Büyük hayallerle girdikleri bölümlerinden mezun olduktan sonra kendi
alanlarıyla ilgili çalışma imkânı bulamayan üniversite mezunları,
içinde bulundukları zor şartları ve gelecek korkularını BirGün’e anlattı.
Türkiye’de her geçen gün büyüyen “işsizler ordusu”nun en büyük halkasını gençler oluşturuyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, son 15 yılda iş bulmak ümidiyle İŞKUR’a başvuran 7 milyon 428 bin 243 kişi 15-24 yaş aralığında.
İŞKUR verilerine göre, iş arayan nüfusun yüzde 31’i gençlerden oluşuyor ve 692 bini üniversite mezunu. İŞKUR’a iş için başvuran üniversite mezunu sayısı ise 355 bin. Bunlardan 6 bin 266 kadarı yüksek lisans, 263’ü doktora mezunu. İyi bir eğitim alacağı ve eğitimini aldığı alanla ilgili bir işte çalışacağı düşüncesiyle üniversiteye giren gençlerin çoğu, mezun olduklarında işsizlikle boğuşuyor. Çok sayıda üniversite mezunu genç, geçimlerini sağlamak için eğitimini aldıkları alanlardan çok farklı alanlarda çalışmak zorunda kalıyor. Üniversite mezunlarının en çok çalıştığı işlerin başında “satış danışmanlığı” gelirken, çok sayıda mezun da garsonluk yaparak hayatını sürdürmeye çalışıyor.
Öğrenim gördükleri alanda istihdam imkânı elde edemeyerek hizmet sektöründe çalışmak zorunda olan üniversite mezunları, içinde bulundukları şartları ve gelecek korkularını BirGün’e anlattı.
Hayatını sürdürmek için markette depo görevlisi olarak çalışan Oğuz Akça, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih bölümü mezunu. Henüz lise öğrencisiyken Tarih okumaya karar verdiğini söyleyen Akça, “Harçlığım yettiğince tarihle ilgili kitaplar alıyor, altını çizerek, notlar çıkararak okuyordum” diyor. Üniversite tercihinde yalnızca DTCF Tarih’e yer verdiğini belirten Akça, İstanbul’da yaşayan ailesini bırakarak tarih okumak için geldiği Ankara’da yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
Okurken çalışmak zorunda kaldım
“Bölüme akademik kariyer yapmak amacıyla girdim. Çalışmalarımı da hep bu doğrultuda yürüttüm. Başarılı bir öğrenciydim. Ancak aldığım öğrenim kredisi ve ailemin desteği bir süre sonra yetersiz kaldı. İkinci sınıfta çalışmak zorunda kaldım. Mezun olana kadar da çeşitli marketlerde çalıştım. Kimi zaman da günü birlik işler yapıyor, maddi durumu iyi olmayan aileme yük olmamaya çalışıyordum.”
‘Başarısız’ demelerinden korkuyorum
Öğrenim hayatının ikinci yılından itibaren çalışmak zorunda kaldığı için derslerde ilk zamanki başarısının gerisinde kaldığını söyleyen Akça, her şeye rağmen başarılı bir şekilde mezun olduğunu kaydederek, “İyi ortalamayla mezun oldum. Hem okuyup hem çalışmak beni yorsa da mezun olmanın verdiği heyecanla hemen iş aramaya koyuldum” ifadelerini kullanıyor. Çalışmak zorunda olduğu için akademik kariyer hayalinin uzağında kaldığını söyleyen Akça, başvurduğu dershanelerin düşük ücret politikaları ve sosyal güvenceden yoksun çalışma koşulları nedeniyle buralarda çalışmaktan da vazgeçtiğini belirterek şöyle devam ediyor:
“Ailemin yanına da dönmek istemiyorum; ‘başarısız oldun’ demelerinden korkuyorum. Dershaneler çok komik maaşlar öneriyor. O parayla yaşamam mümkün değil. Son çare şu an çalıştığım markette iş buldum. Kiramı ödeyebilmek, karnımı doyurabilmek için markette çalışıyorum.”
Her geçen gün köreliyorum
Yaptığı işten gocunmadığını ancak zaman zaman kendisine, “Benim burada ne işim var?” diye sorduğunu söyleyen Akça, gelecek korkusunu şöyle ifade ediyor:
“Ömür boyunca böyle işlerde çalışmak zorunda kalacağımı düşünüyorum bazen. Her geçen gün köreldiğimi düşünüyorum. Kitap okuma alışkanlığımı dahi kaybediyorum. İlgi alanımla ilgili büyük bir hevesle kitaplar arıyor, ama sonra ‘aman okusan ne olacak yarın yine koli taşıyacaksın’ diyorum kendi kendime.”
Büyük hayallerle girdiği üniversiteden mezun olduktan sonra Ankara’da bir kafede garsonluk yapmak zorunda kalan Meltem Koçak, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji bölümü mezunu. Bölümünü ilk on içerisinde bitiren Koçak, alanıyla ilgili çalışabileceği hemen her kuruma başvurduğunu, ancak olumsuz sonuç aldıktan sonra iş aramaktan vazgeçerek garsonluk yapmak zorunda kaldığını söylüyor. Koçak, garsonluk yaparken bir yandan da sosyolojik “alan çalışması” yaptığını belirtiyor:
Bilimle uğraşarak karın doyurmak mümkün değil
“Zihnen hayatta kalabilmek için alanımla ilgili bulduğum her şeyi okuyorum. Bireysel olarak yürüttüğüm ‘Kadın Yoksulluğu Üzerine Sosyolojik Araştırma’ konulu bir de araştırma yapıyorum. Buradan (çalıştığı kafeyi kastederek) bulduğum her vakitte araştırmam üzerinde çalışıyorum. Hiçbir zaman maddi beklentim yüksek olmadı. Hani, ‘karnım doysun yeter’ derler ya, o hesap. Ama bu ülkede bilimle uğraşarak -özellikle sosyal bilimler- karın doyurmak da mümkün değil. Burada bardak yıkayarak karnımı doyurabiliyorum en azından.”
Çağrı merkezinde çalışan arkadaşımız şanslı
Aynı bölümden mezun olan arkadaşlarının büyük bölümünün de kendisi gibi hizmet sektöründe çalıştığını söyleyen Koçak, “Zaman zaman görüşüyoruz. Herkeste bir karamsarlık hâkim. Sosyolojiye en yakın çalışan arkadaşımız, çağrı merkezinde görev yapıyor. Onu ‘şanslı’ addediyoruz, varın siz düşünün” diye konuşuyor.
Her şeye rağmen mücadele etmek gerek
Bir kez daha üniversite tercihi yapma şansı olsa, tekrar sosyolojiyi seçeceğini sözlerine ekleyen Koçak, “Bu yazıyı okuyup da ideallerinden vazgeçmesini istemem kimsenin. Ülkenin içinde bulunduğu durumdan bizler sorumlu olmasak da düzeltecek olanlar yine bizleriz. Her şeye rağmen mücadele etmek, ideallerin peşinden koşmak gerek” diyor.
Gazi Üniversitesi Matematik bölümünden mezun olduktan sonra bir yıla yakın özel eğitim kurumlarında çalışan Özlem Aksu, kötü çalışma koşullarına rağmen öğrencilere matematik öğrettiği için memnun olduğunu, ancak geçim sıkıntısı nedeniyle mesleğinden koparak bir giyim firmasında satış danışmanı olarak çalışmak zorunda kaldığını belirtiyor. Aksu, şunları söylüyor:
“Çalışma şartlarım ve aldığım ücret çok kötüydü. Ama mutluydum. Şu an çalıştığım mağazaya giderken olduğu gibi ayaklarım geri geri gitmiyordu örneğin. Bir süre sonra babamın yaşadığı sağlık problemi nedeniyle aileme destek olma zorunluluğum doğdu. Aldığım para yetmemeye başladı. Kaldı ki sadece yol parasına gidiyordu o para. Ben de AVM’ye giderek önüme çıkan her yere başvurdum. Altı aydır da burada satış danışmanı olarak çalışıyorum. Burada da şartlarım iyi değil, ama en azından biraz daha iyi para kazanabiliyorum.”
Bazen annemle sarılıp ağlıyoruz
Geleceğe dair ümidini kaybetmek üzere olduğunu belirten Aksu, hayatı boyunca tek ideali olduğunu söylediği matematik öğretmenliğinden uzaklaştıkça gelecek korkusunun arttığını dile getiriyor. Aksu, alanıyla ilgili iş bulamadıkça ailesi ve çevresiyle ilişkilerinin de kötüye gittiğini de anlatıyor:
“Dediğim gibi babamın rahatsızlığı nedeniyle bu işte çalışmak zorundayım. Alanımla ilgili çalışma şansım yok maalesef şartlar nedeniyle. Bu arada KPSS puanım da yüksek ama atanamadım. Bazı günler içinde bulunduğum durum nedeniyle babamı suçlayacak noktaya geliyorum. Sanki adam bilerek hastalandı. Düşünün artık psikolojim ne noktaya geldi. Ailem de bendeki değişikliği fark etti. Bazen sarılıp ağlıyoruz annemle. Matematiği ne kadar sevdiğimi herhalde ondan daha iyi bilen yoktur.”
Mustafa Mert Bildircin / BİRGÜN
Türkiye’de her geçen gün büyüyen “işsizler ordusu”nun en büyük halkasını gençler oluşturuyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, son 15 yılda iş bulmak ümidiyle İŞKUR’a başvuran 7 milyon 428 bin 243 kişi 15-24 yaş aralığında.
İŞKUR verilerine göre, iş arayan nüfusun yüzde 31’i gençlerden oluşuyor ve 692 bini üniversite mezunu. İŞKUR’a iş için başvuran üniversite mezunu sayısı ise 355 bin. Bunlardan 6 bin 266 kadarı yüksek lisans, 263’ü doktora mezunu. İyi bir eğitim alacağı ve eğitimini aldığı alanla ilgili bir işte çalışacağı düşüncesiyle üniversiteye giren gençlerin çoğu, mezun olduklarında işsizlikle boğuşuyor. Çok sayıda üniversite mezunu genç, geçimlerini sağlamak için eğitimini aldıkları alanlardan çok farklı alanlarda çalışmak zorunda kalıyor. Üniversite mezunlarının en çok çalıştığı işlerin başında “satış danışmanlığı” gelirken, çok sayıda mezun da garsonluk yaparak hayatını sürdürmeye çalışıyor.
Öğrenim gördükleri alanda istihdam imkânı elde edemeyerek hizmet sektöründe çalışmak zorunda olan üniversite mezunları, içinde bulundukları şartları ve gelecek korkularını BirGün’e anlattı.
Hayatını sürdürmek için markette depo görevlisi olarak çalışan Oğuz Akça, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih bölümü mezunu. Henüz lise öğrencisiyken Tarih okumaya karar verdiğini söyleyen Akça, “Harçlığım yettiğince tarihle ilgili kitaplar alıyor, altını çizerek, notlar çıkararak okuyordum” diyor. Üniversite tercihinde yalnızca DTCF Tarih’e yer verdiğini belirten Akça, İstanbul’da yaşayan ailesini bırakarak tarih okumak için geldiği Ankara’da yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
Okurken çalışmak zorunda kaldım
“Bölüme akademik kariyer yapmak amacıyla girdim. Çalışmalarımı da hep bu doğrultuda yürüttüm. Başarılı bir öğrenciydim. Ancak aldığım öğrenim kredisi ve ailemin desteği bir süre sonra yetersiz kaldı. İkinci sınıfta çalışmak zorunda kaldım. Mezun olana kadar da çeşitli marketlerde çalıştım. Kimi zaman da günü birlik işler yapıyor, maddi durumu iyi olmayan aileme yük olmamaya çalışıyordum.”
‘Başarısız’ demelerinden korkuyorum
Öğrenim hayatının ikinci yılından itibaren çalışmak zorunda kaldığı için derslerde ilk zamanki başarısının gerisinde kaldığını söyleyen Akça, her şeye rağmen başarılı bir şekilde mezun olduğunu kaydederek, “İyi ortalamayla mezun oldum. Hem okuyup hem çalışmak beni yorsa da mezun olmanın verdiği heyecanla hemen iş aramaya koyuldum” ifadelerini kullanıyor. Çalışmak zorunda olduğu için akademik kariyer hayalinin uzağında kaldığını söyleyen Akça, başvurduğu dershanelerin düşük ücret politikaları ve sosyal güvenceden yoksun çalışma koşulları nedeniyle buralarda çalışmaktan da vazgeçtiğini belirterek şöyle devam ediyor:
“Ailemin yanına da dönmek istemiyorum; ‘başarısız oldun’ demelerinden korkuyorum. Dershaneler çok komik maaşlar öneriyor. O parayla yaşamam mümkün değil. Son çare şu an çalıştığım markette iş buldum. Kiramı ödeyebilmek, karnımı doyurabilmek için markette çalışıyorum.”
Her geçen gün köreliyorum
Yaptığı işten gocunmadığını ancak zaman zaman kendisine, “Benim burada ne işim var?” diye sorduğunu söyleyen Akça, gelecek korkusunu şöyle ifade ediyor:
“Ömür boyunca böyle işlerde çalışmak zorunda kalacağımı düşünüyorum bazen. Her geçen gün köreldiğimi düşünüyorum. Kitap okuma alışkanlığımı dahi kaybediyorum. İlgi alanımla ilgili büyük bir hevesle kitaplar arıyor, ama sonra ‘aman okusan ne olacak yarın yine koli taşıyacaksın’ diyorum kendi kendime.”
Büyük hayallerle girdiği üniversiteden mezun olduktan sonra Ankara’da bir kafede garsonluk yapmak zorunda kalan Meltem Koçak, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji bölümü mezunu. Bölümünü ilk on içerisinde bitiren Koçak, alanıyla ilgili çalışabileceği hemen her kuruma başvurduğunu, ancak olumsuz sonuç aldıktan sonra iş aramaktan vazgeçerek garsonluk yapmak zorunda kaldığını söylüyor. Koçak, garsonluk yaparken bir yandan da sosyolojik “alan çalışması” yaptığını belirtiyor:
Bilimle uğraşarak karın doyurmak mümkün değil
“Zihnen hayatta kalabilmek için alanımla ilgili bulduğum her şeyi okuyorum. Bireysel olarak yürüttüğüm ‘Kadın Yoksulluğu Üzerine Sosyolojik Araştırma’ konulu bir de araştırma yapıyorum. Buradan (çalıştığı kafeyi kastederek) bulduğum her vakitte araştırmam üzerinde çalışıyorum. Hiçbir zaman maddi beklentim yüksek olmadı. Hani, ‘karnım doysun yeter’ derler ya, o hesap. Ama bu ülkede bilimle uğraşarak -özellikle sosyal bilimler- karın doyurmak da mümkün değil. Burada bardak yıkayarak karnımı doyurabiliyorum en azından.”
Çağrı merkezinde çalışan arkadaşımız şanslı
Aynı bölümden mezun olan arkadaşlarının büyük bölümünün de kendisi gibi hizmet sektöründe çalıştığını söyleyen Koçak, “Zaman zaman görüşüyoruz. Herkeste bir karamsarlık hâkim. Sosyolojiye en yakın çalışan arkadaşımız, çağrı merkezinde görev yapıyor. Onu ‘şanslı’ addediyoruz, varın siz düşünün” diye konuşuyor.
Her şeye rağmen mücadele etmek gerek
Bir kez daha üniversite tercihi yapma şansı olsa, tekrar sosyolojiyi seçeceğini sözlerine ekleyen Koçak, “Bu yazıyı okuyup da ideallerinden vazgeçmesini istemem kimsenin. Ülkenin içinde bulunduğu durumdan bizler sorumlu olmasak da düzeltecek olanlar yine bizleriz. Her şeye rağmen mücadele etmek, ideallerin peşinden koşmak gerek” diyor.
Gazi Üniversitesi Matematik bölümünden mezun olduktan sonra bir yıla yakın özel eğitim kurumlarında çalışan Özlem Aksu, kötü çalışma koşullarına rağmen öğrencilere matematik öğrettiği için memnun olduğunu, ancak geçim sıkıntısı nedeniyle mesleğinden koparak bir giyim firmasında satış danışmanı olarak çalışmak zorunda kaldığını belirtiyor. Aksu, şunları söylüyor:
“Çalışma şartlarım ve aldığım ücret çok kötüydü. Ama mutluydum. Şu an çalıştığım mağazaya giderken olduğu gibi ayaklarım geri geri gitmiyordu örneğin. Bir süre sonra babamın yaşadığı sağlık problemi nedeniyle aileme destek olma zorunluluğum doğdu. Aldığım para yetmemeye başladı. Kaldı ki sadece yol parasına gidiyordu o para. Ben de AVM’ye giderek önüme çıkan her yere başvurdum. Altı aydır da burada satış danışmanı olarak çalışıyorum. Burada da şartlarım iyi değil, ama en azından biraz daha iyi para kazanabiliyorum.”
Bazen annemle sarılıp ağlıyoruz
Geleceğe dair ümidini kaybetmek üzere olduğunu belirten Aksu, hayatı boyunca tek ideali olduğunu söylediği matematik öğretmenliğinden uzaklaştıkça gelecek korkusunun arttığını dile getiriyor. Aksu, alanıyla ilgili iş bulamadıkça ailesi ve çevresiyle ilişkilerinin de kötüye gittiğini de anlatıyor:
“Dediğim gibi babamın rahatsızlığı nedeniyle bu işte çalışmak zorundayım. Alanımla ilgili çalışma şansım yok maalesef şartlar nedeniyle. Bu arada KPSS puanım da yüksek ama atanamadım. Bazı günler içinde bulunduğum durum nedeniyle babamı suçlayacak noktaya geliyorum. Sanki adam bilerek hastalandı. Düşünün artık psikolojim ne noktaya geldi. Ailem de bendeki değişikliği fark etti. Bazen sarılıp ağlıyoruz annemle. Matematiği ne kadar sevdiğimi herhalde ondan daha iyi bilen yoktur.”
Mustafa Mert Bildircin / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder