15 Temmuz arkasında bir şekilde ABD’nin bulunduğu bir darbe girişimiydi. Başarılı olamadı. Ancak başarısızlık Türkiye’nin kurtuluşu anlamına gelmedi.
Darbe sonrasında AKP kendi darbesini yürürlüğe koydu. Daha 16 Temmuz’un ilk saatlerinden itibaren, yaşanacaklara dikkat çekmeye çalışmış ve AKP’nin FETÖ bahanesiyle başlatacağı geniş kapsamlı saldırıya odaklanılması gerektiğini söylemiştik.
Saldırı çok boyutlu ve giderek ilerici, demokrat, sol aktörlerin tümünü hedefe yerleştiren bir doğrultuda devam ediyor.
Buna karşılık süreç AKP açısından önemli kırılganlıkları içinde barındırıyor, bu nedenle yönetemezler diyoruz.
1-Türkiye ekonomisi batakta. Cari açığın finansmanı düzenli para girişini gerekli kılıyor. Petrol fiyatları yükselişte. Amerikan FED faiz artırımına başlayacak. Türkiye ekonomisi üretmiyor. Sıkışıklık pek çok koldan ilerleyerek devam edecek.
Bunlar Putin’den medet umuyorlar. Ancak O’nun derdi Mavi Akım projesiyle doğal gaz sevkiyatında Avrupa ile arasına giren Ukrayna’yı çevresinden dolaşmak ve Türkiye’ye 3. nükleer santralini pazarlamak. Dolayısıyla AKP’lilerin Enerji Zirvesi’ne sıkıştırarak büyük başarı olarak duyurdukları işler Putin’in ajandasıdır. İstediklerini elde etmiş olarak Moskova’ya dönüyor.
2-AKP dinci bir parti. Türkiye’de İslami bir rejim kurmak istiyor. Ancak bu çağda halk sınıflarını dinle kontrol etmek olanaksız. Ekonomi yeni istihdam yaratamıyorken, mutlaka, sınıfsal sorunları örtmenize yarayacak ekonomik bir avantajınızın olması gerekir. İslam coğrafyasında var olan kaynak Türkiye’de yok: Petrol ve doğalgaz.
3- Aklı, bilimi yok saymak, kadınları aşağılamak, Sünni İslam dışındaki diğer inanç sistemlerinin tamamını ezmek zorundalar. İslamcı rejim hedeflerine başka türlü ulaşamazlar. Din siyasetleri ve siyasetleri de dinleridir. Ayrımcı olmak zorundalar. Bu gerçeği herhangi bir biçimde saklayamazlar. Hareket alanları sınırlı ve niyetleri her daim dillerine vurmaya mecbur. Erdoğan’ın Musul konusunda verdiği ilk röportajda bu medeniyetler merkezinin Sünnilere ait olduğunu söyleyivermesi ibretliktir.
4- Dar bakış açıları, insanlık ve bilim dışı ontolojileri nedeniyle böyle davranıyorlar ve bir doğrultuya mecbur kalıyorlar. O doğrultu Musul’un bir şekilde kontrol altına alınmasını göstermektedir. Öyle pervasızlar ki neredeyse ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor. Söyledikleri her laf büyük güçler arasındaki sessiz mutabakatı, bölgedeki mezhebi, etnik çeşitliliği yok sayma karakteri sergiliyor. Musul konusunda Irak merkezi yönetiminin net tepkisine neden olan şey budur. Ve yine aynı nedenle ABD dışişleri “Musul’da ne olacağına Irak başbakanı karar verir” açıklaması yapmak zorunda kalmıştır.
5- Mecburiyetleri ne uluslar arası alanda ne de iç politikada herhangi bir mutabakatın sağlanamayacağının göstergesidir.
6- Bütün bu nedenlerle bir diğer mecburiyetleri ABD’nin gösterdiği yoldan, çizdiği sınır içinde ilerlemekten ibarettir. Putin’den özür karşılığında ve IŞİD’in sınır geçişlerini engellemek adına Cerablus’a kadar ilerleme görevi verilmiş ve yine niyetleri ve ağızları durmayınca askerleri durdurulmuştur.
7- Bu dönemde ABD ile Rusya’nın birbirlerinin ayaklarına basmasını beklememek gerekir. Irak ve Suriye’nin fiilen parçalanması noktasında anlaşmış görünüyorlar. AKP’nin rolü de bu anlaşma sınırları içindedir.
8- Fazlasında diretirlerse bir kez daha aynı riski üzerlerine alacakları kesindir.
9- Tam bir tıkanıklık yaşıyorlar. Gidecekleri yol, alacakları mesafe bulunmuyor. Bu nedenle bütün şiddetlerini içeriye akıtıyorlar, korkutmaya çalışıyorlar. Ancak bu tutumları, kendiliklerinden tükenecekleri ya da yerlerine tercih edilecek aktörün daha fena davranmayacağı anlamına gelmiyor.
10- AKP’nin zayıflığı ve değişik konulardaki tercihlerinin yaratacağı çatlaklar solun halk sınıflarını örgütlemesi bakımından olanaklar sunuyor. Bunun değerlendirilebilmesi öncelikle ilkesel duruşu şart koşuyor. Antikapitalizm ve antiemperyalizm içerikli bağımsız bir mücadele hattını güçlendirmek, işçi sınıfının içine gömülmek gerekiyor.
İlker Belek
SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder