10 Ocak 2014 Cuma

Borç Krizi - ÖZTİN AKGÜÇ

Türkiye ekonomisinin en azından orta dönemli, yüksek fiyat artışlı durgunluk sürecine girmekte olduğu öngörülüyordu. Buna bir de yönetim hatalarıyla şiddetlendirilmiş borç krizi eklendi. Bir ülkede borçların önemli bir bölümü yabancı para (döviz) üzerinden ise, başka bir ifadeyle dolarizasyon oranı yüksekse, ulusal paranın kısa sürede yüzde 20-25 düzeyinde değer yitirmesi, ülkeyi borç krizine sokar. Finansal tablolar bozulur,yükümlülükleri yerine getirmek giderek zorlaşır, borç çevirme, kredileri yenileme güçleşir, işletmelerde finansal sorunlar ağırlıklı olarak ön plana çıkmaya başlar. 
Türkiye’nin dış borçları, büyük boyutlu cari işlemler açıkları nedeniyle sürekli artıyordu. Bu tehlikeli gidişi “IMF’den borç alıyorduk, şimdilerde borç veriyoruz” şenlik ve şölenleriyle, diğer ülkeler borç krizi yaşarken Türkiye’nin dış borcu az, Dış Borç/GSYH oranı düşük gibi gerekçelerle gerçekleri görmemeye, gizlemeye, övünmeye kalkışıyorduk. 
Bir oran hesaplanırken oranın pay ve paydasının tutarlı, karşılaştırılabilir olması gerekir. Bir ülke kendi ulusal parasıyla dışarıdan borçlanabiliyor, ulusal parasıyla dış borç ödeyebiliyor, parası tam konvertıbl ise Dış Borç/GSYH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) oranı anlamlı bir gösterge olabilir. TL tam konvertıbl bir para değil; Türkiye’nin dış borçlarını TL basarak ödemek gibi bir olanağı da yok. 

Ayrıca GSYH hesabına giren tüm mal ve hizmetlerin dış ticarete konu olması gibi bir özellik de söz konusu değil. Tüm bu faktörler dikkate alındığında, Türkiye’nin dış borçlarını GSYH’ye oranlayarak değerleme yapmak yanıltıcı oluyor. Ayrıca ülkeler arası borç karşılaştırması yapılırken vade, yanı sıra faiz farklılığını dikkate almak, dış borcun hangi alanlarda ve amaçlarla kullanıldığını da gözetmek gerekir. 
Türkiye’de borç krizini, en azından şiddetlendiren etkenler de gözardı edilmemeli. 
Kamunun, uzun süreli sabit faizli TL üzerinden borçlanma politikası, kur riskini bankalar ve özel kesim üzerinde bırakmıştır.Özel kesimin; kârı, esas üretim faaliyetinden değil de, düşük kur, yüksek TL faizinden yararlanmada araması da aşırı döviz borcuna yol açmış, dış borcun üçte ikisinin özel kesime ait ve kısa süreli oluşu da krizi şiddetlendirmiştir. Özel kesimin kârı, finansman faaliyetinde araması ne kadar yanlış ise, faaliyet sonucu yaratılan kârın, kur farkı, kambiyo zararı ile yok olması, hatta zarara devrilmesi de o denli basiretsizlik,sağduyu noksanlığı sonucudur. 
Yurtiçi TL kaynaklarını yeterince artıramayan bankaların, düşük faizli döviz kredisi kullanarak, bunu yüksek faizli tüketici ve kredi kartı kredisi şeklinde kullanmaları, kârın büyük bölümünü faiz arbitrajında aramaları, bankaların fiili döviz pozisyon açıklarını büyütmüştür. 
Tüm bu etmenlere Merkez Bankası’nın yönetim hataları da eklenmiştir. Kurlar yükselir, cari işlem açığı büyürken politika faizini sabit tutması, döviz satarak sorunu çözeceği sanısına kapılması, tutturamayacağı döviz kuru hedefleri belirlenmesi, döviz rezervi konusunda abartılı bir ölçüde yanıltıcı açıklamalar yapılması da Merkez Bankası’nın güvenilirliğinin tümüyle yitmesine yol açmıştır. 
Dövizde açık pozisyonu olan işletmelerin pozisyon açıklarını bir ölçüde de kapatmaya çalışmaları, iç tasarrufların döviz tevdiat hesaplarına yönelmesi, piyasalarda hızlandırma ve geciktirme eğiliminin güçlenmesi, yabancı yatırımcıların güven eksikliği nedeniyle yurtdışına sermaye çıkışını hızlandırmaları, yabancı kaynak girişinin yavaşlaması da borç krizini şiddetlendirmiştir. Olaya doğru tanı koyup çözüm yolları aramak gerekir. Aksi halde kriz derinleşecektir.  

ÖZTİN AKGÜÇ
Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder