Attilâ İlhan’ı 2005’te kaybettik. O Atatürkçülük, sol ve ulusallığı Türk kültürü hamurunda birleştiren bir düşünür ve şairdi. Yıldönümünde onu hasretle anıyoruz.
Acaba 2016 Türkiye’sini yaşasa ne derdi? “Hangi”lerle başlayan o ünlü cümlelerinde olduğu gibi; Hangi Atatürk mü? Hangi demokrasi mi? Hangi cemaat mi ya da hangi Erdoğan mı?
Ama o, emperyalizm için “hangi” sorusunu kesinlikle sormazdı; “Batı cephesinde yeni bir şey yok” der geçerdi, Paris hayranlığına karşın eleştirilerini sürdürürdü.
Aramızda 20 yılı aşkın süren sohbetlerde siyaset, kültür, ekonomi, sanat konuşmadığımız, tartışmadığımız alan kalmadı. Doğan Hızlan’ın ta 4 Ağustos 2001’de Hürriyet’teki köşesinde yazdığı gibi, sadece “Opera” meselesi değildi: Osmanlıcılıktan Köy Enstitülerine kadar uzanan derinlikler de vardı.
Attilâ İlhan’la sohbetlerimizi içeren dört kitap yazdım; Attilâ İlhan’la 1000 Saat,Düşünceler, Attilâ İlhan’la Siyaset Güncesi ve Attilâ İlhan’la Hayatın İçinden.
İlk üçü hayattayken, sonuncusu vefatından sonra çıktı. “Midas’ın Kulakları”nda olduğu gibi Attilâ İlhan başkalarıyla tartışmadığı birçok düşüncesini benimle tartışırdı. Birbirimize haykırırcasına konuşurduk.(*)
Attilâ İlhan Türkiye’deki en açık sözlü düşünürlerden biri olmasına karşın ketum, “araya mesafe koyan” bir yapıdaydı. Başkalarına söylemekten çekindiği düşüncelerini bana söylerdi.
Kendisine, “Aramızdaki sohbetlerin yazılması, kamuoyuna aktarılması gerektiğine inanıyorum, sen mi yazmak istersin, yoksa bana mı bırakırsın” dediğimde, “Erol sen yaz, benden gençsin, senin aklında kalanlar daha fazladır” yanıtını verdi. Sevinmedim desem yalan olur.
Üçgenin karmaşası
1990’lı yıllardan 2005’e kadar konuştuk, tartıştık, sohbet ettik. Tartışmadığımız fikir, olay, insan kalmadı diyebilirim.
Divan Pastanesi’nde, Gezi Pastanesi’nde, Marmara’da, eski TV 8’de, Bilgi Yayınevi’nin Beyoğlu’ndaki temsilciliğinde sürdü bütün bunlar. Kimi sohbetlerimize Özcan Köknel, Bülent Tanör, Necla Arat, Turan Yavuz, Banu Avar gibi dostlar da katıldılar.
Attilâ İlhan hep “birleştirici olmaya çalışıyordu”. Bir yandan Atatürkçülük, ulusçuluk ve sol üçgenini birleştirmeye çalışırken “sağ”ı ve İslamcı geleneği dışlamamaya özen gösteriyordu. Hatta Bilgi Yayınevi adına kendi yönettiği “Bir Millet Uyanıyor” dizisinde solcu ve Atatürkçü düşünürler yanında sağcı yazarlara da yer verdi. Kendisinin Türkiye’de çok geniş bir zeminden destek görmesinde, “bu geniş açının” da rolü olduğuna inanıyorum.
“Benim toplumcu şair yanımı ilk yazan Emre (Kongar) oldu” derdi, ta Ankara günlerinde. Sultan Galiyev’den Atatürk’e kadar uzanan geniş bir açıda zemin tutmuş bir düşünür ve şairdir Attilâ İlhan.
11 yıl önce kaybettiğimiz yazar bugün sağ olsaydı ve onunla yine Gezi’de buluşup sohbet etseydik acaba “hangi Türkiye’yi” konuşurduk?
Seni Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nde Ekim 2005’te uğurlarken yaptığım konuşmanın içinde “Büyük düşünürler yaşarken bin verir bir alır, ölünce ise bir verir bin alırlar” demiştim. (**)
Türkiye nasıl mı dedin? Bir cümleyle sana özetleyeyim; hem içerde hem dışarıda savaş halindeyiz. Emperyalizm dincileri maşa gibi kullanıyor, hiçbir şey yokmuş gibi yaşayıp gidiyoruz. Senin Parislilerin “sıradan faşizm” dedikleri bu olsa gerek…
EROL MANİSALI
Cumhuriyet
---------
(*) Özlem Arzu Azer; “Anılarda Gizli Kalan ,Bir Aydının Portresi” içinde 108-144 syf arası içinde- Derin Yayınları 2016.
(**) Nejat Muallimoğlu, “Dünyayı Sarsan Konuşmalar”-Avcı ol Basın Yayın, 2007.
Acaba 2016 Türkiye’sini yaşasa ne derdi? “Hangi”lerle başlayan o ünlü cümlelerinde olduğu gibi; Hangi Atatürk mü? Hangi demokrasi mi? Hangi cemaat mi ya da hangi Erdoğan mı?
Ama o, emperyalizm için “hangi” sorusunu kesinlikle sormazdı; “Batı cephesinde yeni bir şey yok” der geçerdi, Paris hayranlığına karşın eleştirilerini sürdürürdü.
Aramızda 20 yılı aşkın süren sohbetlerde siyaset, kültür, ekonomi, sanat konuşmadığımız, tartışmadığımız alan kalmadı. Doğan Hızlan’ın ta 4 Ağustos 2001’de Hürriyet’teki köşesinde yazdığı gibi, sadece “Opera” meselesi değildi: Osmanlıcılıktan Köy Enstitülerine kadar uzanan derinlikler de vardı.
Attilâ İlhan’la sohbetlerimizi içeren dört kitap yazdım; Attilâ İlhan’la 1000 Saat,Düşünceler, Attilâ İlhan’la Siyaset Güncesi ve Attilâ İlhan’la Hayatın İçinden.
İlk üçü hayattayken, sonuncusu vefatından sonra çıktı. “Midas’ın Kulakları”nda olduğu gibi Attilâ İlhan başkalarıyla tartışmadığı birçok düşüncesini benimle tartışırdı. Birbirimize haykırırcasına konuşurduk.(*)
Attilâ İlhan Türkiye’deki en açık sözlü düşünürlerden biri olmasına karşın ketum, “araya mesafe koyan” bir yapıdaydı. Başkalarına söylemekten çekindiği düşüncelerini bana söylerdi.
Kendisine, “Aramızdaki sohbetlerin yazılması, kamuoyuna aktarılması gerektiğine inanıyorum, sen mi yazmak istersin, yoksa bana mı bırakırsın” dediğimde, “Erol sen yaz, benden gençsin, senin aklında kalanlar daha fazladır” yanıtını verdi. Sevinmedim desem yalan olur.
Üçgenin karmaşası
1990’lı yıllardan 2005’e kadar konuştuk, tartıştık, sohbet ettik. Tartışmadığımız fikir, olay, insan kalmadı diyebilirim.
Divan Pastanesi’nde, Gezi Pastanesi’nde, Marmara’da, eski TV 8’de, Bilgi Yayınevi’nin Beyoğlu’ndaki temsilciliğinde sürdü bütün bunlar. Kimi sohbetlerimize Özcan Köknel, Bülent Tanör, Necla Arat, Turan Yavuz, Banu Avar gibi dostlar da katıldılar.
Attilâ İlhan hep “birleştirici olmaya çalışıyordu”. Bir yandan Atatürkçülük, ulusçuluk ve sol üçgenini birleştirmeye çalışırken “sağ”ı ve İslamcı geleneği dışlamamaya özen gösteriyordu. Hatta Bilgi Yayınevi adına kendi yönettiği “Bir Millet Uyanıyor” dizisinde solcu ve Atatürkçü düşünürler yanında sağcı yazarlara da yer verdi. Kendisinin Türkiye’de çok geniş bir zeminden destek görmesinde, “bu geniş açının” da rolü olduğuna inanıyorum.
“Benim toplumcu şair yanımı ilk yazan Emre (Kongar) oldu” derdi, ta Ankara günlerinde. Sultan Galiyev’den Atatürk’e kadar uzanan geniş bir açıda zemin tutmuş bir düşünür ve şairdir Attilâ İlhan.
11 yıl önce kaybettiğimiz yazar bugün sağ olsaydı ve onunla yine Gezi’de buluşup sohbet etseydik acaba “hangi Türkiye’yi” konuşurduk?
Seni Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nde Ekim 2005’te uğurlarken yaptığım konuşmanın içinde “Büyük düşünürler yaşarken bin verir bir alır, ölünce ise bir verir bin alırlar” demiştim. (**)
Türkiye nasıl mı dedin? Bir cümleyle sana özetleyeyim; hem içerde hem dışarıda savaş halindeyiz. Emperyalizm dincileri maşa gibi kullanıyor, hiçbir şey yokmuş gibi yaşayıp gidiyoruz. Senin Parislilerin “sıradan faşizm” dedikleri bu olsa gerek…
EROL MANİSALI
Cumhuriyet
---------
(*) Özlem Arzu Azer; “Anılarda Gizli Kalan ,Bir Aydının Portresi” içinde 108-144 syf arası içinde- Derin Yayınları 2016.
(**) Nejat Muallimoğlu, “Dünyayı Sarsan Konuşmalar”-Avcı ol Basın Yayın, 2007.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder