26 Mayıs 2017 Cuma

‘İkinci Kızıl Elma’mızmış! - Meriç Velidedeoğlu

Erdoğan, bir yöntemini bugünlerde daha sık kullanmaya başladı; ülkenin -kuşkusuz kendi ürünü olan-iç karartıcı ortamını, ardarda yarattığı yeni sorunlarla daha da karartınca, gündeme ayrık bir konu oturtup, toplumu, basını -kısa bir süreyle de olsa- bununla ilgilendiriyor; geride kalan hafta içinde de kullandı bu yöntemini; ne var ki bu kez pek “acemice” oldu. 
 
“19 Mayıs” günü, “Sarayı”nda topladığı gençlere, ikinci “Kızıl Elma”mız olacak “2023 Türkiyesi” dedi ve bu Türkiye’nin onlara “emanet” edildiğini bildirdi. (Cumhuriyet, 20.5.2017) 



Saray’ının, koca toplantı salonunu dolduran onca gencin içinde hiç olmazsa ele avuca sığacak sayıda, “Kızıl Elma” ülküsünü bilen var mıdır acaba? Yoksa, bu “Kızıl Elma”, olgunlaşmış, iyice kızarmış bir “Elma Öyküsü” olmaktan öte gitmemiştir, haklı ve de yerinde olarak. 
 
Yine de “19. yy”da, “20. yy”ın başlarında Türkiye’nin gündeminde olan bu konuya şöyle bir değinmek gerekirse, “Kızıl Elma” ülküsünün, dünyadaki bütün Türklerin birleşip, bir “Cihan Türk Devleti” kurma düşü (rüyası) olduğunu, ayrıca bu devletin “Turan”da kurulacağını belirtmek yeter sanırım. 
 
Bu arada, “Turan” neresi derseniz, “Vatan ne Türkiye’dir - Türklere ne Türkistan / Vatan büyük bir ülkedir Turan” olarak tanımlanmıştır yalnızca.
Ne var ki, Erdoğan’ın “Kızıl Elması” olan “2023 Türkiyesi” oluşturacaktır, artık “21.yy”ın Turan’ını... Çok beklenmeyecek altı yıl sonra... 
 
İnsan duyunca okuyunca, dayanamıyor, bırakalım “altı yıl” sonrasını, günümüzde “Süleyman Şah Türbesi”nin, TC Devleti’nin olan toprağını, Ege’de bize ait “18 Ada”yı nasıl göz göre göre çıkardık elimizden? Ya “Kıbrıs” ne durumda?.. 
 
Şu sıralarda, ülkemizde olup bitenlerin karşısında insan, “usa sığmaz”lığın, “anlamsız”lığın, “ipe sapa gelmez”liğin de bir “sınırı olmalı” diye düşünmekten de kendini alamıyor...
“İkinci Kızıl Elma”mızmış... 
 
Bilmem ki anımsanır mı değerli dostlar? Tam “90 yıl” önce, Mustafa Kemal Atatürk gereken yanıtı vermişti bu “Kızıl Elmacı”lığa.
Büyük “Söylev”inin (Nutuk), ikinci cildinin daha ilk sayfalarında buluruz bu yanıtı: “... hiçbir sınır tanımayarak, dünyadaki bütün Türkleri, bir devlet olarak birleştirmek, ulaşılamayacak bir amaçtır. Bu yüzyılların ve yüzyıllar boyunca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı olaylarla ortaya koyduğu bir gerçektir.
İslamcılık ve Turancılık siyasasının başarı kazandığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanamamaktadır(...) Bizim aydınlık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasal yöntem ‘ulusal siyasa’dır. Dünyanın bugünkü genel koşulları ve yüzyılların (...) yerleştirdiği gerçekler karşısında ‘düşçü’ olmak kadar büyük ‘yanılgı’ olamaz. 
 
Tarihin dediği de budur; bilimin, aklın, mantığın dediği böyledir. (...) 
 
‘Ulusal siyasa’ demekle anlatmak istediğim şudur: ‘Ulusal sınırlarımız içinde’, her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup, ulusun ve yurdun gerçek mutluluğuna çalışmak, gelişigüzel, ulaşılamayacak istekler ardında ulusu uğraştırmamak ve zarara sokmamak!”
Evet, bu kadarı yeter mi bilmem, “Kızıl Elma” düşünü (rüyasını) görenlere ve elbette bu rüyayı son görene... 
 
Ve değerli dostlar, Erdoğan, bu “Kızıl Elma” coşkusunun ertesi günü (20 Mayıs) “İbni Haldun Üniversitesi”ni açarken yaptığı konuşmada, bilindiği gibi, daha da coştu; İbni Haldun’un eserlerinin, “Cumhuriyet” döneminde yasaklanıp, “mahkûm edildiği”ni vurgulayarak dile getirdi; oysa yasaklama “2. Abdülhamit” dönemindeydi; düşünürün “Mukaddime” adlı yapıtında, “Varlık ve insanlığın yaşamı öyle Tanrı’dan din (şeriat) getiren biri olmaksızın oluşup gelişebilir” demiş; ayrıca da bu görüşünü örneklemiş, “Düşünün: Kitaplılar (ehli kitap) ve peygamberlere uyanlar, kitapları olmayan ateşe tapanlardan sayıca daha azdırlar. Ateşe tapanlar, dünyanın en kalabalık topluluklarından birini oluştururlar. Kitapları, peygamberleri olmadığı halde, onların da yönetimleri ve uygarlıkları vardır...” 
 İşte bundan, açıkça “şeriat”ı, “red” ettiği için yasaklamıştı 2. Abdülhamit... “Allah’a şükür şeriatçıyım!” diyen birinin, düşünürü göklere, çıkarması düşünülebilir mi? Kuşkusuz “Mukaddime”yi eline bile almamışsa... 

Meriç Velidedeoğlu / CUMHURİYET
 
Not: Mukaddime I; Çev. T. Dursun, s. 39.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder