11 Temmuz 2013 Perşembe

Şadan Gökovalı Tiyatrosu - Oktay Ekinci

Halikarnas Balıkçısı’nın manevi oğluna doğduğu ilden en anlamlı ödül
TOKİ, Muğla projesi kapsamında yaptığı açık hava tiyatrosunu belediyeye devretti. Tiyatroya “Prof. Dr. Şadan Gökovalı” adının verilmesi ise kent için muhteşem bir kazanıma dönüştü.
İnsanın sorası geliyor… Acaba bu “armağan” yaşamını antik dünyanın uygarlıklar coğrafyasına adamış “Anadolu bilgesi” Gökovalı’ya mıdır; yoksa aynı coğrafyanın en gizemli merkezlerinden “Mobolla”ya mı?
Öyle ya; tiyatroya adını vermek Gökovalı’ya ne denli anlamlı bir armağansa, tiyatronun onun adıyla anılması da Muğla’ya en büyük armağandır..
Tıpkı Ayhan Çıkın’ın şu taptaze dizeleri gibi: “Akşam güneşi bir yangını tutuşturur körfezde / Limanda kaybolurken amphoraların şarap tadı / Islıkla söylenen Muğlalı bir şiirdir Gökovalı..” (İzmir-Haziran 2013)
53 yaşındaki Muğla-Devrim Gazetesi’nin haberlerini internetten büyük merakla okudum. 27 Haziran’daki açılış şenliğinde Milaslı ozanımız ve CHP Milletvekili Tolga Çandar ile TRT İzmir Radyosu sanatçılarından Makbule Kaya Ege’nin seslendirdikleri Ege türküleri, Gökovalı tiyatrosunu coşkuyla sarmalamış..
Ege’nin yazarı
1939’da Gökova’da doğan Gökovalı, eğitim yaşamını da Ula, Muğla ve İzmir’de, yani sadece Ege’de sürdürerek tamamladı; yükseköğrenim yıllarında da gazeteciliğe başlayarak 15 yıl TRT emektarı oldu.
Sayısız ödülleri arasında 
“yılın gazeteciliği”, “Türk Dil Kurumu ödülü”, Fethiye’den Bergama’ya tüm Ege’yi “En İyi Anlatan Yazar” unvanlarını aldı… Vefalı hemşerileri tarafından Gökova’da bir caddeye, Akyaka’da ise bir sokağa adı verilen; tüm araştırma ve gözlemlerini 30’a yakın kitabında derleyen Şadan Gökovalı, şimdi de 3 bin kişilik “tiyatrosu”nun açılışında eminim şöyle düşünmüştür:Keşke ilk büyük oyun Karya efsanelerinden derlenebilse… ‘İnsan Karya’da yaşar’ diyen Herodot’tan, bu güzel ülkeyi istilacılardan korumak için Mabolla’da karargâh kuran Halikarnas Kraliçesi Ada’ya, hatta Kuvayi Milliye’nin efelerinden Atatürk’e… tüm Anadolu kahramanlarının destanlarından...”
Balıkçının oğlu
Gökovalı bütün zamanların en sevdalı Anadolu âşıklarından... Batı uygarlıklarının kökeninde Ege’nin Anadolu yakasından doğmuş kültür zenginliğinin bulunduğunu yıllar önce savunan ve bir “Bodrum sürgünü”olduğu için edebiyat dünyamızın “Halikarnas Balıkçısı” olarak tarihe geçen, yürekli aydınımız Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın da manevi oğlu.
Balıkçı’nın tüm yapıtlarını ölümünden sonra yayımlayan; yazdığı önsözlerde, onun bu tezini nasıl kanıtladığını anlatan Gökovalı, 1958’deki ilk tanışıklığını da bakın nasıl anlatır:
“Gazeteye gelirken kapıda gök gürültüsü gibi bir ses duydum. Bu, beresiyle gökyüzüne, iki ayağı ve bastonuyla yeryüzüne dayanmış bir insan irisiydi. Sabahattin Eyüboğlu’nun, ‘Balıkçı’ya merhaba diyen ayakları üstünde sıkı durmalı’ sözünü henüz duymamıştım...”
Peki, dağların tepeleri neden hep bulutlarla kuşatılmıştır, bilir misiniz? Yanıtı yine Gökovalı’dan;
“Mitolojiye göre ulu dağların vaktiyle kanatları vardı. Canları istediğinde havalanır, sonra tozu dumana katarak konarlardı. Bu durum Toprakana’nın bağrını ağrıtıyor, canını yakıyordu. Kim bilir kaç yüz yıl yalvardı Toprakana tanrılara… Sonunda tanrılar acıdı, dağların kanatlarını kesti. Şimdi bulutların tepelerden eksik olmaması, hep dağlara koşmaları da bundandır...”
Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün, tiyatronun açılışında “Kentin kimliğini korumak için yüksek bina sınırlaması getirdik” demiş. Bir kültür insanının bir kültür mekânıyla kutsandığı törende, “kentin imar rantına karşı korunması”na da değinmek, ne kadar hoş değil mi?

Oktay Ekinci

11 Temmuz 2013 - Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder