Değerli dostlar, bugün “Hıfzı Veldet Hoca”nın aramızdan ayrılışının “25. yılı”.
Günümüzün Türkiyesinde yaşananların, özellikle de son “15 yılda” bize yaşatılanların, bir bakıma esintilerini, daha doğrusu ilk öncülerinden kimilerini Velidedeoğlu’nun yaşamında görmek olası.
Cumhuriyet’te yazmaya “1942”de başlar -zorunlu ama kısa süreli aralar dışında- hemen hemen “50 yıl” sürecektir bu köşe yazarlığı, kuşkusuz onca dizi yazıyla birlikte.
Aslında Cumhuriyet’in öncüsü olan, Ankara’da yayınlanan “Yeni Gün”de de, gazetemizin kurucusu “Yunus Nadi”nin çağrısı üzerine yazıları yayınlanmış, böylece -köşe yazarı olan gazetenin sahiplerinden daha uzun bir süre makaleleri Cumhuriyet’te yer almış olmasının mutluluğunu, hep içinde taşıdı Velidedeoğlu.
“12 Mart 1971 Faşizmi” döneminde henüz üniversitede görevi sürmekte olan “Hıfzı Veldet”, Cumhuriyet’teki pazar yazılarında iktidarı eleştirmeyi hiç ara vermeden yürütür; “Mussolini Faşizmi”ni İtalya’da yaşayarak öğrendiği için eleştirileri oldukça ağır olur. Nitekim bu dönemin Başbakanlarından biri olan “Ferit Melen”, bu eleştirilere çok kızdığını her fırsatta belli eder.
Ayrıca, ülkede yaşananlara, üyesi olduğu “İstanbul Üniversitesi”nden ses çıkmamasına karşı da veryansın eleştirilerini sürdürür.
Velidedeoğlu her yıl yaz dinlencesini, Uludağ’da geçirmekte, yaz aylarında dağ çok sessiz olduğundan kitaplarının çoğunu burada yazdığı gibi pazar yazılarını da düzenli olarak yazıp gazeteye göndermektedir.
“1972” yılının “Temmuz” ayında yine Uludağ’da çalışmalarını sürdürürken, bir gün radyodan, İstanbul Üniversitesi’nin yıl sonu “Senato” toplantısında on profesörün emekliye ayrıldığını içlerinde kendisinin de bulunduğunu duyar. Bu haber ertesi gün gazetelerde “manşet” olur.
Oysa Velidedeoğlu, “1972” öğretim yılında da derslerini eksiksiz sürdürmüş -hep olduğu gibi- salon dolmuş taşmış; dışardaki bilimsel toplantılarda ülkeyi, fakülteyi temsil etmiş; konuşmaları (bildiriler) daha ertesi günü basında yer almış; bunlar bir yana Adalet Bakanlığı’nca yenilenecek “Yurttaşlar Yasası”nın (Medeni Kanun) ön tasarısını hazırlamış, “Mayıs” ayında, “Türkiye’de Üç Devir” kitabının -500 sayfalık- birinci cildi kitapçılarda yerini almış, şimdi Uludağ’da, ikinci cildin çalışmalarına başlamıştır.
Öncekiler dışında, bu son kitabına aldığı, 1970’in bitimine doğru yayınlanan bir pazar makalesinden alınan şu satırlara bir bakalım: “Radyolardan ‘biz hükümet olarak büyük Türk Milleti’nin refah ve saadeti için çalışıyoruz...’ şeklinde seslerini duyduğumuz, kendilerini ‘devlet’ ve ‘hükümet’ sanan feodal zihniyet kalıntıları, halkın uyanmasına imkân bırakmamak için bugünkü günü tarihsel bir fırsat sayıyorlar, bunu sağlamak için gizli, açık her tedbire başvuruyorlar; mesela resmi devlet okullarından daha çok sayıda, medrese bozuntusu ‘hafız kursları’nın çocuklarımızın körpe kafalarını doldurmasına göz yumuyorlar, hatta halkın kendi öz çıkarlarına karşıt olan işbirlikçilerin çıkarlarını korumak için, bu körpe dimağlar arasında muteassıp militan ordularının temelini kurma yolunu arıyorlar... Böylece halkın, çekirdekten başlayarak, bir daha uyanmamacasına uykuya dalmasını, uyananların ve uyaranların ise ‘vatan haini’, ‘komünist’ veya ‘kâfir’ ithamlarıyla yok edilmesini sağlama amacı güdüyorlar...”
Görüleceği gibi değerli dostlar, iktidarı bu denli açıkça ve acı bir dille eleştiren bir öğretim üyesini görevinde tutmak, onca gence ders vermesine izin vermek olacak şey midir?
Bir bakıma günümüzde inanılmaz sayılara taşınan “öğretim üyesi kıyımı” olayının, “45 yıl” önceki -tek kişilik- bir örneği...
Ne var ki, Velidedeoğlu, tüm yazımı, noktasından virgülüne dek, kaleminden çıkmış “1961 Anayasası”nın, temelini oluşturan “Erkler Ayrımı”nın ürünü olan “Danıştay”a başvurur.
“Danıştay” ilkin oybirliğiyle “yürütmeyi durdurur”; kısa bir süre sonra da -“19”- üyenin “18”inin kabul oylarıyla- “emekliye ayırma” kararını “iptal” eder böylece “Üniversite Senatosu”nun artık “ders veremez, bilimsel çalışma yapamaz” kararını kaldırır... (9.2.1973)
Bu sonuç karşısında Velidedeoğlu: “Demek ki, her şeye rağmen, Ankara’da hâkimler vardır!” diyecekti...
Bugün biz aynısını söyleyebilir miyiz?
Söyleyemezsek de, hiç olmazsa -hukukun dolaysiyle adaletin “Kör” edildiği bu ortamı yaratan Erdoğan’ın, “erkler ayırımı’na, bunu içeren “1961 Anayasa’sına bu denli şiddetle karşı oluşunun ilk adımını, bunun Velidedeoğlu ile bağlantısını, bugün aramızda ayrılışının “25.” yılında bir kez daha izninizle analım diyorum değerli dostlar.
“1994” yılında, Refah Partisi’nin kurucu üyelerinden olan Erdoğan, “1994” yılında İstanbul Belediye Başkanı olur olmaz ilk icraatına, hemen ertesi günü, “Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Caddesi”nin tabelasını indirip, caddenin adını değiştirmekle başlar.
Ne ki, Erdoğan’ın bu tutumu, daha sonraları, Güneydoğu Anadolu’nun kimi kentlerinin “HDP”li Belediye Başkanlarınca örnek alınacak, bu bölgenin kentlerinde de, tarihsel anlamı olan cadde ve sokakların adları değiştirilecekti.
“1961 Anayasası” ile getirilen böylece “Siyasal Hukuk Devleti”ni, “Sosyal Hukuk Devleti” ile bütünleştiren anayasa sürecine girilir ki, başta “işçi sendikaları oluşturma” ve “grev hakkı” tanınacaktır işçi emekçilerine; daha sonra bu haklar öteki emekçiler için de geçerli olacaktır.
Velidedeoğlu, 33 yıl önce kendisine “Türk Hukuk Kurumu”nun Başkanı olan öğrencisi “Prof. Dr. Muammer Aksoy” tarafından verilen “Onur Ödülü” törenindeki konuşmasında şunları söyleyecektir:
1) Demokratik ‘parlamenter yönetim’,
2) Bütün yargının (mahkemelerin) bağımsızlığı,
3) İdarenin yargısal denetimi,
4) İnsan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması, 5) Sosyal devlet, yani kişinin ekonomik ve sosyal durumunun ve geleceğinin Devletçe güvence altına alınması,
kavramları, gerçek “Hukuk Devleti”nin oluşturan temel ilkelerdir, temel öğelerdir. Bunlardan birinin eksik olması ülkede, hukuk devletinin kurulup yerleşmesini önler. (23.12.1984)
Kuşkusuz “Cumhurbaşkanı Recep Tayyib”in, daha birincisinden başlayarak ortadan kaldırmak istediği kavramlardır bunlar; dolaysiyle Velidedeoğlu’nun açıkça belirttiği gibi bu tutumun tek anlamı vardır, “Hukuk Devleti”ni yok etmek... Kuşkusuz, izin vermeyeceğiz, 16 Nisan’daki “Hayır!” oylarımızla!
NOT: Bugün saat 11.00’de, Karacaahmet Mezarlığı’nın Müdürlük binasının bulunduğu küçük alandaki kabrinde Velidedeoğlu’nu anacağız.
Meriç Velidedeoğlu / CUMHURİYET
Günümüzün Türkiyesinde yaşananların, özellikle de son “15 yılda” bize yaşatılanların, bir bakıma esintilerini, daha doğrusu ilk öncülerinden kimilerini Velidedeoğlu’nun yaşamında görmek olası.
Cumhuriyet’te yazmaya “1942”de başlar -zorunlu ama kısa süreli aralar dışında- hemen hemen “50 yıl” sürecektir bu köşe yazarlığı, kuşkusuz onca dizi yazıyla birlikte.
Aslında Cumhuriyet’in öncüsü olan, Ankara’da yayınlanan “Yeni Gün”de de, gazetemizin kurucusu “Yunus Nadi”nin çağrısı üzerine yazıları yayınlanmış, böylece -köşe yazarı olan gazetenin sahiplerinden daha uzun bir süre makaleleri Cumhuriyet’te yer almış olmasının mutluluğunu, hep içinde taşıdı Velidedeoğlu.
“12 Mart 1971 Faşizmi” döneminde henüz üniversitede görevi sürmekte olan “Hıfzı Veldet”, Cumhuriyet’teki pazar yazılarında iktidarı eleştirmeyi hiç ara vermeden yürütür; “Mussolini Faşizmi”ni İtalya’da yaşayarak öğrendiği için eleştirileri oldukça ağır olur. Nitekim bu dönemin Başbakanlarından biri olan “Ferit Melen”, bu eleştirilere çok kızdığını her fırsatta belli eder.
Ayrıca, ülkede yaşananlara, üyesi olduğu “İstanbul Üniversitesi”nden ses çıkmamasına karşı da veryansın eleştirilerini sürdürür.
Velidedeoğlu her yıl yaz dinlencesini, Uludağ’da geçirmekte, yaz aylarında dağ çok sessiz olduğundan kitaplarının çoğunu burada yazdığı gibi pazar yazılarını da düzenli olarak yazıp gazeteye göndermektedir.
“1972” yılının “Temmuz” ayında yine Uludağ’da çalışmalarını sürdürürken, bir gün radyodan, İstanbul Üniversitesi’nin yıl sonu “Senato” toplantısında on profesörün emekliye ayrıldığını içlerinde kendisinin de bulunduğunu duyar. Bu haber ertesi gün gazetelerde “manşet” olur.
Oysa Velidedeoğlu, “1972” öğretim yılında da derslerini eksiksiz sürdürmüş -hep olduğu gibi- salon dolmuş taşmış; dışardaki bilimsel toplantılarda ülkeyi, fakülteyi temsil etmiş; konuşmaları (bildiriler) daha ertesi günü basında yer almış; bunlar bir yana Adalet Bakanlığı’nca yenilenecek “Yurttaşlar Yasası”nın (Medeni Kanun) ön tasarısını hazırlamış, “Mayıs” ayında, “Türkiye’de Üç Devir” kitabının -500 sayfalık- birinci cildi kitapçılarda yerini almış, şimdi Uludağ’da, ikinci cildin çalışmalarına başlamıştır.
Öncekiler dışında, bu son kitabına aldığı, 1970’in bitimine doğru yayınlanan bir pazar makalesinden alınan şu satırlara bir bakalım: “Radyolardan ‘biz hükümet olarak büyük Türk Milleti’nin refah ve saadeti için çalışıyoruz...’ şeklinde seslerini duyduğumuz, kendilerini ‘devlet’ ve ‘hükümet’ sanan feodal zihniyet kalıntıları, halkın uyanmasına imkân bırakmamak için bugünkü günü tarihsel bir fırsat sayıyorlar, bunu sağlamak için gizli, açık her tedbire başvuruyorlar; mesela resmi devlet okullarından daha çok sayıda, medrese bozuntusu ‘hafız kursları’nın çocuklarımızın körpe kafalarını doldurmasına göz yumuyorlar, hatta halkın kendi öz çıkarlarına karşıt olan işbirlikçilerin çıkarlarını korumak için, bu körpe dimağlar arasında muteassıp militan ordularının temelini kurma yolunu arıyorlar... Böylece halkın, çekirdekten başlayarak, bir daha uyanmamacasına uykuya dalmasını, uyananların ve uyaranların ise ‘vatan haini’, ‘komünist’ veya ‘kâfir’ ithamlarıyla yok edilmesini sağlama amacı güdüyorlar...”
Görüleceği gibi değerli dostlar, iktidarı bu denli açıkça ve acı bir dille eleştiren bir öğretim üyesini görevinde tutmak, onca gence ders vermesine izin vermek olacak şey midir?
Bir bakıma günümüzde inanılmaz sayılara taşınan “öğretim üyesi kıyımı” olayının, “45 yıl” önceki -tek kişilik- bir örneği...
Ne var ki, Velidedeoğlu, tüm yazımı, noktasından virgülüne dek, kaleminden çıkmış “1961 Anayasası”nın, temelini oluşturan “Erkler Ayrımı”nın ürünü olan “Danıştay”a başvurur.
“Danıştay” ilkin oybirliğiyle “yürütmeyi durdurur”; kısa bir süre sonra da -“19”- üyenin “18”inin kabul oylarıyla- “emekliye ayırma” kararını “iptal” eder böylece “Üniversite Senatosu”nun artık “ders veremez, bilimsel çalışma yapamaz” kararını kaldırır... (9.2.1973)
Bu sonuç karşısında Velidedeoğlu: “Demek ki, her şeye rağmen, Ankara’da hâkimler vardır!” diyecekti...
Bugün biz aynısını söyleyebilir miyiz?
Söyleyemezsek de, hiç olmazsa -hukukun dolaysiyle adaletin “Kör” edildiği bu ortamı yaratan Erdoğan’ın, “erkler ayırımı’na, bunu içeren “1961 Anayasa’sına bu denli şiddetle karşı oluşunun ilk adımını, bunun Velidedeoğlu ile bağlantısını, bugün aramızda ayrılışının “25.” yılında bir kez daha izninizle analım diyorum değerli dostlar.
“1994” yılında, Refah Partisi’nin kurucu üyelerinden olan Erdoğan, “1994” yılında İstanbul Belediye Başkanı olur olmaz ilk icraatına, hemen ertesi günü, “Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Caddesi”nin tabelasını indirip, caddenin adını değiştirmekle başlar.
Ne ki, Erdoğan’ın bu tutumu, daha sonraları, Güneydoğu Anadolu’nun kimi kentlerinin “HDP”li Belediye Başkanlarınca örnek alınacak, bu bölgenin kentlerinde de, tarihsel anlamı olan cadde ve sokakların adları değiştirilecekti.
“1961 Anayasası” ile getirilen böylece “Siyasal Hukuk Devleti”ni, “Sosyal Hukuk Devleti” ile bütünleştiren anayasa sürecine girilir ki, başta “işçi sendikaları oluşturma” ve “grev hakkı” tanınacaktır işçi emekçilerine; daha sonra bu haklar öteki emekçiler için de geçerli olacaktır.
Velidedeoğlu, 33 yıl önce kendisine “Türk Hukuk Kurumu”nun Başkanı olan öğrencisi “Prof. Dr. Muammer Aksoy” tarafından verilen “Onur Ödülü” törenindeki konuşmasında şunları söyleyecektir:
1) Demokratik ‘parlamenter yönetim’,
2) Bütün yargının (mahkemelerin) bağımsızlığı,
3) İdarenin yargısal denetimi,
4) İnsan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması, 5) Sosyal devlet, yani kişinin ekonomik ve sosyal durumunun ve geleceğinin Devletçe güvence altına alınması,
kavramları, gerçek “Hukuk Devleti”nin oluşturan temel ilkelerdir, temel öğelerdir. Bunlardan birinin eksik olması ülkede, hukuk devletinin kurulup yerleşmesini önler. (23.12.1984)
Kuşkusuz “Cumhurbaşkanı Recep Tayyib”in, daha birincisinden başlayarak ortadan kaldırmak istediği kavramlardır bunlar; dolaysiyle Velidedeoğlu’nun açıkça belirttiği gibi bu tutumun tek anlamı vardır, “Hukuk Devleti”ni yok etmek... Kuşkusuz, izin vermeyeceğiz, 16 Nisan’daki “Hayır!” oylarımızla!
NOT: Bugün saat 11.00’de, Karacaahmet Mezarlığı’nın Müdürlük binasının bulunduğu küçük alandaki kabrinde Velidedeoğlu’nu anacağız.
Meriç Velidedeoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder