığı anlaşılıyor. Nitekim bazı emlak sitelerinde yayınlanan haberlerde şöyle deniliyor:

“Moda’da yeni arsa üretiminin neredeyse imkânsız olduğu düşünüldüğünde, bu ihale ‘son büyük fırsat’ olarak değerlendiriliyor. Yatırımcılar açısından bu ihale hem yüksek prestij hem de ciddi bir finansal kazanç potansiyeli anlamına geliyor. Kısacası; Moda Camii çevresindeki bu dev arazi, yalnızca bir inşaat projesi değil, İstanbul’un gayrimenkul tarihinde bir dönüm noktası olmaya aday.”

Zaten kentsel dönüşüm projeleri ile büyük bir inşaat furyasının kuşatması altında olan Kadıköy’ün nadir kalmış halka açık boş alanlarından birisi olan Moda’daki milyarlık vakıf arazisinin ihalesinin mutlaka iptal edilmesi şart.

                                                               /././

Aktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor

Esenyurt’un görevden alınan seçilmiş Belediye Başkanı Prof. Ahmet Özer’in tutukluluğunda büyük bir skandal yaşanıyor. Adının önünde ‘Cumhuriyet’ yazan savcıları, devletin müfettişlerinin ve uzmanlarının ayrı ayrı hazırladığı 3 resmi rapora değil de bir suç örgütü liderinin anlattıklarına itibar ediyorlar.

Prof. Özer’in tutukluluğu 300 günü aştı. Hakkında iki suçlama var. İlki; ‘terör örgütüne üye olmak.’ Belediyeye kayyumun sebebi de buydu zaten. 14 Temmuz’da yapılan duruşmada ‘terör örgütü üyeliği’ ithamından dolayı Özer, adli kontrolle tahliye edildi. İkinci suçlama ise Aziz İhsan Aktaş’ın liderliğindeki suç örgütünün faaliyetleri ile ilgili dosya kapsamında, ‘ihaleye fesat karıştırmak ve rüşvet almak.’ Mahkeme bu ithamdan dolayı tutukluluğun devamına karar verdi.

Peki Özer’in hala tutuklu olmasının dayanağı nedir?

İŞTE O 3 RAPOR

İşte skandal da burada. Çünkü savcıların önünde aslında Özer’in ihalelerde sorumluluğu olmadığını açıkça anlatan 3 resmi rapor var. Ama şu sıralar koruma ordusuyla elini kolunu sallayarak gezen, TV’lere çıkıp röportajlar veren suç örgütü lideri Aktaş’ın iddiaları daha ‘muteber’ sayılıyor.

Raporların ilki, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Kontrolörlüğü’nün 2 Aralık 2024 tarihli ‘Tevdi Raporu.’ Rapor, Aktaş’ın şirketine verilen ihaleyle ilgili. Raporda çok net biçimde Ahmet Özer’in söz konusu ihale ile ilgili hiçbir sorumluluğu bulunmadığı vurgulanıyor.

İkinci rapor, bir Sayıştay uzman denetçisi ve İçişleri Bakanlığı Başkontrolörü’nün imzasının bulunduğu bilirkişi raporu. Özer’in adının bile geçmediği raporda, belediye başkanının yetki devrinden dolayı hukuki sorumluluğunun olamayacağına ilişkin kanun maddesine atıf yapılıyor. Yani bu raporda da Özer’e bir itham yok.

Üçüncüsü yine bir bilirkişi raporu. Raporu yazan kişi tanıdık. Ekrem İmamoğlu’nun basın açıklaması ile kamuoyuna açıkladığı S.B. adlı kamu ihale uzmanı olan bilirkişi bu. Onun kaleme aldığı raporda da Özer’in “ihaleye fesat karıştırma” konusunda sorumluluğu olmadığı vurgulanıyor. Sadece kanunda belirtildiği üzere, belediyede en üst amir olmasından dolayı “görevi ihmal” yönünden bir sorumluluğu olduğu ifade ediliyor.

Bu raporlarda soruşturmada suç örgütü lideri olarak itham edilen Aziz İhsan Aktaş’ın kardeşi ve akrabaları şüpheli durumunda. Yani bilirkişiler Aktaş ailesinin ve şirketlerinin şüpheli olduğunu, Özer’in ise sorumluluğu olmadığını söylerken, savcı Aktaş’ı bırakıp Özer’i tutukluyor.

Üstelik Ahmet Özer’in suçlandığı ‘fesatın’ konusu olan ihale, Özer zamanında tamamlanmadı bile. O tutuklandıktan sonra belediye yönetimine atanan kayyum ihaleyi onayladı ve Aktaş’ın şirketine ödeme yaptı.

Bir savcı, devletin kurumlarının ve yargının görevlendirdiği müfettişler ile uzmanlar yerine bizzat kendisinin örgüt lideri diye suçladığı birisinin anlatımlarına itibar etmesinden adalet nasıl çıkar?

                                                         /././

Silah sanayii iştah kabartıyor! 100 milyar dolarlık ‘kutsal pasta’

CHP’li belediyelere operasyonun baş ‘itirafçısı’ olan Aziz İhsan Aktaş’a suikast iddiasıyla başlayan soruşturma, aniden savunma sanayiine sıçradı. Gözaltı zincirine eklenen son halka, ASSAN’ın CEO’su ve sahibi oldu. Böylece İBB borsası, suikast kumpası derken gizlemli bir ‘askeri casusluk’ vakasını çözmeye çalışırken bulduk kendimizi.

Olay nereye varacak henüz kestiremiyoruz. Ama kocaman bir soru akılları kurcalamıyor değil: Nasıl oluyor da sokak kabadayıları, ne idüğü belirsiz avukatlar, kafe işletmecileri, araç kiralayanlar bile devletin en mahrem dünyasının parçası olabiliyorlar?

Soru basit ama yanıtı değil. Askerin çorabından yemek yediği tabağa, giydiği çelik yelekten tuttuğu silaha, taktığı miğferden sıktığı mermiye, tanka, topa, füzeye uzanan devasa bir pazardan bahsediyoruz çünkü. 700 bin kişilik bir ordunun tedariğinin yanında, dört bir taraftaki bölgesel savaşların etkisiyle korkunç hızda büyüyen bir ticaret bu.

Yine de pazarı rakamlarla biraz somutlayalım…

2010’da 853 milyon dolar olan ihracat bugün 8 milyar dolara, 3.7 milyar dolar olan ciro da 16 milyar dolara çıktı. 2010’larda 200-250 proje yürütülürken şimdi 1100’ü aşıyor. Asıl çarpıcı olan sözleşmelerin toplam tutarının 100 milyar dolara ulaşması. Dört yıl önce 60 milyar, 10 yıl önce 8 milyar, 20 yıl önce 5 milyar dolardı.

Yani 2025 itibariyle masada herkesin iştahına kabartan 100 milyar dolarlık kocaman bir ‘kutsal pasta’ duruyor! Peki kimler paylaşıyor?

TEPEDEN AŞAĞIYA BESİN ZİNCİRİ

2024’te devletin doğrudan çalıştığı ana firma sayısı 1278’di. Toplam ana şirket sayısı ise 3000’i aşıyor. Üçte ikisi 2010’dan sonra kuruldu veya iş koluna savunma sanayiine de ekledi. Mesela; 1980’lerde kurulan ASSAN savunma sanayiine 2016’da girdi. Kamuoyunun bildiği Akım Metal 2013’te, Aksa 2011’de, Anadolu Grubu’na bağlı Anadolu Isuzu 2017’de sektöre adım atmış bazı firmalar.

Bir de alt tedarikçiler var. ASELSAN geçen yıl 3300’ü yurt içi, 2200’ü yurt dışı olmak üzere toplam 5500 tedarikçiye iş verdi. Yüzlerce tedarikçi ile çalışan MKE’nin 2024’te aktardığı kaynak 34.7 milyar lira.
20 yıl önce savunma sanayii denildiğinde Koç, Kale, Nurol, BMC vs. akla gelirdi. AKP döneminde ise Baykar’la tanıştık. Sonrası adeta fırtına…

2015’ten itibaren irili ufaklı yüzlerce şirket pastadan pay almaya başladı. Bunda Libya’dan Suriye’ye uzanan iç savaşlar ile Ukrayna-Rusya ve Afrika’daki çatışma bölgelerinin etkisi büyük.

Fakat 2018’de başkanlık rejimine geçildikten sonra, savunma sanayiinde bir konsolidasyon sürecinin başladığını söylemek mümkün. Doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlı pek çok kamu şirketi de kuruldu. Devlet şirketlerinin etrafına ‘yeni tedarik ağları’ örüldü.

Pastanın ufak dilimlerinin besin zincirinin alt halkalarına nasıl yayıldığına dair çarpıcı bir örnek verelim:
ASELSAN Konya Silah Sistemleri 2018’de kuruldu. Yüzde 51 hissesi kamunun, kalanı aynı yıl kurulan Konya Savunma Sanayi AŞ’ye ait. Konya Savunma Sanayi, 24 farklı şirketin birleşmesinden oluştu.

En büyük ortak, Koyuncu Nakliye Pazarlama. 5 akaryakıt istasyonu var. Bir otomobil firmasının Konya bayiliğinin yanında, araç muayene istasyonu da işletiyor. Özelleştirmeden Tuz Gölü’ndeki imtiyazı aldı. Tuz ihracatının yarısını gerçekleştiriyor.

Diğer ortakların arasında silahla ilgili firma sayısı yalnızca üç. Onlar da av tüfeği ve tabanca imal ediyorlar. Kalan bazılarını da sıralayalım: Safa Tarım, Ayakkabı Dünyası ile Damat Tween gibi hazır giyim markalarının Konya işletmeciliğini yapan ABC Kavafiye Konfeksiyon, Mges Enerji ve İnşaat, Beşel Endüstriyel Gıda, Ömer Atiker Yakıt Sistemleri İthalat, Enka Süt ve Gıda, Filkar Otomotiv, Konya Saraylı Madeni Eşya İmalat.

GÖZDE ÜRETİM MÜHİMMAT

Başkanlık rejimi ile başlayan konsolidasyonun besin zincirinin tepesindeki ayağı ise bambaşka bir hikaye. Orada tekelleşme söz konusu. Yüksek teknoloji, AR-GE, patent, küresel silah şirketleri ve devletlerle ilişki gerektiren işler, kaçınılmaz olarak belli grupların ve kamunun hakimiyetinde. Bunun dışında kalan yeni bereketli alan ise mühimmat üretimi.

Özellikle 155 mm top mermisi dünyanın gözdesi. Ukrayna savaşı bir 155 mm savaşıydı. Milyonlarca ateşlenen 155 mm’nin adedi ortalama 3000-4000 Euro arası satıldı. İsrail, Gazze’yi yerle bir ederken on binlercesini kullandı.

Geçen yıl Çekya, Polonya, Sırbistan ve Ukrayna’da mühimmat ihalelerinde yapılan milyonlarca dolarlık yolsuzluklarla alakalı soruşturmalar açıldı. Bir kısmının ucu Türkiye’ye dek uzanıyor. Sektörün uzmanları yüksek teknoloji gerektirmeyen mühimmat ve patlayıcı üretiminin, savunma sanayiinin ‘orta sınıfı’ ülkelere kaydırıldığını belirtiyorlar. 10-15 yılda zırhlı üretiminde söz sahibi olan Türkiye artık mühimmatta da oldukça iddialı.

Üretim ve ihracat yakın zamana kadar MKE’nin tekelindeydi. Ona iki rakip çıktı. Birisi, 2021’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın özel teşvik vermesiyle fabrikasının temelini atan, dün de el konulan ASSAN. ASSAN aynı zamanda MKE’nin en büyük barut ve TNT tedarikçilerinden. 155 mm’de diğer rakip 2023’te Çorum’da üretime başlayan Arca Savunma. Kuran kişi emekli bir mühimmat yüzbaşısı. Ortağı AKP’li bir siyasetçi. Siyasi ilişkilerinin tepelere kadar çıktığı söyleniyor. Bir yılda 5’inci büyük ihracatçı oldu. Son savunma fuarında toplam 6.3 milyar dolarlık sözleşmenin 2 milyar dolarını Arca kaptı.

ABD’nin ürettiği 155 mm mühimmatı tek başına birkaç ayda üretiyor. Zaten ABD de tedariğinin önemli kısmını ona ihale etti. Ayrıca havan ve obüs mermilerinde payını artırıyor. Türkiye'nin ilk C4 patlayıcı fabrikası da yine Arca bünyesinde kuruldu. Ankara’da yeni satın aldığı dev araziye bir de kapsül fabrikası açacak.

Patlayıcı üretiminde Sabah’ın da sahibi olan Kalyoncu ailesinin şirketi Zirve Holding iddialı. Balıkesir’de geçen yıl patlama olan fabrika onların. FETÖ operasyonlarında el konulup ihalesiz verilmişti. Bunun yanında yine AKP ile sıkı ilişkileriyle bilinen, altın rafinerisi olan, doğalgaz dağıtım imtiyazına sahip Ahlatçı Holding de ciddi bir atakta. Çorum’da barut ve TNT fabrikası kurdu. Ayrıca aynı yerde jet yakıtı tesisi inşa ediyor.

Daha başka şirketler de var kuşkusuz. Genel eğilimi göstermek için bazı örnekleri aktardım.

Türkiye’nin savunma sanayiine dair çizilebilecek en kaba manzara böyle işte. AKP, rejimi değiştirmeye başlamasıyla beraber, savunma sanayiini de iktidarının ana kolonlarından birisi olarak yeni baştan inşaya girişmişti. Konsolidasyon hızlanacak gibi görünüyor. Çünkü savunma sanayii ideolojik-politik gücünün yanında, ‘milli güvenlik şalının’ altında gerçekleşen dünyanın en karlı ticareti. Kamu kaynağının aslan payı daima buraya akıyor.

Devletin güvenlik sınırlarını çizen, kaynağa hükmeden, ticaretin de rotasını belirler. Dolayısıyla o rotayı görmek için arada bir besin zincirinin tamamına bakmak gerekiyor.

Bahadır Özgür / halkTV


                        

Gerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezber” halleri -Gökçer Tahincioğlu/T24-

Geçen haziran ayında rektör imzasıyla Elazığ’daki bir adrese bir kadro ilanına çıkıldığı bilgisi verildi. Örneğine rastlanmayan bu olayda, üniversite resmi yazıyla başka bir kentteki kişiyi "kadro açık" diye bilgilendiriyor. Kadrodaki koşullar gerçekten tam da akademisyenin başvurusuna uygundu ancak başvuru yapmadı, çünkü üniversiteyle süren bir davası vardı. Mahkemelik olan konu “eski ve iptal edilen” kadro ilanı. Yeniden neden ilana çıkıldı ve mahkeme süreci devam ederken ev adresine bu kadro ilanı gönderildi, meçhul



Anımsanacaktır zira çok tartışıldı…

Munzur Üniversitesi’nde kalorifer kazanı, elektrik işlerinden sorumlu tekniker olarak görev yapan bir ismin önce Teknik İşlerden Sorumlu Rektör Danışmanlığı’na atandığı, bir süre sonra da öğretim görevlisi olarak atanabilmesi için şartlarına özel olarak kadro ilanına çıkartıldığı bu köşeden, T24 aracılığıyla gündeme geldi.
* * *
Ne hikmetse, az zamanda çok ve büyük “işler” yaparak, kariyer basamaklarını hızla tırmanan bu ismin tam da şartlarına uygun kadro ilanına nasıl çıkıldığı haberini görmezden gelen “yandaş medya”, bunun yerine savunmaya geçti.

Üniversiteyi kuşatmak için can atan bazı tarikatların etkisi mi bilinmez ama savunmaya yönelik haberler ibretlik!

Haberleri ayrı ayrı ele almaya gerek yok zira, muhabir imzası taşımamasına rağmen “özel haber” diye paylaşılan, iki “güzide” kurumun sayfalarında yer verdiği haberler kelimesi kelimesine aynı.

Tanıdık bir yöntem bu. Daha önce Gülen cemaati mensuplarının yürüttükleri operasyonlarda, bir anda bazı “gazetecilere” bir metin ulaştırılır, hepsi birden haberi yazmaya başlardı. Ertesi gün gazetelerindeki spotlar bile aynı olurdu.

Haberlerden biri, “İftira çöktü, kaloriferci dedikleri öğretim görevlisi 4 üniversite mezunu çıktı” başlığını taşıyor.

Yapışkan dili ile tanınan gazetenin daha yaratıcı olduğunu söylemek lazım. Aynı başlığa “T24 yazarının” ifadesini eklemişler. Devamında da “köşe karalayan” gibi yaratıcı sıfatlar kullanmışlar.
* * *
Ancak aynı yaratıcılık haberlerin devamında yok.

İki haberde de (ulusal düzeyde olmayan ancak aynı içeriği paylaşan siteleri saymaya da gerek yok) ifadeler birebir aynı. Zahmet edip ellerine tutuşturulan metne “takla” bile attırmamışlar.

“Muhalif medyanın bir yalanı daha çöktü. T24 yazarı Gökçer Tahincioğlu’nun 7 Ağustos 2025 tarihli “Yüzleşme” yazısında ortaya attığı iddialar, mahkeme kararıyla çürütüldü. Yazıda “kalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol” ifadeleriyle hedef alınan M.B.'nin 4 üniversiteden mezun olduğu ve sınavı hakkıyla kazanarak atandığı ortaya çıktı. Tahincioğlu, Munzur Üniversitesi’nde teknik işlerde görevli bulunan ve ardından öğretim görevlisi olmak için rektörlüğün açtığı sınava giren M.B.'nin “torpille” yükseldiğini ileri sürdü. Yazıda özellikle 4 üniversite bitiren ve daha önce de üniversitede uygulama dersleri verdiği öğrenilen M.B. için “kaloriferci” ifadesiyle aşağılayıcı bir dil kullanıldı. Tahincioğlu'nun ortaya attığı iddiaların gerçeği yansıtmadığı belirlendi. Süreç, öğretim görevlisi alımına başvuran ve tarih bölümünden mezun olduğu için gerekli şartları taşımadığı anlaşılan İ.T. isimli başka bir adayın atamaya itiraz etmesiyle başladı. İ.T.'nin açtığı dava sonucu yürütme durduruldu. Ancak mahkemenin iptal kararının ardından yeniden oluşturulan jüri, davacı İ.T.'nin gerekli şartları mahkeme kararıyla da taşımadığını kesin olarak tespit etti. Ancak İ.T'nin durumu hazmedemeyip medyayı da harekete geçirdiği öne sürüldü…”
* * *
Bu muazzam habere yer verelim ki herkes görebilsin. İfadeler yukarıdaki gibi. Haberlerde ilgili kişinin diplomaları da sıralanmış. İki adet iki yıllık yüksekokul, iki de açıköğretim lisans diploması…

Haberlerin en eğlenceli cümlesi şu:

“Tüm şartları eksiksiz yerine getiren ve su altı kaynak yapımının öğretimi konusunda Türkiye'de sayılı isimlerden biri olan ve bu konuda ders verecek olan M.B., tekrar sınava girerek 90 puan almak suretiyle başarıyla sınavı kazandı. Böylece, ‘torpil’ iddialarının tamamen temelsiz olduğu; yargı kararı, resmi diplomalar ve sınav sonucuyla birlikte tescil edilmiş oldu.”
* * *
Elbette kimse M.B.’nin üniversite bitirmediğini söylemedi. İlanların tam da bu kişinin şartlarına göre açıldığını belirtiyor haber. Ancak okuma zahmetine katlanmadıkları için buna bir açıklama da getirilmemiş.

Buna karşılık, M.B., “Su altı kaynak yapımının öğretimi konusunda Türkiye’de sayılı isimlerden biri” olarak nitelendirilmiş.

Haberlerde yer verilen diplomalara bakılınca, 2023’te ilgili bölümden mezun olduğu görülüyor. Demek ki sadece 2 yıl gibi bir sürede bu alanda Türkiye’deki sayılı isimlerden biri olabiliyorsunuz.
* * *
Yanıtlanması gereken bir soru daha var.

M.B., kadro ilanına başvurmasını sağlayan iki yıllık yüksekokul diplomasını Pertek’ten almış, Tunceli’nin ilçesinden.

Oysa Tunceli merkez kampüsünde zorunlu mesai yapmak zorunda. 2023-2024’te “uzaktan eğitim programı” olmayan bu programa nasıl gidip geldiği meçhul?

Ya özel olarak izin verildi ya da derslere girmedi. Başka açıklama bulmak mümkün değil…

Bu eğitimi şu anki üniversite yönetimi ve rektör göreve başlamadan tamamladığı anlaşılıyor.

Belki de Türkiye’de, bu alanda “sayılı isimlerden biri” olduğu için, eğitim almaya gerek görmemiştir!
* * *
Tartışmalı işler bununla sınırlı değil.

Üniversitelerde sürekli “kişiye özel” akademik kadro ilanlarından söz ediyoruz.

Ancak bu kez gerçekten “kişiye özel” bir ilan söz konusu.

Geçen haziran ayında rektör imzasıyla Elazığ’daki bir adrese bir kadro ilanına çıkıldığı bilgisi verildi.

Örneğine rastlanmayan bir durum.

Üniversite kadro ilanı veriyor ve resmi yazıyla başka bir kentteki kişiyi “kadro açtık” diye bilgilendiriyor. Üstelik koşulları o kişiye uygun.

Sözü edilen kadrodaki koşullar gerçekten tam da akademisyenin başvurusuna uygundu. Ancak başvuru yapmadı.

Yapmadı zira üniversiteyle süren bir davası vardı.

Daha önce çıkan bir kadro ilanına başvurmuş, şartları uygun bulunmuş, tam o aşamada kadro iptal edilmişti.

Bunun üzerine dava açmıştı ve mahkeme bu başvuruyu haklı bulmuştu.

Mahkemelik olan konu “eski ve iptal edilen” kadro ilanı. Yeniden neden ilana çıkıldı ve mahkeme süreci devam ederken ev adresine bu kadro ilanı gönderildi, meçhul.

Mahkemenin yeni bir kadro ilanı açın diyecek hali yok, eski kadro ilanının iptalini tartışıyor.

Yeni ilana çıkın dese bile, üstelik imzalı belgeyle ev adresine kadro ilanı göndermek, bambaşka bir aşama.

Sonuçta akademisyen, bu ilana başvurmadı ve ne hikmetse üniversite yönetimi bu ilanı da iptal etti. O ilana başvuranlar da ne olduğunu bile anlamadı…
* * *

Munzur Üniversitesi’ne özel değil bunlar elbette.

Ancak her gün CHP’li belediyeleri konu edenler ne hikmetse Türkiye’nin dört bir yanından, üniversitelerden gelen bu bilgilere gözlerini kapatıyor, üstelik de haber değeri olmayan haberlerle konuları kapatmaya çalışıyorlar.

Üniversite kaynaklarının karşı iddialarına da yer verelim.

Kaynaklar, söz konusu ilanın, akademisyenin adresine, mahkeme kararı gereğince gönderildiğini, bir usulsüzlük olmadığını söylüyor. M.B.’nin atanması sürecinde de hukuka uygun hareket edildiği savunuluyor.

Belli ki gerçekten bu iddiaların bağımsız biçimde denetlenmesi ve soruşturularak sonuca bağlanması gerekiyor. Yandaş medya haberleri, trol paylaşımları ile değil…
* * *
Son bir notu da ekleyeyim.

Söz konusu iddiaları sormak için, son dönemde çok sayıda iddianın hedefinde olan Munzur Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kenan Peker’e not bıraktım.

Alışılmadık bir biçimde geri aradı ve iddiaları doğrudan sorma olanağı buldum. Nazik biçimde sorularımı yanıtladı. Son dönemde ortaya atılan bazı iddialarla ilgili olarak bilgisinin bulunmadığını, bilgi alacağını da iletti.

Söyleşi formatında bir görüşme yapmadığımız için diğer sözlerini elbette aktarmıyorum. Belki ileride üniversite ile ilgili sürekli gündeme gelen iddiaları geniş biçimde konuşma olanağı da bulabiliriz. Yine de son dönem Türkiye’de olan bitenler ve kimsenin konuşmaya bile yanaşmaması düşünüldüğünde, alışılmadık bir davranış gösterdiğini de belirtmek isterim.
(Gökçer Tahincioğlu-T24)

                                                                              /././


HES’te su bitince GES’e yöneldiler: Arazilerine el konulan köylüler Cumhurbaşkanlığı kararını yargıya taşıdı + Define aramak için ÇED süreci başlatıldı: Antalya'nın kültürel mirası 'yasal' yağmaya açılıyor(Yusuf Yavuz-soL)

HES’te su bitince GES’e yöneldiler: Arazilerine el konulan köylüler Cumhurbaşkanlığı kararını yargıya taşıdı

Antalya Kumluca’da GES projesi için acele kamulaştırma yoluyla bahçelerine el konulan köylüler, Cumhurbaşkanlığı kararının iptali için dava açtı.

ntalya’nın Kumluca ilçesine bağlı Çaltı Mahallesinde güneş enerjisi santrali (GES) projesi için acele kamulaştırma yoluyla arazilerine el konulan köylüler konuyu yargıya taşıdı. Alakır Nehri üzerinde inşa edilen Dereköy HES’te enerji üretecek yeterlilikte su bulunmayınca, bu tesise entegre olarak üretim yapacak yardımcı GES projesi yapılması gündeme geldi. Bunun için Ekim 2021’de ÇED Gerekli Değildir kararı verilirken, 17 Temmuz 2025 tarihinde ise Cumhurbaşkanlığı kararı ile toplam 9 parselden oluşan 40 bin metrekareden fazla arazi için acele kamulaştırma kararı alındı. Köylüler ise arazilerine el konulması anlamına gelen Cumhurbaşkanlığı kararının iptali için Danıştay’da dava açtı.

Kumluca Alakır Vadisi’ndeki Dereköy HES’e entegre olarak yapılması planlanan GES projesi Reis Enerji tarafından projelendirilmişti. Dereköy HES’in İstanbul merkezli İrem İnşaat şirketine satılmıştı. Reis Enerji’nin 2021 yılında aldığı ÇED kararı ile uygulanmak istenen GES projesi için Çaltı Mahallesi’nde toplam 40 bin 200 metrekareden oluşan 9 ayrı parsel için acele kamulaştırma kararı alındı.

Köylünün geçim kaynağı olan 2,5 dekarlık araziye 57 bin lira

EPDK’nın yürüttüğü kamulaştırma işlemleri için hazırlanan raporlarda, köylülerin nar bahçeleri, nohut ekilen, marjinal kuru tarım arazisi olarak gösterilirken, 2,5 dönümlük bir parsele 57 bin lira kamulaştırma bedeli öngörülmesi yerel halkın tepkisini çekti.

Yargı kararlarıyla birçok kez iptal edilen acele kamulaştırma kararları, savaş koşulları ya da ülke güvenliğini ilgilendiren konular için istisna olarak başvurulan bir yöntem olarak biliniyor. Ancak son yıllarda özel şirketlerin yaptığı enerji projeleri başta olmak üzere kentsel dönüşüm, otoyol, madencilik ve benzeri konularda sıkça başvurulan bir yöntem haline geldi. Acele kamulaştırma kararlarının mağdur ettiği halk, hakkını yargı yoluyla arıyor.

Köylüler kararın iptali için Danıştay'a dava açtı

Kumluca Alakır Vadisi’ndeki Çaltı Mahallesi halkı da, GES projesi için bahçe ve tarlalarına el konulması anlamına gelen acele kamulaştırmayla ilgili 17 Temmuz 2025 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali için Danıştay’da dava açtı.

Acele kamulaştırma uygulamasının, sadece belli şartlarda ve durumlarda verilebilen karar olduğu ve sınırsız bir yetki içermediği belirtilen dava dilekçesinde, “Hele ki özel bir şirketin projesine yarar sağlayacak şekilde bu şekilde acele kamulaştırma kararı verilmesi yasalara aykırıdır” denildi.

mh
Acele kamulaştırma için çıkarılan Cumhurbaşkanı kararı

Halkın, 'HES'te enerji üretecek su yok' uyarısı dikkate alınmadı

Alakır Vadisi’ndeki HES projelerinin inşa edildiği dönemde yöre halkının bu HES’lerde elektrik üretmek için yeterli su olmadığı yönündeki uyarılarının olduğu anımsatılan dava dilekçesinde, “Gelinen zamanda HES’lere karşı mücadelede yöre ve köy halkının haklılığı ortaya konulmuştur. HES’lere yardımcı enerji üretim tesisi kurma olanağı sağlanmıştır. HES sürecinde gereken ÇED süreçleri işletilmediğinden ve proje dosyasına sağlanan veriler doğru ve bilimsel olmadığından beklenen enerji üretiminden gereken verim elde edilememiş, bu nedenle şirketler, daha fazla kâr elde edebilmek için bu sefer ek üretimle GES’lere yönelmişlerdir. Bu sefer de köylülerin arazisine el atılmaktadır. HES süreciyle başlayan ekolojik zarar ve doğanın yıkımı ise Alakır çayında devam etmektedir” ifadelerine yer verildi.

Tüm parseller için aynı rapor kullanılmış

GES projesi için, EPDK tarafından hazırlatılan ve acele kamulaştırmaya dayanak oluşturan değerleme raporlarında, köylülere ait nar, zeytin ve narenciye bahçelerinin bulunduğu bölgede nohut üretimi yapıldığının belirtildiği vurgulanan dava dilekçesinde, acele kamulaştırmaya konu edilen zeytin, nar ve narenciye bahçelerinin uydu görüntüleri de mahkemeye sunuldu.

EPDK’nın arazilerle ilgili değerleme raporlarının masa başında hazırlandığı öne sürülen dava dilekçesinde, “EPDK tarafından alınan parsel bazlı değerleme raporlarında, tüm parseller için aynı rapor hazırlanmış sadece üst başlıkta ada parsel numarası değiştirilmiştir. Bu da tek başına raporların yetersizliğini ve gerçeği yansıtmadıklarını göstermektedir” denildi.

‘Yok pahasına köylünün toprakları elinden alınıyor'

Köylülere ait arazilerin sulanabilir araziler olduğu vurgulanan dava dilekçesinde, arazilerde başta nar olmak üzere narenciye zeytin ağaçlarının bulunduğu, EPDK’nın değerleme raporlarında yer verildiği gibi hiçbir zaman nohut üretimi yapılmadığı vurgulanarak şöyle denildi:

“Çaltı köyündeki 5437 m2’lik bir arazi için 184 bin TL kamulaştırma bedeli belirlenirken, 1769 m2’lik bir başka tarla için de 118 bin TL kamulaştırma bedeli öngörülmüştür. 2417 m2’lik arazi için 57 bin, 15.508 m2 büyüklüğündeki bir bahçe için de 1 milyon 815 bin TL değer biçilmiştir. Toplam 40 bin 200 m2’lik arazi için biçilen değer ise 2 milyon 974 bin TL olmuştur. Bu değerler de kabul edilemez olup, adeta yok pahasına vatandaşın elinden ata topraklarının alınması söz konusudur. Bu durum açıkça mülkiyet haklarının da ihlaline girmektedir.”

Proje alanı

Gözler Danıştay'ın vereceği kararda

Arazilerine el konulan köylülerin Danıştay’da açtığı dava ile 17 Temmuz 2025 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararının yürütmesinin durdurularak iptal edilmesi talep edildi. Geçim kaynağı olan bahçelerini kaybetmek istemeyen köylülerin gözü kulağı yargının vereceği kararda.

Konuyla ilgili görüşlerini dile getiren Çaltı Mahallesi Muhtarı İsmail Yavuz, “Yüce Türk adaletinden tek beklentimiz, haksız yere toprakları ellerinden alınan köylülere topraklarının iade edilmesidir” dedi.

Alakır–Karacaören Doğa Kültür Turizm Tanıtma ve Dayanışma Derneği’nin konuyla ilgili açıklamasında ise davanın bir an önce sonuca bağlanması ve alınan kararın yürütmesinin durdurulması beklentisine vurgu yapılarak, “Bu değerli bahçelerin tahrip edilmesinin önlenmesini bekliyoruz. Bölgedeki bütün toprak sahipleri, çiftçiler, en temel hak olan mülkiyet hakkının böyle keyfi uygulamalarla gasp edilmesinden son derece rahatsız. Hiçbirimiz mülkümüzü güvende hissetmiyoruz. Anayasal haklarımızın korunmasını bekliyoruz. ‘Adalet Mülkün Temeli’ ise, ülkemizde adaletin hala var olduğunu görmeyi umut ediyoruz” denildi.

                                                         /././

Define aramak için ÇED süreci başlatıldı: Antalya'nın kültürel mirası 'yasal' yağmaya açılıyor

Antalya’nın Kaş ilçesinde bir define avcısının hazırladığı "arama projesi" için ÇED süreci başlatıldı. Onay verilirse kazılara arkeolog ve jandarma da eşlik edecek. Eğer defineci aradığı tarihi eseri bulunursa devlete para ödeyip tek sahibi olacak.

Barındırdığı kültürel miras açısından Türkiye’nin önde gelen kentlerinden biri olan Antalya, yüzlerce antik kent ve ören yerine ev sahipliği yapıyor. Tescilli kültür varlıklarının yanında henüz tescil edilmemiş, her gün yenileri ortaya çıkan arkeolojik kalıntılar, sahilden dağlık bölgelere Antalya’nın binlerce yıllık geçmişine ışık tutuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın "Geleceğe Miras" projesi kapsamında en çok bütçe ayırdığı illerin başında gelen Antalya’nın sahip olduğu kültürel mirasın ortaya çıkarılması ve korunması için 12 ay süren arkeolojik kazılar yürütülüyor.

Antalya'nın kültürel mirası kaçak kazılarla yağmalanıyor

Antalya’nın zengin kültürel mirası aynı zamanda definecilerin de hedefinde. Arkeolojik kalıntıların olduğu bölgelerde ilk kazıları çoğu yerde arkeologlardan önce "kaçak olarak" defineciler yapıyor. Özellikle kırsal alandaki defineci tahribatının önüne geçilebilmesi için caydırıcı yaptırımlar gerekiyor. 

Sahil kesiminde turizm amaçlı ayağa kaldırılan ören yerlerine ayrılan bütçenin binde biri bile dağlık coğrafyadaki tahribata açık kültürel mirasın korunması için ayrılmıyor. Bu nedenle Konyaaltı’nın dağlık kesimi ile Kemer, Kumluca, Kaş, Elmalı, Finike, Manavgat, Akseki, Serik ve İbradı kırsalındaki arkeolojik alanlar defineci tahribatıyla karşı karşıya kalıyor.

‘Yasal' define avcılığı Dipsiz Göl'ü kuruttu

"Yasal" olarak define aranması için 1984 yılında bir yönetmelik çıkarıldı. 2863 sayılı kanun kapsamında çıkartılan "Define Arama Yönetmeliği", müze ve kolluk denetiminde izinli define aranmasını düzenliyor. Ancak son yıllardaki uygulamalar bu kadar da olmaz dedirmeye başladı.

Türkiye’de defineci tahribatının kamuoyunun gündeminde yoğun olarak tartışıldığı en önemli olaylardan biri, Kasım 2019’da Gümüşhane’deki Dipsiz Göl’ün define aramak için kurutulmasıydı. 

Bu olay kamuoyunda büyük tepki çekince, 28 Kasım 2019’da ÇED Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle define arama girişimleri ÇED kapsamına alındı. Buna göre define aramak isteyen kişiler, bir proje tanıtım dosyası hazırlayarak Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüklerine başvuracak, ilgili kurumlardan görüşler alındıktan sonra ÇED kararı olumlu çıkarsa projeye başlanacak.

Kaş Sütleğen'de define projesi için ÇED süreci başlatıldı

Yönetmelik değişikliğinin yürürlüğe girmesinin ardından ülke genelinde define aramak için yapılan ÇED başvurularında 181 işlem yapıldığı görülüyor. 

Bu ÇED başvurularından biri de Antalya’dan yapıldı. Kaş ilçesine bağlı Sütleğen Mahallesi’nde boş duran bir ev ve bahçesinde define olduğunu düşünen Antalyalı bir kişi, Ekim 2024’de bu araziyi iki yıllığına varislerden kiraladı. Ardından define aramak için bir proje dosyası hazırlayan Y.D. adındaki kişi, 575 bin lira bedelli projesini Antalya Valiliği (Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü)’ne sundu.

Kaş Sütleğen'deki proje alanı köyün ortasında

7 kişi görev yapacak

Hazırlanan projeyi yönetmelik formatına uygun bulan il müdürlüğü, 19 Ağustos define projesiyle ilgili ÇED süreci başlatıldığını duyurdu. Proje dosyasında yer verilen bilgilere göre define aramak için müze görevlisi 2 arkeolog, 2 kolluk görevlisi, 1 kepçe operatörü ve 2 işçi olmak üzere toplam 7 kişinin görev yapması planlanıyor.

Likya kentlerine giden yollar buradan geçiyordu

Sütleğen Mahallesi, Likya kentlerinden biri olan Nysa antik kentine ev sahipliği yapıyor. Likya Birliği’ne üye kentlerden biri olan Nysa’da milattan önce 2. yüzyılda kendi adına sikkeler basıldığı biliniyor.

Meryemlik Tepesi olarak bilinen bölgede yer alan Nysa, Ksantos ile Kandyba’dan Elmalı bölgesine giden yolların üzerinde bulunuyordu. Bugün de sahil kentleri ile yayla yerleşimlerini birbirine bağlayan yolların kesiştiği noktada yer alan Sütleğen, bölgenin önemli kırsal yerleşimlerinden biri.

Define olduğu düşünülen bahçe ve ev.png
Define olduğu düşünülen bahçe ve ev

‘Define bulursak maddi kazanç sağlanacak'

Sütleğen Köyiçi Mevkii, 125/28 parselde kayıtlı özel mülke ait arazi için hazırlanan define projesine onay verilirse, bu girişim Antalya ilinde ÇED kapsamındaki ilk define projesi olacak. Define arama projesiyle ilgili ÇED dosyasında, şu ifadelere yer veriliyor: 

“Medeni Kanun’da, bulunmalarından çok zaman önce gömülmüş veya saklanmış olduğu ve duruma göre artık malikinin bulunmadığı kesin olarak anlaşılan değerli şeyler, define olarak tanımlanır. Köklü tarihi geçmişe sahip olan topraklarımızda yer üstünde olduğu kadar yerin altında da keşfedilmeyi bekleyen bir tarih yatmaktadır. Yerin altında yatan bu tarih, define bulma meraklıları tarafından ilkel metotla yapılan kaçak kazılarda tahrip edilmekte, hatta yok edilmektedir. Planlanan proje ile yasal mevzuatlar çerçevesinde kültür ve tabiat varlıklarına zarar vermeden define arama faaliyeti gerçekleştirilecek olup, proje sahasında define bulunması halinde Hazine ve Maliye Bakanlığınca geçer akçe olarak değeri tespit edilerek maddi kazanç sağlanacaktır. Proje alanında yapılan yüzeysel araştırma çalışmaları, proje sahibinin beyanı define varlığını işaret ediyor olması, sebebiyle yerin alternatifi bulunmamaktadır.”

Yusuf Yavuz / soL

Tarikatçı doktor 'teşhirci' diyerek kadın hastayı muayene etmedi: 'Tarikatların kökünü kazıyacağız' (soL)+Devlet hastanesinde skandal: Doktor, kıyafetini beğenmediği genç kızı muayene etmedi (Sözcü)

Tarikatçı doktor 'teşhirci' diyerek kadın hastayı muayene etmedi: 'Tarikatların kökünü kazıyacağız'-soL-

Gerici açıklamalarıyla bilinen doktor Hasan Hüseyin Uysal, bu defa "çıplaksın" dediği kadın hastayı muayene etmedi. Kadın Dayanışma Komiteleri, "Hadi oradan Uysal! Sana mı soracağız?" yanıtını verdi. Sağlık Bakanlığı soruşturma başlattı.

Çocukların 13 yaşında evlendirilebileceğini savunan, omuzları görünen kadınları "cariye" ilan eden tarikatçı doktor Hasan Hüseyin Uysal, bu defa giyimi nedeniyle "teşhirci" dediği bir kadın hastayı tedavi etmeyi reddetti.

Aynı zamanda cihatçı örgütlere gönderdiği yardımlarla bilinen İHH'nın Konya İl Başkanı olan Uysal'ın kadın hastayı muayene etmediği anlar videoya alındı.

Sosyal medyada paylaşılan videoda, Uysal'a kendisini neden muayene etmediğini soran hasta "Çıplak geleni muayene etmem" dediği duyuluyor. Hastanın "Siz bu hastanede kimin nasıl giyindiğine nasıl karışırsınız demesi üzerine "Hasta seçiyorum. Teşhircileri muayene etmiyorum. Çıkın sizi muayene etmiyorum" dediği duyuluyor.

Genç kadının doktorun sözleri sonrasında ağladığı görülüyor.

Çocuk evliliğini savununca görevinden alınmıştı

Söz konusu video kamuoyunda büyük tepkiye yol açarken Sağlık Bakanlığı'ndan konuyla ilgili açıklama geldi. Uysal hakkında idari soruşturma başlatıldığını bildiren Bakanlığa bağlı Sağlıklı Çözüm Merkezi, "Konuya ilişkin tahkikat titizlikle yürütülmektedir" dedi.

Hasan Hüseyin Uysal, üç yıl önce yaptığı bir açıklamada 13 yaşındaki çocukların evlendirilebileceğini savunmuş, bu konuşmanın ardından Konya Numune Hastanesi'ndeki Başhekim Yardımcılığı görevinden alınmıştı.

KDK’dan tarikatçı doktora yanıt: 'Hadi oradan Uysal! Sana mı soracağız?'

Hasan Hüseyin Uysal'a bir tepki de Kadın Dayanışma Komiteleri'nden (KDK) geldi.

“Hadi oradan Uysal! Sana mı soracağız?” başlıklı açıklamada “Biliyoruz, Hasan Hüseyin Uysal sağlık alanında palazlanmış tarikatların neferlerinden yalnızca biri. Sadece Uysal’dan hesap sormak yetmez, ülkemizde palazlanmış tüm tarikatların kökünü kazıyacağız” denildi.

Açıklamanın tamamı şöyle:

“Konya’da bir göz doktoru hastasını teşhirci olduğunu iddia ederek muayene etmek istememiş.

Aynı doktor hakkında, başka bir hastanede başhekim yardımcısıyken, çocuk yaşta evliliği savunduğu sosyal medya paylaşımı dolayısıyla soruşturma başlatılmış. Elbette şaşırmadık!

Kadınların nasıl giyineceklerine, kaçta nerede olacaklarına karar vermeye çok heveslisiniz Uysalgiller biliyoruz. Ama o hevesi kursağınıza tıkayacağımızı ilan ediyoruz!

Biliyoruz, Hasan Hüseyin Uysal sağlık alanında palazlanmış tarikatların neferlerinden yalnızca biri. Sadece Uysal’dan hesap sormak yetmez, ülkemizde palazlanmış tüm tarikatların kökünü kazıyacağız!”

                                                                      ***
Devlet hastanesinde skandal: Doktor, kıyafetini beğenmediği genç kızı muayene etmedi -Müslüm Evci / Sözcü-
Konya Meram Devlet Hastanesi'nde yaşandığı iddia edilen olayda; görevli doktor Hasan Hüseyin Uysal, kıyafetinin "açık" olduğunu öne sürdüğü genç bir kadını muayene etmeyi reddetti. Aynı zamanda İHH Konya Şube Başkanı olduğu öğrenilen Uysal'ın çocuk evliliklerini savunduğu ortaya çıktı.

Sosyal medyada paylaşılan bir videoda Konya'nın Meram ilçesinde bulunan Meram Devlet Hastanesi'nde yaşandığı iddia edilen olay büyük tepki topladı. Gazeteci İbrahim Haskoloğlu'nun paylaştığı videodaki görüntülere göre; genç kadın göz hastalıkları polikliniğinde muayene olmak üzere hastaneye başvurdu. Ancak doktor, genç kıza yönelik "Teşhircileri muayene etmiyorum" şeklinde ifadede bulundu.Genç kadın, "Bana teşhirci diyemezsiniz" diyerek tepki gösterirken doktorun ise "Sizi muayene etmiyorum. Çıkar mısınız lütfen?" şeklinde yanıt verdiği görüldü.

Olay sırasında gözyaşlarına boğulan genç kadının yaşadıkları, sosyal medyada büyük tepki topladı.

(TEK SKANDALI BU DEĞİLMİŞ)                                                                                       Genç kızın muayene talebini reddeden doktorun, Göz Hastalıkları Uzmanı ve aynı zamanda İHH Konya Şube Başkanı Dr. Hasan Hüseyin Uysal olduğu öğrenildi.Daha önce 13 yaşındaki çocukların evliliğini savunan açıklamalarıyla büyük tepki toplayan Uysal, hakkında idari soruşturma başlatılmıştı. Bunun sonucunda Numune Hastanesi’ndeki Başhekim Yardımcılığı görevinden alınan Uysal daha sonra Meram Devlet Hastanesi'nde görevine devam etmişti.Bu skandalın ardından AKP Milletvekili Ahmet Sorgun'un da doktoru ziyaret ettiği ortaya çıkmıştı.

(SORUŞTURMA BAŞLATILDI)                                                                                                     SÖZCÜ'nün ulaştığı Konya İl Sağlık Müdürlüğü, ilgili hastanın başka bir doktor tarafından muayene edildiğini ve olayla ilgili inceleme başlatıldığını bildirdi. Bu arada Konya Valiliği'nden yapılan açıklamada ise şu ifadelere yer verildi: "Bazı medya organlarında, ilimizdeki bir hastanede görevli doktorun "Kıyafetini beğenmediği hastayı muayene etmediği." yönünde haber ve paylaşımlar yer almaktadır. İlgili görevli hakkında soruşturma başlatılmıştır." Sağlık Bakanlığı Sağlıklı Çözüm merkezi tarafından yapılan açıklamada ise "Bazı basın yayın organları ve sosyal medya mecralarında yer alan, 'Kıyafetini beğenmediği hastayı muayene etmedi' başlıklı haberler üzerine, ilgili iddialara dair ilgili personel hakkında idari soruşturma başlatılmıştır. Konuya ilişkin tahkikat titizlikle yürütülmektedir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur" ifadelerine yer verildi.

                                                    ***

Atatürk'ü silen Emniyet tepki yağınca geri adım atmak zorunda kaldı -Ümit Karadağ/SÖZCÜ-

Emniyet Genel Müdürlüğü'nün Büyük Taarruz’un 103. yıl dönümü dolayısıyla sosyal medya hesabından yapılan paylaşım tartışma yarattı. Kullanılan görselde ve mesajda Atatürk sansürlenirken, vatandaşın tepki mesajları da gizlendi. Tepkilerin ardından Mustafa  Kemal Atatürk adı ve fotoğrafının olduğu yeni bir paylaşım yapıldı.

Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin dönüm noktalarından biri olan Büyük Taarruz'un 103. yıl dönümünde Emniyet Genel Müdürlüğü'nün paylaşımı vatandaşların tepkisine neden oldu. 

HEM MESAJDA HEM GÖRSELDE ATATÜRK'E SANSÜR

X platformunda 'Türk Polis Teşkilatı' hesabından yapılan paylaşımda Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk 'ün hem fotoğrafı hem de adı sansürlendi. Sansürlenen orijinal görselde Atatürk'ün Kocatepe'de çekilmiş meşhur fotoğrafı yer alıyordu.

Emniyet'in paylaştığı mesajda, "Büyük Taarruz, milletimizin bağımsızlık iradesinin ve sarsılmaz iradesinin nişanesidir. Büyük Taarruz'un 103. yıldönümünde aziz şehitlerimizi, kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz" ifadelerine yer verildi. 

'ATATÜRK OLMADAN BÜYÜK TAARRUZ KUTLANMAZ'

Vatandaşlar, "Kurucu liderin fotoğrafını silmek size bir şey kazandırmaz ama gün gelir bunları yapanlar halka hesap verir", "Atatürk olmadan Büyük Taarruz kutlanmaz! Aklınızı başınıza alın", "Atatürk'e düşmanlık eden polis teşkilatı mı olur, neyin peşindesiniz siz?!", "Koskoca Emniyet Genel Müdürlüğü Büyük Taarruz'u kutlarken kutladığı savaşın başkomutanını, varlığını borçlu olduğu yegane adamı görselden çıkaracak ve bunu hatırlatanların paylaşımlarını gizleyecek kadar aciz bir hale düşmüş" yorumlarını yaptı. Paylaşımın altında çok sayıda vatandaş tepki gösterince bu kez mesajlar da sansürlendi.

TEPKİLERİN ARDINDAN YENİ PAYLAŞIM YAPILDI

Emniyet Genel Müdürlüğü sosyal medyaya yükselen tepkilerin ardından, Mustafa  Kemal Atatürk adı ve fotoğrafının olduğu yeni bir paylaşım yaptı.

SÖZCÜ

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -27 Ağustos 2025-

İmamoğlu'ndan avukatı Nusret Yılmaz'ın gözaltına alınmasına tepki: Hukuku katlediliyor, yargıyı rahatça kullananlar avukatlarımızdan hıncını almaya çalışıyor

CHP'nin tutuklu cumhurbaşkanı adayı ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, aile avukatı Nusret Yılmaz'ın gözaltına alınmasına tepki gösterdi.

İmamoğlu ise Yılmaz'ın gözaltına alınmasına tepki göstererek, şunları yazdı:

"Bugün avukatımız Nusret Yılmaz'ın gözaltına alınmasıyla yeni safhasına giren "Avukatları Kuşatma Operasyonu" hukuku katletmeye devam ediyor.

Bir yanda İBB borsası kurup tehdit, şantaj ve rüşvet suçları işleyen avukatlar dururken, bizim avukatlarımız yalnızca savunma görevine sahip çıktıkları için iftira dosyalarıyla gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor.

HUKUK ESİR ALINIYOR!

Yargıyı rahatça kullanarak ve hukuku eğip bükerek bile istedikleri sonucu bulamayanlar, avukatlarımızdan ve ailelerimizden hıncını almaya çalışıyor.

Ekrem İmamoğlu'nu bir türlü milletin gözünden düşüremeyenler, beyhude çabalarına devam ediyor.

MİLLETİMİZ BÜTÜN YAŞANANLARI NOT EDİYOR!"

İmamoğlu ve eşinin avukatı Nusret Yılmaz gözaltına alındı; Trabzon'dan İstanbul'a götürülüyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) yönelik yürütülen "yolsuzluk" soruşturması kapsamında 23 Mart'tan beri tutuklu olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı  Ekrem İmamoğlu'nun ve eşi Dilek İmamoğlu'nun avukatı Nusret Yılmaz "rüşvete aracılık etmek" suçlamasıyla gözaltına alındı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca, tutuklanmasının ardından İBB Başkanlığı görevinden uzaklaştırılan Ekrem İmamoğlu'nun da aralarında bulunduğu zanlılar hakkında "suç örgütü yöneticisi olmak", "suç örgütüne üye olmak", "irtikap", "rüşvet", "nitelikli dolandırıcılık", "kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek" ve "ihaleye fesat karıştırmak" suçlarından yürütülen soruşturma sürüyor.AA'nın aktardığına göre; soruşturma kapsamında Ekrem İmamoğlu'nun avukatı Nusret Yılmaz, "rüşvete aracılık etmek" suçundan Trabzon'da gözaltına alındı.Yılmaz'ın İstanbul Adliyesi'ne getirilmesi bekleniyor.

Selahattin Yılmaz soruşturması Ülkü Ocakları’na mı gidiyor?-Tolga Şardan-

Suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla tutuklanan Selahattin Yılmaz’ın bürokrasideki bağlantıları malum... Yılmaz’ın Ankara’daki suç örgütü faaliyetleri sebebiyle tutuklanan Ayhan Bora Kaplan’ın cezaevine girmesiyle boşalan “gayri meşru piyasaya” yani yeraltı dünyasına hâkim olmak amacıyla işlerini başkente taşıdığı iddialar arasında. Piyasanın boşluğu kaldırmayacağı, mutlaka bir sahibinin ortaya çıkacağı sürekli söylenir; iddiaya göre Yılmaz Ankara’da ofis kurdu, buradan işlerini yönetmeye başladı

Selahattin Yılmaz soruşturması Ülkü Ocakları’na mı gidiyor?Selahattin Yılmaz ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “ülküdaşım” diyerek savunduğu suç örgütü lideri Selahattin Yılmaz’ın da yer aldığı soruşturma dosyası, hafta sonunda dikkat çekici boyuta evrildi.

Ülkenin en stratejik kurumlarından Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’nun (MKE) önceki Yönetim Kurulu Başkanı İsmet Sayhan gözaltına alındı.

Eski MKE Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı hakkındaki iddia vahim ötesi: Casusluk!

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturmada, Ankara’da gözaltına alınan, evinde ve iş yerinde arama yapılarak İstanbul’a getirilen Sayhan, aynı zamanda avukat.

Bu gelişmeyi şu an için kenara koyalım ve geçen salı günkü Büyüteç’te gündeme taşıdığım “AKP’de ‘turnusol’ operasyonlar” başlıklı yazıdaki bilgilerin üzerinden devam edelim beraberce.

Yılmaz ve Ülkü Ocakları

Suç örgütü lideri olduğu iddia edilen Selahattin Yılmaz’ın bürokrasideki bağlantıları malum... Gerek Trabzonlu olması gerekse Alaaddin Çakıcı başta olmak üzere bilinen suç örgütü liderleriyle yakınlığı sebebiyle üniformalı/üniformasız pek çok üst düzey kamu personeliyle teması var.

Yanı sıra özellikle MHP camiasında temaslarının bulunduğu biliniyor. Hatta, “ağabeyi” Alaaddin Çakıcı’yla birlikte MHP Genel Başkanı Bahçeli’yi ziyaret edip fotoğraf çektirdi.

Selahattin Yılmaz, ‘ağabeyi’ Alaaddin Çakıcı ile birlikte 2019’da cezaevinden çıktıktan sonra MHP Genel Başkanı Bahçeli’yi ziyaret etti

Yılmaz’ın gözaltına alınış sebebi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonlarda itirafçı konumundaki iş insanı Aziz İhsan Aktaş’a yönelik suikast girişimi iddiasıydı. Beraberinde Ankaralı iki avukat Semra Ilık ve Cem Duman’la birlikte kurdukları iddia edilen suç örgütü soruşturmasında İstanbul’da tutuklandı.

Tutuklanmasıyla birlikte Yılmaz ve bağlantılarıyla ilgili epeyce bilgi kamuoyuna yansıdı. Burada eksik kalan bölümü tamamlamak da bu satırların yazarına düştü.

Çok sayıda iddia var. Yılmaz’ın Ankara’daki suç örgütü faaliyetleri sebebiyle tutuklanan Ayhan Bora Kaplan’ın cezaevine girmesiyle boşalan “gayri meşru piyasaya” yani yeraltı dünyasına hâkim olmak amacıyla işlerini başkente taşıdığı iddialar arasında.

Piyasanın boşluğu kaldırmayacağı, mutlaka bir sahibinin ortaya çıkacağı sürekli söylenir.

İddiaya göre Yılmaz, Ankara’da ofis kurdu, buradan işlerini yönetmeye başladı.

Yeri gelmişken söyleyeyim; özellikle İstanbul merkezli hiçbir yeraltı dünyası grubu, Ankara’da yerleşik düzen kurmayı tercih etmez. Ankara’daki işlerini kentte irtibatlı olduğu taşeronlar aracılığıyla yürütür.

Ancak kural bazen bozuluyor. Yukarıda linkini bıraktığım Büyüteç’te aktardığım üzere, İstanbul’da “yeni düzene” geçilmesinden olsa gerek, Yılmaz işlerini Ankara’ya taşıdı. Ayhan Bora Kaplan’dan arda kalan “verimli boş alan” varlığı iştah kabarttı. İddiaya göre bu alanın Yılmaz’a tahsisiyle ilgili kapalı kapılar ardında pazarlıklar çoktan yapılmıştı bile.

Zaten Ankara’nın yerleşik yerel grupları eskisi kadar aktif değildi.

Ayrıca, kendisine zırh ve etki yaratmak, “devlet arkamda” havası estirmek, daha doğrusu “nüfuz ticareti” baskısı yaratmak amacıyla sosyal medyada paylaştığı fotoğraflarda yer alan eski Jandarma Genel Komutanı Arif Çetin, üst düzey kimi yargı mensupları da dikkati çekiyordu.

Eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Arif Çetin ile Tutuklu Selahattin Yılmaz

Tabii, siyasi bağlantıları da unutmamak gerek. MHP’li birçok isim Yılmaz’ın Ankara’ya gelişinden memnun kaldı.

Yılmaz, MHP Genel Merkezi’nin yanında genel merkezle yakın diyalog halindeki isimlerle de temaslarını sıklaştırdı. İşte, Yılmaz’ın gözaltına alındığı operasyonda tutuklanan ancak hafta sonunda ev hapsiyle tahliye edilen Turgut Öner’in ismi de bu noktada geçiyor.

Avukat Cem Duman da aynı gruptan. Duman her ne kadar AKP’yle yakın gibi gözükse de kendisinde vekaleti bulunan önemli MHP’li isimler var.

Dosyanın ülkücü iş insanı: Turgut Öner

Ankara’da iş insanı olarak bilinen Turgut Öner, Yılmaz’la olduğu kadar aynı zamanda Ülkü Ocakları yönetimiyle çok yakın.

Hatta, Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Deniz Güzelay’ın geçen mayısta Ankara’nın Beytepe bölgesinde faaliyete geçirdiği ve lüks otomobillerin satıldığı otomotiv şirketinin açılışında Yılmaz ve Öner başroldeydi.

Selahattin Yılmaz, Turgut Öner ve Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Deniz Güzelay açılışta

Güzelay, Yılmaz tutuklandıktan sonra tıpkı Genel Başkan Bahçeli’nin “ülküdaşım” çıkışı benzeri sosyal medya paylaşımıyla Yılmaz’ın cezaevine gönderilmesini eleştirdi.

Ülkücü camiadan bazı isimlerin de yer aldığı görüştüğüm kimi kaynakların iddiasına göre, Yılmaz söz konusu işletmenin gizli hissedarı. Daha ileri bir iddia var ki henüz kamuoyuna yansıması çok problem yaratacak cinsten.

Bu iddianın gündeme gelmesi için biraz zamana ve savcılığın yapacağı tespite ihtiyaç var.

Öner’in kafesinin müdavimleri

MHP’li olduğunu saklamayan iş insanı Turgut Öner’in bir kafesi var. Ankara’nın önde gelen isimleri çoğunlukla burada zaman geçiriyor. Öner’in kafesinin müdavimlerinden birisi Selahattin Yılmaz elbette.

Yılmaz’ın tutuklanmasından sonra MHP Genel Başkanı Bahçeli, AKP ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e mesaj vererek “ülküdaşım” çıkışı yaptı.

Kanımca, Bahçeli’nin mesajı alındı. Yılmaz değil ama yakın dostu Öner tahliye edildi!

Öner, tutuklanmadan kısa süre önce Yılmaz’la birlikte bir dönem Bahçeli’nin koruma müdürü görevini yürüten emekli emniyet müdürü Murat Mantuş’un kızının Ankara’daki düğününe katılıp sosyal medya paylaşımı yaptı. Bu arada Mantuş’un, İstanbul’daki “yenidoğan soruşturması” şüphelilerinden olduğunu hatırlatayım.

MHP’li iş insanı Turgut Öner ve Bahçeli’nin eski koruma müdürü Murat Mantuş, MHP Genel Başkanı ile

Bahçeli’nin mesajının “ilgili yerlerden” alınmasıyla serbest kalan Öner’in 13 Eylül’de oğlunun düğünü var. Böylece Öner, düğün hazırlıkları sırasında ailesinin başında yer alacak.

Savcılık soruşturmasının sonucunda Öner’in durumu netleşecek.

Avukat Cem Duman ve bağlantıları

Dosyanın tutuklu diğer tutuklu ismi avukat Cem Duman, genç yaşta olmasına karşın meslek büyüklerinin büyük bölümünü fersah fersah geçmiş durumda mali tablolarda.

Duman’la Yılmaz’ın ortak ticari faaliyeti vardı yakın zamana kadar. Ancak bu yılın başında yaşanan parasal anlaşmazlık sonunda ayrıldılar. Kanlı bıçaklı oldular adeta. Yılmaz, Duman’ın hisselerinin sahibi oldu. Duman’ın eşi, Ankara’nın tanınan iş insanlarından Salih Bezci’nin şirketinde üst düzey yönetici.

İddiaya göre, AKP Genel Merkezi’ne yürüme mesafesindeki Bezci Ailesi’ne ait Besa Kule yerleşkesindeki iş yerlerinden birisi Duman’ın kayınpederine ait. İş yerinde Öküz adlı kafe – restoran faaliyette. Şimdilerde kayyım tarafından işletilen firmanın asıl sahibi ise Ayhan Bora Kaplan’dı!

Avukat Duman’ın Ankara’da olduğu kadar İstanbul’da da çevresi olduğu kamuoyuna yansıyan bilgiler ve fotoğraflardan anlaşılıyor. İstanbul’da özellikle medyadaki bağlantıların kurulmasında AKP’li Melih Gökçek’in oğluna ait televizyon kanalının çalışanlarından Tahir Sarıkaya’nın bulunması tesadüf olsa gerek. Sarıkaya, Duman’ın iktidara yakın gazeteci Ahmet Hakan’la buluşmasında yer aldı!

Gazeteci Ahmet Hakan, Tahir Sarıkaya ve tutuklu avukat Cem Duman

Bu arada Sarıkaya’nın, dosyanın diğer tutuklusu avukat Semra Ilık’ın, iktidara yakın gazetecilerden Cem Küçük’le buluşmasında da yer alması yine tesadüf olmalı!

İtirafçıyı ziyaret eden şüpheli avukat: Semra Ilık

Dosyada tutuklu bulunan Ankaralı avukat Semra Ilık’ın, cezaevinde bulunduğu sırada iş insanı Aziz İhsan Aktaş’ı neden ziyarete gittiği soru işareti.

Kaldı ki Candan Yıldız, dün T24’te Ilık’ın profilini kaleme aldı. Bilinmeyenlerin ortaya çıkması bakımından okumak faydalı.

Ilık’ın özellikle Cumhurbaşkanlığı’nda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın ekibindeki kimi isimlerle bağlantı kurduğu, temas kuramadığı kimi isimlerin de adını kullanarak piyasada etkin olmaya çalıştığı ifade ediliyor.

Tahir Sarıkaya, Cem Küçük ve tutuklu avukat Semra Ilık
Gazeteciler Sinan Burhan ve Hacı Yakışıklı ile tutuklu avukat Semra Ilık

Ilık’la ilgili Ankara’da seslendirilen diğer iddia ise bazı savunma sanayi faaliyetlerine girişmiş olması. Bu konuda Yılmaz’la iş birliği yaptığı iddiası gündemde.

Eski MKEK Yönetim Kurulu Başkanı

Sıra geldi eski MKE Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı avukat İsmet Sayhan’ın gözaltına alınmasına.

Sayhan’ın, Yılmaz’ın liderliğini yaptığı suç örgütü dosyasından gözaltına alındığı ifade ediliyor. İktidar kanadı bu gözaltı ile ilgili olarak şimdilik bir açıklama yapmadı.

Ancak, kamuoyuna yansıdığı gibi Sayhan, hakkındaki “casusluk” iddiasıyla gözaltına alındıysa ‘işin rengi değişmeye başlıyor’ demektir.

Sayhan’ın gözaltına alınmasının, Bahçeli’nin “Ülküdaşım” çıkışına karşı gerçekleştiğini söylemek yanlış olmaz.

Az önce okudunuz, şüphelilerden Yılmaz ve Ilık’ın savunma sanayi sektöründeki faaliyetleri Ankara’da konuşulurken, üzerine MKEK eski Yönetim Kurulu Başkanı’nın casusluktan gözaltına alınmasının bir anlamı olsa gerek!

Buradan Yılmaz’ın MHP ve Ülkü Ocakları bağlantıları da düşünülürse, çıkartılması gereken anlamın derinliği farklı olacaktır.

Kaldı ki, Sayhan’ın da MHP Genel Başkanı ile makamında çekilmiş fotoğrafı var.

İktidardan Bahçeli’ye mesaj üzerine mesaj geliyor. Ve MHP Genel Merkezi’nin, Sayhan’ın gözaltına alınmasıyla ilgili bir açıklama yapmaması ilginç değil mi?

Sayhan’la birlikte suikast iddiasıyla başlatılan soruşturmaya bir de casusluk konusu girince, MHP’nin ne açıklama yapacağı merak konusu kuşkusuz.

Öte yandan son bir ayda Cumhur İttifakı içinde başlayan yargı üzerinden çarpışmada, MHP’de bir kesimin rahatsız olduğu kulislerde konuşuluyor.

Bilhassa Yılmaz’ın gözaltına alınışından sonra MHP’den yükselen tepkilere mesafeli duran kimi partililer olduğu ifade ediliyor.

MKE’den söz açılmışken bir not daha vereyim.

Yıl, 2016.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve Ankara Emniyeti, gizli bir dosyayı raftan indirip adli soruşturma başlattı.

Operasyonda, MKE’nin ürettiği MP-5 ve MPT-76 model milli piyade tüfeklerinin çizim ve üretim planlarını ABD’ye satmak isteyen MKE Silah Fabrika Müdürü Mustafa Tanrıverdi yakalandı.

Ortalık ayağa kalktı. MKE gibi stratejik kamu kurumunda ortaya çıkarılan skandal, kamuoyunda tartışıldı.

Aradan dokuz yıl geçti.

Şimdi de MKEK eski Yönetim Kurulu Başkanı, casusluk iddiasıyla gözaltına alındı.

Böylesine önemli bir kurumda yaşananları iktidar nasıl açıklar acaba?

Skandallara karışanlar, kurumdaki görevlere nasıl, hangi kriterlere göre, kimlerin torpiliyle atandı?

MKEK bünyesinde o kadar kıymetli mühendisler, işletmeciler varken bir avukat hangi gerekçeyle yönetim kurulu başkanı atandı?  

Öne Çıkan Yayın

Zülal Kalkandelen -Cumhuriyet-

Açılım ve çelişkiler İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne operasyon düzenlenen 19 Mart’tan bu yana iktidarın CHP’ye yönelik baskısını artırması...