2 Ocak 2017 Pazartesi

Türkiye karanlığa gömülüyor - İZZETTİN ÖNDER

Keşke enerji üretimi yetersiz olsa idi de ülke bundan ötürü karanlıkta kalıyor olsa idi, hatta tam karanlığa gömülse idi. Ne hazindir ki, bu karanlık giderek yükselen güvenlik sorununun işaret ettiği ufukta beliren zoraki siyasal karanlıktır.


01.01.2017, saat 01:15,şimdilik 39 ölü ve dördü ağır olmak üzere 65 yaralı var. Sağ olsunlar, konsoloslukların yarım ağız olarak, ima edercesine de olsa verdikleri sinyallere rağmen, yetersiz önlemler nedeniyle yaşanan yılın ilk dehşet gecesi! Ertesi gün yine resmi ağızlar, eksik olmasınlar,  hepimizi rahatlatıcı şekilde(!), terörün kökünün kazınacağı ya da dökülen kanların yerde kalmayacağı veya yaşadıklarımızın terörün son çırpınışları olduğu şeklinde tipik politik ve geçiştirici ifadelerle yüreğimize su serptiler. Terör uzmanlarının bilinen yaklaşımlarına göre, her terör olayından kim yarar sağlıyorsa sebep ya da müsebbiple ilgili değerleme de ona göre yapılır. 11 Eylül olayının gölgesinde ABD Ortadoğu’ya yerleşti ise, olayın sebebi de bu sonucuna göre değerlendirilir. Bu mantık bizi Türkiye’de sıklaşan terör olaylarından kimin yarar sağlayacağı görüşüne götürüyorsa, Türkiye tam karanlığa gömülüyor ve daha da gömülecek demektir. Bu konuyu burada keserek daha farklı bir Yılbaşı yazısı ile biraz farklı alanda soluklanalım.

TV’lerdeki dizilerden oldukça devamlı ve kısmen de öğretici olanının “Arka Sokaklar” dizisi olduğunu düşünüyorum. 2016 yılının son bölümünde bu dizide çok hoş ve gerçeği yansıtıcı bir hikâye ekrana geldi. Bugün sizlerle bu dizinin son bölümünü paylaşmak istiyorum. Bilindiği gibi dizide, başkahraman olarak “Rıza Baba” bir üst düzey emniyet müdürüdür ve ekibi ile maceradan maceraya koşmaktadır. Sözünü ettiğim son macerada, geçmişte Rıza Baba’nın ceza vermiş olduğu ve bu cezayı bir türlü içine sindiremeden emniyet müfettişi olarak yükselmiş olan bir kişi, bu duygu ile Rıza Baba ve ekibinden intikam alma hırsı ile yanıp tutuşmaktadır. Müfettişlik makamını “işgal” etmiş olan bu kişi, Rıza Baba ve ekibinin dosyalarını teker teker inceleyerek ve ekipten casus ayarlama sahtekârlığı da yaparak, ekibin her bir elemanı hakkında suç delili bulmaya çalışmaktadır. Nitekim bir ekip elemanı için bulduğunu düşündüğü ufak bir delili ileri sürerek bu elemanı başka bir kente sürdürüyor. Dizideki rolü itibariyle, gerçekten vazifesini yapmaktan başka bir şey düşünmeyen ve hiçbir sahtekârlığa prim vermeyen bu kişi niçin açığa alındığını bir türlü anlayamamakta ve içine sindirememektedir.

Müfettişlik makamını işgal eden sahtekâr ruhlu ve fevkalade işini bilir müfettiş, üst düzeyde insanlarla para ve menfaat ilişkileri içinde işini sürdürerek daima ipin üzerinde kalmayı başarır. O kadar ki, Rıza Baba’yı pek kızdırdığı bir esnada tüm ekibin şiddetini üzerine çekerken, Rıza Baba’nın müdürü duruma müdahale edip araya girerek etrafı yatıştırır. Şef Rıza Babayı ikna ederken, “Rıza dikkat et, bu adam çok zekidir” der. Bunun üzerine Rıza Baba’nın yanıtı şu olur: “Müdürüm, sahtekâr ve zeki olmak başka, dürüst ve akıllı olmak başkadır”. Rıza Baba ve ekibi canla başla toplumun huzuru için mücadele ederken, haksız yere müfettişlik makamına yükselip, tüm ekipten intikam alarak işlerini yürütmeye çalışan müfettiş ise kumar oynamakta, sahtecilikle tomarla paraları zimmetine geçirmektedir. Durumunu gizlemek ve sahteciliğini sürdürebilmek için de müfettiş tedhiş yöntemi ile çevreyi sindirmeye çalışmaktadır. Sonuçta, senaryo gereği mutlaka Rıza Baba ve ekibi galip gelecek ve topluma hizmetlerini sürdürecektir, ama süreç esnasında topluma verdiği zararı zerre kadar düşünmeden ve intikam duygularının esiri olarak hareket eden bu zalim insan bir süre için de olsa, makamının yetkilerini istismar ederek faşizan hırsını sürdürebildi. O esnada açığa alınan insanlar ise niçin böyle bir muameleye maruz kaldıklarını dahi anlayamadan ruhen ve maddeten işkence görmüş oldular.

FETÖ operasyonları sürdürülürken, süreçle zerre kadar ilgisi olmadığı, hatta barış imzacısı dahi olmadığı halde genç yaşta üniversitedeki işinden alınan yetişmiş elemanlara bu işlemi reva görenler, onu jurnallayan tatminsiz zavallılardır. Nasıl oluyor da böyle ruhlar zamanın bir boyutunda ortaya çıkıyor ve nahak yere insanları işinden etmekle kalmıyor, aynı zamanda da, Hitler’in Alman toplumuna yaptığı gibi, topluma inanılmaz ve telafisi olanaksız zararlar verebiliyor! Bu nasıl bir tatminsiz çocukluk döneminin ileri yaşlardaki yansımasıdır ki, bir meslektaşa, bir insana, ve daha da önemli olarak tüm topluma böylesi zarar vermede en ufak bir beis görülmemekte, hiçbir pişmanlık duygusu dahi yaşanmamaktadır. Bu durum salt üniversite için söz konusu olmayıp, öğretmenler ve kamu çalışanlarının büyük bölümü için de söz konusudur. Habis örgüt ya da örgütlerle hiçbir bağlantısı olmadan, ciddi bir kamu yönetimine yakışır şekilde durum araştırması dahi yapılmadan açığa alınan bir kamu görevlisi göreve iade edilse dahi, toplumun karşısına bir daha nasıl, hangi psikoloji ile çıkar, bu insanda çalışma azmi ve arzusu kalır mı? Bu insan içinden geçirmez mi ki, FETÖ ile işbirliği yaparak bu toplumda kim ya da hangi grup şu topluma en büyük zararı vermiştir?
İnsana yakışır düzen yaşamının vereceği sevgi, barış ve dostlukla birbirimize kenetleneceğimiz mutlu günlerin yakın olduğu inancıyla Mutlu Yıllar, güzel günler!  

İzzettin Önder
SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder