Başbakan Erdoğan’ın öfke, tehdit dozu kulak tırmalayan dünkü Ankara seslenişinden payını almayan yok... TÜSİAD, hukukun üstünlüğüne uyulmamasından, iş dünyasına şirketler üzerinden baskı yapılmasından yakınarak “Böyle bir ülkeye yabancı sermaye gelmez” demeye mi kalkışmıştı... Hadleri bildirilecek, başlarına gelecekleri göreceklerdi... Alkışlayan partili kitleleri etkileyen kurgulamaya, algılatmaya bakarsanız, çok başarılı İktidar icraatları, ekonomik gidişattaki bozulmanın suçlusu, ürkek gelişmeleri eleştirmeye kalkışıp hadlerini bilmeyen iş dünyası üyeleriydi. Üstüne üstlük bir ay öncesine kadar İktidarlarını paylaştıkları cemaatle suç ortağı oluvermişlerdi...
CHP hafta sonuna kadar Sarıgül’ün yolsuzluk dosyasını açıklamazsa, dosyayı kamuoyuna açıklamak boynunun borcuydu. Genel müdür olarak seslenmekte direttiği CHP Genel Başkanı’nın işini bitirecek dosyanın açıklanması görevini ise Gökçek’e bırakıyordu... Ringe dönen Meclis’teki şiddeti durduracak adımı unutun, kendisi, oğlu, iktidar icraatlarını eleştirmeye kalkışanlardan bir bir hesap sorulacağına, hak ettikleri bedelleri ödeyeceklerine ilişkin tehdit dozunu tırmandırıyordu... Öfke ve tehditlerine pabuç bırakacakların olması için de, her kesimden herkesin kendine pay çıkarmak zorunluluğu duyacağı ayrıntılar vermeyi atlamıyordu...
Doğrusu Başbakan’ın artık besbelli denetlenemeyen öfkesinden çok moral vermek üzere tempolu slogan atanlara, alkış tutanlara kafam takılıyor... Siyaseten bu yola baş koymalarını tabii ki anlayabiliyorum... Anlayamadığım, en yakın çevresinde en çok sözü geçecek olanların, artık hukuk devleti düzeni, insan hakları, demokrasi ile ilişkilendirilebilmesi havası kalmamış çıkışlar, ataklar, yeni tehdit alanları karşısında sorumlulukla uyarı görevlerini neden ve nasıl yapmadıkları ya da yapamadıkları... Kısırdöngüden çıkış için arayış içinde, yol gösterici olacaklarına nerede ise avuç ovuşturan bir rolde olmaları... İktidarda büyüme, ele geçirilmiş demokrasinin olmazları ayaklar altına alınarak büyük güçle, otoriterlikle.. önünü görememe, baş dönmesi böyle bir şey mi?
Türkiye evrensel ölçeklerle zaten hep “kısmen özgür” ülkeler arasında bir yerlerde yer aldı... Şimdi giderek artan örneklerle “gelişmelerin kaygıyla izlendiği, modern otoriterliğin yükseldiği ülkeler arasında sayıldığının” altı çizilip duruluyor...
CHP hafta sonuna kadar Sarıgül’ün yolsuzluk dosyasını açıklamazsa, dosyayı kamuoyuna açıklamak boynunun borcuydu. Genel müdür olarak seslenmekte direttiği CHP Genel Başkanı’nın işini bitirecek dosyanın açıklanması görevini ise Gökçek’e bırakıyordu... Ringe dönen Meclis’teki şiddeti durduracak adımı unutun, kendisi, oğlu, iktidar icraatlarını eleştirmeye kalkışanlardan bir bir hesap sorulacağına, hak ettikleri bedelleri ödeyeceklerine ilişkin tehdit dozunu tırmandırıyordu... Öfke ve tehditlerine pabuç bırakacakların olması için de, her kesimden herkesin kendine pay çıkarmak zorunluluğu duyacağı ayrıntılar vermeyi atlamıyordu...
Doğrusu Başbakan’ın artık besbelli denetlenemeyen öfkesinden çok moral vermek üzere tempolu slogan atanlara, alkış tutanlara kafam takılıyor... Siyaseten bu yola baş koymalarını tabii ki anlayabiliyorum... Anlayamadığım, en yakın çevresinde en çok sözü geçecek olanların, artık hukuk devleti düzeni, insan hakları, demokrasi ile ilişkilendirilebilmesi havası kalmamış çıkışlar, ataklar, yeni tehdit alanları karşısında sorumlulukla uyarı görevlerini neden ve nasıl yapmadıkları ya da yapamadıkları... Kısırdöngüden çıkış için arayış içinde, yol gösterici olacaklarına nerede ise avuç ovuşturan bir rolde olmaları... İktidarda büyüme, ele geçirilmiş demokrasinin olmazları ayaklar altına alınarak büyük güçle, otoriterlikle.. önünü görememe, baş dönmesi böyle bir şey mi?
Türkiye evrensel ölçeklerle zaten hep “kısmen özgür” ülkeler arasında bir yerlerde yer aldı... Şimdi giderek artan örneklerle “gelişmelerin kaygıyla izlendiği, modern otoriterliğin yükseldiği ülkeler arasında sayıldığının” altı çizilip duruluyor...
***
Yanlış anlaşılmasın, dünyada insan hakları, hukuk devleti düzeni, gerçek demokrasiden yana geçerli uluslararası bir denetim çarkı, örgütlülüğü yok. Emperyal düzen, çok uluslu tekel çıkarları, tek kutuplu düzen, zengin Kuzey’in egemenliğinde işleyen çarklara zarar vermedikçe, ülkelerin otoriterleşmesine, kendi halklarının insan haklarını gasp etmelerine karşı geçerli bir denetim kaygısı bile yok. Tam tersi, çarkların işleyişine katkı koymaları halinde en acımasız diktatörlüklerle bile ittifaklarda sakınca görülmüyor. Yetmiyor, derin ittifaklar bile yapılıyor... Tek koşul, vitrinde olsun aynı cephede algılanmamak, aynı örgütlenmeler, ittifakları resmen paylaşmamak. Hele de göreceli demokrasinin işlediği zengin Kuzey dünyasının siyasi iktidarlarının kendi kamu oylarına hesap veremeyecekleri ittifaklar, suç ortaklıkları içinde görünmemeleri çok önemli...
Böyle olunca İslam dünyasından bir diktatör iktidarla sıkı ittifakların sorgulanması bile gündemde değilken AB üyeliğine aday, stratejik ortak, NATO üyesi, rejimi demokrasi olarak ilan edilmiş Türkiye’nin konumunu, vitrinini daha bir özenle irdeleme zorunluluğu ortaya çıkıyor. Ilımlı İslam projesi ile İslam dünyasındaki radikalizmi tırpanlama rolü biçilmiş Türkiye’nin İktidarlarının, biçilmiş roldeki durum vaziyetle yeterince esnek ayak uyduramaması ile ortaya çıkan sorunlar cabası. Sorgulanmaları güçleri nedeniyle de gündeme gelemeyecek Çin, Rusya gibi kendi başına buyruk olamayacağı gerçeği de bir başka yana... Sistemin çarklarının işleyişinin sıkışıklığında İslam dünyası, Arap baharları gelişmelerinde Libya, Mısır sonuçları ortadayken Türkiye’nin Suriye politikalarında istenen yeni esnekliklere uyum sağlayamamasıyla ortaya çıkan taze sorunların merkez ülkeleri zorlamasının tepkisini de unutmadan...
Dünyanın zaten arap saçına dönmüş, işin içinden kolay kolay çıkılamayacağı büyük ekonomik, sosyal, siyasal krizleri, yeni dengelerinde; içerde ve dışarda giderek başına buyruk, öfke kontrolünü, sağduyusunu yitiren, otoriterleşen bir tek liderliğe oturtulmuş İktidarları stratejisi... İşe yaradığı, kullanılabildiği ölçeklerde hak edilmemiş desteklerin verilmesi yanında, dünya dengelerinde dönem konumla bağlantılı arkadan şişirilen rüzgârlarla yürünmüş yolda... Şimdilerde her şey tersine, olumsuz işliyor... Zaten AKP’nin kendi 12 Eylül’ü, referandumu sonrası yürüyüşte, büyümede umutların beslenmesi yerine İktidarları gücünün kullanılması, baskı, otoriterleşme belirleyici olmuştu. Zorlandıkça, baskı gücü, öfke tırmandıkça, aynı yoldan aynı yöntemlerle yürünemeyeceği bile algılanmaz oluyor...
Böyle olunca İslam dünyasından bir diktatör iktidarla sıkı ittifakların sorgulanması bile gündemde değilken AB üyeliğine aday, stratejik ortak, NATO üyesi, rejimi demokrasi olarak ilan edilmiş Türkiye’nin konumunu, vitrinini daha bir özenle irdeleme zorunluluğu ortaya çıkıyor. Ilımlı İslam projesi ile İslam dünyasındaki radikalizmi tırpanlama rolü biçilmiş Türkiye’nin İktidarlarının, biçilmiş roldeki durum vaziyetle yeterince esnek ayak uyduramaması ile ortaya çıkan sorunlar cabası. Sorgulanmaları güçleri nedeniyle de gündeme gelemeyecek Çin, Rusya gibi kendi başına buyruk olamayacağı gerçeği de bir başka yana... Sistemin çarklarının işleyişinin sıkışıklığında İslam dünyası, Arap baharları gelişmelerinde Libya, Mısır sonuçları ortadayken Türkiye’nin Suriye politikalarında istenen yeni esnekliklere uyum sağlayamamasıyla ortaya çıkan taze sorunların merkez ülkeleri zorlamasının tepkisini de unutmadan...
Dünyanın zaten arap saçına dönmüş, işin içinden kolay kolay çıkılamayacağı büyük ekonomik, sosyal, siyasal krizleri, yeni dengelerinde; içerde ve dışarda giderek başına buyruk, öfke kontrolünü, sağduyusunu yitiren, otoriterleşen bir tek liderliğe oturtulmuş İktidarları stratejisi... İşe yaradığı, kullanılabildiği ölçeklerde hak edilmemiş desteklerin verilmesi yanında, dünya dengelerinde dönem konumla bağlantılı arkadan şişirilen rüzgârlarla yürünmüş yolda... Şimdilerde her şey tersine, olumsuz işliyor... Zaten AKP’nin kendi 12 Eylül’ü, referandumu sonrası yürüyüşte, büyümede umutların beslenmesi yerine İktidarları gücünün kullanılması, baskı, otoriterleşme belirleyici olmuştu. Zorlandıkça, baskı gücü, öfke tırmandıkça, aynı yoldan aynı yöntemlerle yürünemeyeceği bile algılanmaz oluyor...
ŞÜKRAN SONER
Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder