İş bayağı ciddileşti anlaşılan: Almanya’nın sağcı günlük gazetesi Die
Welt’in en parlak analistlerinden bir yazarı, yeni dönemin “sağ-daha
sağ” koalisyonlarına vurguyla, bir Habsburg Monarşisi veya
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu hatırlatmasında bulununca, ister
istemez yeni çağrışımları tetiklemiş oldu.
Gerçekten de öyle.
Bundan 100 yıl önce iki imparatorluk tam anlamıyla ateş altındaydı, dağıtılıyordu, malum: Habsburg ve Osmanlı.
Ya bugünlerde?
Die Welt’in -yeri geldiğinde- sosyal demokrat vs. sinyaller veren, fakat antikomünizminden hiç geri adım atmayan, bu arada yer yer parlak analizlere imza atabilen yazarı, Dirk Schümer, dün kimilerinin aşırı sağ dediği “sağ ulusalcı” parti FPÖ (Avusturya Özgürlükçü Partisi) ve lideri Heinz-Christian Stracher’in, büyük parti Hıristiyan Demokrat ÖVP ile koalisyona gitmesi halinde, Viyana’nın doğuya, eski Habsburg’un siyasal coğrafyasına doğru hareketlenme temrinleri yapabileceğine dikkat çekti. Yazar, Visegrad Grubu denilen Macaristan, Slovakya, Çek Cumhuriyeti ve Polonya üzerindeki nüfuzunu geliştirme hesapları yapan “sağ-daha sağ” (ÖVP-FPÖ) bir hükümetin Balkanlar’da ve Doğu Avrupa’da da ek bir nüfuz alanı yaratabileceğini, buraların tarihsel Habsburg monarşisinin ilgi ve çıkar alanı olduğunu ima etti.
Fakat Die Welt analistinin bir yerlerden koku aldığı açık.
Gerçekten de, Viyana’da 31 yaşındaki Sebastian Kurz başkanlığında kurulacak yeni hükümet, doğuya mı yönelecek ve hegemon Almanya ile arasına belli belirsiz bir mesafe mi koyacak?
Bunu yapabilir mi?
Bir şeyler olduğu kesin. Sadece ekonomide değil, siyaset sınıfında da birbiriyle çekişen çıkarların yeni coğrafi bölünmeleri/maceraları tetiklemesi mümkün.
AB’nin kriz demek olduğunu anlamak ve kabul etmek istemeyenler, İspanya’dan İtalya’ya, aslında bütün bir Güney ve Doğu Avrupa coğrafyasına bir göz atsa, bu inatlarından vazgeçmek için yeterince gerekçe bulacaklar, ama olmuyor.
Angela Merkel’e yakın Die Welt’in, bünyesinde birçok “aslında solcu analist” bulundursa da, ana yönelimi değişik renklerdeki antikomünizmdir ve bu gazete herhalde eşitsiz gelişme yasasından hareketle böyle belirlemelerde bulunacak değil. FPÖ katılımlı bir koalisyon hükümetinin, bu partinin sırtından Doğu Avrupa’daki “sağ ulusalcılar” ile işbirliğini derinleştirmesi kimseyi şaşırtmayacak.
Gerçi Sebastion Kurz, Berlin ile ilişkileri zorlayacak böyle arayışlara prim vermeyeceğini söyleyip duruyor, ama ortada bir sıkıntı da var. Sonuçta belirsiz denizlere yelken açılmayacak: Muhtemelen Habsburg’un at koşturduğu alanlarda, emperyalist birikim sayesinde geçmişten çok daha sağlam tutamak noktaları oluşturarak, yeni pazarlara açılmak hedefleniyor. Birileri böyle düşünüyor.
İki mesele var.
Bir: Doğu Avrupa’daki nasyonalist dalgaya binerek bazı yeni birlikler kurma, pazarlar açma hesapları AB’yi sarsar. Doğuya yöneliş, batının lehine olmayabilir. Bu kadar dengesizliğe, yeni bir dengesizlik daha eklemek başlı başına bir macera. Ama bir türlü üstesinden gelinemeyen AB krizi, kendi zenginlerini de, birbirlerinin ayağına basarak böyle arayışlara mecbur bırakıyor.
İki ve asıl önemlisi: Viyana’nın Habsburg’un gölgesini aramasıyla, İslamcı Ankara’nın yıllardır Osmanlı’nın gölgesini araması (“Şerefsiz Osmanlı’ya Dönüş”) arasında bir fark olabilir mi? Yeni Osmanlı çökerken, yeni Habsburg yükselebilir mi? Sahneye ek bir sürtüşme kaynağı daha çıkacağını şimdiden ileri sürmek mümkün.
İslamcı Ankara’nın yüzüne gözüne bulaştırdığı ve altında kaldığı o yönelimin daha eli yüzü düzgün bir versiyonu Viyana’da denenebilir. Berlin-Paris-Brüksel hattı bunu nasıl göğüsler, bilinemez, ama deneyecekleri anlaşılıyor.
Bizim için önemli olan şu: Geçmişin imparatorluk enkazında, kapitalizmin büyük krizine, emperyalist birikimlerine rağmen çare bulamıyorlar.
Solun bu krize mevcudu koruyucu bir çare arama yükümlülüğü yok. Ama krizden neden sosyalist bir toplumla çıkılması gerektiğini geniş emekçi yığınlara ve aydın katmanlara anlatmak gibi bir görevi var. “Kriz önlenemiyor, devleti kurtaralım” anlayışı ile “Krizi önleyemezler, krizden sosyalizmle çıkabiliriz” anlayışı taban tabana zıt iki “çare“dir.
Osmanlı ve Habsburg, yeni versiyonlarıyla halkların tepesine yıkılacak tarih öncesi gölgeler gerçekten de...
İslamcı Ankara çöktü ve cumhuriyeti de beraberinde uçuruma çekti. Viyana, zenginin kaderinin daha farklı olacağını düşünebilir.
Artık AB’nin alıştığımız yapısını koruması hiç mümkün değil.
Nereden inceyse oradan kopacak da, sonuçları ne olacak?
İslamcı Ankara kadar Avrupa başkentlerinin de şaşkınlığı ortada.
Osman Çutsay / SOL
Gerçekten de öyle.
Bundan 100 yıl önce iki imparatorluk tam anlamıyla ateş altındaydı, dağıtılıyordu, malum: Habsburg ve Osmanlı.
Ya bugünlerde?
Die Welt’in -yeri geldiğinde- sosyal demokrat vs. sinyaller veren, fakat antikomünizminden hiç geri adım atmayan, bu arada yer yer parlak analizlere imza atabilen yazarı, Dirk Schümer, dün kimilerinin aşırı sağ dediği “sağ ulusalcı” parti FPÖ (Avusturya Özgürlükçü Partisi) ve lideri Heinz-Christian Stracher’in, büyük parti Hıristiyan Demokrat ÖVP ile koalisyona gitmesi halinde, Viyana’nın doğuya, eski Habsburg’un siyasal coğrafyasına doğru hareketlenme temrinleri yapabileceğine dikkat çekti. Yazar, Visegrad Grubu denilen Macaristan, Slovakya, Çek Cumhuriyeti ve Polonya üzerindeki nüfuzunu geliştirme hesapları yapan “sağ-daha sağ” (ÖVP-FPÖ) bir hükümetin Balkanlar’da ve Doğu Avrupa’da da ek bir nüfuz alanı yaratabileceğini, buraların tarihsel Habsburg monarşisinin ilgi ve çıkar alanı olduğunu ima etti.
Fakat Die Welt analistinin bir yerlerden koku aldığı açık.
Gerçekten de, Viyana’da 31 yaşındaki Sebastian Kurz başkanlığında kurulacak yeni hükümet, doğuya mı yönelecek ve hegemon Almanya ile arasına belli belirsiz bir mesafe mi koyacak?
Bunu yapabilir mi?
Bir şeyler olduğu kesin. Sadece ekonomide değil, siyaset sınıfında da birbiriyle çekişen çıkarların yeni coğrafi bölünmeleri/maceraları tetiklemesi mümkün.
AB’nin kriz demek olduğunu anlamak ve kabul etmek istemeyenler, İspanya’dan İtalya’ya, aslında bütün bir Güney ve Doğu Avrupa coğrafyasına bir göz atsa, bu inatlarından vazgeçmek için yeterince gerekçe bulacaklar, ama olmuyor.
Angela Merkel’e yakın Die Welt’in, bünyesinde birçok “aslında solcu analist” bulundursa da, ana yönelimi değişik renklerdeki antikomünizmdir ve bu gazete herhalde eşitsiz gelişme yasasından hareketle böyle belirlemelerde bulunacak değil. FPÖ katılımlı bir koalisyon hükümetinin, bu partinin sırtından Doğu Avrupa’daki “sağ ulusalcılar” ile işbirliğini derinleştirmesi kimseyi şaşırtmayacak.
Gerçi Sebastion Kurz, Berlin ile ilişkileri zorlayacak böyle arayışlara prim vermeyeceğini söyleyip duruyor, ama ortada bir sıkıntı da var. Sonuçta belirsiz denizlere yelken açılmayacak: Muhtemelen Habsburg’un at koşturduğu alanlarda, emperyalist birikim sayesinde geçmişten çok daha sağlam tutamak noktaları oluşturarak, yeni pazarlara açılmak hedefleniyor. Birileri böyle düşünüyor.
İki mesele var.
Bir: Doğu Avrupa’daki nasyonalist dalgaya binerek bazı yeni birlikler kurma, pazarlar açma hesapları AB’yi sarsar. Doğuya yöneliş, batının lehine olmayabilir. Bu kadar dengesizliğe, yeni bir dengesizlik daha eklemek başlı başına bir macera. Ama bir türlü üstesinden gelinemeyen AB krizi, kendi zenginlerini de, birbirlerinin ayağına basarak böyle arayışlara mecbur bırakıyor.
İki ve asıl önemlisi: Viyana’nın Habsburg’un gölgesini aramasıyla, İslamcı Ankara’nın yıllardır Osmanlı’nın gölgesini araması (“Şerefsiz Osmanlı’ya Dönüş”) arasında bir fark olabilir mi? Yeni Osmanlı çökerken, yeni Habsburg yükselebilir mi? Sahneye ek bir sürtüşme kaynağı daha çıkacağını şimdiden ileri sürmek mümkün.
İslamcı Ankara’nın yüzüne gözüne bulaştırdığı ve altında kaldığı o yönelimin daha eli yüzü düzgün bir versiyonu Viyana’da denenebilir. Berlin-Paris-Brüksel hattı bunu nasıl göğüsler, bilinemez, ama deneyecekleri anlaşılıyor.
Bizim için önemli olan şu: Geçmişin imparatorluk enkazında, kapitalizmin büyük krizine, emperyalist birikimlerine rağmen çare bulamıyorlar.
Solun bu krize mevcudu koruyucu bir çare arama yükümlülüğü yok. Ama krizden neden sosyalist bir toplumla çıkılması gerektiğini geniş emekçi yığınlara ve aydın katmanlara anlatmak gibi bir görevi var. “Kriz önlenemiyor, devleti kurtaralım” anlayışı ile “Krizi önleyemezler, krizden sosyalizmle çıkabiliriz” anlayışı taban tabana zıt iki “çare“dir.
Osmanlı ve Habsburg, yeni versiyonlarıyla halkların tepesine yıkılacak tarih öncesi gölgeler gerçekten de...
İslamcı Ankara çöktü ve cumhuriyeti de beraberinde uçuruma çekti. Viyana, zenginin kaderinin daha farklı olacağını düşünebilir.
Artık AB’nin alıştığımız yapısını koruması hiç mümkün değil.
Nereden inceyse oradan kopacak da, sonuçları ne olacak?
İslamcı Ankara kadar Avrupa başkentlerinin de şaşkınlığı ortada.
Osman Çutsay / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder