21 Temmuz 2017 günlü Resmî Gazetede yayımlanan bir Yönetmelikle
“Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında” yönetmeliğe bir madde eklendi.
Maddeyle, mahkeme kararlarıyla ortaya çıkan ve patronları olumsuz etkileyen bir durumun düzeltilmesi amaçlanıyor.
Olumsuz durumun ne olduğu ve çözüm için önerilen yönteme kısaca göz atalım:
Bugüne değin çıkarılan çok sayıda yasayla iş adamlarına; yatırım yapsınlar, üretimi, istihdamı ve ihracatı artırsınlar diye kamu taşınmazlarının bedelsiz olarak mülkiyetinin devredilmesi öngörüldü.
Yasalar uygulanırken, meğer özel mülkiyete konu edilmesi yasak olan; devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlar da araya karışmış ya da karıştırılmış ve bu durum, açılan davalar sonucunda verilen mahkeme kararlarıyla ortaya çıkmış.
Tabiat varlıkları, doğal sit alanları, özel çevre koruma bölgeleri, denizler, kıyılar, ormanlar, göller, nehirler, meralar, otlaklar, yaylaklar, kışlalar, ….. Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler kapsamına giriyor.
Eklenen maddeyle, bu kapsamdaki taşınmazların mülkiyetinin devredilmesinden vazgeçiliyor, rayiç bedelin binde beşi üzerinden 49 yıla kadar doğrudan kullanma izni verilerek yasaya aykırılık gideriliyor.
İsterseniz, yargı kararları sayesinde bir yanlıştan dönüldü; 49 yıl sonra nasıl olsa bizim olacak deyip sevinelim.
Yönetmeliğe eklenen madde, havuz olsun olmasın, yazılı ve sözlü medyada, neredeyse aynı sözlerle haber yapıldı: “yatırımcıya yer tahsisinde kolaylık sağlandı”
Haberin veriliş biçiminden, başka bir gerekçeyle de olsa, sevinmemiz gerektiğini anlıyoruz.
Devletin hüküm ve tasarrufunda olan taşınmazların mülkiyetinin yasalara aykırı olarak devredilmesini haklı gösterecek gerekçelerin ne olduğunu öğrenmek en doğal hakkımız. Çünkü patronlara bağışlanan taşınmazlar hepimizin ortak malı ve bu hakkımız; yasalarla korunuyor.
Belki haklı nedenleri vardır. Ancak söz konusu AKP ve onun bürokrasisi olunca aklımıza ister istemez şu sorular geliyor:
Bir taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup olmadığını bilmek çok mu zor; hesabını kimler tutar, kimler denetler? Devredilirken, niteliği/özellikleri hiç mi araştırılmaz? Araştırılmıyorsa neden? Bu işlerin sorumlusu kim? Yanlışa ya da yasadışılığa yol açanlar hakkında bugüne değin neler yapıldı? Özel mülkiyete konu edilemeyeceği, açılan davalarla ortaya çıktığına göre, dava açılmayanlar arasında yasak kapsamında olanlar var mıdır ve bunu nasıl öğreniriz?
Şimdilik bu sorularla yetinelim.
Eklenen maddeyle, yasadışı bir uygulama öngörüldüğünü söylemiyorum. Önerilen, 4706 sayılı Kamu taşınmazlarının yönetilmesine ilişkin Yasaya aykırı değil. Gariplik Yasada. Kamu taşınmazlarının yönetilmesi adını taşıyor ama satılması, üst hakkı kurulması, devredilmesi, kiralanması gibi işlemlere ilişkin kurallar dışında hiçbir şey düzenlenmiyor.
Kamu taşınmazlarının yönetilmesi denildiğinde akıllarına bunlardan başka bir şey gelmediği için düzenleme gereği duymamışlar.
Kamu taşınmazlarının satılmasına, ekonomiye kazandırmak diyorlar. Ekonomiye kazandırdıkça da okul yapacak yer bile kalmıyor. Milli Eğitim Bakanlığının 2016 yılı Faaliyet Raporunda bakın neler yazıyor:
Kadir Sev / SOL
Maddeyle, mahkeme kararlarıyla ortaya çıkan ve patronları olumsuz etkileyen bir durumun düzeltilmesi amaçlanıyor.
Olumsuz durumun ne olduğu ve çözüm için önerilen yönteme kısaca göz atalım:
Bugüne değin çıkarılan çok sayıda yasayla iş adamlarına; yatırım yapsınlar, üretimi, istihdamı ve ihracatı artırsınlar diye kamu taşınmazlarının bedelsiz olarak mülkiyetinin devredilmesi öngörüldü.
Yasalar uygulanırken, meğer özel mülkiyete konu edilmesi yasak olan; devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlar da araya karışmış ya da karıştırılmış ve bu durum, açılan davalar sonucunda verilen mahkeme kararlarıyla ortaya çıkmış.
Tabiat varlıkları, doğal sit alanları, özel çevre koruma bölgeleri, denizler, kıyılar, ormanlar, göller, nehirler, meralar, otlaklar, yaylaklar, kışlalar, ….. Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler kapsamına giriyor.
Eklenen maddeyle, bu kapsamdaki taşınmazların mülkiyetinin devredilmesinden vazgeçiliyor, rayiç bedelin binde beşi üzerinden 49 yıla kadar doğrudan kullanma izni verilerek yasaya aykırılık gideriliyor.
İsterseniz, yargı kararları sayesinde bir yanlıştan dönüldü; 49 yıl sonra nasıl olsa bizim olacak deyip sevinelim.
Yönetmeliğe eklenen madde, havuz olsun olmasın, yazılı ve sözlü medyada, neredeyse aynı sözlerle haber yapıldı: “yatırımcıya yer tahsisinde kolaylık sağlandı”
Haberin veriliş biçiminden, başka bir gerekçeyle de olsa, sevinmemiz gerektiğini anlıyoruz.
Devletin hüküm ve tasarrufunda olan taşınmazların mülkiyetinin yasalara aykırı olarak devredilmesini haklı gösterecek gerekçelerin ne olduğunu öğrenmek en doğal hakkımız. Çünkü patronlara bağışlanan taşınmazlar hepimizin ortak malı ve bu hakkımız; yasalarla korunuyor.
Belki haklı nedenleri vardır. Ancak söz konusu AKP ve onun bürokrasisi olunca aklımıza ister istemez şu sorular geliyor:
Bir taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup olmadığını bilmek çok mu zor; hesabını kimler tutar, kimler denetler? Devredilirken, niteliği/özellikleri hiç mi araştırılmaz? Araştırılmıyorsa neden? Bu işlerin sorumlusu kim? Yanlışa ya da yasadışılığa yol açanlar hakkında bugüne değin neler yapıldı? Özel mülkiyete konu edilemeyeceği, açılan davalarla ortaya çıktığına göre, dava açılmayanlar arasında yasak kapsamında olanlar var mıdır ve bunu nasıl öğreniriz?
Şimdilik bu sorularla yetinelim.
Eklenen maddeyle, yasadışı bir uygulama öngörüldüğünü söylemiyorum. Önerilen, 4706 sayılı Kamu taşınmazlarının yönetilmesine ilişkin Yasaya aykırı değil. Gariplik Yasada. Kamu taşınmazlarının yönetilmesi adını taşıyor ama satılması, üst hakkı kurulması, devredilmesi, kiralanması gibi işlemlere ilişkin kurallar dışında hiçbir şey düzenlenmiyor.
Kamu taşınmazlarının yönetilmesi denildiğinde akıllarına bunlardan başka bir şey gelmediği için düzenleme gereği duymamışlar.
Kamu taşınmazlarının satılmasına, ekonomiye kazandırmak diyorlar. Ekonomiye kazandırdıkça da okul yapacak yer bile kalmıyor. Milli Eğitim Bakanlığının 2016 yılı Faaliyet Raporunda bakın neler yazıyor:
Bakanlığımız kamulaştırma yoluyla arsa üretmektedir ancak imar planında eğitim alanı olarak yer alan taşınmaz sahipleri tarafından Bakanlığımız aleyhine açılan hukuki ve fiili el atma davalarının yoğunluğu nedeniyle; 2016 yılı itibariyle Başkanlığımıza ayrılan bütçenin büyük bir kısmı, söz konusu davalar sonucu hisse bazında dava açan taşınmaz sahiplerine tazminat bedeli olarak ödenmektedir.Yapılan işin, akılla ve mantıkla açıklanmasına olanak yok. Zaten kapitalizm de öyle değil mi?
Kadir Sev / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder