Adam; yüzlerce sivilin ölümüne, binlercesinin yaralanmasına neden olan
bir darbe girişiminde kendi sorumluluğundan sıyrılmak için eline bir
belge almış sallıyor. Neymiş bu örgüt aslında her partiyle ilişki
kurmuşmuş.
Üstelik ekranlara tuttuğu belgenin sahteliği daha görüntüleri seyredilirken ortaya çıkıyor. Daha düne kadar örgütün borazancı başı olması da umurunda değil. Tiksiniyorsunuz, elinizde değil…
Adam; bilmem kaç yıldır bütün ‘günahlara’ göz yummuş, cukkayı doldurmuş, iktidar yanaşmalığının şehvetiyle esrimiş. Utanmadan sıkılmadan, bedenlerini ölüme yatırmış Nuriye ve Semih’le dalga geçmeye kalkmış.
Sıkıyı görünce korkmuş. Sonra bunca yıl olmadık değerin içini boşaltan, rakip bildiği herkesi düşmanlaştıran kendisi değilmiş gibi ölen bir arkadaşının ardından kötü sözler duyunca bilmem kaçıncı kere hidayete ererek gidesiymiş buralardan. Tiksinmemek mümkün değil…
Tiksinti duygusu insan türüne özgü. Koruyucu bir işlevi var. Zararlı, zehirli, tehlikeli olandan uzaklaşmayı sağlıyor. Biyolojik (bir anlamda içgüdüsel) tiksinti nesneleri evrensel.
Tiksinti duygusunun önemli bir özelliği ise tiksinilen şeyle olan sahiplik ilişkisi. Karşıdakinde olduğunda tiksinilen, kendisinde olduğunda aynı duyguyu uyandırmıyor. Yabancı olmaması, bir parçası olması nedeniyle zararlı, tehlikeli ya da pis olarak görülmüyor. En çarpıcı örnek dışkı ile olan ilişkidir. Bir başkasının dışkısını görme fikrinden bile tiksinenler, kendi dışkılarına bırakın tiksinmeyi dokunabilirler bile.
Demem o ki tiksinti hissettiğiniz kişi, içinde bulunduğu durumu tiksindirici bulmayabilir. Kimi zaman bu durumdan keyif bile aldığı vakidir.
Tiksinti biyolojik koruyuculuğunun ötesinde toplumsal olarak da çok önemli bir duygu. Ayırma işlevi görüyor. Hayatı tehdit eden zararlı, zehirli olanla olmayanın ayrılmasını sağlıyor. Neye yaklaşabileceğimizi, neyden ise uzaklaşmamız gerektiğini belirliyor. Bu duygu bir toplumsal düzenin oluşmasına da katkı sağlıyor. İyiye yaklaşma, kötüden uzaklaşma, doğruyu sevme yanlıştan tiksinme gibi.
Her toplumsal düzen kendi tiksinti nesnelerini, durumlarını kendisi inşa ediyor. Toplumsala geçince tiksinti biyolojik olandan öteye geçerek öğrenilen bir duygu haline geliyor. Kaba ırkçılık tiksinti duygusunu istismar ederek iş görüyor. Hitler ve Naziler için Yahudiler tiksinti uyandıran ‘şeylerdi’. Siz güncel tiksinti ‘şeylerinizi’ ve öğrenme süreçlerinizi bir düşünün.
Tiksinti duygusu toplumsal düzenin kurucu ve sürdürücü özelliklerinden biri olduğundan tiksinilen bir şeyle karşılaşınca insan uzaklaşma isteği duyuyor. Böylece iyi, doğru, yararlı olanı benimseyen kötü, yanlış, zararlıdan uzak duran insan bir düzen içinde yaşadığını hissediyor. Böylesi bir düzen hissi kişinin özgüven hissetmesini sağlıyor. Ne yaparsam doğru, neyi yapmamam gerekli bilgisine olan güven. Basitçe iyi insan, iyi yurttaş olma halinin sağladığı güçlülük hissi. Tiksinilen duruma düşenlerin toplumsal olarak hor görülmesi de bu düzeni sağlamlaştırıyor. Başkalarında tiksinti uyandıran kişide utanma ve aşağılanma hisleri ortaya çıkıyor.
Tiksinti duygusu dışlanmaya yol açmadığında ve tiksinilen şeyi yapan utanmamaya başladığında ise bu düzen hissi çözülmeye başlıyor. Tiksinti uyandırmasına karşın dışlanmayan, aşağılanmayanlar olduğunda hele de bu kişiler utanmazca saldırganlaştıklarında birey derin bir güvensizlik hissi yaşamaya başlıyor. En tiksindirici olanı yapmasına karşın dışlanmak şöyle dursun ödüllendirilenler olduğunda, önce şaşkınlık ardından öfke ama asıl olarak çaresizlik ve zayıflık hisleri yoğunlaşıyor.
En tiksindirici olanı yapanın bırakın utanmayı en güçlü gibi görünmesi yetersizlik hislerini kışkırtıyor. Tiksindirici olanı aşağılamak yerine ona olmadık bir güç atfediliyor. Sanki öyle bir gücü var ki kimse dokunamaz, kimse yıkamaz, elimizden bir şey gelmez gibi hissedilmeye başlanıyor.
Güçlü değiller sadece iğrençler. Utanmaz, arlanmaz olmaları yaptıklarının iğrenç olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Güçlü olduklarından böyle oldukları yanılsamasından sıyrılalım, hor görelim ve aşağılayalım. Merak etmeyin utanmazlar ama korkarlar. Hem zayıf hem iğrenç olduklarının yüzlerine vurulmasına dayanamazlar.
SELÇUK CANDANSAYAR / BİRGÜN
Üstelik ekranlara tuttuğu belgenin sahteliği daha görüntüleri seyredilirken ortaya çıkıyor. Daha düne kadar örgütün borazancı başı olması da umurunda değil. Tiksiniyorsunuz, elinizde değil…
Adam; bilmem kaç yıldır bütün ‘günahlara’ göz yummuş, cukkayı doldurmuş, iktidar yanaşmalığının şehvetiyle esrimiş. Utanmadan sıkılmadan, bedenlerini ölüme yatırmış Nuriye ve Semih’le dalga geçmeye kalkmış.
Sıkıyı görünce korkmuş. Sonra bunca yıl olmadık değerin içini boşaltan, rakip bildiği herkesi düşmanlaştıran kendisi değilmiş gibi ölen bir arkadaşının ardından kötü sözler duyunca bilmem kaçıncı kere hidayete ererek gidesiymiş buralardan. Tiksinmemek mümkün değil…
Tiksinti duygusu insan türüne özgü. Koruyucu bir işlevi var. Zararlı, zehirli, tehlikeli olandan uzaklaşmayı sağlıyor. Biyolojik (bir anlamda içgüdüsel) tiksinti nesneleri evrensel.
Tiksinti duygusunun önemli bir özelliği ise tiksinilen şeyle olan sahiplik ilişkisi. Karşıdakinde olduğunda tiksinilen, kendisinde olduğunda aynı duyguyu uyandırmıyor. Yabancı olmaması, bir parçası olması nedeniyle zararlı, tehlikeli ya da pis olarak görülmüyor. En çarpıcı örnek dışkı ile olan ilişkidir. Bir başkasının dışkısını görme fikrinden bile tiksinenler, kendi dışkılarına bırakın tiksinmeyi dokunabilirler bile.
Demem o ki tiksinti hissettiğiniz kişi, içinde bulunduğu durumu tiksindirici bulmayabilir. Kimi zaman bu durumdan keyif bile aldığı vakidir.
Tiksinti biyolojik koruyuculuğunun ötesinde toplumsal olarak da çok önemli bir duygu. Ayırma işlevi görüyor. Hayatı tehdit eden zararlı, zehirli olanla olmayanın ayrılmasını sağlıyor. Neye yaklaşabileceğimizi, neyden ise uzaklaşmamız gerektiğini belirliyor. Bu duygu bir toplumsal düzenin oluşmasına da katkı sağlıyor. İyiye yaklaşma, kötüden uzaklaşma, doğruyu sevme yanlıştan tiksinme gibi.
Her toplumsal düzen kendi tiksinti nesnelerini, durumlarını kendisi inşa ediyor. Toplumsala geçince tiksinti biyolojik olandan öteye geçerek öğrenilen bir duygu haline geliyor. Kaba ırkçılık tiksinti duygusunu istismar ederek iş görüyor. Hitler ve Naziler için Yahudiler tiksinti uyandıran ‘şeylerdi’. Siz güncel tiksinti ‘şeylerinizi’ ve öğrenme süreçlerinizi bir düşünün.
Tiksinti duygusu toplumsal düzenin kurucu ve sürdürücü özelliklerinden biri olduğundan tiksinilen bir şeyle karşılaşınca insan uzaklaşma isteği duyuyor. Böylece iyi, doğru, yararlı olanı benimseyen kötü, yanlış, zararlıdan uzak duran insan bir düzen içinde yaşadığını hissediyor. Böylesi bir düzen hissi kişinin özgüven hissetmesini sağlıyor. Ne yaparsam doğru, neyi yapmamam gerekli bilgisine olan güven. Basitçe iyi insan, iyi yurttaş olma halinin sağladığı güçlülük hissi. Tiksinilen duruma düşenlerin toplumsal olarak hor görülmesi de bu düzeni sağlamlaştırıyor. Başkalarında tiksinti uyandıran kişide utanma ve aşağılanma hisleri ortaya çıkıyor.
Tiksinti duygusu dışlanmaya yol açmadığında ve tiksinilen şeyi yapan utanmamaya başladığında ise bu düzen hissi çözülmeye başlıyor. Tiksinti uyandırmasına karşın dışlanmayan, aşağılanmayanlar olduğunda hele de bu kişiler utanmazca saldırganlaştıklarında birey derin bir güvensizlik hissi yaşamaya başlıyor. En tiksindirici olanı yapmasına karşın dışlanmak şöyle dursun ödüllendirilenler olduğunda, önce şaşkınlık ardından öfke ama asıl olarak çaresizlik ve zayıflık hisleri yoğunlaşıyor.
En tiksindirici olanı yapanın bırakın utanmayı en güçlü gibi görünmesi yetersizlik hislerini kışkırtıyor. Tiksindirici olanı aşağılamak yerine ona olmadık bir güç atfediliyor. Sanki öyle bir gücü var ki kimse dokunamaz, kimse yıkamaz, elimizden bir şey gelmez gibi hissedilmeye başlanıyor.
Güçlü değiller sadece iğrençler. Utanmaz, arlanmaz olmaları yaptıklarının iğrenç olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Güçlü olduklarından böyle oldukları yanılsamasından sıyrılalım, hor görelim ve aşağılayalım. Merak etmeyin utanmazlar ama korkarlar. Hem zayıf hem iğrenç olduklarının yüzlerine vurulmasına dayanamazlar.
SELÇUK CANDANSAYAR / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder