İhale şartnamesi skandal! Moda’daki milyarlık vakıf arazisi kime peşkeş çekilecek?
Deprem korkusuyla yaşayan, merkezinde nefes alacak yeri kalmamış İstanbul’da, gündemin yoğunluğu da fırsat bilinerek, büyük bir vurgun hazırlanıyor. Kentin en değerli yerlerinden olan Kadıköy Caferağa Mahallesi’nde Moda semtinin kamunun kullanımına açık 12 bin metrekarelik dev arsası ihaleye çıkarıldı. İhalenin şartı dört blokluk lüks konut inşa etmek… Moda’nın sahil kısmı boydan boya parktan oluşuyor. Tam merkezinde ise boş alan olarak kalmış kocaman bir bölge var. Mülkiyeti mazbut Ali Osman Hüseyin Vakfı’na ait. Yani yöneticisi ve mirasçısı yok. Devlete geçen bir vakıf bu.
Arazi yıllardır halkın ve kamunun kullanımında. İçine Moda Cami var. Ayrıca çocuk parkı, otopark, muhtarlık binası, aile sağlık merkezi, temizlik işleri hizmet binası, 112 istasyonu bulunuyor. Bir kısmı da bostan. Üstelik burası resmi olarak afet toplanma alanı. Tapuda ‘tarla ve ahır’ olarak geçiyor.
İşte bu arsaya göz diktiler şimdi…
Vakıflar Meclisi, 16 Temmuz 2025 günü aldığı bir kararla araziyi ihaleye çıkardığını duyurdu. İhale 11 Eylül’de yapılacak. Mahalleli isyan ediyor. Satışa karşı imza kampanyası da başlattılar. Olay geçen hafta haber oldu. Çünkü ihale açıkça bir peşkeş. Bunun için ihale şartnamesine bakmak yeterli.
Vakıflar Meclisi’nin kararında “kat karşılığı yapım işi” deniliyor. İhalenin şartı ise dört bloktan oluşan lüks bir site inşa etmek. Buradan 4+1’lik toplam 50 daire ve 10 bin TL vakfın hesabına geçecek. İhalenin muhammen bedeli 1 milyar 503 milyon 510 bin lira. Yani vakfa verilecek daireler dikkate alınırsa müteahhit buraya milyarlarca lira kar elde edeceği lüks bir site inşa edecek.
‘SON BÜYÜK FIRSAT’
İhale şartnamesine göre belli müteahhitlerin katılabileceği bu ihale ile inşaat rantına açılacak olan bölge aslında koruma alanının içinde. İmar planı yok. Tescilli ağaçlar da yer alıyor. 2022’de Kadıköy Geleneksel Çarşı ve Moda Kentsel ile 3. Derece Arkeolojik SİT Alanı” ilan edildi. Dolayısıyla inşaat yapılmaması gerekiyor.
Ancak ülkenin gündeminin yoğunluğu içinde gözlerden kaçırılmaya çalışılan ihale ile Moda’nın en gözde yerinin birilerine pazarlandığı anlaşılıyor. Nitekim bazı emlak sitelerinde yayınlanan haberlerde şöyle deniliyor:
“Moda’da yeni arsa üretiminin neredeyse imkânsız olduğu düşünüldüğünde, bu ihale ‘son büyük fırsat’ olarak değerlendiriliyor. Yatırımcılar açısından bu ihale hem yüksek prestij hem de ciddi bir finansal kazanç potansiyeli anlamına geliyor. Kısacası; Moda Camii çevresindeki bu dev arazi, yalnızca bir inşaat projesi değil, İstanbul’un gayrimenkul tarihinde bir dönüm noktası olmaya aday.”
Zaten kentsel dönüşüm projeleri ile büyük bir inşaat furyasının kuşatması altında olan Kadıköy’ün nadir kalmış halka açık boş alanlarından birisi olan Moda’daki milyarlık vakıf arazisinin ihalesinin mutlaka iptal edilmesi şart.
/././
Aktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor
Esenyurt’un görevden alınan seçilmiş Belediye Başkanı Prof. Ahmet Özer’in tutukluluğunda büyük bir skandal yaşanıyor. Adının önünde ‘Cumhuriyet’ yazan savcıları, devletin müfettişlerinin ve uzmanlarının ayrı ayrı hazırladığı 3 resmi rapora değil de bir suç örgütü liderinin anlattıklarına itibar ediyorlar.
Prof. Özer’in tutukluluğu 300 günü aştı. Hakkında iki suçlama var. İlki; ‘terör örgütüne üye olmak.’ Belediyeye kayyumun sebebi de buydu zaten. 14 Temmuz’da yapılan duruşmada ‘terör örgütü üyeliği’ ithamından dolayı Özer, adli kontrolle tahliye edildi. İkinci suçlama ise Aziz İhsan Aktaş’ın liderliğindeki suç örgütünün faaliyetleri ile ilgili dosya kapsamında, ‘ihaleye fesat karıştırmak ve rüşvet almak.’ Mahkeme bu ithamdan dolayı tutukluluğun devamına karar verdi.
Peki Özer’in hala tutuklu olmasının dayanağı nedir?
İŞTE O 3 RAPOR
İşte skandal da burada. Çünkü savcıların önünde aslında Özer’in ihalelerde sorumluluğu olmadığını açıkça anlatan 3 resmi rapor var. Ama şu sıralar koruma ordusuyla elini kolunu sallayarak gezen, TV’lere çıkıp röportajlar veren suç örgütü lideri Aktaş’ın iddiaları daha ‘muteber’ sayılıyor.
Raporların ilki, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Kontrolörlüğü’nün 2 Aralık 2024 tarihli ‘Tevdi Raporu.’ Rapor, Aktaş’ın şirketine verilen ihaleyle ilgili. Raporda çok net biçimde Ahmet Özer’in söz konusu ihale ile ilgili hiçbir sorumluluğu bulunmadığı vurgulanıyor.
İkinci rapor, bir Sayıştay uzman denetçisi ve İçişleri Bakanlığı Başkontrolörü’nün imzasının bulunduğu bilirkişi raporu. Özer’in adının bile geçmediği raporda, belediye başkanının yetki devrinden dolayı hukuki sorumluluğunun olamayacağına ilişkin kanun maddesine atıf yapılıyor. Yani bu raporda da Özer’e bir itham yok.
Üçüncüsü yine bir bilirkişi raporu. Raporu yazan kişi tanıdık. Ekrem İmamoğlu’nun basın açıklaması ile kamuoyuna açıkladığı S.B. adlı kamu ihale uzmanı olan bilirkişi bu. Onun kaleme aldığı raporda da Özer’in “ihaleye fesat karıştırma” konusunda sorumluluğu olmadığı vurgulanıyor. Sadece kanunda belirtildiği üzere, belediyede en üst amir olmasından dolayı “görevi ihmal” yönünden bir sorumluluğu olduğu ifade ediliyor.
Bu raporlarda soruşturmada suç örgütü lideri olarak itham edilen Aziz İhsan Aktaş’ın kardeşi ve akrabaları şüpheli durumunda. Yani bilirkişiler Aktaş ailesinin ve şirketlerinin şüpheli olduğunu, Özer’in ise sorumluluğu olmadığını söylerken, savcı Aktaş’ı bırakıp Özer’i tutukluyor.
Üstelik Ahmet Özer’in suçlandığı ‘fesatın’ konusu olan ihale, Özer zamanında tamamlanmadı bile. O tutuklandıktan sonra belediye yönetimine atanan kayyum ihaleyi onayladı ve Aktaş’ın şirketine ödeme yaptı.
Bir savcı, devletin kurumlarının ve yargının görevlendirdiği müfettişler ile uzmanlar yerine bizzat kendisinin örgüt lideri diye suçladığı birisinin anlatımlarına itibar etmesinden adalet nasıl çıkar?
/././
Silah sanayii iştah kabartıyor! 100 milyar dolarlık ‘kutsal pasta’
CHP’li belediyelere operasyonun baş ‘itirafçısı’ olan Aziz İhsan Aktaş’a suikast iddiasıyla başlayan soruşturma, aniden savunma sanayiine sıçradı. Gözaltı zincirine eklenen son halka, ASSAN’ın CEO’su ve sahibi oldu. Böylece İBB borsası, suikast kumpası derken gizlemli bir ‘askeri casusluk’ vakasını çözmeye çalışırken bulduk kendimizi.
Olay nereye varacak henüz kestiremiyoruz. Ama kocaman bir soru akılları kurcalamıyor değil: Nasıl oluyor da sokak kabadayıları, ne idüğü belirsiz avukatlar, kafe işletmecileri, araç kiralayanlar bile devletin en mahrem dünyasının parçası olabiliyorlar?
Soru basit ama yanıtı değil. Askerin çorabından yemek yediği tabağa, giydiği çelik yelekten tuttuğu silaha, taktığı miğferden sıktığı mermiye, tanka, topa, füzeye uzanan devasa bir pazardan bahsediyoruz çünkü. 700 bin kişilik bir ordunun tedariğinin yanında, dört bir taraftaki bölgesel savaşların etkisiyle korkunç hızda büyüyen bir ticaret bu.
Yine de pazarı rakamlarla biraz somutlayalım…
2010’da 853 milyon dolar olan ihracat bugün 8 milyar dolara, 3.7 milyar dolar olan ciro da 16 milyar dolara çıktı. 2010’larda 200-250 proje yürütülürken şimdi 1100’ü aşıyor. Asıl çarpıcı olan sözleşmelerin toplam tutarının 100 milyar dolara ulaşması. Dört yıl önce 60 milyar, 10 yıl önce 8 milyar, 20 yıl önce 5 milyar dolardı.
Yani 2025 itibariyle masada herkesin iştahına kabartan 100 milyar dolarlık kocaman bir ‘kutsal pasta’ duruyor! Peki kimler paylaşıyor?
TEPEDEN AŞAĞIYA BESİN ZİNCİRİ
2024’te devletin doğrudan çalıştığı ana firma sayısı 1278’di. Toplam ana şirket sayısı ise 3000’i aşıyor. Üçte ikisi 2010’dan sonra kuruldu veya iş koluna savunma sanayiine de ekledi. Mesela; 1980’lerde kurulan ASSAN savunma sanayiine 2016’da girdi. Kamuoyunun bildiği Akım Metal 2013’te, Aksa 2011’de, Anadolu Grubu’na bağlı Anadolu Isuzu 2017’de sektöre adım atmış bazı firmalar.
Bir de alt tedarikçiler var. ASELSAN geçen yıl 3300’ü yurt içi, 2200’ü yurt dışı olmak üzere toplam 5500 tedarikçiye iş verdi. Yüzlerce tedarikçi ile çalışan MKE’nin 2024’te aktardığı kaynak 34.7 milyar lira.
20 yıl önce savunma sanayii denildiğinde Koç, Kale, Nurol, BMC vs. akla gelirdi. AKP döneminde ise Baykar’la tanıştık. Sonrası adeta fırtına…
2015’ten itibaren irili ufaklı yüzlerce şirket pastadan pay almaya başladı. Bunda Libya’dan Suriye’ye uzanan iç savaşlar ile Ukrayna-Rusya ve Afrika’daki çatışma bölgelerinin etkisi büyük.
Fakat 2018’de başkanlık rejimine geçildikten sonra, savunma sanayiinde bir konsolidasyon sürecinin başladığını söylemek mümkün. Doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlı pek çok kamu şirketi de kuruldu. Devlet şirketlerinin etrafına ‘yeni tedarik ağları’ örüldü.
Pastanın ufak dilimlerinin besin zincirinin alt halkalarına nasıl yayıldığına dair çarpıcı bir örnek verelim:
ASELSAN Konya Silah Sistemleri 2018’de kuruldu. Yüzde 51 hissesi kamunun, kalanı aynı yıl kurulan Konya Savunma Sanayi AŞ’ye ait. Konya Savunma Sanayi, 24 farklı şirketin birleşmesinden oluştu.
En büyük ortak, Koyuncu Nakliye Pazarlama. 5 akaryakıt istasyonu var. Bir otomobil firmasının Konya bayiliğinin yanında, araç muayene istasyonu da işletiyor. Özelleştirmeden Tuz Gölü’ndeki imtiyazı aldı. Tuz ihracatının yarısını gerçekleştiriyor.
Diğer ortakların arasında silahla ilgili firma sayısı yalnızca üç. Onlar da av tüfeği ve tabanca imal ediyorlar. Kalan bazılarını da sıralayalım: Safa Tarım, Ayakkabı Dünyası ile Damat Tween gibi hazır giyim markalarının Konya işletmeciliğini yapan ABC Kavafiye Konfeksiyon, Mges Enerji ve İnşaat, Beşel Endüstriyel Gıda, Ömer Atiker Yakıt Sistemleri İthalat, Enka Süt ve Gıda, Filkar Otomotiv, Konya Saraylı Madeni Eşya İmalat.
GÖZDE ÜRETİM MÜHİMMAT
Başkanlık rejimi ile başlayan konsolidasyonun besin zincirinin tepesindeki ayağı ise bambaşka bir hikaye. Orada tekelleşme söz konusu. Yüksek teknoloji, AR-GE, patent, küresel silah şirketleri ve devletlerle ilişki gerektiren işler, kaçınılmaz olarak belli grupların ve kamunun hakimiyetinde. Bunun dışında kalan yeni bereketli alan ise mühimmat üretimi.
Özellikle 155 mm top mermisi dünyanın gözdesi. Ukrayna savaşı bir 155 mm savaşıydı. Milyonlarca ateşlenen 155 mm’nin adedi ortalama 3000-4000 Euro arası satıldı. İsrail, Gazze’yi yerle bir ederken on binlercesini kullandı.
Geçen yıl Çekya, Polonya, Sırbistan ve Ukrayna’da mühimmat ihalelerinde yapılan milyonlarca dolarlık yolsuzluklarla alakalı soruşturmalar açıldı. Bir kısmının ucu Türkiye’ye dek uzanıyor. Sektörün uzmanları yüksek teknoloji gerektirmeyen mühimmat ve patlayıcı üretiminin, savunma sanayiinin ‘orta sınıfı’ ülkelere kaydırıldığını belirtiyorlar. 10-15 yılda zırhlı üretiminde söz sahibi olan Türkiye artık mühimmatta da oldukça iddialı.
Üretim ve ihracat yakın zamana kadar MKE’nin tekelindeydi. Ona iki rakip çıktı. Birisi, 2021’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın özel teşvik vermesiyle fabrikasının temelini atan, dün de el konulan ASSAN. ASSAN aynı zamanda MKE’nin en büyük barut ve TNT tedarikçilerinden. 155 mm’de diğer rakip 2023’te Çorum’da üretime başlayan Arca Savunma. Kuran kişi emekli bir mühimmat yüzbaşısı. Ortağı AKP’li bir siyasetçi. Siyasi ilişkilerinin tepelere kadar çıktığı söyleniyor. Bir yılda 5’inci büyük ihracatçı oldu. Son savunma fuarında toplam 6.3 milyar dolarlık sözleşmenin 2 milyar dolarını Arca kaptı.
ABD’nin ürettiği 155 mm mühimmatı tek başına birkaç ayda üretiyor. Zaten ABD de tedariğinin önemli kısmını ona ihale etti. Ayrıca havan ve obüs mermilerinde payını artırıyor. Türkiye'nin ilk C4 patlayıcı fabrikası da yine Arca bünyesinde kuruldu. Ankara’da yeni satın aldığı dev araziye bir de kapsül fabrikası açacak.
Patlayıcı üretiminde Sabah’ın da sahibi olan Kalyoncu ailesinin şirketi Zirve Holding iddialı. Balıkesir’de geçen yıl patlama olan fabrika onların. FETÖ operasyonlarında el konulup ihalesiz verilmişti. Bunun yanında yine AKP ile sıkı ilişkileriyle bilinen, altın rafinerisi olan, doğalgaz dağıtım imtiyazına sahip Ahlatçı Holding de ciddi bir atakta. Çorum’da barut ve TNT fabrikası kurdu. Ayrıca aynı yerde jet yakıtı tesisi inşa ediyor.
Daha başka şirketler de var kuşkusuz. Genel eğilimi göstermek için bazı örnekleri aktardım.
Türkiye’nin savunma sanayiine dair çizilebilecek en kaba manzara böyle işte. AKP, rejimi değiştirmeye başlamasıyla beraber, savunma sanayiini de iktidarının ana kolonlarından birisi olarak yeni baştan inşaya girişmişti. Konsolidasyon hızlanacak gibi görünüyor. Çünkü savunma sanayii ideolojik-politik gücünün yanında, ‘milli güvenlik şalının’ altında gerçekleşen dünyanın en karlı ticareti. Kamu kaynağının aslan payı daima buraya akıyor.
Devletin güvenlik sınırlarını çizen, kaynağa hükmeden, ticaretin de rotasını belirler. Dolayısıyla o rotayı görmek için arada bir besin zincirinin tamamına bakmak gerekiyor.
Bahadır Özgür / halkTV