1 Eylül 2017 Cuma

Anayasa Mahkemesi’nin ‘fotoğrafı’ - ÇİĞDEM TOKER

Olağanüstü Hal (OHAL), anayasada karşılığı olan bir rejim. Aynı anayasa, OHAL’de çıkarılan kararnamelere dair Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) dava açılamayacağını söylüyor.
Fakat bu anayasal çerçeve, yürütme organına OHAL dışına çıkan kurallar getirme hakkı vermiyor. Çünkü aynı anayasa, bir hakkın kötüye kullanımını da yasaklıyor.
Diğer anlatımla, eğer bir OHAL KHK’si; OHAL koşullarının dışında, üzerinde, onu aşan kurallar getiriyorsa bu hal onu OHAL KHK’si olmaktan çıkarır.
Yani darbe şüphelilerinin daha hızlı yargılanarak hızlı sonuç alınması amacıyla çıkarılan OHAL ile devasa bir kamu bankasını, ne yaptığı belli olmayan bir fon şirketine devredemez, bir öğretmeni sırf partili değil diye ihraç edemezsiniz.
AYM 25 yıl önce tam da bu hukuksal yaklaşım ışığında, OHAL KHK’lerinin denetlenebileceğine karar vermişti. Gerekçelerinden biri, OHAL KHK’si ile yasa değişikliği yapılamayacağıydı.
Malum, içtihatlar, hukukun temel kaynaklarından biri. AYM’nin bu kararı, siyasi iktidarların OHAL’e rağmen, hukuk devletinin asgari çerçevesinden demokrasinin özünden uzaklaşmamasının garantisi niteliğindeydi.
Ta ki 15 Temmuz darbe girişimine dek.
AYM darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL KHK’lerinin iptali için yapılan başvuruda, içtihadını değiştirerek, bu KHK’lerin denetlenemeyeceğine hükmetti.
 
Keyfi süreçteki payı
Bu karar, iktidara sınırsız, ölçüsüz biçimde ve akla gelecek her konu ve alanda OHAL KHK’si çıkarma keyfiyetini altın tepside sundu. Şahit olduğumuz üzere de iktidar bu altın fırsatı tepe tepe kullanıyor.
Velhasılı AYM’nin; yaşadığımız dönemi karakterize eden ölçüsüz ve keyfi bir hukuksuzluk sürecinin inşasında payı büyüktür.
OHAL KHK’leriyle yaşamı karartılan on binlerce yurttaş şimdi zar zor kurulan bir Komisyon’dan haksızlıkların giderilmesini talep ediyor. Dosya sayısıyla, Komisyon’un idari kapasitesi kıyaslandığında, sonuçlanmasının yıllar süreceği belirtiliyor. Üstüne üstlük, kamudan ihraç edilenlerin, bu süre zarfında yoksun kaldıkları maaş, ücret ve diğer hakların nasıl karşılanacağını, nereden talep edileceği bir yana, yaşamlarının nasıl sürdürüleceği konusunda en küçük bir ışık yok.
AYM, 1992 içtihadından dönerek, 694 sayılı KHK’nin çıkarılmasını mümkün kılmıştır. 694 sayılı KHK CMK’ye bir madde ekleyerek milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığını sona erdirmiştir. Tabii böyle bir cümle kurulmamıştır. Ama milletvekillerinin konuşmaları, Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın, her an bir tutuklanmayla sonuçlanabilecek yakın markajına alınmıştır.
 
AYM memnun mudur?
Bu “ekleme” de AYM’nin döndüğü içtihadın gerekçesinin ta kendisidir. Bundan 25 yıl önce OHAL KHK’leriyle yasa değişikliği yapılamayacağını, eğer yapılırsa OHAL KHK’lerinin denetlenebileceğini söyleyen AYM, 25 yıl içinde köprülerin altından, üstünden ve her yanından çok sular akması sonucunda bu içtihadından dönmüştür.
Türkiye’deki en yüksek anayasal organ olan AYM’nin, 694 sayılı OHAL KHK’si ile milletvekillerinin kürsü dokunulmazlıklarının kaldırılmasının, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na “kayyım” benzeri bir rol atanması karşısında ne düşündüğünü gazeteci olarak merak etmekteyim.
En çok da 30 Ağustos Zafer Bayramı resmi törenlerinde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın karşısında eğilmiş fotoğrafıyla resmolunan başkan Zühtü Arslan’ın ne düşündüğünü.

Söz konusu olan nedamet olamayacağına göre memnuniyet midir acaba?

Çiğdem Toker / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder