28 Mart 2017 Salı

‘Düşman’ ve ‘altın vuruş’ - ALİ SİRMEN

Referandum kampanyası bütün hızıyla ve beklendiği gibi sürüyor. Eşit koşullar altında ve özgür ortamda geçmeyen bir yarışma olacağı zaten tahmin ediliyordu. Öyle de oluyor!
Şimdilik işin tek sevinilecek yanı, içeride toplumsal gerginliğin vahim boyutlara tırmanmamış olması. Eğri oturup doğru konuşalım, bu sonucu da, ana muhalefetin tutumuna borçluyuz.
AKP’nin ötekileştirici, dışlayıcı, her yerde düşman yaratıcı kışkırtmalarına karşılık, muhalefet sağduyulu bir davranışla tahriklere kapılmıyor, düşman yaratma çabalarını sürekli boşa çıkarıyor.
AKP’nin düşman yaratma uğraşlarıyla güçlendirmeye çalıştığı asık suratlı nobran “evet”ini, CHP düşman oluşturmayı reddeden güler yüzlü bir “hayır”la yanıtlıyor.
Stratejisini zorunlu “düşman” üzerine oturtmuş olan ve devletin dizginlerini elinde tutan AKP’nin tırmanışı sağlamak amacıyla kışkırtmalara başvurması tehlikesine karşı uyanık ve her türlü provokasyon karşısında sağduyulu olmak zorunlu.
İçeride, düşman hedefler yaratmakta istediği başarıyı sağlayamayanlar, dışarıda düşman üstüne düşman yaratmakta güçlük çekmiyorlar.

***


Şu anda bütün komşularımız ve müttefiklerimiz ile ciddi karşıtlıklarımız var, Suriye’de savaşıyoruz.
Bölgede Cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde duçar olmadığımız bir duruma düşmüş bulunuyoruz. Birbirine zıt güçlerin hemen hepsinin, üstünde tartışmasız birleştikleri tek nokta Ankara’yı bölgede etkisiz ve hareketsiz kılmak.
Amerika’sı Rusya’sı, Esad’ı, Barzani’si, PYD’si, hep birlikte Türkiye’nin kırmızı çizgileri üzerinde horon tepiyorlar. Doğusu ile batısı ile müttefiki ile rakibi ile kim olursa olsun herkes ile ihtilaf halindeyiz. Bir zamanların altın diyarı Avrupa artık düşmandır.
Bu düşman bolluğu Ankara’da işbaşında olan iktidarın bilerek, isteyerek, kışkırtarak yarattığı bir durumdur.
Emre Kongar bir solukta okuduğum, hepimizi demokrasi için direnmeye çağıran manifestosunda (Kırmızıkedi Yayınları) şunları söylüyor:
“Her uluslaşma sürecinde ve her ulusal eylemde ‘ortak düşman’ kavramı olmazsa olmaz bir sosyal psikolojik ve siyasal koşuldur. Eylemin gücü ile düşman kavramının gücü ve dolaysıyla ‘düşmana karşı alınacak önlemlerin şiddeti’ doğru orantılıdır.
Nazi Almanya’sında Yahudiler bu hedefe oturtulmuşlardır.”
Sanrım ki etnik ve dinsel tabanlı bir diktayı amaçlayan tüm siyasetler için de aynı gözlemin geçerliliğini vurgulamak, Emre Hoca’nın çok önemli teşhisine ters düşmez.
Aynı Nazilerde olduğu gibi, insanları sürü psikolojisiyle peşine takmayı öngören bütün hareketlerde “düşman” zorunlu öğedir.
***

Düşmansız bir Mussolini, Hitler, Franco düşünülebilir mi?
Kenanizmin önderi Kenan Bey’in konuşmalarında, eylemlerinde, politikalarında düşman kavramının yaşamsal rolünü görmemek mümkün mü?
Düşman kitleleri peşine takıp irrasyonel hedeflere sevk etmek için zorunlu bir uyuşturucu.
Varılmak istenen hedefin gücü ve şiddetiyle doğru orantılıdır, düşman uyuşturucusunun da dozu.
Zaman ile iç düşmanlar temizlendikçe yenisi çıkarılmakta, sonunda hiçbiri kesmeyince, Mussolini ve Hitler örneklerinde de görüldüğü gibi, dış düşmanlar oluşturulup onlara saldırılmaktadır.
Düşman politikasında da uyuşturucu iptilası gibi tırmanma sürekli artarken. Parcelsus’un, “dosis facit venenum” (doz zehri oluşturur) derken belirttiği gibi, bu artan doz öldürücü zehri oluşturmaktadır.
İşte dozun artarak zehri oluşturduğu noktaya da “altın vuruş” deniyor.
Uyuşturucu bağımlılığında olduğu gibi, “düşman” politikasında da altın vuruş kaçınılmazdır.
Burada sonu hazırlayan hedef olarak gösterilen şu ya da bu düşman değil, bizzat “düşman” kavramının kendisidir.
Bana altın vuruş yakın gibi görünüyor.
Ne dersiniz?

Ali Sirmen / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder