Alman emperyalizminin, Avrupa kökenli bir çok tekeli ve Türkiye
sermaye gruplarını kapsayarak kesin bir tavır almasından sonra,
Erdoğan’ın sığınabileceği iki koy kalmıştı.
Bunlardan biri, Batı emperyalizminde Trump’ın temsil ettiği, ABD’de ve AB ülkelerindeki sağ popülist yükselmeye tutunma olasılığıydı.
İkincisi ise Batı emperyalizmi ile Rusya gerginliğinde Rusya’ya yanaşma ve bazı başlıklarda işbirliği yapması gibi gözüküyordu.
Güncel verilerden bir karara varmak özellikle bugünlerde çok yanıltıcı olabiliyor, ancak son bir haftada ortaya çıkan verileri alt alta koyup topladığımız zaman yolun sonuna gelindiğini fark ediyoruz.
Savcı Bharara’nın Zarrap’ı tutuklamasının, ABD’nin Türkiye siyasetini yeniden yapılandırmasında hukuk görünüşlü siyasi bir araç olduğundan emindik. Bu nedenle geçen hafta Trump tarafından Bharara’nın görevden alınması AKP tarafında bir sevinç yaratmış olmalı. Belki de Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla bu rahatlıkla ABD’ye bir ziyaret gerçekleştirdi.
Ancak Halkbank Genel Müdür Yardımcısı’nın tutuklanması AKP için tarifsiz bir şok yarattı. Ölümünü görmek, diye tarif edilebilir.
Trump –Trump’ın arkasındaki tekeller diye okuyun- tam olarak devleti ele geçiremedi ve devlet içi mücadele yer yer sürüyor. Bu mücadelenin ürünü olarak Müdür Yardımcısı tutuklanmış olabilir diye akla geliyor. Ama gelişmelere bakınca öyle olmadığını tahmin ediyoruz.
Bharara’nın vekili savcı tarafından tutuklanma kararı alınmış ve Türkiye ile İran arasındaki büyük çaplı ticareti yönetmekle suçlanıyor. Tarif edilen suçun aslında ABD’nin haydut bir devlet olmasından kaynaklanmasının konumuzla şu an için alakası yok, çünkü emperyalist dünya içi ilişkileri tartışıyoruz.
ABD Dışişleri Bakanı’nın evvelsi gün Ankara’ya gelmesinden önce AKP umutsuzca iki “haberi” servis etti.
Bunlardan biri Adil Öksüz’ün 15 Temmuz darbe girişiminden birkaç gün sonra ABD Konsolosluğu’ndan aranmasıydı. Ama nereden aranacaktı ki başka.
İkincisi, Fethullah Gülen’in Pensilvanya’daki malikanesini satıp Kanada’ya yerleşmeyi düşünmesi ile ilgili haberdi. Ama sadece düşünce, gerçekleşmiş bir şey yok.
Belki El-Bab’taki operasyonun bittiğinin açıklanması da bu ziyaretle ilgili olabilir.
Ve Trump’tan sonra Türkiye’ye yapılan en üst ziyaret olan ABD Dışişleri Bakanı’nın görüşmelerinden sonra büyük bir sessizlik oldu. Sanki geçerken çay içmeye uğramış gibiydi.
Gülen’in iadesi? Haber yok.
Rakka operasyonuna YPG yerine Türkiye ve ÖSO’nun katılması? Geçiştirildi.
Halkbank Müdür Yardımcısı’nın tutuklanması? Tabi, tabi ABD adaleti bağımsız!
Bu bir sıkışmadan çok yolun sonuna gelindiğini gösteriyor.
Rusya’ya gelince. Erdoğan’ın Suriye’de ikili, üçlü oynamasından mı bıktılar, gerçek siyasi durumu mu gözettiler, bilmiyoruz, ama Rus medyasında Erdoğan aleyhinde yazılar gözükmeye başladı. Sonunda Erdoğan’ın hem ABD’ye, Hem AB’ye, hem de Rusya’ya şantaj yaptığına dair bir yazı yayınlandı. Şantaj aracı olarak bazen İslam’ı, bazen NATO’yu, bazen İsrail’i kullandığı söyleniyordu.
Erdoğan’ın emperyalist merkezlere taviz vererek, dengeye oynayarak, yeri gelince şantaj yaparak yürüdüğü yolun sonuna doğru yaklaşıyoruz. Ömrünü pazarlıklarla ne kadar sürdürebileceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz.
Bu sonu emekçi sınıfların örgütlü gücünün hazırladığını haber vermek isterdim. Henüz bu gücü oluşturmaya çalışıyoruz. Emperyalizmin Türkiye’de siyasi aktör değiştirmesi bir aydınlığa değil, başka bir karanlık döneme işaret edecektir.
Ta ki bizim irademiz kendini gösterene kadar.
Erhan Nalçacı / SOL
Bunlardan biri, Batı emperyalizminde Trump’ın temsil ettiği, ABD’de ve AB ülkelerindeki sağ popülist yükselmeye tutunma olasılığıydı.
İkincisi ise Batı emperyalizmi ile Rusya gerginliğinde Rusya’ya yanaşma ve bazı başlıklarda işbirliği yapması gibi gözüküyordu.
Güncel verilerden bir karara varmak özellikle bugünlerde çok yanıltıcı olabiliyor, ancak son bir haftada ortaya çıkan verileri alt alta koyup topladığımız zaman yolun sonuna gelindiğini fark ediyoruz.
Savcı Bharara’nın Zarrap’ı tutuklamasının, ABD’nin Türkiye siyasetini yeniden yapılandırmasında hukuk görünüşlü siyasi bir araç olduğundan emindik. Bu nedenle geçen hafta Trump tarafından Bharara’nın görevden alınması AKP tarafında bir sevinç yaratmış olmalı. Belki de Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla bu rahatlıkla ABD’ye bir ziyaret gerçekleştirdi.
Ancak Halkbank Genel Müdür Yardımcısı’nın tutuklanması AKP için tarifsiz bir şok yarattı. Ölümünü görmek, diye tarif edilebilir.
Trump –Trump’ın arkasındaki tekeller diye okuyun- tam olarak devleti ele geçiremedi ve devlet içi mücadele yer yer sürüyor. Bu mücadelenin ürünü olarak Müdür Yardımcısı tutuklanmış olabilir diye akla geliyor. Ama gelişmelere bakınca öyle olmadığını tahmin ediyoruz.
Bharara’nın vekili savcı tarafından tutuklanma kararı alınmış ve Türkiye ile İran arasındaki büyük çaplı ticareti yönetmekle suçlanıyor. Tarif edilen suçun aslında ABD’nin haydut bir devlet olmasından kaynaklanmasının konumuzla şu an için alakası yok, çünkü emperyalist dünya içi ilişkileri tartışıyoruz.
ABD Dışişleri Bakanı’nın evvelsi gün Ankara’ya gelmesinden önce AKP umutsuzca iki “haberi” servis etti.
Bunlardan biri Adil Öksüz’ün 15 Temmuz darbe girişiminden birkaç gün sonra ABD Konsolosluğu’ndan aranmasıydı. Ama nereden aranacaktı ki başka.
İkincisi, Fethullah Gülen’in Pensilvanya’daki malikanesini satıp Kanada’ya yerleşmeyi düşünmesi ile ilgili haberdi. Ama sadece düşünce, gerçekleşmiş bir şey yok.
Belki El-Bab’taki operasyonun bittiğinin açıklanması da bu ziyaretle ilgili olabilir.
Ve Trump’tan sonra Türkiye’ye yapılan en üst ziyaret olan ABD Dışişleri Bakanı’nın görüşmelerinden sonra büyük bir sessizlik oldu. Sanki geçerken çay içmeye uğramış gibiydi.
Gülen’in iadesi? Haber yok.
Rakka operasyonuna YPG yerine Türkiye ve ÖSO’nun katılması? Geçiştirildi.
Halkbank Müdür Yardımcısı’nın tutuklanması? Tabi, tabi ABD adaleti bağımsız!
Bu bir sıkışmadan çok yolun sonuna gelindiğini gösteriyor.
Rusya’ya gelince. Erdoğan’ın Suriye’de ikili, üçlü oynamasından mı bıktılar, gerçek siyasi durumu mu gözettiler, bilmiyoruz, ama Rus medyasında Erdoğan aleyhinde yazılar gözükmeye başladı. Sonunda Erdoğan’ın hem ABD’ye, Hem AB’ye, hem de Rusya’ya şantaj yaptığına dair bir yazı yayınlandı. Şantaj aracı olarak bazen İslam’ı, bazen NATO’yu, bazen İsrail’i kullandığı söyleniyordu.
Erdoğan’ın emperyalist merkezlere taviz vererek, dengeye oynayarak, yeri gelince şantaj yaparak yürüdüğü yolun sonuna doğru yaklaşıyoruz. Ömrünü pazarlıklarla ne kadar sürdürebileceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz.
Bu sonu emekçi sınıfların örgütlü gücünün hazırladığını haber vermek isterdim. Henüz bu gücü oluşturmaya çalışıyoruz. Emperyalizmin Türkiye’de siyasi aktör değiştirmesi bir aydınlığa değil, başka bir karanlık döneme işaret edecektir.
Ta ki bizim irademiz kendini gösterene kadar.
Erhan Nalçacı / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder