13 Eylül 2014 Cumartesi

Sultan ve Feto! (1)(2)- ÖZGEN ACAR

İngiltere’nin Galler bölgesindeki Cardiff kentinde “Kuzey Atlantik AntlaşmasıÖrgütü’nün (KAAÖ)” doruk toplantısında Ukrayna sorunu ve “Irak Şam İslam Devleti(IŞİD)” terörü temel gündemi oluşturdu. 
Devlet ve hükümet başkanları ikili görüşmeler de yaptılar. “Yeni Türkiye’nin Sultanı”Recep Tayyip Erdoğan’ın, ABD Başkanı Barack Hussein Obama ile yarım saatlik görüşmesinin odağında “deport” vardı. 
Sultan “one minute (bir dakika) İngilizcesi” ile Türkçemize “deport (sınır dışı)sözcüğünü kazandırdı. Sözcük, Türkiye’den önemli destekler sağlayan IŞİD’in“deport (sınır dışı)” edilmesi için kullanılmadı! 
Sultan, “paralel devleti” birlikte geliştirdikleri imam Fethullah Gülen’in (Feto) ABD’den “deport” edilmesini Obama’dan istedi, “gerekli belgelerin Vaşington’agönderileceğini” söyledi.

***
Belleğimizi tazeleyelim… Bu köşede yıllardır Feto’nun nasıl örgütlendiğini yazdık. Aldıran olmadı. Anımsayalım… Feto önce Emniyet Genel Müdürlüğü Personel Dairesi’ni ele geçirdi. 
Ermeni ASALA terör örgütünün diplomatlara saldırıları üzerine dışişleri ve içişleri bakanlarının işbirliği ile Türk polislerinin yurtdışındaki büyükelçiliklere ve konsolosluklara güvenlik için atanmaları başladı. Bu polisler 2 yıl görevden sonra Türkiye’ye döndüklerinde birer araba sahibi olmuşlardı. 
Yeni görev yerindeki masa komşusu meslektaşı otobüs ile işe gidip gelirken, o özel aracını kullanıyordu. Meslektaşı da yurtdışı görev başvurusu yaptı. Personel dairesinden sözlü yanıt “Elbette… Ancak eşin başını örterse…” oluyordu. İstek benimsenince dış atama gerçekleşiyordu. 
Emniyet’te başörtülü eşlerin sayısı artar oldu! 
İkinci aşamada yurtdışındaki bu görevlilere bazı kişiler gelip gider oldu. Güvenlikçiler büyükelçilik ya da konsolosluktaki Türk ve yerel hizmetlilerin yardımıyla Asya’da, Afrika’da Türk okullarının açılması adımları atıldı. Bu okullara Feto’nun şemsiyesi altındaki öğretmenler gönderildi. 
Sonrasında Türkiye’de okullar, yurtlar, dershaneler filizlendi. Kurulan vakıflara para yağmaya başladı. Finans kaynağı olarak da Bank Asya açıldı. 24 Ekim 1996’da açılış töreninde, dönemin Başbakanı Tansu Çiller kurdeleyi keserken, AKP kurucuları Abdullah Gül, Erdoğan ve Feto ön saftaydılar. Artık “paralel devlet”maddi olarak da kurulmuştu!
***
Başta Aczmendiler “şeriat isteriz” söylemleri ile sokağa dökülüp ardından öteki tarikatların da benzeri eylem ve söylemleri yoğunlaştı. Bank Asya’nın açılışından 4 ay sonra, 28 Şubat 1997’deki Milli Güvenlik Kurulu 9 saatlik toplantısında hükümete bir karar önerisi iletildi. 
Kararda, “laiklik için yasaların uygulanması, tarikatlara bağlı okulların bakanlığa devredilmesi, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi, Kuran kurslarının denetlenmesi, tarikatların kapatılması” isteniyordu. 
Kararı imzalamayan dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan istifa etti. Günümüzde de Sultan, Feto’nun okullarına, yurtlarına el koyup dershanelerini kapattırmıyor mu?
***
1999’da Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı başlattığı soruşturma sonrasında 2000’de Feto hakkında “laik devlet yapısını değiştirerek, dini kurallara dayalı bir devlet kurmak suçuyla” dava açtı. 
Feto ABD’ye kaçtı! ABD’de kalışına en büyük destek şu kişilerden geldi: Graham Fuller: CIA’nin Türkiye sorumlusu - Morton Abramovitz: ABD Türkiye Büyükelçisi olup Feto’nun Papa 2. John Paul ile buluşmasının da çöpçatanı - Ayrıca bazı Amerikalı Hıristiyan ve Yahudi din adamları…
***
Sultanın başbakan, Gül’ün dışişleri bakanı olduğu 2003-4’lerde Vaşington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu’na Feto’nun ABD’de rahat yaşayabilmesi için “yeşil kart”verilmesi amacıyla Dışişleri Bakanlığı’nda girişim yapması bildirildi. 
Loğoğlu, “Girişim bildiriminde Feto’nun olumlu özellikleri anlatılıyor, iyi bir din adamı olduğu, yaygın toplumsal hizmetlerinin yanı sıra eğitim alanında da önemli katkılarının bulunduğu belirtiliyor, bundan dolayı da yeşil karta hak kazandığıvurgulanıyordu!” dedi.
***
Mart 2007’de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Terörle Mücadele Yasası’nın öngördüğü suç oluşmadığı için sanık Feto’nun aklanmasına karar verdi. Haziran 2008’de de Yargıtay Genel Kurulu kararı oybirliğiyle onayladı. 
Aynı yıl ABD’nin önemli “Foreign Policy” ve “Prospect” adlı siyasal dergileri, Feto’yu“Dünyanın ilk 100 aydını listesine” aldılar ve internette düzenlenen ortak ankette birinciliğe seçildiğini açıkladılar. 2013’te de “Time” dergisi “dünyanın en etkili 100 kişisinden biri” olarak gösterdi.
***
Biraz geri dönüp bir başka yapılaşmaya göz atalım… 
Bank Asya’nın açılışında 1996’da Feto ile görüntülenen, o zaman İstanbul Belediye Başkanı olan sultanın gözetiminde “İstanbul Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı(İSEGEV) kuruldu. Vakıf, 2012’de Türkiye çapında yayılma amacıyla adını “TürkiyeGençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) olarak değiştirdi. 
Halk arasında “Türkiye Gemici Evlatlar Vakfı” biçiminde nitelenmesinde, TÜRGEV’de şu kişilerin başrolde bulunmaları etkili oldu: Bilal Erdoğan (sultanın oğlu), Esra Albayrak (sultanın kızı), Serhat Albayrak (sultanın damadının ağabeyi),Reyhan Uzuner (Bilal oğlanın kayınvalidesi), Ziya İlgen (sultanın eniştesi), ŞuleAlbayrak (sultanın kızının eltisi), Ahmet Ergün (sultanın yakın arkadaşı)… 
Böylece, “Fetogiller” ile “Sultangiller” bir ipte iki cambaz olarak oynamaya başlayınca, çıkarlar çatışır oldu.
***
2009’da İsviçre’nin Davos kentinde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’e “one minute” demesinden sonra Ankara- Tel Aviv gerginliğinden yararlanan Feto, ilk uyarısını Mavi Marmara olayında “Filistin’e gidecek gemi İsrail’den izin almalıydı”sözleri ile yaptı. Böylece, kendisine “yeşil kartı” sağlayan Yahudi lobisinin desteğini arkasına aldı… 

Sultan, İngiltere’de yarım saatlik ikili görüşmesinde ABD Başkanı Barack HusseinObama’dan, Fethullah Gülen’in (Feto) ABD’den “deport (sınır dışı)” edilmesini istemiş ve “gerekli belgelerin Vaşington’a gönderileceğini” söylemişti!
Anımsayalım! Geçen yıl Sultan, yardımcısı Bülent Arınç ve bazı bakanlarla Nev York’ta idi. Arınç dönüşünde 23 Mayıs’ta, “Gezi Parkı” olaylarından 5 gün önce TRT’deki konuşmasında Feto ile neden ve nasıl görüştüğünü şöyle anlatmıştı:
“Konu Amerika olunca ve eşim de olunca, ben doğrusu Türkiye’den ayrılmadan mümkün olursa Hoca Efendi’yi bir ziyaret edebilir miyim diye gönlümden geçirmiştim.Hanım da bu işe çok sevindi, ‘Keşke imkân bulabilirsek gidelim, ziyaret edelim’dediler. Washington’dan bulunduğu yer 4-5 saatlik bir mesafe ama gidilebilecek birşey. Sayın Başbakanımıza da gitmeden önce konuyu açtım. ‘Fırsat bulursam böyle bir ziyaret yapmak istiyorum. İzin verir misiniz, uygun görür müsünüz?’ dedim. Çokmemnun oldu. Hatta ‘Keşke bizim için de mümkün olsa, biz de görüşebilsek. Selamlarımı, sevgilerimi götürürsünüz!’ dedi. Ama programları çok yoğundu.”
Gülen’i 1975 yılından beri tanıdığını, kendisine büyük saygısı, sevgisi olduğunu söyleyen Arınç şöyle devam etmişti:
“Gülen’i o yıllarda Edremit’ten Manisa’ya vaiz olarak atandığında tanıdım. Orada avukatlık yapıyordum. Vaazlarını, sohbetlerini, konferanslarını hiç aksatmadan takip etmeye başladığımda, çok beğendim ve sevdim.Konuşmaları çok etkiliydi, çok bilgiliydi. O da bizi sevdi.
Hatta o zaman bekârdım, annemle birlikte kalıyordum. Annem rahmetli kendi elleriyle yemek hazırlar, cuma günleri vaazdan sonra kendisini alır evimize davetederdik. Bir küçük dost grubuyla birlikte yemekler de yerdik.
Sonra İzmir’e gittiler. İzmir’deki çalışmalarını yakinen takip ettim. Daha sonra zaten Hoca Efendi’nin hizmetleri büyüdü. Kendisini sevenlerin halkası genişledi. Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada kendisinden bahsedilmeye başlandı.
Şüphesiz 28 Şubat sürecinde de çok büyük sıkıntılar oldu. Kendisine büyük iftiralaratıldı. Şahsı, davası, hizmeti, çilesiyle ilgili birbirinden kötü yalanlar ve iftiralarla cezaevleri yolları gösterildi, davalar açıldı, örgütle suçlandı, laikliğe aykırı suçlar işlendiği ifade edildi. O davalar sırasında da kendisini yakinen tanıdım.
O zamanlar milletvekiliydim. Her aşamada kendisini destekleyen, kendisinin böyle suçları işlemediğine gönülden inanan bir insan olarak şahsım ve milletvekili sıfatımla da destek olmaya çalıştım. O davaların hepsi hamdolsun ki beraatla sonuçlandı.Yargıtay’dan geçti, kesinleşti.”
Erdoğan-Fethullah bağlantılı bir soruya, Arınç şu yanıtı vermişti: “Başbakan, ‘Bizden bir emirleri olur mu bir tavsiyeleri olur mu? Onu da öğren!’ dedi…”
Emirlerini soran Sultan, bugün hesap soruyor! Hükümetle Feto arasında bir sorun olmadığı sorusunu da Arınç şöyle yanıtlamıştı:
“Bunlar bence basit sorular. Sadece belli köşe yazarlarında veya belli siyasetçilerde hükümetle camia arasında veya cemaat arasında bir soğukluğun, bir çekememezliğin, hatta bir rekabetin olduğu söyleniyor. Ben bunları kesinlikle reddediyorum.
Kesinlike Sayın Başbakanımızın şahsını çok seviyor. Bunu her vesileyle ifade ediyor. Onun şahsına karşı çok büyük duaları var. Onun çok büyük hizmetleri olduğuna inanıyor. Hükümetimizin on yıldır yaptığı, başarılı olduğu icraatların hepsini takdir ediyor. Ancak bazı konularda şüphesiz daha dikkatli olunmasını, daha temkinli olunmasını, belki üslup konusunda bazı konulara daha fazla dikkat edilmesini istiyor.”
Nereden gelip bir yıl içinde nereye gidildiğine devam edeceğiz!
Hacı Bektaş Veli’nin yanında!
İstanbul’da Cağaloğlu’nda eski binadaki odamda çalışıyordum. Telefonum çaldı. O gün gazeteye gelemeyen İlhan Selçuk, günün değerlendirmesi için arıyordu. Hal hatırdan sonra “Ne o Rahmaninov mu dinliyorsun?” diye sordu. Çalışmaya o kadar dalmıştım ki ne dediğini algılayamadım!
“Rahmaninov’un 2. Piyano Konçertosu en sevdiğim parçadır!” diye ekledi. O anda CD çalarımda Rus besteci Sergey Rahmaninov’un 2. Piyano Konçertosu çalıyordu. Kısık sesle dinlememe karşın telefonda müziği duymuştu. Zaman zaman klasik müzik üzerine söyleştiğimizde bu sanat dalında da ne kadar birikimli duygular içinde olduğunu öğrenirdim.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunda önemli katkıları olan yeniçerilerin piri HacıBektaş Veli ile ağabeyi Turhan Selçuk’un, Türkiye Cumhuriyeti’nde aydınlanma pusulası İlhan Selçuk’u “Kevser Şarabı” ile dün karşılarken, ilginç bir rastlantı, TRT 3’te Rahmaninov’un 2. Piyano Konçertosu çalıyordu!
Bu olayı 25 Haziran 2010’da bu köşede yazmıştım. Salı günü Selçuk kardeşler için Türkiye Gazeteciler Cemiyeti bir anma günü düzenledi. O gün TRT Radyo 3 “SabahKuşağı” programında yine Rahmaninov’un 2. Piyano Konçertosu çalıyordu! Teşekkürler “Sabah Kuşağı”
İki kıyaslama!
Birincisi…
TRT’de bir programda konuşan taze Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan “Yeni Türkiye’nin inşasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan AhmetDavutoğlu’nun uyumu Türkiye’yi şaha kaldıracak!” dedi.
Anımsayalım… 2003 Temmuzu’nda Sultan, Bayrampaşa Şehir Parkı’nda bir atı şaha kaldırmak istemişti. Ama at onu sırtından atmıştı. Bir atı bile şaha kaldıramayan Sultan, şimdi Türk halkını da acaba öyle mi şaha kaldıracak?
İkincisi…
İzlanda 3 – Türkiye 0…
İzlanda 320 bin - Türkiye 75 milyon…
Litvanya 73 – Türkiye 61…
Litvanya 3 milyon – Türkiye 75 milyon…  

ÖZGEN ACAR
Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder