14 Ağustos 2014 Perşembe

Kuyuya atılan taş-Ali Rıza Aydın/SOL

2007 Anayasa değişikliğinin yapılmadığını ve Cumhurbaşkanının Meclis’te milletvekilleri tarafından seçildiğini düşünelim. Yüzde on seçim barajlı Meclis, yine milletvekilleri tarafından önerilen adaylar arasından seçim yapacaktı ve Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilecekti.
Zamanı geriye saran bu kurgu, 2007 yılında Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararına inat apar topar gerçekleştirilen, Cumhurbaşkanının sözde halk tarafından seçimine ilişkin Anayasa değişikliğini anımsatmak için yapıldı. Kuyuya bir taş atılmıştı ve çıkartılması için 2014 beklendi.
10 Ağustos, atılan taşı çıkarmadığı gibi basit matematik hesabına dayanarak sandık başına gitmeyenleri karalayan zihniyet ise kurulu düzenin esaretini gösterme dışında işe yaramadı. Olayı “sandık başı” tartışması içinde boğmak, olsa olsa düzeni korumak isteyenlerin işine yarar.
2007 Anayasa değişikliğinin olumsuz yanı, hukuk oyunu ile aday dayatması ve seçimi halkın yaptığı yanılsamasıdır. Olumlu yanı ise “halka 10 Ağustos’ta sandık başına gitmeyerek milletvekilleri tarafından önerilen adaylardan oluşan seçim oyununa alet olmama tercihi yapmasına fırsat vermesi oldu” demek abartma olmaz.
Sağa kayan çarpık ve güdümlü siyaset ortada iken, kirli çamaşırlar, hukuksuzluk ve adaletsizlik ortada iken kimse sandık başına gitmeyenleri suçlayamaz.
Erdoğan zaferinin sarhoşluğuna kapılan kurulu düzen medyasının körüklediği çarpık ortamda gözden kaçan bir baş konu ise bu ortamda seçimin işe yaramadığı, demokrasi oyunu için halkın kullanıldığı görüşünü savunanların çoğalması… Bu kesim arasına sandık başına gidenler de dalga dalga yerleşiyor.
Bu iki kesimin buluşması, sandıktan sandığa yaşanan demokrasinin sorgulanmasını da yaygınlaştıracak ve egemenlerin kurum ve kurallarıyla oynanan oyunun gerçek yüzünü ortaya çıkaracaktır.
AKP öncesi dönemde, iktidar koltuğunu kaybeden ya da seçim barajının altında kalan iktidar partilerinin bulunduğunu, seçimle iktidar partisi değiştirilebileceğini düşünmek, doğal olarak demokrasiye ve onun olmazsa olmazı seçimlere güveni artırsa da kimi zaman emekçilerin baskısıyla başını gösteren kısmi iyileştirme örnekleri dışında Türkiye’nin daha eşitleştirilmiş, daha özgürleştirilmiş bir ülke haline geldiğini söylemek olanaklı değil. Kaldı ki bu tarihin üstüne 12 yıllık AKP dönemi karabasan gibi çökmüş ve (genel/yerel/halkoylaması) tüm seçimlerden sıyrılıp çıkmıştır.
Cumhurbaşkanı seçiminde de sonuç ortada. Ancak bu sonuç, kralın çıplaklığının görülmesine ve sistemin daha gerçekçi sorgulanmasına önceki seçimlere göre daha fazla katkıda bulunacağa benziyor.
Burjuva hukukunun kuralları arasından parlayan yıldız yakalamak; emperyalizmin, siyasal İslam alfabesiyle yazılmış senaryosundan rol kapmak solun işi olduğu sürece ne sol “sol” olarak kalır ne de düşman yok olur.
Türkiye’ye gerici ve piyasacı oyunu oynatan tarih sahnesinde yer tutarak, “ama demokrasi” sözcüklerine sığınarak rol almak, sömürü ve soygun gerçeğini perdelemekten öteye geçmez, figüranlık katından bir kat yukarı çıkmaz. AKP dönemi, seçimleriyle ve yasama faaliyetiyle bunun açık bilgi ve belgeleriyle dolu. Seçim hukukunda, yerel/genel seçim bölgelerinde yapılan her oynama AKP’ye yaradı. Çünkü oynamalar onların düşüncesi ve girişimiyle yapıldı.
Evet, seçim bir haktır. Kullanılamaz ise demokrasi çöker. Ancak nasıl kullanılacağı bilinmezse, eşitsiz seçime karşı çıkılmazsa yalnızca egemene/diktatöre hizmet eder. Seçimden seçime anımsanan, yalnızca sandık başında kullanılan “halk egemenliği”, halkın yararına değil sömürü düzeninin varlığına çalışır. Yalnızca sandık başında eşit olma, iktidarı devirmeye yetmez, eşitleştirilmiş toplum yaratmaz.
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle, kuyuya atılan taş çıkarılamadığı gibi yeni taşlar atılmıştır, atılmaya devam edilecektir. Kuyu kurumuştur. Bu kuyudan emekçilere ve halka su çıkmaz. “Erdoğansız” ama aynı ekonomi, aynı siyaset, aynı batak demokrasi oyunu… Bu buluşmada emekçilerin yeri olmamalıdır.
Sağa kayışlarla beslenen “sağ kulvar”, tüm çarpıklığıyla tıkanmış iken, adım atanları kirlilik batağına itiyor iken, tüm temizliğiyle ve gerçekçiliğiyle geleceğin yolunu açacak olan “sol kulvar”dır.

Ali Rıza Aydın/SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder