Geçen cuma günkü Cumhuriyet’in 3. sayfa manşeti, Türkiye’de artık kanıksamış olmamız gereken, ama kanıksayamadığımız bir dehşet haberiydi:“Adana’da katliam”.
18 yaşında bir genç kız, hem kendinden 10 yaş büyük, hem de evli ve iki çocuk babası bilmem kime kaçmış, hamile kalmış. Eh, hiç hoş bir durum değil. Hangi baba olsa isyan eder. Uygar bir adamsa, kızını reddeder, ömür boyu konuşmaz, acısını içine gömer, hatta üzüntüden ölebilir. Uygar değilse, katliam yapar.
Bizim ellerdeki “erkek” ve “baba” figürü, geniş genelinde ikinci şıkka uygun olduğundan, bu genç kızın babası da geleneği bozmamış; hem kaçan kızını, hem kaçtığı adamı, üstüne komşusu ve komşunun oğlunu da öldürüp, kendisi de intihar etmiş.
Erkeğin, kadın vajinasını namus zulası olarak kullandığı bir toplumda, dehşet mehşet; ama Adana’daki katliam, gerekçesi anlaşılana kadar olağan kabul edilebilir. Olağandışılık, gerekçesinde:
Baba, kızını kaçtı diye değil, kaçtığı adam evli ve iki çocuklu diye de değil; kızına karşılık istediği 20 bin lira başlık parasının tamamı değil de 15 bini ödendi diye yapıyor katliamı. Derdi ne kızının, zaten ne de kendi namusu. Evladının satışından alacaklı olduğu 5 bin lira.
İster para, ister namus odaklı olsun, bu ülkede her gün, her gerekçeyle atılan dayaklara, işlenen cinayetlere, yapılan katliamlara; ekleyin cinsel içerikli suçları ve kafadan çok genital organların konuştuğu siyasal tartışmaları...
Memleket malı bu.
18 yaşında bir genç kız, hem kendinden 10 yaş büyük, hem de evli ve iki çocuk babası bilmem kime kaçmış, hamile kalmış. Eh, hiç hoş bir durum değil. Hangi baba olsa isyan eder. Uygar bir adamsa, kızını reddeder, ömür boyu konuşmaz, acısını içine gömer, hatta üzüntüden ölebilir. Uygar değilse, katliam yapar.
Bizim ellerdeki “erkek” ve “baba” figürü, geniş genelinde ikinci şıkka uygun olduğundan, bu genç kızın babası da geleneği bozmamış; hem kaçan kızını, hem kaçtığı adamı, üstüne komşusu ve komşunun oğlunu da öldürüp, kendisi de intihar etmiş.
Erkeğin, kadın vajinasını namus zulası olarak kullandığı bir toplumda, dehşet mehşet; ama Adana’daki katliam, gerekçesi anlaşılana kadar olağan kabul edilebilir. Olağandışılık, gerekçesinde:
Baba, kızını kaçtı diye değil, kaçtığı adam evli ve iki çocuklu diye de değil; kızına karşılık istediği 20 bin lira başlık parasının tamamı değil de 15 bini ödendi diye yapıyor katliamı. Derdi ne kızının, zaten ne de kendi namusu. Evladının satışından alacaklı olduğu 5 bin lira.
İster para, ister namus odaklı olsun, bu ülkede her gün, her gerekçeyle atılan dayaklara, işlenen cinayetlere, yapılan katliamlara; ekleyin cinsel içerikli suçları ve kafadan çok genital organların konuştuğu siyasal tartışmaları...
Memleket malı bu.
Bu malı, böyle biçimlendirmek için elbet özel bir malzeme ve özenli bir eğitim gerek. Onu da zaten sağlaması gereken kurum, Milli Eğitim Bakanlığı mebzul miktarda sağlıyor.
MEB, benim kulağımda şiir yankısından çok yabancı dilden çevrilmiş nesir etkisi bırakan devrik tümce yazarı Cahit Zarifoğlu’nun adına, salt İslamcı şair olduğu gerekçesiyle okul açıyor. Bakan Nabi Avcı, ikinci sınıf çocuklarına yazarın Afganistan’a Sovyet müdahalesi konulu “Ağaç Okul” şiir kitabını dağıtıyor:
“Uzak ülkelerden Müslüman çocuklar rica ederim savaşmaya gelin. Ablam gelinliğini çıkardı çeyizinden sargı yaptı mücahitlerin yaralarına. Siz de oradan rica ederim savaşmaya gelin. Harçlıklarınızı hiç olmazsa mermi alalım diye yollayın bize. Babam nişan yüzüğünü bile götürdü mermiler getirdi. Rica ederim, siz de oradan bir şey yapıp savaşmaya gelin.”
Böyle şiir düzenin, şair düzeni de şöyle oluyor:
“Adı Gülbeddin Hikmetyar, liderimiz bizim. Allah adıyla konuşur, Allah için savaşır en önde. Ona zor değil kafasını kırmak zalimlerin, daha çocukken başladı bu işe. Az yer, az uyur, örgütleyicidir, azimli gerçekçidir. Seviyoruz tüm ülke gibi biz küçük mücahitler de onu.”
MEB, benim kulağımda şiir yankısından çok yabancı dilden çevrilmiş nesir etkisi bırakan devrik tümce yazarı Cahit Zarifoğlu’nun adına, salt İslamcı şair olduğu gerekçesiyle okul açıyor. Bakan Nabi Avcı, ikinci sınıf çocuklarına yazarın Afganistan’a Sovyet müdahalesi konulu “Ağaç Okul” şiir kitabını dağıtıyor:
“Uzak ülkelerden Müslüman çocuklar rica ederim savaşmaya gelin. Ablam gelinliğini çıkardı çeyizinden sargı yaptı mücahitlerin yaralarına. Siz de oradan rica ederim savaşmaya gelin. Harçlıklarınızı hiç olmazsa mermi alalım diye yollayın bize. Babam nişan yüzüğünü bile götürdü mermiler getirdi. Rica ederim, siz de oradan bir şey yapıp savaşmaya gelin.”
Böyle şiir düzenin, şair düzeni de şöyle oluyor:
“Adı Gülbeddin Hikmetyar, liderimiz bizim. Allah adıyla konuşur, Allah için savaşır en önde. Ona zor değil kafasını kırmak zalimlerin, daha çocukken başladı bu işe. Az yer, az uyur, örgütleyicidir, azimli gerçekçidir. Seviyoruz tüm ülke gibi biz küçük mücahitler de onu.”
Peki, Sovyet işgali olmayan Türkiye’de kime cihat açmalı, çocuklar? MEB, onun malzemesini de okullara “tavsiye ettiği” Ömer Asım Aksoy’un, açıklamaları özünden beter Atasözleri Sözlüğü’*yle tamamlıyor:
“Tarlayı düz al, kadını kız al.
On beşindeki kız ya erde gerek ya yerde.
Erkeğin şeytanı kadın.
Gelin olmayan kızın vebali amcasının oğluna.
Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün…”
Yukarda verdiğim mal ve malzeme örneklerine, ekleyin görüp yaşadıklarınızı, sonuç açık: Bireysel cinnetten toplumsal cinnete geçmeye çeyrek var.
Ve bizler, ülkenin bu mal ve bu malzemeyle karılan vahşi geleceğine inat; hâlâ uygar çocuklar yetiştirmeye çalışıyor, o güzel çocukların insanca bir yaşam sürmesi için çabalıyoruz.
Başarabilir miyiz?
Bilmiyorum.
*Odatv.com
“Tarlayı düz al, kadını kız al.
On beşindeki kız ya erde gerek ya yerde.
Erkeğin şeytanı kadın.
Gelin olmayan kızın vebali amcasının oğluna.
Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün…”
Yukarda verdiğim mal ve malzeme örneklerine, ekleyin görüp yaşadıklarınızı, sonuç açık: Bireysel cinnetten toplumsal cinnete geçmeye çeyrek var.
Ve bizler, ülkenin bu mal ve bu malzemeyle karılan vahşi geleceğine inat; hâlâ uygar çocuklar yetiştirmeye çalışıyor, o güzel çocukların insanca bir yaşam sürmesi için çabalıyoruz.
Başarabilir miyiz?
Bilmiyorum.
*Odatv.com
G NOKTASI
Alman ordusunun 1915’ten 1945’e kadar kullandığı çelik miğferlere“Stahlhelm” denir ve çeşitli versiyonları vardır. Almanlar, Birinci Dünya Savaşı sırasında Türk askerleri için bu miğferlerin “namaz kılarken alnı secdeye değebilsin” diye siperliksiz olan M18 tipini üretmişler, ama sadece 1500 adedini müttefik Osmanlı ordusuna teslim edebilmişlerdir. Yenilince teslimi yasaklanan 5000 adet M18 (M harfinden Müslüman tipini anlayınız), 1919 yılındaki Berlin ve Münih ayaklanmalarını bastıran Freikorps birliklerine dağıtılmıştır.
Dünkü Yurt gazetesinin haberine göre, meğer TSK’nin 1976’dan beri kullandığı Amerikan miğferleri bizim askerlerin antropometrik kafa kalıbına uymuyor, dengesiz duruyor, öne düşüyor, baş ağrısı yapıyormuş. TSK, şimdi miğfer kalıplarını Türk antropometrik kafa ölçülerine göre yeniden düzenliyormuş.
Bence hiç zahmet etmesinler, NATO’ya bağlı bir ordunun kafasında “milli”miğfer zaten durmaz!
TSK, arasın tarasın, Almanya’nın Osmanlı’ya teslim edebildiği 1500 adet Müslüman tipi Stahlhelm’lerden birini bulup kalıbını çıkarsın. Çünkü çelik miğfer tasarımında hiçbir ordu, Almanların eline su dökemez.
2013 Türkiye’sindeki kafaların, gelişe gelişe 1918’deki kafaya eriştiği düşünülecek olursa, Yeni Osmanlı askerlerinin kafasına, zaten “alnı secdeye değecek” biçimde tasarlanan M18 miğferi cuk oturur.
Dünkü Yurt gazetesinin haberine göre, meğer TSK’nin 1976’dan beri kullandığı Amerikan miğferleri bizim askerlerin antropometrik kafa kalıbına uymuyor, dengesiz duruyor, öne düşüyor, baş ağrısı yapıyormuş. TSK, şimdi miğfer kalıplarını Türk antropometrik kafa ölçülerine göre yeniden düzenliyormuş.
Bence hiç zahmet etmesinler, NATO’ya bağlı bir ordunun kafasında “milli”miğfer zaten durmaz!
TSK, arasın tarasın, Almanya’nın Osmanlı’ya teslim edebildiği 1500 adet Müslüman tipi Stahlhelm’lerden birini bulup kalıbını çıkarsın. Çünkü çelik miğfer tasarımında hiçbir ordu, Almanların eline su dökemez.
2013 Türkiye’sindeki kafaların, gelişe gelişe 1918’deki kafaya eriştiği düşünülecek olursa, Yeni Osmanlı askerlerinin kafasına, zaten “alnı secdeye değecek” biçimde tasarlanan M18 miğferi cuk oturur.
“Adem’den bu yana çok az sayıda iki ayaklı erkek adını hak etti.”
MARGUERITE YOURCENAR
MARGUERITE YOURCENAR
Mine Kırıkkanat
22 Eylül 2013 - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder