Siyasal İslamın tek adam saplantısı, realiteyi
kavramaktaki kronik yetersizliği, beklenen sonucu yarattı, AKP dayattığı
referandumu yüzüne gözüne bulaştırdı.
‘Ya devlet başa...’
AKP liderliği ülkede, İslamcı otoriter bir tek adam rejimi kurmak istiyordu. Ancak, toplumun yarısı bu projeye kesinlikle karşıydı. AKP liderliği geldiği eşikte, toplumsal koşulların ne kadar kritik olduğunu kavrayamadı; “Ya devlet başa ya kuzgun leşe”, “zorlarsam aşarım”, “kapıp kaçarım” diye düşündü.
AKP liderliği ve siyasal İslam, arzusunun arkasına iradesini koydu, tüm olanaklarını harekete geçirdi. Muhalefeti susturdu, sokaklarda bastırdı, ülkede yalnızca “Evet” seçeneğinin duyulur, görülür olmasını sağlamak için devleti, güvenlik güçlerini, medyayı, siyasal İslamın toplumsal örgütlenmesini kullandı. Projesine karşı olanlara fiziki ve simgesel şiddet uygulamaktan çekinmedi. Oy verme işlemi boyunca da bu tutumunu, yasaları yok sayarak devam ettirdi. Sonunda, daha kesin sonuçlar belli olmadan, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyerek zaferini dayattı. Ancak, bu dayatma realitenin, içindeki toplumun yüzde ellisi gibi, “ufak” bir ayrıntıya takıldı.
Silkinmek gerekiyor...
Bu yüzde 50’ye liderlik etmesi gereken ana muhalefet partisi CHP’nin durumu da parlak değildi. CHP, referanduma giderken AKP liderliğinde siyasal İslamın kurduğu “oyuna”, meşruiyetini sorgulamak yerine, katılarak yüzde 51’le bir diktatörlüğün kurulabileceğini kabul etmiş oldu. CHP liderliği AKP’nin kararlılığını, yasa tanımazlığını azımsadı, böyle kampanya sürdüren bir akımın sandıkta yapacaklarını hesaplayamadı, taraftarlarında bir düş kırıklığının önkoşullarını hazırladı. Referandum gecesi AKP’nin zaferini oldubittiye getirmeye, adeta bir darbe yapmaya başladığı sırada, Taksim Meydanı’ndan bildiren bir BBC muhabiri, “Bu koşullarda muhalefetin çoktan buraya inmiş olması gerekirdi. Bir kişi bile yok” diyecekti.
Geçmişte, CHP liderliğinin, siyasetin ve gücün dinamiklerini kavramaktaki yetersizliğine birçok kez tanık olduk. Her sandık deneyiminden yenilgiyle çıkan, bu yenilgilerden bir şey öğrenemeyen bu liderliğin, bu kez, ülkenin bu son derecede kritik momentinde, bu yetersizliği aşması, bir imkânsızı gerçekleştirerek silkinmesi, bu “sonuçlar meşru değildir” savının sonuna kadar arkasında durmaya hazır olduğuna muhalefeti inandırması gerekiyor.
Bu kararlılık isteyen zor bir görevdir, ancak olanaksız değildir. Referandumun hemen ertesinde, “hayır” cephesinde, CHP liderliğinin isterse dayanabileceği bir toplumsal direniş hareketi ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu, günümüz kapitalizminin en eğitimli, üretken, dinamik ve özgürlükçü kesiminin hareketidir. Dünyanın başka ülkelerinde tanık olduğumuz gibi, bu hareket momentum kazanarak enerjisini yoğunlaştırabildiğinde, toplumsal irade düzeyine yükseltebiliyor, siyasi dengeleri radikal biçimde değiştirebiliyor. CHP liderliği, kararlı ve cesur davranabilir, hem referandumun meşruiyetini, hem de sonuçların yasallığını güçlü bir biçimde sorgulayabilirse, bu hareket, yalnızca referandum sonuçlarını değil, siyasal İslamın iktidarını da geriletebilecek bir momentum kazanabilir..
AKP’nin ülkeye istikrar getirme şansı artık yoktur; Financial Times’ın da vurguladığı gibi, “ülkenin yarısını artık kesin olarak kaybetmiştir”. Washington Post’un “çirkin zafer” olarak nitelediği bu durum, Le Monde’un deyimiyle ülkeyi yönetilemez noktaya getirmiş, bir gerileme sürecine sokmuştur. Zeit de “Cumhuriyet öldü” saptamasının ardından soruyor: “Erdoğan kazandım dedi”, “gerçekten kazandı mı” diye soruyor. Şimdi, muhalefet üzerindeki baskı ve devlet terörü kaçınılmaz olarak artacaktır. Buradan nereye gidileceği şimdilik belirsizdir! CHP liderliğinin tutumu gidilecek yolun yönünü belirleyebilir.
Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET
‘Ya devlet başa...’
AKP liderliği ülkede, İslamcı otoriter bir tek adam rejimi kurmak istiyordu. Ancak, toplumun yarısı bu projeye kesinlikle karşıydı. AKP liderliği geldiği eşikte, toplumsal koşulların ne kadar kritik olduğunu kavrayamadı; “Ya devlet başa ya kuzgun leşe”, “zorlarsam aşarım”, “kapıp kaçarım” diye düşündü.
AKP liderliği ve siyasal İslam, arzusunun arkasına iradesini koydu, tüm olanaklarını harekete geçirdi. Muhalefeti susturdu, sokaklarda bastırdı, ülkede yalnızca “Evet” seçeneğinin duyulur, görülür olmasını sağlamak için devleti, güvenlik güçlerini, medyayı, siyasal İslamın toplumsal örgütlenmesini kullandı. Projesine karşı olanlara fiziki ve simgesel şiddet uygulamaktan çekinmedi. Oy verme işlemi boyunca da bu tutumunu, yasaları yok sayarak devam ettirdi. Sonunda, daha kesin sonuçlar belli olmadan, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyerek zaferini dayattı. Ancak, bu dayatma realitenin, içindeki toplumun yüzde ellisi gibi, “ufak” bir ayrıntıya takıldı.
Silkinmek gerekiyor...
Bu yüzde 50’ye liderlik etmesi gereken ana muhalefet partisi CHP’nin durumu da parlak değildi. CHP, referanduma giderken AKP liderliğinde siyasal İslamın kurduğu “oyuna”, meşruiyetini sorgulamak yerine, katılarak yüzde 51’le bir diktatörlüğün kurulabileceğini kabul etmiş oldu. CHP liderliği AKP’nin kararlılığını, yasa tanımazlığını azımsadı, böyle kampanya sürdüren bir akımın sandıkta yapacaklarını hesaplayamadı, taraftarlarında bir düş kırıklığının önkoşullarını hazırladı. Referandum gecesi AKP’nin zaferini oldubittiye getirmeye, adeta bir darbe yapmaya başladığı sırada, Taksim Meydanı’ndan bildiren bir BBC muhabiri, “Bu koşullarda muhalefetin çoktan buraya inmiş olması gerekirdi. Bir kişi bile yok” diyecekti.
Geçmişte, CHP liderliğinin, siyasetin ve gücün dinamiklerini kavramaktaki yetersizliğine birçok kez tanık olduk. Her sandık deneyiminden yenilgiyle çıkan, bu yenilgilerden bir şey öğrenemeyen bu liderliğin, bu kez, ülkenin bu son derecede kritik momentinde, bu yetersizliği aşması, bir imkânsızı gerçekleştirerek silkinmesi, bu “sonuçlar meşru değildir” savının sonuna kadar arkasında durmaya hazır olduğuna muhalefeti inandırması gerekiyor.
Bu kararlılık isteyen zor bir görevdir, ancak olanaksız değildir. Referandumun hemen ertesinde, “hayır” cephesinde, CHP liderliğinin isterse dayanabileceği bir toplumsal direniş hareketi ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu, günümüz kapitalizminin en eğitimli, üretken, dinamik ve özgürlükçü kesiminin hareketidir. Dünyanın başka ülkelerinde tanık olduğumuz gibi, bu hareket momentum kazanarak enerjisini yoğunlaştırabildiğinde, toplumsal irade düzeyine yükseltebiliyor, siyasi dengeleri radikal biçimde değiştirebiliyor. CHP liderliği, kararlı ve cesur davranabilir, hem referandumun meşruiyetini, hem de sonuçların yasallığını güçlü bir biçimde sorgulayabilirse, bu hareket, yalnızca referandum sonuçlarını değil, siyasal İslamın iktidarını da geriletebilecek bir momentum kazanabilir..
AKP’nin ülkeye istikrar getirme şansı artık yoktur; Financial Times’ın da vurguladığı gibi, “ülkenin yarısını artık kesin olarak kaybetmiştir”. Washington Post’un “çirkin zafer” olarak nitelediği bu durum, Le Monde’un deyimiyle ülkeyi yönetilemez noktaya getirmiş, bir gerileme sürecine sokmuştur. Zeit de “Cumhuriyet öldü” saptamasının ardından soruyor: “Erdoğan kazandım dedi”, “gerçekten kazandı mı” diye soruyor. Şimdi, muhalefet üzerindeki baskı ve devlet terörü kaçınılmaz olarak artacaktır. Buradan nereye gidileceği şimdilik belirsizdir! CHP liderliğinin tutumu gidilecek yolun yönünü belirleyebilir.
Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder