10 Ocak 2014 Cuma

Ya Çalma Sırası ‘Sandık’a Gelirse?.. - ALİ SİRMEN

Değerli okurum Ayhan Çam dün gönderdiği iletisinde şunları yazıyordu:
“Bugünkü yazınızda 2002 cari açık miktarını yazarken yanlışlıkla milyon yerine milyar yazdığınızı biliyorum. Ama bir AKP’li çıkıp da yazınızı referans göstererek ‘Hükümetimizin daha ilk yılında cari açığı 620 milyar dolardan bilmem nerelere indirdik, bakın! Cumhuriyet’in köşe yazarı bile itiraf ediyor’ dese hiç şaşmam valla ” diyordu.
Önce dikkati ve ilgisi dolayısıyla, bu konuda ileti göndererek, faks çekerek telefon ederek, yanlışımı düzelten tüm okurlarıma teşekkür ederim.
Ayhan Bey dostumun söylediklerine ise, ”olur mu olur!” demekten başka ekleyecek bir şeyim yok.
Çünkü şu 17 Aralık’tan beri öyle şeyler söyleniyor, öyle vecizeler yumurtlanıyor ki, artık hiçbir şeye şaşırmaz olduk.
Kavramlar karıştı, kuramlar saptı, kurumlar battı, beyler saçmalamaktan bıkmadılar.
Bir komplo kuramı kurup önümüze sürdüler.
Ayakkabı kutusunda bulunanlar, ortalıkta uçuşan milyon-milyar dolarlar Tayyip Bey’e karşı komploymuş.

***
Önünüze bunları koyuyorlar.
Artık yerseniz!
Ama çete komplosu öyküsünü boşa çıkaracak bilgiler de çıkıyor ortaya.
Meğerse, başında Başbakan’ın sağ kolu Hakan Fidan’ın bulunduğu MİT 8 ay önce, 18 Nisan 2013’te, 45650928 sayılı bir yazıyla Sarraf’ın marifetleri, bakanlarMuammer Güler ve Zafer Çağlayan ile mahdumları arasındaki ilişkiler konusunda, yetkilileri bu arada tabii ki Başbakan’ı da bilgilendirmiş; hatta raporda şu hususların yer aldığı da basında çıktı:
“R. Zarrab’ın bakanlar Zafer Çağlayan ve Muammer Güler ile mevcut ilişkisinin ortaya çıkması halinde, söz konusu hususların hükümet aleyhinde kullanılabileceği değerlendirilmiştir.”
Sekiz ay önce servis edilen bu rapora rağmen kimse istifini bozmamış, 8 ay sonra bu raporun ortaya çıkmasıyla yine kimse istifini bozmuyor.
Yine komplo teorileri, yine yolsuzluk iddiaları karşısında polislere işten el çektirme, tayin, görevden alma, zaten bağımsız olmayan yargıyı daha da “yürütme”ye (Yanlış anlaşılmasın! Burada “yürütme”, “icra” anlamında kullanılıyor, argodaki “arak”anlamında değil) bağlanıyor ve edilgenleştiriliyor.
“Yolsuzlukların, hırsızlıkların hesabı nasıl sorulacak?” dendiğinde de yanıt hazırdır:
- Efendim önümüzde seçimler var, halk gerekli görürse sandıkta sorar hesabı.
***
Bu aldatmacanın tabii ki itibar edilecek yanı yoktur.
Sandıkta sorulan hesap siyasi hesaptır. Ama demokrasilerde yargı önünde verilen hukuki hesaplar da vardır.
Ve sandık, suçu masumiyete, ahlaksızlığı erdeme dönüştüremez.
Karşılıklı dengeler sistemi demokrasilerde, her hesabın ayrı yeri vardır.
Demokrasilerde sandık zorunlu şarttır, ama yeterli şart değildir.
Hem zorunlu hem yeterli şartlar olmadığı takdirde, demokrasi demokrasi olmaz.
Bağımsız yargı güvencesi ve denetimi olmadan, sandık bir anlam ifade etmez.
Diktalarda da vardır oylama, ama orada oy sandığı özgürlüklerin sandukası haline gelmiştir.
Demokrasilerde, yolsuzluğun, çalıp çırpmanın hesabını vermekten kaçmak için kuvvetler ayrılığını çiğneyip, yargı bağımsızlığını ayaklar altına alıp, sonra da “git hesabı sandıkta sor” demenin anlamı yoktur.
Demokraside, sandığın kendi sınırları içindeki işlevini yerine getirebilmesi ancak, sandık oyununun kurallarına dürüst şekilde uyulması halinde mümkündür.
Sen hem çalıp çırpacaksın, hem de “Git hesabı sandıkta sor!” diyeceksin.
Yok öyle yağma!
Sonra adama sorarlar:
- Efendi bütün çalmalara kol kanat geriyorsun, bütün denetim mekanizmalarını yıkıyorsun, sonra da “Git sandığa!” diyorsun. Peki, ya bu arada, çalma sırası sandığın içindekine gelmişse? 

ALİ SİRMEN
Cumhuriyet 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder