Hazine’yi zarara sokan, hepimizin ama en çok çocuklarımızın ekonomik geleceğini rehin alan “imtiyazlı” projelere;
iktidarın yol verdiği rant ortaklıkları uğruna göz yumulan
usulsüzlüklere bir yazı ara verip; 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
Günü’nden söz edecektim bugün.
Bir yandan, ne kadar güzel çiçekler, nasıl da mutena kenar süsleri olduğumuza dair asap bozucu alt metinler üzerine yazılı kozmetik, akıllı telefon, tablet ve giyim sektörlerindeki Kadınlar Günü indirimlerini müjdeleyen e-postaları siliyordum.
Ki, o anda belirdi ekranda acı haber:
Ankara’da bugün toplanacak 22. Kadın İşçiler Büyük Kurultayı için yola çıkan Türk Metal Sendikası 1 No’lu Şube üyeleri trafik kazası geçirmişti.
Leyla Çiçek, Refika Barışsever, Özlem İnan, Fatma Hacıoğlu, Güleydan Sezer, Elvan Mutlu ve Leyla Yalçın’ın, 8 Mart yolculuğunda yaşamını yitirmesi, kederi çoğaltıyor, kelimeleri hükümsüz kılıyor.
Bu çağda başka ülkede yaşasak, tarihsel anlamı olan bir günde yan yana gelmek isteyen emekçi kadınlar için şehirlerarası bir yolculuk ölümle sonuçlanmayabilir miydi? İnsanın yüreğinin içine oturan kazada, sendikacı yedi emekçi kadının aramızdan ayrılışında, ülkedeki toplumsal ve insani değerlerin erozyona uğramasının, toplumu bir arada tutması gereken adalet duygusunun kaybolmasının doğrudan değilse bile dolaylı payı vardır.
Bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği habere göre, 2017’nin ilk iki ayında erkekler 53 kadın öldürdü, 13 kadına tecavüz etti, 17 kadını taciz etti, 48 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu, 51 kadına şiddet uyguladı.
Bu tablonun nasıl yönetildiğimiz ile bir bağı olsa gerek.
Cumhuriyet’i kuran değerler ve kurallar bütününün tek başına yetmediği, peşi sıra on yıllara yayılan uzun soluklu çabalar ve mücadelelerle var edilen kazanımlar, cinsiyetçi ve siyasal İslamcı politikalarla çok hızlı ve derin bir aşınmaya uğratıldı.
Kadınları eşit işe eşit olmayan ücretten, siyasal alandaki eşitsiz katılıma uzanan bir hayat alanında geri plana iten, “töre” zorbalığıyla kadını ezen sistem bir kader değil.
Tam da bu nedenle kadın cinayetlerinin artık tek bir günü dahi “pas” geçmediği, çocuk evliliklerinin ekonomik bir girdi olarak görüldüğü, cesaretiyle, dik duruşuyla, özgüveniyle, mücadele azmiyle insanlara umut veren pek çok kadın yaşıyor bu ülkede. İyi ki yaşıyorlar...
8 Mart’ın bir kutlama değil, unutmama gününe dönüşmesi onlar sayesinde çünkü...
Çiğdem Toker / CUMHURİYET
Bir yandan, ne kadar güzel çiçekler, nasıl da mutena kenar süsleri olduğumuza dair asap bozucu alt metinler üzerine yazılı kozmetik, akıllı telefon, tablet ve giyim sektörlerindeki Kadınlar Günü indirimlerini müjdeleyen e-postaları siliyordum.
Ki, o anda belirdi ekranda acı haber:
Ankara’da bugün toplanacak 22. Kadın İşçiler Büyük Kurultayı için yola çıkan Türk Metal Sendikası 1 No’lu Şube üyeleri trafik kazası geçirmişti.
Leyla Çiçek, Refika Barışsever, Özlem İnan, Fatma Hacıoğlu, Güleydan Sezer, Elvan Mutlu ve Leyla Yalçın’ın, 8 Mart yolculuğunda yaşamını yitirmesi, kederi çoğaltıyor, kelimeleri hükümsüz kılıyor.
Bu çağda başka ülkede yaşasak, tarihsel anlamı olan bir günde yan yana gelmek isteyen emekçi kadınlar için şehirlerarası bir yolculuk ölümle sonuçlanmayabilir miydi? İnsanın yüreğinin içine oturan kazada, sendikacı yedi emekçi kadının aramızdan ayrılışında, ülkedeki toplumsal ve insani değerlerin erozyona uğramasının, toplumu bir arada tutması gereken adalet duygusunun kaybolmasının doğrudan değilse bile dolaylı payı vardır.
***
Kadınların yıldan yıla değil, artık günden güne
ağırlaşan büyük sorunları var bu ülkede. Ve mevcut iktidarın, çözmek
şöyle dursun, siyasal İslamı bazen kabalık bazen incelikle referans alan
politika ve uygulamalarının, kadını eve kapatan sosyoekonomik politika
tercihlerinin, sorunların bizatihi nedeni olduğu yüksek sesle
tartışılıyor. Bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği habere göre, 2017’nin ilk iki ayında erkekler 53 kadın öldürdü, 13 kadına tecavüz etti, 17 kadını taciz etti, 48 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu, 51 kadına şiddet uyguladı.
Bu tablonun nasıl yönetildiğimiz ile bir bağı olsa gerek.
***
Neşesi, özgürlük hayali çalınarak, dinsel
kurallar dünyasına hapsedilen kız çocuklarının nasıl da son yıllarda
çoğaldığına, çocuk evliliklerinin nasıl da hızla yaygınlaşan biçimde
gelir kapısı olarak görüldüğüne, kız çocuklarının derme çatma tarikat
yurtlarında yanarak ölüme mahkûm edilişine bir bakın. Sonra da
Cumhuriyet’in kız çocuğuna hak ettiği değeri veren, kadını eşit bir
yurttaş olarak görüp politik tercihlerini buna göre şekillendirdiği
yıllara bir dönüp bakın. Cumhuriyet’i kuran değerler ve kurallar bütününün tek başına yetmediği, peşi sıra on yıllara yayılan uzun soluklu çabalar ve mücadelelerle var edilen kazanımlar, cinsiyetçi ve siyasal İslamcı politikalarla çok hızlı ve derin bir aşınmaya uğratıldı.
Kadınları eşit işe eşit olmayan ücretten, siyasal alandaki eşitsiz katılıma uzanan bir hayat alanında geri plana iten, “töre” zorbalığıyla kadını ezen sistem bir kader değil.
Tam da bu nedenle kadın cinayetlerinin artık tek bir günü dahi “pas” geçmediği, çocuk evliliklerinin ekonomik bir girdi olarak görüldüğü, cesaretiyle, dik duruşuyla, özgüveniyle, mücadele azmiyle insanlara umut veren pek çok kadın yaşıyor bu ülkede. İyi ki yaşıyorlar...
8 Mart’ın bir kutlama değil, unutmama gününe dönüşmesi onlar sayesinde çünkü...
Çiğdem Toker / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder