28 Ağustos 2017 Pazartesi

Adalet Yürüyüşü’nden Adalet Kurultayı’na - Orhan Sarıbal

Saray/AKP iktidarının eski iktidar ortağı olan Fethullah Gülen cemaati tarafından düzenlenen 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçti. Ancak darbenin arka planı ve ortaya çıkmasına yol açan koşullarla hesaplaşılmadı. Ayrıca darbe girişiminin siyasi ayağına yönelik herhangi bir soruşturma yürütülmedi.

Darbecilerle mücadele, muhaliflere karşı yürütülen susturma ve sindirme operasyonuna dönüştürülmüştür. Meclis yetkisiz kılınmıştır, ülke KHK’lerle yönetilmektedir. Yargı tümüyle Saray/AKP iktidarının emrine sokulmuştur. Birçok bağımsız TV, radyo ve gazete kapatılmış, gazeteciler hapse atılmış, medya susturulmuştur. KHK’larla 110 bin kamu emekçisi, öğretmen ve akademisyen görevinden ihraç edilmiş, 30 bini aşkın emekçi uzaklaştırılmıştır.

OHAL sayesinde bir yandan temel hak ve özgürlükler rafa kaldırılırken, öte yandan çıkarılan KHK’larla emekçilerin kazanılmış hakları gasp edilmekte, doğamızın yaşam alanlarımızın ranta, talana, yağmaya açılması için düzenlemeler yapılmaktadır.

Ülke neredeyse yarı açık cezaevine dönüştürülmüştür. Dokunulmazlıkları kaldırılan birçok milletvekili tutuklanmıştır. Bu kapsamda CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu, yargılandığı MİT TIR’ları  davasında 25 yıl hapis cezasına çarptırılmış ve mahkeme salonunda tutuklanmıştır.

Bu karar Saray/AKP rejiminin emri altına aldığı yargı aracılığıyla CHP’nin de içinde bulunduğu muhalif güçleri teslim alma, yok etme planını çok açık şekilde gözler önüne sermiştir. Bu hamleyi gören CHP yönetimi doğru bir kararla barikatı AKP’nin çizdiği çemberin dışında kurarak oyunu bozmuş ve toplumsallaşmayı tercih ederek Ankara Güvenpark’ta Adalet yürüyüşünü başlatmıştır.

15 Haziran’da Güvenpark’ta başlayan yürüyüş 25 günde 450 kilometrelik yol kat edilerek 9 Temmuz’da İstanbul Maltepe’de 2,5 milyonu aşkın insanın katıldığı kitlesel bir mitingle sona ermiştir.

Adalet mitingine sembolik düzeyde siyasi partiler, emek ve meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları, aydınlar, sanatçılar katılmışlardır.

Yürüyüşe katılanların büyük bir bölümünü küçük çiftçiler, orman köylüleri, tarım işçileri, taşeron işçileri, işsizler, memurlar ve emekliler, öğretmenler, öğrenciler, KHK’ler ile işsiz bırakılmış kamu emekçileri oluşturmuştur. Bu olgu Adalet yürüyüşünün toplumun alt katmanlarındaki güçlerin harekete geçmesinde önemli bir dinamik oluşturmaya başladığını ortaya koymaktadır.
Adalet yürüyüşündeki kitlesellik kadar yürüyüşe katılanların sınıfsal profili de Saray/AKP iktidarını kaygılandırmıştır. Çünkü bunlar kentli orta sınıflardan oluşan klasik CHP seçmeni tanımına uymamaktadır.

Ülkenin batısında, Korkut Boratav hocanın deyimiyle yoksul halk sınıflarının AKP/Saray rejimi tarafından neredeyse yasadışı ilan edilmiş bir eyleme bu denli yoğun bir şekilde katılmaları; bir taban hareketini veya sosyolojik bir kaymayı işaret etmektedir.

Gezi direnişi ile başlayan ve 16 Nisan Referandumu ile devam eden bu kayma halkımızın kendisine olan güveninin arttığını, 15 yıl süren Saray/AKP iktidarına son verebileceğine, yıkabileceğine olan inancının yükseldiğini ortaya koymaktadır.

Bir başka önemli husus da Saray/AKP iktidarının her istediğini yapamayacağı, gündemi iktidarın değil, halk sınıflarının belirleyebileceği, toplumun yarısından çoğunu oluşturan dinamikleri yok sayarak atılacak politik adımların ters etki etki yaratacağı, sistemin iç dinamiklerini ciddi şekilde sarsacağı ortaya çıkmıştır.

Kısacası “Adalet Yürüyüşü” sosyal ve siyasal hayatı sarsmış, halk kitleleri üzerindeki ölü toprağını atmış ve en önemlisi demokrasi, özgürlük alanında umutları tazeleyen bir etki yaratmıştır.

Adalet yürüyüşü bir son değil de bir başlangıç olması nedeniyle önem taşımaktadır. Saray/AKP iktidarı şantaj, tehdit, baskı, işsiz bırakma ve tutuklama ile korku siyasetini toplumun tüm kılcal damarlarına yaymak için çabalamaktadır. Adalet yürüyüşü yaratılmak istenen bu korku duvarında önemli bir gedik açmıştır.

Maltepe mitinginde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı manifestoda başta yer alan OHAL’in kaldırılması, yargı bağımsızlığının sağlanması, medyanın özgürleştirilmesi, tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması, işe geri dönme talebiyle açlık grevi yaparken tutuklanan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın serbest bırakılarak işlerine iade edilmesi gibi talepleri yaygınlaştırılmak, bu taleplerin dile getirilme yöntemlerini çeşitlendirmek, özgün kanalların açılması gerekmektedir.

Adalet yürüyüşünde gençlerin varlığının Gezi Direnişi kadar belirgin olmamasının bir eksiklik olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle önümüzdeki süreçte gençliğin başta üniversiteler olmak üzere hayatın her alanında kendi meclisleri üzerinden fikri ve örgütsel varlıklarını ve iradelerini ortaya çıkaracak kanallar açılmalı, imkanlar yaratılmalıdır.
Tek adam rejiminin egemen olduğu bir sistemde demokratik mücadele kanalları tıkandığında, halkla birlikte sokakta mücadele vermek meşru bir yoldur. Bu yol meşakkatli, zor ama sonuç alıcıdır. Adalet yürüyüşü de Saray/AKP rejimine itirazın, meydan okumanın, direnişin örgütlendiği bir sokak mücadelesidir.

Şimdi programlı mücadele zamanı



Haziran İsyanından sonra Saray Diktasına  en önemli itirazlardan biri olan Adalet Yürüyüşü’nün ete kemiğe büründürülmüş bir mücadele programı ile devam etmesi elzemdi. Bugün başlayacak Adalet Kurultayı bu anlamda önemli bir işleve sahip olabilir. Binlerce insanımızla yapacağımız sağlıklı bir tartışma önümüzdeki zor mücadele günleri için bize rehber olacaktır. Hem Haziran İsyanı hem de Adalet Yürüyüşü ancak süreklileştirilmiş bir mücadele programı ile anlamlanacaktır.

KONUK YAZAR: Orhan Sarıbal - CHP Bursa Milletvekili
(BİRGÜN) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder