Cumhurbaşkanı hızını alamıyor.
Bu kez de “Mercedes planını” devreye soktu.
“Oradaki en iyi arabalara binin!” dedi: “En güzel evlerde oturun!”
Bitmedi…
“Üç yetmez, beş çocuk yapın!” diyerek gördü ve arttırdı: “Yaşadığınız yer yeni vatanınızdır. Oralara sahip çıkın!”
Erdoğan, demografide gerileyen Avrupalıların bu kez en derin kâbusu olan “demografik bombayı” fitilliyor. Ve “mültecileri salıveririm!” tehdidinden, “demografik bombayı tetiklerim” tehdidine yatay geçiş yapıyor.
Bu o kadar derin bir korku ki, Fransa’da iki yıl önce Michel Houllebecq adlı bir yazar, tam bu konuyu işlediği “Teslimiyet/Soumission” adlı kitabıyla olay olmuş ve romanı çok satanlar listesinden aylarca inmemişti.
“Teslimiyet”te Houllebecq, başkan seçilen “ikinci kuşak” bir Müslümanın ülkeyi nasıl şeriata sürüklediğini anlatıyordu.
Erdoğan’ın son açıklamalarını duyanlar; “Houllebecq’in kehaneti gerçek mi oluyor?” diyor. Türkiye Cumhurbaşkanı da sonuçta “Çoğalın, yükselin, bulunduğunuz ülkeleri içerden ele geçirin” demiyor mu?
Boğaz’ın duçe’si
İtalya’nın en büyük gazetesi “Corriere della Sera” örneğin baş sayfadaki makalesini bu konuya ayırmış:
“Yüce Erdoğan şimdi bizi hangi orduyla ele geçirmeye niyetlendiğini açıkladı: Yeni doğmuş bebeler! Egosunun balkonundan seslenen Boğaz’ın ‘duçe’si genç Türklere çağrı yaptı. Avrupa’da kalıp çoğalın. Adam başı beş çocuk yapın, kâfirlerin kıtasını Osmanlı kanıyla doldurun” diyen gazete bu sözleri sonra şöyle sürdürüyor:
“Biberonla çıkılan yeni haçlı seferi Batılıların, kendi yurtlarında birden bir azınlığa dönüşmeyi içeren en derin korkularını hedef alıyor. Batı zira demografik bombayla çıkacak çatışmayı, baştan kaybetmeye mahkûm olduğunu biliyor. Erdoğan’ın sözleri Le Pen ya da (ırkçı İtalyan lider) Salvini’nin söylev yazarlarının kaleminden çıkmış gibi. İnsan hastalıklı biçimde gidip hemen Trump’tan bir duvar, hatta bir sıradağ ödünç alma arzusuna kapılıyor. Erdoğan, narsist hezeyanları arasında Paris ya da Berlin sokaklarında yürürken bu İslamcı istilanın canlı örneği olarak görülecek bir hamile Türk kadınının kendisini nasıl hissedeceğini umursamıyor. Neyse ki Sultan Avrupa âdetlerinin (buradaki) erkek teba üzerindeki etkisinden habersiz. Akıllı telefondu, video oyunuydu, pay-TV’ydi derken… daha ikinci çocukta divana yığılıp kalır bunlar. ‘Anneciğim Türkler geliyor!’ da neymiş? Bizi kurtaran sonunda babalar olacak!”
Katolik gazete “Avvenire”de manşetten duyurduğu “Erdoğan, Avrupa ve çocukların savaşı” başlıklı yorumunda “Fethetmek ve başkalarına karşı hâkimiyet kurmak adına çocuk yapılmaz” diyor: “Geçmişte faşizmi yaşayan İtalya, bunu iyi bilir. Diktatörlükler halkları güç ve hâkimiyet duygularıyla yönlendirmeye çalışır. Milliyetçi gururla Türklerin bu çağrıya yanıt vereceklerini düşünmek güç olsa da Erdoğan’ın sözleri gene de kaygı verici. Çünkü hem (faşist) bir geçmişten geliyor, hem de Avrupa’nın bugünkü yumuşak karnı olan demografi yarasını kaşıyor.”
‘Sünni lider’e yeni format
Değerlendirmeler bu minvalde uzayıp gidiyor.
En sık sorulan soru “Niçin?”
Erdoğan neden her gün Avrupa’ya saldırıyor?
Konu “engellenen Avrupa mitinglerinin” çok ötesinde.
Yaygın görüş, RTE’nin sözlerinin baş muhatabının Eski Kıta’nın gurbetçilerinden çok doğrudan Türkiye’deki seçmenler olduğu yolunda.
Erdoğan: 1. “Dış düşman”la, milliyetçi oyları içte “Evet”e kilitlemek istiyor 2. Suriye-Ortadoğu politikalarının hezimetini, Avrupa’ya sardırarak örtüyor. 3. Emevi camisinde namaz kılan “Sünni lider” olmayı düşlerken berheva olan bu rüyayı, hilal-haçlı çatışmasıyla yeni bir “format” altında “reset”lemeye çalışıyor. 4. Rusya’yla yaklaşmanın tetiklediği jeopolitik sarsıntının artçısı yaşanıyor. Putin’le ilişkiler yeni evreye girerken Avrupa-NATO ile her gün problem çıkıyor.
Bunlar sorunun özde bir “haçlı-hilal” çatışmasıyla ilgili olmadığına işaret ediyor.
Putin de sonuçta Ortodoks bir Hıristiyan. Ama ne hikmetse hâlâ İstanbul’a “Konstantinopol” gözüyle bakan Ortodoks Rusya, bu “haç-hilal” tartışmasının tamamıyla dışında tutuluyor.
Erdoğan “Haçlı-Hilal çatışması” derken “Haçlı”nın salt “Avrupa” kısmına odaklanılması, bu argümanın ne kerte araçsallaştırıldığını gösteriyor.
Nilgün Cerrahoğlu / CUMHURİYET
Bu kez de “Mercedes planını” devreye soktu.
“Oradaki en iyi arabalara binin!” dedi: “En güzel evlerde oturun!”
Bitmedi…
“Üç yetmez, beş çocuk yapın!” diyerek gördü ve arttırdı: “Yaşadığınız yer yeni vatanınızdır. Oralara sahip çıkın!”
Erdoğan, demografide gerileyen Avrupalıların bu kez en derin kâbusu olan “demografik bombayı” fitilliyor. Ve “mültecileri salıveririm!” tehdidinden, “demografik bombayı tetiklerim” tehdidine yatay geçiş yapıyor.
Bu o kadar derin bir korku ki, Fransa’da iki yıl önce Michel Houllebecq adlı bir yazar, tam bu konuyu işlediği “Teslimiyet/Soumission” adlı kitabıyla olay olmuş ve romanı çok satanlar listesinden aylarca inmemişti.
“Teslimiyet”te Houllebecq, başkan seçilen “ikinci kuşak” bir Müslümanın ülkeyi nasıl şeriata sürüklediğini anlatıyordu.
Erdoğan’ın son açıklamalarını duyanlar; “Houllebecq’in kehaneti gerçek mi oluyor?” diyor. Türkiye Cumhurbaşkanı da sonuçta “Çoğalın, yükselin, bulunduğunuz ülkeleri içerden ele geçirin” demiyor mu?
Boğaz’ın duçe’si
İtalya’nın en büyük gazetesi “Corriere della Sera” örneğin baş sayfadaki makalesini bu konuya ayırmış:
“Yüce Erdoğan şimdi bizi hangi orduyla ele geçirmeye niyetlendiğini açıkladı: Yeni doğmuş bebeler! Egosunun balkonundan seslenen Boğaz’ın ‘duçe’si genç Türklere çağrı yaptı. Avrupa’da kalıp çoğalın. Adam başı beş çocuk yapın, kâfirlerin kıtasını Osmanlı kanıyla doldurun” diyen gazete bu sözleri sonra şöyle sürdürüyor:
“Biberonla çıkılan yeni haçlı seferi Batılıların, kendi yurtlarında birden bir azınlığa dönüşmeyi içeren en derin korkularını hedef alıyor. Batı zira demografik bombayla çıkacak çatışmayı, baştan kaybetmeye mahkûm olduğunu biliyor. Erdoğan’ın sözleri Le Pen ya da (ırkçı İtalyan lider) Salvini’nin söylev yazarlarının kaleminden çıkmış gibi. İnsan hastalıklı biçimde gidip hemen Trump’tan bir duvar, hatta bir sıradağ ödünç alma arzusuna kapılıyor. Erdoğan, narsist hezeyanları arasında Paris ya da Berlin sokaklarında yürürken bu İslamcı istilanın canlı örneği olarak görülecek bir hamile Türk kadınının kendisini nasıl hissedeceğini umursamıyor. Neyse ki Sultan Avrupa âdetlerinin (buradaki) erkek teba üzerindeki etkisinden habersiz. Akıllı telefondu, video oyunuydu, pay-TV’ydi derken… daha ikinci çocukta divana yığılıp kalır bunlar. ‘Anneciğim Türkler geliyor!’ da neymiş? Bizi kurtaran sonunda babalar olacak!”
Katolik gazete “Avvenire”de manşetten duyurduğu “Erdoğan, Avrupa ve çocukların savaşı” başlıklı yorumunda “Fethetmek ve başkalarına karşı hâkimiyet kurmak adına çocuk yapılmaz” diyor: “Geçmişte faşizmi yaşayan İtalya, bunu iyi bilir. Diktatörlükler halkları güç ve hâkimiyet duygularıyla yönlendirmeye çalışır. Milliyetçi gururla Türklerin bu çağrıya yanıt vereceklerini düşünmek güç olsa da Erdoğan’ın sözleri gene de kaygı verici. Çünkü hem (faşist) bir geçmişten geliyor, hem de Avrupa’nın bugünkü yumuşak karnı olan demografi yarasını kaşıyor.”
‘Sünni lider’e yeni format
Değerlendirmeler bu minvalde uzayıp gidiyor.
En sık sorulan soru “Niçin?”
Erdoğan neden her gün Avrupa’ya saldırıyor?
Konu “engellenen Avrupa mitinglerinin” çok ötesinde.
Yaygın görüş, RTE’nin sözlerinin baş muhatabının Eski Kıta’nın gurbetçilerinden çok doğrudan Türkiye’deki seçmenler olduğu yolunda.
Erdoğan: 1. “Dış düşman”la, milliyetçi oyları içte “Evet”e kilitlemek istiyor 2. Suriye-Ortadoğu politikalarının hezimetini, Avrupa’ya sardırarak örtüyor. 3. Emevi camisinde namaz kılan “Sünni lider” olmayı düşlerken berheva olan bu rüyayı, hilal-haçlı çatışmasıyla yeni bir “format” altında “reset”lemeye çalışıyor. 4. Rusya’yla yaklaşmanın tetiklediği jeopolitik sarsıntının artçısı yaşanıyor. Putin’le ilişkiler yeni evreye girerken Avrupa-NATO ile her gün problem çıkıyor.
Bunlar sorunun özde bir “haçlı-hilal” çatışmasıyla ilgili olmadığına işaret ediyor.
Putin de sonuçta Ortodoks bir Hıristiyan. Ama ne hikmetse hâlâ İstanbul’a “Konstantinopol” gözüyle bakan Ortodoks Rusya, bu “haç-hilal” tartışmasının tamamıyla dışında tutuluyor.
Erdoğan “Haçlı-Hilal çatışması” derken “Haçlı”nın salt “Avrupa” kısmına odaklanılması, bu argümanın ne kerte araçsallaştırıldığını gösteriyor.
Nilgün Cerrahoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder