1 Ağustos 2014 Cuma

Çılgın Projeciliğin Sonu...-AHMET TAN

“Milletimizin iki mümeyyiz vasfını” o, Tayyip Bey’den çok önce keşfetti. 
Ve... 
Karınca kararınca onu kadar da iyi değerlendirdi. 
Benzetmek gibi olmasın, sonları benzemez inşallah!..
***
İki vasıf? 
Halkımızın bir kesimi kolayından, çabuğundan ve mümkünse “avantadan” mülk sahibi olma sevdalısıdır. 
Ve 1 koyup 3, hatta mümkünse 13 alma meraklısıdır! 
Bu yüzden elindekini avucundakini kaybeder. 
Banker faciası ile bunu yaşadı. 
Yeşil sermaye ve yapı kooperatifi dolandırıcıları nice aileyi perişan etti.
***
Fadıl Bey, “Çılgın Proje” merakımızı Tayyip Bey’den de erken keşfedenlerden. 
Esin kaynağı, belli ki Aziz Nesin ile Sülün Osman!.. 

Ticari adımlarını “Aziz Nesin’in yüzde 60’lık” saptamasına göre attı. 
Meydan saatlerinin, tramvayların bile “uyanıklara” pazarlanabileceğini de herhalde Sülün Osman’ın maceralarını okuyarak öğrendi. 
(Sülün Osman Bey, merhum pederimin Sirkeci’deki lokantasının devamlı müşterilerindendi. Osmanlı’nın son hattatlarından Hamid Aytaç Efendi’nin oturmayı itiyat ettiği masaya otururdu. İnce ve zarif kişiliğinin etkisiyle idi belli ki bu tercih! 
Dönemin Mali Polis Şefi Saadettin Tantan, gazeteci kudümzen Nezih Uzel, 40 yıl sonra AGİT parlamentosunda birlikte görev yaptığımız Prof. Nevzat Yalçıntaş gibi sonra meslektaş olacağımız birçok Babıâli efradı müdavimler arasındaydı. Sülün Osman okkalı bahşiş verirdi. Garsonlar ucunda bir şeytanlık olabilir diye bazen almaya tereddüt ederlerdi. Bir ara bizim mütevazı lokantayı da gözüne kestirdiği bir müşteriye pazarlar diye bekledim. Ama çok şükür ekmek yediği yere ihanet etmedi. Neyse...)
***
Fadıl Bey, küreselleşmiş dijital çağa ayak uydurmuş postmodern bir Sülün Osman! 
Biletçisinin öndeki bölüme geçtiği sırada el ve ağız çabukluğuyla tramvay satılabilen bir ülkede Hint Okyanusu’nda ada satmak marifet olamazdı.
Yeter ki etiketin üstünde “Müslüman” damgası bulunsun! 
Din iman, peygamber söylemi siyasette olduğu gibi ticarette de “finansçı da finansçı”sloganı kadar geçerli akçe. 
“Dünyada mekân, ahirette iman!” teması ise halkımızla göz ve gönül teması kurabilen herkes için en kestirme yöntem. 
Ak Parti bunu TOKİ’lerle sağladı... 
Akgündüz ise... 
Millete Maldivler’de “devre ada” satarak gerçekleştirdi.
***
Bir başka göze ve gönüllere girme yöntemi ise futbol... 
Başbakan’dan 4 yaş daha genç. 
Ama o, forma giymek gol atmak yerine, bir futbol kulübüne toptan sahip olmaya yönelecek kadar büyük düşünenlerden. 
Siirt Spor’u parasını verip toptan satın aldı. 
Tayyip Bey’den bu anlamda daha kapasiteli! 
Üstelik, arkasında ne hakaracı makaracı bakanlar var ne de dubaracı milletvekilleri... 
Engin denizler gibi geniş bir hayale ikna gücünden başka bir şeyi yok. 
Yoksa, haritadaki yeri bile bulunamayan bir okyanus adasını cennette parsel satar gibi pazarlayabilir miydi?
***
Jet-Pa ile milyonlar vurdu. 
Hayali fabrikaların ürettiği hayali otomobillere imza attı. 
Emlak işinden otelciliğe her sektöre el attı. 
Ama aklı siyasette idi. 
Tayyip Bey’den atak davrandı. 
2002’de Siirt’ten bağımsız aday oldu. 
Ama yurtdışında kaçaktı! 
Interpol’ün kırmızı bülteniyle aranıyordu.
İstanbul Bağcılar Cumhuriyet Başsavcılığı’nın gıyabi tutuklama kararı vardı. 
Adaylık başvurusu önce reddedildi. 
Avukatlarının itirazını Yüksek Seçim Kurulu kabul etti. Adaylığı kesinleşti. 
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun itirazlarını nedense YSK kabul etmedi. (Akacak kan damarda durmaz misali, halkın Maldivler’de batacak parası varmış demek ki!)
***
Tutuklanma korkusuyla seçim sürecinde yurda ve Siirt’e hiç gelemedi. 
Kampanyasını avukatı Veysi Yaşar “vekâleten” yürüttü. 
Fadıl Bey ise arada bir telefonuna bağlanan hoparlörlerden Siirtlilere hitap etti. 
Sonunda tarihte bir ilk gerçekleşti. 
Bir kanun kaçağı, avukat marifetiyle vekâleten milletvekili oldu! 
Şimdi ise polise yakalanmadan TBMM’ye giriş yapması gerekiyordu. 
Yemin etmeden “Mv. sıfatı” kazanılamıyordu. 
Helikopterle Meclis’in çatısına inebileceği ve çılgın bir başka proje ile Genel Kurul’a sızabileceği konuşuldu. 
Ama bu gerçekleşmedi. 
Bu arada Tayyip Bey boş durmadı. 
Siirt’teki seçimin iptalini sağladı. 
Fadıl Bey’in boşluğu böylece doldurulmuş oldu. 
Sonrası ise malum!..

Demirel’in Sofrasından Notlar  
Efsane başkanlardan Ali Şen, Süleyman Demirel’i Bodrum’da Balıkçı Sait’te ağırladı. 
(Baba, bu arada geçenlerde 98 yaşına basan selefi Kenan Evren’i de unutmadı, ona doğum günü pastası gönderdi.) 
Yemekteki konuk yelpazesi genişti: 
İsmet Sezgin, Nahit Mendeşe, CHP’li Celal Doğan ve Fikret Ünlü, Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün, Taylan Bilge, Orhan Keçeli, Yavuz Donat,Mehmet Barlas, Can Pulak...
***
Can Pulak en kıdemli Ankara gazetecilerinden. Uzun yıllar Cumhurbaşkanı Özal’a başdanışmanlık yaptı. Onun ölümünden sonra Bodrum’a yerleşti. Çevrenin korunması ve kıyı yağmacılığına karşı uzun yıllardan beri aktif mücadele veriyor. Yemekle ilgili izlenimlerini sorduk: 
“Geride bıraktığımız elli yıl, film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Gürsel’li,İnönü’lü, Demirel’li, Bölükbaşı’lı, Ecevit’li, Özal’lı yıllar... Türk basını ülkemiziDemirel’in yurt gezileriyle, dünyayı ise rahmetli Özal’la yaptığı dış seyahatlerle... 
İki liderin de Türk basınına yaptığı katkılar unutulmaz. 
Keşke siyasette rakip olacaklarına, birlikte çalışma imkânı yaratsalardı da, Türkiye’yi uçursalardı. Birlikte çalışmayı ‘Demirel Cumhurbaşkanı-Özal Başbakan’önerisini Ekrem Ceyhun, Süleyman Bey’e götürmüştü. Ama maalesef kabul görmedi. Eğer kabul edilseydi, ülkemiz bugün bambaşka bir durumda olurdu!”

AHMET TAN
Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder