Türkiye, Ortadoğu ülkesi olmayı, ortaçağı yaşamayı seçti.
Bu durum bir seçimdir. Siz seçtiniz, farkında mısınız?
On iki yıl tek başına iktidar olan siyasal anlayış, ülkenin rotasını değiştirdi, yolunu kendi hedefleri yönünde değiştirdi. Bunu yapabilmek için de toplumsal yapıyı, toplumsal güç merkezlerini kendi kararı doğrultusunda yeniden yapılandırdı.
Bugün yaşananlar bu seçimin sonuçlarıdır. Bu seçimin daha yaşanacak başka sonuçları da olacaktır.
Ortadoğu, yerel kültürlerin bölgesidir.
Yerel kültürler, din kökenli, etnik kökenli, gelenek kökenli kültürlerdir. Musevilik, Hıristiyanlık, İslam dinleri, çeşitli mezhepleri, Araplar, Türkler, Kürtler başta olmak üzere Yahudiler, Ermeniler bu bölgede kendi kültürleriyle yaşarlar. Evrensel kültür ise Avrupa merkezli kültür olarak “aydınlanma ilkeleri” olarak bilinen kültürdür.
Ortaçağ kültürü, dogmaların kültürüdür. Dinler, gelenekler, törelerden gelen dogmaların toplum yaşamınaegemen olduğu kültürdür. Özellikleri, sorgulamayan, tartışılmayan, kesin kabule dayalı inanç kültürü olmasıdır. Bu dogmalara inanmayan ya da inanmadığı öne sürülen kişilere, kurumlara en ağır cezaların verildiği bir çağdır ortaçağ. Engizisyon mahkemeleri, aforoz cezaları, diri diri yakmalar, en ağır işkencelerle öldürmeler bu çağda yaşanmıştır. Günümüzün ortaçağı elbette böyle yaşanamaz.
Evrensel kültür ise dogmaları kabul etmeyen, özgür insan aklına dayanan, özgür insan iradesine dayanan kararlarla yaşayan yeni bir toplum yapılanmasıdır. Bu yapıda her şey sorgulanır, her şey tartışılır, eğitim din temelli değil, bilim temellidir. Toplumda kuvvetler ayrımı vardır. Yasama, yargılama, yürütme ayrıdır ve birbirini denetler. İnsan özgürlükleri, yaşama hakkı, kendi düşüncelerini sözlü ve yazılı ifade hakkı kutsal sayılır. İnsan hakları devletin ve toplumun güvencesi altındadır.
Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından 1923 yılında “evrensel kültür ilkeleri”ne göre kuruldu. Bu doğrultuda hukuk, eğitim, yasama, toplum yaşamının temel yapıları bu ilkelere göre düzenlendi. Çocuklar, gençler eğitim kurumlarında laik eğitimle eğitildiler, bilim temelli özgür insan aklının ve iradesinin egemenliğini öğrendiler. Köyden başlayan kalkınma hamleleri yapıldı. Halkevleri, halkın kültür ocakları oldu. Okuma yazma, kitaplar, tiyatro gibi kültür çalışmaları yaygınlaştı. Köy Enstitüleri kuruldu. Toprak reformu ile toprakların ağaların elinden köylülere devri planlandı.
Bugün, 2014 yılında bunların hiçbirisinin kalmadığını görüyoruz. Laiklik ne yazık ki dinsizlik sayılarak ağızlara bile alınamıyor. Oysa toplumları din ve mezhep kavgalarından kurtaracak can simididir laiklik. Bakın Ortadoğu’ya. Bakın Irak’a. Bakın Suriye’ye. Bakın Mısır’a. Kim İslamı temsil ediyor. IŞİD, “İslam biziz” diyor, kendi dışındakileri kâfir diye kesiyor. El Nusra’ya göre İslam onlardır. El Kaide, Müslüman Kardeşler her biri İslamı kendilerinin temsil ettiğini söylüyor. Kim Müslüman? Hangisi İslamı temsil ediyor? Burada da kalmaz. Arkadan, “Sen ne kadar dindarsın?”sorgusu gelir. İşte din kavgaları budur, mezhep kavgaları budur.
Ve Ortadoğu’nun ortaçağı gelir sizin kapınıza dayanır.
Sizin de seçip başınıza iktidar yaptığınız siyaset kesimi, Sünni İslamı önce kendi ülkesinde, sonra çevresinde egemen kılmak için her türlü yola başvurunca geleceğiniz nokta budur. Bu noktada da kalamazsınız. Olaylar sizi sürükler. Savaşa da girersiniz, ülkeniz de bölünür, kardeş kardeşe düşman da olur.
Artık iradeniz sizin elinizden çıkmıştır. İradeniz ipotek altına alınmıştır, aklınıza da kimsenin ihtiyacı kalmamıştır.
Eğer bir şey yapacaksanız, 90 yılı gözden geçirmeniz gerekir.
Osmanlı neden yıkıldı, bilmeniz gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti nereden nereye geldi. Düşünmeniz gerekir.
Bugün yaşananlara “Bunlar neden bizim başımıza geliyor?” diye sormak aymazlığın ta kendisidir. Hiçbir şey birdenbire olmaz. Yavaş yavaş gelişir. Adım adım ilerler. Görenler, bilenler söyleseler de bakarkörler aldırmazlar. Aranızda bunlar, görüyor olmalısınız. Bugün yaşananlar (ve daha yaşanacaklar) yıllardan beri gelişen tutumların sonuçlarıdır.
Einstein ne demiştir: “Aynı şeyleri tekrar tekrar yaşayıp da sonuçlarına şaşmak ahmaklığın işaretidir.”
Bizim durumumuz bu.
Eğer bir şey yapacaksanız, Osmanlı’yı bileceksiniz. Balkanlar’ın nasıl kaybedildiğini anlayacaksınız. Kafkasya’da olup bitenleri öğreneceksiniz. Cumhuriyetin başına gelenleri göreceksiniz. Sonra da ne yapacağınıza karar vereceksiniz.
Elbette gücünüz varsa, ki fark ederseniz var.
Elbette niyetiniz varsa, ki o belli değil.
ERDAL TABEK
Cumhuriyet
Bu durum bir seçimdir. Siz seçtiniz, farkında mısınız?
On iki yıl tek başına iktidar olan siyasal anlayış, ülkenin rotasını değiştirdi, yolunu kendi hedefleri yönünde değiştirdi. Bunu yapabilmek için de toplumsal yapıyı, toplumsal güç merkezlerini kendi kararı doğrultusunda yeniden yapılandırdı.
Bugün yaşananlar bu seçimin sonuçlarıdır. Bu seçimin daha yaşanacak başka sonuçları da olacaktır.
Ortadoğu, yerel kültürlerin bölgesidir.
Yerel kültürler, din kökenli, etnik kökenli, gelenek kökenli kültürlerdir. Musevilik, Hıristiyanlık, İslam dinleri, çeşitli mezhepleri, Araplar, Türkler, Kürtler başta olmak üzere Yahudiler, Ermeniler bu bölgede kendi kültürleriyle yaşarlar. Evrensel kültür ise Avrupa merkezli kültür olarak “aydınlanma ilkeleri” olarak bilinen kültürdür.
Ortaçağ kültürü, dogmaların kültürüdür. Dinler, gelenekler, törelerden gelen dogmaların toplum yaşamınaegemen olduğu kültürdür. Özellikleri, sorgulamayan, tartışılmayan, kesin kabule dayalı inanç kültürü olmasıdır. Bu dogmalara inanmayan ya da inanmadığı öne sürülen kişilere, kurumlara en ağır cezaların verildiği bir çağdır ortaçağ. Engizisyon mahkemeleri, aforoz cezaları, diri diri yakmalar, en ağır işkencelerle öldürmeler bu çağda yaşanmıştır. Günümüzün ortaçağı elbette böyle yaşanamaz.
Evrensel kültür ise dogmaları kabul etmeyen, özgür insan aklına dayanan, özgür insan iradesine dayanan kararlarla yaşayan yeni bir toplum yapılanmasıdır. Bu yapıda her şey sorgulanır, her şey tartışılır, eğitim din temelli değil, bilim temellidir. Toplumda kuvvetler ayrımı vardır. Yasama, yargılama, yürütme ayrıdır ve birbirini denetler. İnsan özgürlükleri, yaşama hakkı, kendi düşüncelerini sözlü ve yazılı ifade hakkı kutsal sayılır. İnsan hakları devletin ve toplumun güvencesi altındadır.
Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından 1923 yılında “evrensel kültür ilkeleri”ne göre kuruldu. Bu doğrultuda hukuk, eğitim, yasama, toplum yaşamının temel yapıları bu ilkelere göre düzenlendi. Çocuklar, gençler eğitim kurumlarında laik eğitimle eğitildiler, bilim temelli özgür insan aklının ve iradesinin egemenliğini öğrendiler. Köyden başlayan kalkınma hamleleri yapıldı. Halkevleri, halkın kültür ocakları oldu. Okuma yazma, kitaplar, tiyatro gibi kültür çalışmaları yaygınlaştı. Köy Enstitüleri kuruldu. Toprak reformu ile toprakların ağaların elinden köylülere devri planlandı.
Bugün, 2014 yılında bunların hiçbirisinin kalmadığını görüyoruz. Laiklik ne yazık ki dinsizlik sayılarak ağızlara bile alınamıyor. Oysa toplumları din ve mezhep kavgalarından kurtaracak can simididir laiklik. Bakın Ortadoğu’ya. Bakın Irak’a. Bakın Suriye’ye. Bakın Mısır’a. Kim İslamı temsil ediyor. IŞİD, “İslam biziz” diyor, kendi dışındakileri kâfir diye kesiyor. El Nusra’ya göre İslam onlardır. El Kaide, Müslüman Kardeşler her biri İslamı kendilerinin temsil ettiğini söylüyor. Kim Müslüman? Hangisi İslamı temsil ediyor? Burada da kalmaz. Arkadan, “Sen ne kadar dindarsın?”sorgusu gelir. İşte din kavgaları budur, mezhep kavgaları budur.
Ve Ortadoğu’nun ortaçağı gelir sizin kapınıza dayanır.
Sizin de seçip başınıza iktidar yaptığınız siyaset kesimi, Sünni İslamı önce kendi ülkesinde, sonra çevresinde egemen kılmak için her türlü yola başvurunca geleceğiniz nokta budur. Bu noktada da kalamazsınız. Olaylar sizi sürükler. Savaşa da girersiniz, ülkeniz de bölünür, kardeş kardeşe düşman da olur.
Artık iradeniz sizin elinizden çıkmıştır. İradeniz ipotek altına alınmıştır, aklınıza da kimsenin ihtiyacı kalmamıştır.
Eğer bir şey yapacaksanız, 90 yılı gözden geçirmeniz gerekir.
Osmanlı neden yıkıldı, bilmeniz gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti nereden nereye geldi. Düşünmeniz gerekir.
Bugün yaşananlara “Bunlar neden bizim başımıza geliyor?” diye sormak aymazlığın ta kendisidir. Hiçbir şey birdenbire olmaz. Yavaş yavaş gelişir. Adım adım ilerler. Görenler, bilenler söyleseler de bakarkörler aldırmazlar. Aranızda bunlar, görüyor olmalısınız. Bugün yaşananlar (ve daha yaşanacaklar) yıllardan beri gelişen tutumların sonuçlarıdır.
Einstein ne demiştir: “Aynı şeyleri tekrar tekrar yaşayıp da sonuçlarına şaşmak ahmaklığın işaretidir.”
Bizim durumumuz bu.
Eğer bir şey yapacaksanız, Osmanlı’yı bileceksiniz. Balkanlar’ın nasıl kaybedildiğini anlayacaksınız. Kafkasya’da olup bitenleri öğreneceksiniz. Cumhuriyetin başına gelenleri göreceksiniz. Sonra da ne yapacağınıza karar vereceksiniz.
Elbette gücünüz varsa, ki fark ederseniz var.
Elbette niyetiniz varsa, ki o belli değil.
ERDAL TABEK
Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder