İlanının 94. yılında bir cumhuriyetimiz var mı hâlâ? Bu soruya duygusal
bir şekilde “evet” de diyebiliriz ama buradan ne bir politik mücadele,
ne de bir politik mücadele programı çıkar. Cumhuriyet’in yıkıldığını,
gericiliğin, despotizmin ve piyasacılığın Cumhuriyet’i, Cumhuriyet’in
kuruluş paradigmasını ve kurumlarını yıktığını kabul etmeliyiz ki,
“1923’ün gerisine düşmeden daha iyisini, daha eşitini, daha özgürünü
kuracağız” diyebilelim.
İşte Cumhuriyet’in 94. yıldönümündeyiz ama kim bugün Türkiye’de bir cumhuriyet idaresi olduğunu iddia edebilir ki? Anayasası yok, parlamentosu yok, kurumları iğdiş edilmiş, iktidarı tek bir kişi ele geçirmiş, ülke saraydan yönetilir hale gelmiş, demokrasi dört yılda bir sandığa gidip iktidar partisine oy vermeye indirgenmiş, olağanüstü hal süreklileşmiş, Kanun Hükmünde Kararnameler birer padişah buyruğu olmuş, tarikatlar, cemaatler ülkeyi ve en çok da kadınları, çocukları rehin almış…
Burada cumhur da, Cumhuriyet de, yurttaş da yoktur, gericilik ve despotizm sadece kul, sadece tebaa istemektedir.
Yoksulluğun idaresi için cehalete, cehaletin idaresi için yoksulluğa ihtiyaç vardır. Bu da sürüleştirilmiş, zombileştirilmiş, itaatkâr kitleler demektir. Örgütsüz toplum, sendikasız işçi, sessiz, boyun eğen, boyun büken bir halk… Hayallerindeki ülke budur, hayallerindeki rejim tam olarak budur ve burada Cumhuriyet’e yer yoktur.
Cumhuriyet’in olmadığı yerde mesela hanedan torunları vardır. Ellerindeki tapularla “Burası dedemin” diye dolanabilirler, “Dedemin köşkünde o sergiyi yaptırmayız” diyebilirler, Osmanlı döneminde yaşasa sarayın kapısından içeri sokulmayacakları halde kendilerine “Osmanlı torunu” diyen lümpenler bunu emir telakki edip ağızlarından tükürükler saçarak sergi basabilirler, “ecdat, ecdat” diye zırvalayabilirler.
Bu bir akıl yitimidir, bu “medeniyet kaybı”dır, kültürel çoraklaşmadır, hakikatten kaçış ve fantezi evrenine sığınıştır, güya “ecdad”ı anlatan televizyon dizileriyle yapılan bitimsiz bir siyasi mastürbasyondur. Burada bir yıkım, etik, politik, toplumsal, ekonomik bir çöküş vardır. Cumhuriyet çökertildikçe teslim olunan budur, ülkeye giydirilen deli gömleği bu yıkım projesidir.
İşte bakın toplumun önüne alternatif, umut, çözüm diye koydukları son şeye: Osmanlıcı iktidarın karşısına çıkardıkları, son yıllarda yükselen yeni Türk-İslam sentezciliğin popüler tüketim nesnesi olan Kayı boyu sancağından “İYİ” diye parti adı üreten başka bir sağcılık, başka bir Osmanlıcılık. Önce Anıtkabir’de, sonra türbede fotoğraf, dinsel dozajı hafifletilmiş bir milliyetçilik, aynı anda hem Anadolu muhafazakârlığının hem kentli seküler kitlelerin teveccühünü kazanmaya oynama arzusu ama hep sağcılık hep sağcılık. Sağın karşısına alternatif diye koydukları şey aynı: Bileşimi, dozajı, değiştirilmiş, bir kadın lider figürü üzerinden imajı tazelenmiş sağcılık.
Peki sağcılığa sağcılık alternatif olarak sunulurken, Cumhuriyet’in çökertilmesi ile özsel olarak bir derdi olmayan Osmanlı sevdalıları iktidardaki Osmanlı sevdalılarına rakip olarak gösterilirken, Cumhuriyet’i kuran partiyi yönetenlerin acziyetine ve düşünsel-politik sefaletine ne demeli? Sağın alternatifi olarak yeni bir sağ parti siyaset sahnesine çıkarken, yıllardır iktidarla sağcılık yarıştırıp başarılı olamayanların, şimdi bir de muhalefetteki bir partiyle sağcılık yarıştırmasına, buradan
yürüyebileceklerine ve iktidar olabileceklerine inanmasına ne demeli?
Türkiye toplumu hızla İslamize edilirken, Türkiye toplumu milliyetçi hamasetle yönetilmeye devam edilirken, Türkiye’de siyaset adım adım sağcılaştırılırken ve tüm bunlar üzerinden Cumhuriyet’ten geriye son kalan şeyler de yok edilirken, bu yıkım projesinin diliyle konuşarak, bu yıkım projesini karşıya almayarak, hedef tahtasına oturtmayarak, bu yıkım projesiyle cepheden bir karşılaşmayı göze almayarak varılacak bir yer yoktur. Bu projenin dışında durmadıkça, bu projenin dışından konuşmadıkça, bu projeyle hesaplaşılmadıkça, bu projeye alternatif sunmadıkça buradan çıkılamaz, bu yıkım durdurulamaz, Cumhuriyet’in daha yenisi, iyisi, güzeli kurulamaz.
Bugünün Türkiye’sinde sağıyla soluyla düzen siyaseti Cumhuriyet’in yıkımının ortağıdır ve buradan bir umut devşirmeye çalışmak abesle iştigaldir, Cumhuriyet’i solsuzluk, sol korkusu, örgütlü toplumdan, örgütlü işçilerden, örgütlü köylülerden, örgütlü gençlerden korkmak yıktı, sol zayıfladıkça Cumhuriyet de zayıfladı, sol siyaset sahnesinin dışına atıldıkça Cumhuriyet ve değerleri de siyaset sahnesinin dışına düştü.Cumhuriyetçilik mi? Bugün ancak solda durarak, solu yeniden siyaset sahnesine çıkartma iradesiyle, sol değerleri toplumla buluşturarak, sol siyaseti toplumsallaştırarak ve kitleselleştirerek mümkündür. Laiklik, aydınlanma, bilim, akıl, yurttaşlık…
Bugün bunları ancak solcular savunabilir, bugün bunlar ancak solculaşarak, düzenin dışına düşerek savunulabilir. Türkiye’de yeterince sağcılık ve dolayısıyla yeterince kötülük var, Türkiye’nin ihtiyacı olan şey soldur, iyiliğin de umudun da aranacağı yer burasıdır.
Fatih Yaşlı / BİRGÜN
İşte Cumhuriyet’in 94. yıldönümündeyiz ama kim bugün Türkiye’de bir cumhuriyet idaresi olduğunu iddia edebilir ki? Anayasası yok, parlamentosu yok, kurumları iğdiş edilmiş, iktidarı tek bir kişi ele geçirmiş, ülke saraydan yönetilir hale gelmiş, demokrasi dört yılda bir sandığa gidip iktidar partisine oy vermeye indirgenmiş, olağanüstü hal süreklileşmiş, Kanun Hükmünde Kararnameler birer padişah buyruğu olmuş, tarikatlar, cemaatler ülkeyi ve en çok da kadınları, çocukları rehin almış…
Burada cumhur da, Cumhuriyet de, yurttaş da yoktur, gericilik ve despotizm sadece kul, sadece tebaa istemektedir.
Yoksulluğun idaresi için cehalete, cehaletin idaresi için yoksulluğa ihtiyaç vardır. Bu da sürüleştirilmiş, zombileştirilmiş, itaatkâr kitleler demektir. Örgütsüz toplum, sendikasız işçi, sessiz, boyun eğen, boyun büken bir halk… Hayallerindeki ülke budur, hayallerindeki rejim tam olarak budur ve burada Cumhuriyet’e yer yoktur.
Cumhuriyet’in olmadığı yerde mesela hanedan torunları vardır. Ellerindeki tapularla “Burası dedemin” diye dolanabilirler, “Dedemin köşkünde o sergiyi yaptırmayız” diyebilirler, Osmanlı döneminde yaşasa sarayın kapısından içeri sokulmayacakları halde kendilerine “Osmanlı torunu” diyen lümpenler bunu emir telakki edip ağızlarından tükürükler saçarak sergi basabilirler, “ecdat, ecdat” diye zırvalayabilirler.
Bu bir akıl yitimidir, bu “medeniyet kaybı”dır, kültürel çoraklaşmadır, hakikatten kaçış ve fantezi evrenine sığınıştır, güya “ecdad”ı anlatan televizyon dizileriyle yapılan bitimsiz bir siyasi mastürbasyondur. Burada bir yıkım, etik, politik, toplumsal, ekonomik bir çöküş vardır. Cumhuriyet çökertildikçe teslim olunan budur, ülkeye giydirilen deli gömleği bu yıkım projesidir.
İşte bakın toplumun önüne alternatif, umut, çözüm diye koydukları son şeye: Osmanlıcı iktidarın karşısına çıkardıkları, son yıllarda yükselen yeni Türk-İslam sentezciliğin popüler tüketim nesnesi olan Kayı boyu sancağından “İYİ” diye parti adı üreten başka bir sağcılık, başka bir Osmanlıcılık. Önce Anıtkabir’de, sonra türbede fotoğraf, dinsel dozajı hafifletilmiş bir milliyetçilik, aynı anda hem Anadolu muhafazakârlığının hem kentli seküler kitlelerin teveccühünü kazanmaya oynama arzusu ama hep sağcılık hep sağcılık. Sağın karşısına alternatif diye koydukları şey aynı: Bileşimi, dozajı, değiştirilmiş, bir kadın lider figürü üzerinden imajı tazelenmiş sağcılık.
Peki sağcılığa sağcılık alternatif olarak sunulurken, Cumhuriyet’in çökertilmesi ile özsel olarak bir derdi olmayan Osmanlı sevdalıları iktidardaki Osmanlı sevdalılarına rakip olarak gösterilirken, Cumhuriyet’i kuran partiyi yönetenlerin acziyetine ve düşünsel-politik sefaletine ne demeli? Sağın alternatifi olarak yeni bir sağ parti siyaset sahnesine çıkarken, yıllardır iktidarla sağcılık yarıştırıp başarılı olamayanların, şimdi bir de muhalefetteki bir partiyle sağcılık yarıştırmasına, buradan
yürüyebileceklerine ve iktidar olabileceklerine inanmasına ne demeli?
Türkiye toplumu hızla İslamize edilirken, Türkiye toplumu milliyetçi hamasetle yönetilmeye devam edilirken, Türkiye’de siyaset adım adım sağcılaştırılırken ve tüm bunlar üzerinden Cumhuriyet’ten geriye son kalan şeyler de yok edilirken, bu yıkım projesinin diliyle konuşarak, bu yıkım projesini karşıya almayarak, hedef tahtasına oturtmayarak, bu yıkım projesiyle cepheden bir karşılaşmayı göze almayarak varılacak bir yer yoktur. Bu projenin dışında durmadıkça, bu projenin dışından konuşmadıkça, bu projeyle hesaplaşılmadıkça, bu projeye alternatif sunmadıkça buradan çıkılamaz, bu yıkım durdurulamaz, Cumhuriyet’in daha yenisi, iyisi, güzeli kurulamaz.
Bugünün Türkiye’sinde sağıyla soluyla düzen siyaseti Cumhuriyet’in yıkımının ortağıdır ve buradan bir umut devşirmeye çalışmak abesle iştigaldir, Cumhuriyet’i solsuzluk, sol korkusu, örgütlü toplumdan, örgütlü işçilerden, örgütlü köylülerden, örgütlü gençlerden korkmak yıktı, sol zayıfladıkça Cumhuriyet de zayıfladı, sol siyaset sahnesinin dışına atıldıkça Cumhuriyet ve değerleri de siyaset sahnesinin dışına düştü.Cumhuriyetçilik mi? Bugün ancak solda durarak, solu yeniden siyaset sahnesine çıkartma iradesiyle, sol değerleri toplumla buluşturarak, sol siyaseti toplumsallaştırarak ve kitleselleştirerek mümkündür. Laiklik, aydınlanma, bilim, akıl, yurttaşlık…
Bugün bunları ancak solcular savunabilir, bugün bunlar ancak solculaşarak, düzenin dışına düşerek savunulabilir. Türkiye’de yeterince sağcılık ve dolayısıyla yeterince kötülük var, Türkiye’nin ihtiyacı olan şey soldur, iyiliğin de umudun da aranacağı yer burasıdır.
Fatih Yaşlı / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder