Malum mesele. Soğuk Savaş boyunca çoğunlukla
buzdolabına kaldırılmış olan kimlik konusu dolaptan çıktı. Siyasetin
sadece etnik ve dini farklılıklar üzerine inşa edilmesinin nasıl
tehlikeler içerdiğinin ilk örneğini Yugoslavya iç savaşında gördük.
Etnik ve özellikle dini fay hatlarının pek kırılgan olduğu Ortadoğu’da ise Batı müdahalesi sonrası derin bir kargaşa meydana geldi. ABD işgalinden sonraki Irak seçimlerine bakmak bile yeterli. Genel seçimden çok nüfus sayımı. Şiiler Şiilere, Sünniler Sünnilere, Kürtler ise Kürtlere oy veriyor. Bu da milletin parçalanması ve dolayısıyla ulus-devletin işlevsiz hale gelmesi neticesini doğuruyor.
Çoğulcu demokratik bir toplumda azınlık haklarının en geniş bir şekilde sağlanması başka iş, halkın etnik ve dini kimliklerin üzerinde bir siyasi projede buluşamayarak devlet kurumlarının felç olması başka.
Türkiye de uzunca bir süredir kimlik siyasetinin açmazlarına çözüm bulamayan bu sebeple de Ortadoğu’daki tabloya yaklaşan bir seyir izliyor. Herkesi kimliğine hapsolmaya iten bu seyir kabaca İslamcı parti, laik parti, Türk partisi ve Kürt partisi diye toplumu donmuş kalıplara dökme riski taşıyor. MHP’nin AKP içinde erime süreci devam ederse bu kalıplar üçe ineceğe de benziyor.
Bu sebeple bu referandum çok önemli. Hayır oyu şimdiden etnik ve dini ayrımları aşan bir siyasetin işaretlerini veriyor. Çok farklı kimliklerden seçmenler, tek kişi yönetimine karşı kimliklerinin ötesinde bir yerde buluşuyor.
Ortadoğulaşma tuzağından kurtulmak için kaçırılmaz bir fırsat.
Atatürkçüler, Milli Görüşçüler, ülkücülerin önemli bir kısmı, Kürt siyasal hareketi, sosyal demokratlar, sosyalistler “hayır” seçeneğinde birleşiyor.
Farklılıklarına rağmen memleketin geleceği ve darbe günü bombalanan Meclis’i işler tutmak amacıyla “hayır” oyu verecekler.
Evet cephesi ise iktidar partisi sözcüleri ve artık ülkücü hareketin sadece genel merkezini temsil eden Devlet Bahçeli ve birkaç arkadaşına dayanıyor.
Yani “hayır” toplumu etnik ve dini kimliklerinin, yaşam tarzlarının üzerinde birleştiren seçenek. Bu durum, son derece kutuplaşmış bir toplumun gerektiğinde ve zor zamanda farklılıklarını geride bırakıp beraber yaşama iradesi göstermesi açısından da çok anlamlı.
Evet propagandasının ana aktörleri Erdoğan ve Yıldırım işte bu “birlik ve beraberlik” ve “ulus olma bilinci”nin evet tercihi için ne kadar tehlikeli olduğunu fark etti.
Hayır oyu kullanacakları neredeyse terörist ilan etmeleri ve toplumsal kutuplaşmayı körükleyen söylemlerinin ardında bir korku yatmakta.
Bunca olan bitenden sonra, her şeye rağmen kendi azmi ve kararlılığıyla kendini kurtarmak için birleşmiş bir milletin hayırlı bir iş yapmasından duyulan korku.
Çoğulcu demokratik bir rejimde parlamento içinde toplumun farklı kesimlerinin uzlaşması tek çıkar yol.
Önerilen anayasa değişikliği ise azgelişmiş ülkelerde görülen tek kişi rejimiyle toplumu zapturapt altına almayı ve seçimleri bir nüfus sayımından ibaret hale getirmeyi öngörüyor.
Yani biraz Suriye, biraz Irak.
Suriyeleşmeye, Iraklaşmaya yani çözülüp dağılmaya karşı kimlikleri aşan bir hayır cevabı aynı zamanda farklı kimliklerin dayanışma içinde ve kardeşçe yaşamasının da yolu. O yol göründü. Geriye o yolda azim ve kararlılıkla yürümek kaldı.
O yolda çıkarılacak engeller kimseyi yıldırmasın. Toplumun bütün kesimlerini kapsayan bu “milli” harekete AKP seçmeninin kayda değer bir kısmının katılması da yakındır. Yol hepimizin yolu. Beraber yürüyelim.
ÖZGÜR MUMCU / CUMHURİYET
Etnik ve özellikle dini fay hatlarının pek kırılgan olduğu Ortadoğu’da ise Batı müdahalesi sonrası derin bir kargaşa meydana geldi. ABD işgalinden sonraki Irak seçimlerine bakmak bile yeterli. Genel seçimden çok nüfus sayımı. Şiiler Şiilere, Sünniler Sünnilere, Kürtler ise Kürtlere oy veriyor. Bu da milletin parçalanması ve dolayısıyla ulus-devletin işlevsiz hale gelmesi neticesini doğuruyor.
Çoğulcu demokratik bir toplumda azınlık haklarının en geniş bir şekilde sağlanması başka iş, halkın etnik ve dini kimliklerin üzerinde bir siyasi projede buluşamayarak devlet kurumlarının felç olması başka.
Türkiye de uzunca bir süredir kimlik siyasetinin açmazlarına çözüm bulamayan bu sebeple de Ortadoğu’daki tabloya yaklaşan bir seyir izliyor. Herkesi kimliğine hapsolmaya iten bu seyir kabaca İslamcı parti, laik parti, Türk partisi ve Kürt partisi diye toplumu donmuş kalıplara dökme riski taşıyor. MHP’nin AKP içinde erime süreci devam ederse bu kalıplar üçe ineceğe de benziyor.
Bu sebeple bu referandum çok önemli. Hayır oyu şimdiden etnik ve dini ayrımları aşan bir siyasetin işaretlerini veriyor. Çok farklı kimliklerden seçmenler, tek kişi yönetimine karşı kimliklerinin ötesinde bir yerde buluşuyor.
Ortadoğulaşma tuzağından kurtulmak için kaçırılmaz bir fırsat.
Atatürkçüler, Milli Görüşçüler, ülkücülerin önemli bir kısmı, Kürt siyasal hareketi, sosyal demokratlar, sosyalistler “hayır” seçeneğinde birleşiyor.
Farklılıklarına rağmen memleketin geleceği ve darbe günü bombalanan Meclis’i işler tutmak amacıyla “hayır” oyu verecekler.
Evet cephesi ise iktidar partisi sözcüleri ve artık ülkücü hareketin sadece genel merkezini temsil eden Devlet Bahçeli ve birkaç arkadaşına dayanıyor.
Yani “hayır” toplumu etnik ve dini kimliklerinin, yaşam tarzlarının üzerinde birleştiren seçenek. Bu durum, son derece kutuplaşmış bir toplumun gerektiğinde ve zor zamanda farklılıklarını geride bırakıp beraber yaşama iradesi göstermesi açısından da çok anlamlı.
Evet propagandasının ana aktörleri Erdoğan ve Yıldırım işte bu “birlik ve beraberlik” ve “ulus olma bilinci”nin evet tercihi için ne kadar tehlikeli olduğunu fark etti.
Hayır oyu kullanacakları neredeyse terörist ilan etmeleri ve toplumsal kutuplaşmayı körükleyen söylemlerinin ardında bir korku yatmakta.
Bunca olan bitenden sonra, her şeye rağmen kendi azmi ve kararlılığıyla kendini kurtarmak için birleşmiş bir milletin hayırlı bir iş yapmasından duyulan korku.
Çoğulcu demokratik bir rejimde parlamento içinde toplumun farklı kesimlerinin uzlaşması tek çıkar yol.
Önerilen anayasa değişikliği ise azgelişmiş ülkelerde görülen tek kişi rejimiyle toplumu zapturapt altına almayı ve seçimleri bir nüfus sayımından ibaret hale getirmeyi öngörüyor.
Yani biraz Suriye, biraz Irak.
Suriyeleşmeye, Iraklaşmaya yani çözülüp dağılmaya karşı kimlikleri aşan bir hayır cevabı aynı zamanda farklı kimliklerin dayanışma içinde ve kardeşçe yaşamasının da yolu. O yol göründü. Geriye o yolda azim ve kararlılıkla yürümek kaldı.
O yolda çıkarılacak engeller kimseyi yıldırmasın. Toplumun bütün kesimlerini kapsayan bu “milli” harekete AKP seçmeninin kayda değer bir kısmının katılması da yakındır. Yol hepimizin yolu. Beraber yürüyelim.
ÖZGÜR MUMCU / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder