31 Ağustos 2017 Perşembe

Barış, kurban ve bayram - NAZIM ALPMAN

Yarın 1 Eylül 2017 Cuma, Kurban Bayramı’nın birinci günü ve aynı zamanda Dünya Barış Günü… Bayram ile Barış Günü’nün bir araya gelmesi ne kadar güzel bir şey. Ama şöyle de bakılabilir: Barış ve kurban da yan yana…

Bu ikincisi sanki yaşadığımız coğrafyada daha gerçekçi duruyor. Çünkü barış sık aralıklarla kurban ediliyor. Hem de bayram seyran dinlemeden!

Barışın önünde o kadar çok engel var ki, hangi taraftan başlasan bir eksik kalıyor. En başında da “siyasi akıl” geliyor.

Ülkemizde 2002’de yapılan genel seçimlerden bu yana Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı hüküm sürüyor.

Bütün ülkelerde yapılan “iyi şeyler” ve yaşanan “kötü şeyler” iktidar partilerinin hesabına yazılır.
Türkiye’de de öyle olmalı.

Ancak değil. AKP iktidarı ülkedeki bütün iyi şeyleri üstlenip, yaşanılan kötülüklerden başkalarını sorumlu tutmayı siyaset yapma biçimi olarak takdim ediyor.

Uzun yıllara yayılan dönemde ülkeyi bir cemaat ile birlikte yönettikten sonra, şimdi dönüp herkesi ve her şeyi cemaatçi olmakla suçlayarak yollarına devam ediyorlar.

Oysa ortada koskocaman bir “itirafname” belgesi duruyor. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 15 Temmuz 2016 Askeri Darbesi sonrasında cemaat ile olan ilişkilerini kabul ederek aynen şöyle demişti:
-Allah da, milletimiz de bizi affetsin!..

Böylece bütün suçlar ve günahlardan kendilerini kurtarıp, geride durarak “yapmayın, etmeyin” diyen herkese iftira atarak, cezaevine yolladılar.

En başında da Ahmet Şık geliyor. İmamın Ordusu adlı ünlü kitabına henüz baskı aşamasına gelmeden İnternet üzerinden yaptıkları operasyonlarla Ahmet Şık’ı cezaevine yolladıktan sonra, üstüne üstlük dünyaya bu darbeci örgütü anlatabilmek için de Ahmet Şık örneğini verenler, şimdi döndüler geldiler ve Ahmet Şık’ı cemaate yardım etmekle suçlayabildiler.

Bu ilişkiyi kaç kez yazdığımızı bilmiyoruz artık. Ama iktidardakiler sanki hiç yazılmamış, ortaya konulmamış, iddianameler çürütülmemiş gibi davranıp yollarına devam ediyorlar.

Ülkedeki bütün vatandaşları ilgilendiren dini ve milli bayramlar söz konusu olduğunda ise ağızlarına aldıkları ilk cümle “Birlik ve beraberlik” oluyor:
-Bu birlik ve beraberliğimizi…???

Affedersiniz hangi birlik ve beraberlikten söz ediyorsunuz?

Vatandaşlar ortadan ikiye ayrılmış durumda. AKP ve Erdoğan’ı sevenler ve sevmeyenler olarak…

2017 Eylül ayı itibarıyla AKP içindekiler için de durup parlak değil. Bizden olanlar-bizden olmayanlar ölçüsü AKP içinde de uygulanmaya başladı.

Bir de kabus kıvamında gerçekler var.
Cezaevleri doldu ve taştı. Türkiye’de 381 hapishane var. Ve bunların tümü tıka basa dolu. Tam 224 bin 878 kişi içerde. Oysa bu cezaevlerinde 202 bin 676 kişilik yatak var.

Karanlık bir tablo söz konusu. Çünkü hapistekilerin başında 2014 Ağustos’unda Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanlığı için yarışan HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve onla bu makamı paylaşan Figen Yüksekdağ olmak üzere partinin yöneticileri ve milletvekilleri cezaevlerinde tutuluyorlar.

Gazeteciler bu karanlık tablonun ortasında yer alıyorlar. Sadece Türkiyeli gazeteciler değil, yabancı ülke pasaportlu gazeteciler de hapishanelerde tutuluyorlar. Antik tarihi öneme sahip Diyarbakır Sur kenti dozerler, dinamitlerle yıkılıyor. Dünyada ilk kez tarihi mimari doku kentsel dönüşüme uğruyor.

Bu liste daha çok uzar, sütundan taşar.

Burada keselim günün anlam ve önemine dönelim. Yarın 1 Eylül Dünya Barış Günü ve Kurban Bayramı’nın başlangıcı… Birlik için güzel bir karışım olabilir:

-Barış ve insan haklarının dinsel gericiliğe kurban edildiği tüm ülkelerde yaşayan talihsizlerin bayramı kutlu olsun!

Nazım Alpman / BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder