Müjde, dün sabah cep telefonuma geldi: “Suudi Arabistan hükümeti ikinci kez umreye gidenlerden talep ettiği 540 (beşyüz kırk) Amerikan Doları uygulamasını kaldırmıştır. Tüm İslam âlemine hayırlı olsun. (İrtibat Tel:xxxx..350 5034)”
Ama ya uçak, konaklama, yeme içme ve öteki masraflar? Hem de “Külliyen Dolar Seferberliği” yaşadığımız bu dar günlerde! Ama din uğruna feda olsun dünyanın “Güvenimiz Tanrı’yadır” yazılı parası! Üstelik Diyanet İşleri Başkanlığımız da konuya el atmış.
Resmi sitesinde umre kampanyasını başlatmış:
- Kişi başı sadece 1950 dolar... (7 bin TL- dün akşamki kur.)
Emir yüksek yerden. İnşallah bir emir daha verir: Milyarı bulan kredi kartı ve banka borçlarını da sildirir. Hem umre için gitmeyin de demedi. Malum, “İtibardan tasarruf olmuyor!”
Gerçi umre ibadet-mibadet değil. Daha da önemlisi bir “itibar kazanma etkinliği”.
Önce itibar, yoksa olur dünya sana dar!
Doğru, Kurban Bayramı döneminde bir kez hac farz. Ama umre de boşa icat edilmiş değil.
Kara kışın ruhları bile donduran soğuğundan kurtulup Arabistan’ın sıcak güneşinde hazır yılbaşı da geliyorken birkaç hafta tatil.
Üstelik, Suudi dostlarımız bir de jest yapmışlar.
Münafıklar belki “Bunca vebali, günahı bir değil, bin umre bile silemez!” falan diyeceklerdir. Ama bir ilahi gerçek daha var:
- Hidayet umreden inayet Allah’tan!
Bizim iktidar ricali, çoluk çocuk mükerreren umre yapıyor. Bu durumda, bu “yarımlar” sayesinde kaç kez tam hacılık çıktığının hesabını inşallah Külliye danışmanları sıkı tutuyorlardır.
Müslümanlığı öteki tüm dinlerden ayıran (ve bendenize göre de üstün kılan) bu özel hesap konusudur. Kişinin yaşamı boyunca bu hesabı sağ – solundaki melekler, Kiramen Kâtipleri tutuyor ve Amâl Defteri’ne yazıyor. İnananlar için bu böyle. İnanmayana bir şey yok elbet.
Ancak teknoloji ışık hızı ile yarışıyor. Artık hesapları açmak için Mahşer’i beklemeye bile gerek yok.
Bu işi anbean - günbegün “Google” tutuyor.
Özellikle de, “Mühim Siyasi Zevat”ın ağzından çıkanlar, tek tek kayda geçiriliyor. Yeri ve saati ile birlikte. Ağızdan çıkan her laf, öteki dünyayı beklemeden daha anında başa bela olabiliyor. Mühim zevat, bu yüzden semazenlik yapmak zorunda kalıyor. Kış günü. Dünya âlemin gözünde pörsümüş zerzevata dönüyor.
Geçelim.
Çünkü dinler de insaniyet ve medeniyet gibi yerinde saymıyor. Değişiyor dönüşüyor.
Ve şükür ki, artık hırsızın elini kolunu kesmekten vazgeçiliyor. Çünkü laiklik bir türlü aşılabilmiş ve şeriata hâlâ tam ulaşılmış değil.
Yoksa, bizim siyasi kulisler elsiz, kolsuzlarla dolacaktı. Hele de “Ona dokunmak ibadettir” diyen meczuplar çok şanslı. “Şirk koşma” cezasından dillerinin köpeklere verilmesinden kurtuluyorlar.
“Git kimin, kimlerin hakkını yediysen, onlarla hesaplaş!”
İşi ahrete, mahşere bırakmak olmaz. Çünkü hakhukuk ne yazık birçok ülkede muktedir siyasilerin elinde veya etkisinde.
Muktedirin sicilini arada bir açıp bakmak gerek.
Dedik ya, bunun için mahşeri beklemeye gerek yok. Bir tık yetiyor: Adını soyadını yazıyorsunuz ekrana; yanına da “kul hakkı” sözcüğünü...
İki saniye içinde önünüze dökülüyor.
Tam 160 bin kez, o isim ile bu kavram bir araya gelmiş. Tek tek ve tüm haberleri inceliyorsunuz.
Muktedirin ağzından “kul hakkı” kavramının bir kez olsun çıkmadığını görüyorsunuz.
“Kul hakkı”ndan tek söz eden nedense ve sadece, muktedir olmayan muhalif lider.
Ahmet Tan
Cumhuriyet
***
Hacı başı, 540 dolarlık haracı kurtardık. Ama ya uçak, konaklama, yeme içme ve öteki masraflar? Hem de “Külliyen Dolar Seferberliği” yaşadığımız bu dar günlerde! Ama din uğruna feda olsun dünyanın “Güvenimiz Tanrı’yadır” yazılı parası! Üstelik Diyanet İşleri Başkanlığımız da konuya el atmış.
Resmi sitesinde umre kampanyasını başlatmış:
- Kişi başı sadece 1950 dolar... (7 bin TL- dün akşamki kur.)
***
“Dolarları yastık altından çıkarın! Altın ve TL’ye çevirin!” Emir yüksek yerden. İnşallah bir emir daha verir: Milyarı bulan kredi kartı ve banka borçlarını da sildirir. Hem umre için gitmeyin de demedi. Malum, “İtibardan tasarruf olmuyor!”
Gerçi umre ibadet-mibadet değil. Daha da önemlisi bir “itibar kazanma etkinliği”.
Önce itibar, yoksa olur dünya sana dar!
Doğru, Kurban Bayramı döneminde bir kez hac farz. Ama umre de boşa icat edilmiş değil.
Kara kışın ruhları bile donduran soğuğundan kurtulup Arabistan’ın sıcak güneşinde hazır yılbaşı da geliyorken birkaç hafta tatil.
Üstelik, Suudi dostlarımız bir de jest yapmışlar.
Münafıklar belki “Bunca vebali, günahı bir değil, bin umre bile silemez!” falan diyeceklerdir. Ama bir ilahi gerçek daha var:
- Hidayet umreden inayet Allah’tan!
***
Umre, hac mevsimi dışında yapılan Mekke ve Medine ziyareti anlamına geliyor. Yapan “yarı hacı” sayılıyor. Bizim iktidar ricali, çoluk çocuk mükerreren umre yapıyor. Bu durumda, bu “yarımlar” sayesinde kaç kez tam hacılık çıktığının hesabını inşallah Külliye danışmanları sıkı tutuyorlardır.
***
İslamın özü, hesap tutmaktır. Müslümanlığı öteki tüm dinlerden ayıran (ve bendenize göre de üstün kılan) bu özel hesap konusudur. Kişinin yaşamı boyunca bu hesabı sağ – solundaki melekler, Kiramen Kâtipleri tutuyor ve Amâl Defteri’ne yazıyor. İnananlar için bu böyle. İnanmayana bir şey yok elbet.
Ancak teknoloji ışık hızı ile yarışıyor. Artık hesapları açmak için Mahşer’i beklemeye bile gerek yok.
Bu işi anbean - günbegün “Google” tutuyor.
Özellikle de, “Mühim Siyasi Zevat”ın ağzından çıkanlar, tek tek kayda geçiriliyor. Yeri ve saati ile birlikte. Ağızdan çıkan her laf, öteki dünyayı beklemeden daha anında başa bela olabiliyor. Mühim zevat, bu yüzden semazenlik yapmak zorunda kalıyor. Kış günü. Dünya âlemin gözünde pörsümüş zerzevata dönüyor.
Geçelim.
***
İslamın özü hesap dedik... Ama şükür ki, “Men dakka dukka” ve “Kısasa kısas” zihniyeti aşılıyor. Çünkü dinler de insaniyet ve medeniyet gibi yerinde saymıyor. Değişiyor dönüşüyor.
Ve şükür ki, artık hırsızın elini kolunu kesmekten vazgeçiliyor. Çünkü laiklik bir türlü aşılabilmiş ve şeriata hâlâ tam ulaşılmış değil.
Yoksa, bizim siyasi kulisler elsiz, kolsuzlarla dolacaktı. Hele de “Ona dokunmak ibadettir” diyen meczuplar çok şanslı. “Şirk koşma” cezasından dillerinin köpeklere verilmesinden kurtuluyorlar.
***
İslamda, “kul hakkı” affı mümkün olmayan tek günah! Çünkü esirgeyen - bağışlayan her günahı affedebilen Yüce Tanrı, “kul hakkı”nı bağışlamayı kendi görev ve yetki alanının dışında tutuyor: “Git kimin, kimlerin hakkını yediysen, onlarla hesaplaş!”
***
Kul hakkı kıldan ince kılıçtan keskince bir konu. İşi ahrete, mahşere bırakmak olmaz. Çünkü hakhukuk ne yazık birçok ülkede muktedir siyasilerin elinde veya etkisinde.
Muktedirin sicilini arada bir açıp bakmak gerek.
Dedik ya, bunun için mahşeri beklemeye gerek yok. Bir tık yetiyor: Adını soyadını yazıyorsunuz ekrana; yanına da “kul hakkı” sözcüğünü...
İki saniye içinde önünüze dökülüyor.
Tam 160 bin kez, o isim ile bu kavram bir araya gelmiş. Tek tek ve tüm haberleri inceliyorsunuz.
Muktedirin ağzından “kul hakkı” kavramının bir kez olsun çıkmadığını görüyorsunuz.
“Kul hakkı”ndan tek söz eden nedense ve sadece, muktedir olmayan muhalif lider.
Ahmet Tan
Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder