İçte ve dışta toz dumandan göz gözü görmezken, Tayyib Erdoğan yürüyeceği yolu, izleyeceği yönü ilan ediverdi, ülkeyi, soluğunu büsbütün kesecek bir yapıya dönüştürmek için...
Mayıs ayının sonunda, “Ensar Vakfı Genel Kurulu”nun açılışına katılarak bir konuşma yaptı; konuşmasının bir yerinde, “Biz 14 yıldır, kesintisiz hamdolsun ‘siyasi iktidar’ız; ama hâlâ, ‘sosyal ve kültürel iktidar’ımız konusunda sıkıntılarımız var!” diye vurguladı.
“Sosyal ve kültürel iktidar”ı, bu iki bileşenine ayırarak dillendiriyor. Dilimizden tarihe, medyadan sinemaya, bilimden teknolojiye uzananı “kültürel iktidar” olarak; bize yabancı kaldığını belirttiği “hukuk”a göre düzenlenen alanı da, “sosyal iktidar” olarak.
Ve bu iki iktidarı, kendi “siyasi iktidar”larına uygun olmadığını belirterek, Osmanlı’nın “Meşrutiyet” döneminde çok tartışılan, “kültür”ü (hars) dile getirip temel (esas) olan “uygarlık” karşısına dahası “çağdaş uygarlık” karşısına dikmek üzere...
Bunun için de, “eğitim”in tümüyle “dinselleşmesi, dinselleştirilmesi”, uyulması gereken zorunlu koşul olduğunu ve bu bağlamda attıkları adımları bir bir sayıyor, Tayyib Erdoğan.
Gerçekten de, artık ilkokullar aşıldı, anaokullarda bile “Kuran-ı Kerim” okutulup, sureler ezberletiliyor. “Arapça” öğrenimi almış başını gidiyor; neredeyse anadilini yeni yeni sökmeye başlamış, “anaokul bebekleri”ne de “Arapça” öğretilecek...
Burada bir ayraç açarak, “Aydınlanma”nın, “Batı”da, “Kutsal Kitab”ın her ulusun “kendi diliyle” okunmasının ardından geldiğini anımsayalım!...
Ayracı kapatıp konuyu sürdürürsek, “namaz sureleri” ezberlettirilen bu anaokullularla, türlü gösteriler, TV izlenceleri yapılarak, aileler özendirilip yönlendiriliyor; geçenlerde sergilenen -bir bakıma içerik, “anlam” kaybına da neden olan-“Kâbe” (Hac) gösterisi gibi.
Ayrıca Erdoğan, günümüzde “din eğitimi”nin yeterli olmadığını, dolaysiyle bunun sonuncunun yarattığı “ahlak düşkünlüğü”nün, “2014”lerde okullara “uyuşturucu sokulmasının nedeni olduğunu” vurgular.
“1912 Balkan Savaşı”nda, Osmanlı’nın yenilgisinin baş sorumlusunun, dönemin “ahlak düşkünlüğü” olduğu kabul edilmişti.(*)
Evet, “sosyal ve kültürel iktidar”ın, ikinci kolu olan “sosyal iktidar”da da, sıkıntıları olduğunu, bu alanı düzenleyen “hukuk”tan söz ederek, bu “hukuk”un milletine “yabancı” olduğunu, “pek çok alanda, hâlâ en ‘etkin’ yerlerde, ülkesine ve milletine ‘yabancı’, ‘yabancı zihniyet’teki kişilerin bulunduğunun” altını çizerek ortaya koyuyor Erdoğan.
Bu “yabancılık”, “yabancı zihniyet”, ülkemizin “toplumsal yaşamı”nı düzenlemesi gereken (?) “dinsel hukuk” (fıkıh) yerine, “1923 Atatürk Devrimi”nin ürünü olan “çağdaş laik hukuk”un geçmesinden bunun da “anayasasında yer almasından”, kaynaklandığı açıkça vurgulanıyor. “90 yıllık”, “çağdaş laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin, bugün başında bulunan tarafından...
Yine ayrıca Tayyib Erdoğan, bu “hukuk”a “karşı oluşu”nu başka bağlamlarda da yıllardır ortaya koyuyor; konuşmalarında topluma seslenirken, “Yurttaşlarım!” ya da “Vatandaşlarım!” yerine “Kardeşlerim!” diyor her gün “TV”lerden duyuyoruz bir kez değil birçok kez; daha sıcak bir sesleniş algısı verse de, bir “ulus”a, bireylerine sesleniş değil bu, bir “ümmet”e, bu topluluğu oluşturan “din kardeşleri”ne sesleniştir...
Değerli dostlar, “24 Temmuz” günü, gazetemiz “Cumhuriyet”in yöneticileri, yazarları, görevlileri olan A. Atalay, M. Sabuncu, K. Gürsel, G.Öz, H. Kara, T. Günay, M. Kart, Ö. Çelik, B. Utku, M.K. Güngör’ün duruşmasında bulunmak, A. Şık, Y.E. İper ve O. Güven’in de yanı başında olmak için “Silivri”de olalım! Eksiksiz!
Meriç Velidedeoğlu / CUMHURİYET
(*) Türkiye’de Çağdaşlaşma, Niyazi Berkes.
Mayıs ayının sonunda, “Ensar Vakfı Genel Kurulu”nun açılışına katılarak bir konuşma yaptı; konuşmasının bir yerinde, “Biz 14 yıldır, kesintisiz hamdolsun ‘siyasi iktidar’ız; ama hâlâ, ‘sosyal ve kültürel iktidar’ımız konusunda sıkıntılarımız var!” diye vurguladı.
“Sosyal ve kültürel iktidar”ı, bu iki bileşenine ayırarak dillendiriyor. Dilimizden tarihe, medyadan sinemaya, bilimden teknolojiye uzananı “kültürel iktidar” olarak; bize yabancı kaldığını belirttiği “hukuk”a göre düzenlenen alanı da, “sosyal iktidar” olarak.
Ve bu iki iktidarı, kendi “siyasi iktidar”larına uygun olmadığını belirterek, Osmanlı’nın “Meşrutiyet” döneminde çok tartışılan, “kültür”ü (hars) dile getirip temel (esas) olan “uygarlık” karşısına dahası “çağdaş uygarlık” karşısına dikmek üzere...
Bunun için de, “eğitim”in tümüyle “dinselleşmesi, dinselleştirilmesi”, uyulması gereken zorunlu koşul olduğunu ve bu bağlamda attıkları adımları bir bir sayıyor, Tayyib Erdoğan.
Gerçekten de, artık ilkokullar aşıldı, anaokullarda bile “Kuran-ı Kerim” okutulup, sureler ezberletiliyor. “Arapça” öğrenimi almış başını gidiyor; neredeyse anadilini yeni yeni sökmeye başlamış, “anaokul bebekleri”ne de “Arapça” öğretilecek...
Burada bir ayraç açarak, “Aydınlanma”nın, “Batı”da, “Kutsal Kitab”ın her ulusun “kendi diliyle” okunmasının ardından geldiğini anımsayalım!...
Ayracı kapatıp konuyu sürdürürsek, “namaz sureleri” ezberlettirilen bu anaokullularla, türlü gösteriler, TV izlenceleri yapılarak, aileler özendirilip yönlendiriliyor; geçenlerde sergilenen -bir bakıma içerik, “anlam” kaybına da neden olan-“Kâbe” (Hac) gösterisi gibi.
Ayrıca Erdoğan, günümüzde “din eğitimi”nin yeterli olmadığını, dolaysiyle bunun sonuncunun yarattığı “ahlak düşkünlüğü”nün, “2014”lerde okullara “uyuşturucu sokulmasının nedeni olduğunu” vurgular.
“1912 Balkan Savaşı”nda, Osmanlı’nın yenilgisinin baş sorumlusunun, dönemin “ahlak düşkünlüğü” olduğu kabul edilmişti.(*)
Evet, “sosyal ve kültürel iktidar”ın, ikinci kolu olan “sosyal iktidar”da da, sıkıntıları olduğunu, bu alanı düzenleyen “hukuk”tan söz ederek, bu “hukuk”un milletine “yabancı” olduğunu, “pek çok alanda, hâlâ en ‘etkin’ yerlerde, ülkesine ve milletine ‘yabancı’, ‘yabancı zihniyet’teki kişilerin bulunduğunun” altını çizerek ortaya koyuyor Erdoğan.
Bu “yabancılık”, “yabancı zihniyet”, ülkemizin “toplumsal yaşamı”nı düzenlemesi gereken (?) “dinsel hukuk” (fıkıh) yerine, “1923 Atatürk Devrimi”nin ürünü olan “çağdaş laik hukuk”un geçmesinden bunun da “anayasasında yer almasından”, kaynaklandığı açıkça vurgulanıyor. “90 yıllık”, “çağdaş laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin, bugün başında bulunan tarafından...
Yine ayrıca Tayyib Erdoğan, bu “hukuk”a “karşı oluşu”nu başka bağlamlarda da yıllardır ortaya koyuyor; konuşmalarında topluma seslenirken, “Yurttaşlarım!” ya da “Vatandaşlarım!” yerine “Kardeşlerim!” diyor her gün “TV”lerden duyuyoruz bir kez değil birçok kez; daha sıcak bir sesleniş algısı verse de, bir “ulus”a, bireylerine sesleniş değil bu, bir “ümmet”e, bu topluluğu oluşturan “din kardeşleri”ne sesleniştir...
Değerli dostlar, “24 Temmuz” günü, gazetemiz “Cumhuriyet”in yöneticileri, yazarları, görevlileri olan A. Atalay, M. Sabuncu, K. Gürsel, G.Öz, H. Kara, T. Günay, M. Kart, Ö. Çelik, B. Utku, M.K. Güngör’ün duruşmasında bulunmak, A. Şık, Y.E. İper ve O. Güven’in de yanı başında olmak için “Silivri”de olalım! Eksiksiz!
Meriç Velidedeoğlu / CUMHURİYET
(*) Türkiye’de Çağdaşlaşma, Niyazi Berkes.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder