6 Ağustos 2017 Pazar

Bizim hikâyemiz - Nilgün Cerrahoğlu

Bu bir dizi değil...
Gerçi dizi de olabilir. “Cumhuriyet”in ve “Eski Türkiye”nin hikâyesi…
Nasıl tat aldım anlatamam. Ümit Aslanbay’ın Ali Sirmen’le yaptığı nehir söyleşisi, “Bir Eski Cumhuriyet İçin” kitabını, soluk almadan okudum. Sorular ve yanıtlar müthiş akıcı. Belli ki kimyaları tutan iki insan arasında gerçekleşmiş.



Sirmen canlı sohbetlerinde olduğu gibi, tatlı tatlı anlatıyor. İnsan kendini hemen oracıkta, iki meslektaşın yanında, sohbetin ortasında hissediyor.
Sadece “Cumhuriyet” değil.. “eski Türkiye”nin ve “eski İstanbul”un da sararmakta olan kesitleri var kitapta...
İnsanların küçük bir havluya mayolarını sarıp gittiği İstanbul’un “halk plajlarını”, demokratik “çay bahçesi” keyiflerini, buna karşın iki dirhem bir çekirdek giyinilerek “inilen” Beyoğlu yıllarını; Bağdat Caddesi, Moda gibi “piyasa yapılan” türdeş İstanbul semtlerini.. yeniden yaşadım kitabın sayfalarında gezinirken.
Sirmen’in şaşırtıcı keskinlikle kaydettiği, çocukluk yıllarımın İstanbul’unun sınırlarını tekrardan hatırladım:
“Şehir Şişli Camii’nin orada biterdi” diye anlatıyor Sirmen: “(Ve) dutluklar başlardı. Mecidiyeköy yoktu. Öte yandan, Topkapı’dan sonra da şehir biterdi. Yeşilköy, Florya vardı. Karşıda, Bostancı’da, Yeldeğirmeni’nde yine şehir biterdi. Küçücük bir yerdi bence İstanbul.”
Sirmen’in evreni
O “küçücük yer”in bir mega canavara dönüşmesi sürecinde işte olan biteni, kendi kişisel öyküsü ve Cumhuriyet’in büyük serüveni üzerinden anlatıyor Sirmen.
Sirmen’in geçmişi hakkında bilmediğimiz şeyler keşfediyoruz sayfalarda.
Örneğin dedesinin besteci Sadi Işılay olduğunu; ana karnında kendisini bırakıp ABD’ye giden babasıyla ilk kez 40’ında tanıştığını, bu değerli kaynak kitaptan öğreniyoruz.
Bu travmatik öyküye rağmen, babasına karşı kin tutmamış Sirmen. Bunu şöyle anlatıyor:
“Anneme çok şey borçluyum. Beni annem yetiştirdi. Ona en borçlu olduğum şey, evde babam aleyhine olumsuz hiçbir şeyin konuşulmamış olması. Annem hep ‘Oldu işte, gitmiş orada yaşıyor’ derdi. Hakikaten de öyle. Amerika’daki işinde çok başarılı olmuştu. Kendi firması vardı, ‘Gaynor and Sirmen’ diye...”
Sirmen’in kim bilir sonra çok hoşgörülü ve açık fikirli, açık ufuklu bir insan olmasında, böyle farklı, kırılgan bir çocukluktan gelmiş olmasının etkileri vardır.
Sirmen’i Sirmen yapan başka bir damar da Galatasaraylılık.
Bunu “Değişik bir okuldu Galatasaray” diye aktarıyor: “Biz son sınıftayken ‘Bisiklet Hırsızları’ filmi gelmişti. Öğretmenimiz Zeki Ömer Defne’ydi. ‘Bugün ders yapmayacağız. Bisiklet Hırsızları’nı konuşacağız’ dedi. Beyoğlu’nda sinemalara gidiyorduk o yıllarda. Zaten Türkiye’nin ilk sinema kulübü de Galatasaray’da kuruldu. Filmi epey izleyen olmuştu ki, üstünde bir hayli konuşmuştuk... Bunu okulun geleneğini anlatmak açısından söylüyorum.”
‘Tehlikenin farkında mısınız?’
Ve Cumhuriyet...
Ali Sirmen’in Cumhuriyet’te ilk yazısı 23 Nisan 1974’te çıkmış. Yani 43 yıl önce. Gazetenin ömrünün hemen yarısını, Milliyet parantezi dışında, “içeriden” yaşamış Ali Sirmen.
Ne tanıklıklar var kitapta...
Uğur Mumcu, İlhan Selçuk, Nadir Nadi.. aynı zamanda Aziz Nesin, Çetin Altan, Kemal Tahir, İsmail Cem, Turhan Selçuk, Yaşar Kemal... Sirmen’in anılarıyla hep yeniden yaşam buluyor.
Sirmen esprili anekdotlarla, bu isimlerden oluşan zengin bir galeri sunuyor.
Değerli meslektaşlarım Sirmen ve Ümit bu sular seller gibi akıp giden nehir söyleşide, Cumhuriyet gazetesinin “Kemalist sol” günlerinden bugüne uzanan öyküsünün sürükleyici dökümünü yapıyorlar.
Bu dökümün sonunda Ümit, Sirmen’e gazetenin “bundan sonrası”nı soruyor.
“Cumhuriyet gazetesine ne olacak sorusu, Cumhuriyet rejimine ne olacak sorusu ile yakından ilgilidir” diyerek yanıt veriyor yazarımız:
“Tehdit yokmuş gibi düşünmek, aşırı iyimserlik olur. İlhan Selçuk bu tehlikeyi görmüştü, manşetlerde haykırmıştı, ‘Tehlikenin farkında mısınız’ diye...”
“Bir Eski Cumhuriyet İçin”i keyifle olduğu denli büyük bir hüzünle ve içimde bir sızıyla okudum.
Hele hele açıkça artık “yeni bir devlet kuruyoruz” tartışmalarının yapıldığı şu sırada, o sızı yüreğimi deldi.
Aslanbay, duruşu, kişiliği, fikirleri, tanıklığı ve donanımıyla tam bir “Cumhuriyet insanı” olan Ali Sirmen’le bu nehir söyleşiyi gerçekleştirerek, hedefi 12’den vurmuş.
Basın tarihinde mutlaka iz bırakacak bir kitap bu.
Cumhuriyet okurlarının da kütüphanelerinde bulundurması gereken bir hazine.

Nilgün Cerrahoğlu / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder