Kısa bir süre önce Zimbabve’de ordu başkente girdi ve silahlar
patlamadan Mugabe’nin uzun süren iktidarı sonlanmış oldu. Afrika’da ve
dünyanın değişik yerlerinde buna benzer olaylar oluyor diye
düşünülebilir, oysa Zimbabve olayı dünyanın içinden geçtiği siyasi
dönemi anlamak için önemli gözüküyor.
Biz, Türkiyelilerin en çok zorlandığı coğrafya sanırım Afrika’dır, bir türlü ülkelerin yeri gözümüzde canlanmaz. Bu yüzden Zimbabve’nin tarihine kısaca dönmeden önce haritaya bir göz atmanın okuyucunun işini kolaylaştıracağını tahmin ediyorum.
Başlıca iki kabileden oluşan Zimbabve halkı uzun yıllar boyunca Güney Rodezya adı altında İngiliz sömürgesi olarak kaldı ve beyaz azınlığın ırkçı, baskıcı ve sömürücü insanlık dışı düzenini yaşadı.
Sömürgecilere karşı başlatılan ulusal kurtuluş savaşı yıllarca sürdü. Kurtuluş savaşı veren ZAPU (Zimbabve Afrika Halk Birliği) Sovyetler Birliği, ZANU (Zimbabve Afrika Ulusal Birliği ) ise Çin Halk Cumhuriyeti tarafından desteklendi. Sovyetler Birliği ve Çin’in arasının açıldığı 1960’lı yıllarda dünya solu ve kurtuluş hareketlerini Çin’in daha radikal olarak desteklediği kısa bir dönem olmuştu.
1980 yılında İngiliz emperyalizmi burada da yenildi ve Zimbabve Cumhuriyeti Afrika’nın bağımsızlığını kazanan 50. ülkesi oldu. Çin destekli Mugabe ulusal kurtuluş savaşının kahramanlarından biri olarak devlet başkanlığına seçildi.
Geç kalmış bu kurtuluş 1980’e denk geldi, reel sosyalizmin gerilediği ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin ise arka arkaya gelen reformlarla kapitalistleştiği yıllara.
Bu koşullarda Zimbabve bazı halkçı özellikler gösterse de kapitalist bir ülke olarak gelişti. Hiçbir şey durağan değildi ve bu süreçte Çin dünyanın gördüğü en hızlı sermaye birikimi ile dönüştü. Başlangıçtan günümüze Çin’in resmi politikası Zimbabve’nin iç işlerine karışmadan karşılıklı dayanışmaydı.
Bugün bir kesit aldığımızda ise şunu görüyoruz. Zimbabve’deki yabancı yatırımların %82’si Çin’e ait. Gerçekten Çin buraya platinden elmasa madencilik sektörü başta olmak üzere her alanda sermaye ihraç etmiş. On bin civarında Çin yurttaşı bu sermaye ihracını takip ederek Zimbabve’ye yerleşmişler. Zimbabve ordusunun hemen bütün gereksinimleri Çin tarafından sağlanıyor, buna askeri eğitim dâhil. Ticarette de temel tarafın Çin olduğunu söylemeye gerek yok.
Ancak 2008’de Mugabe hükümeti tarafından çıkartılan “Yerlileşme Yasası”nın Çin sermayesini bazı alanlarda zorladığı söyleniyor. Çünkü Yasa bütün şirketlerin sermayesinin %51’inin yerli sermayeye devredilmesini öngörüyor. Çinli şirketlerin Yasa’nın getirdiği kısıtlara karşı açtığı davalar sürüyor.
Zimbabve Genel Kurmay Başkanı Çin’i geçen haflarda ziyaret ediyor ve döndüğünde tanklar başkent sokaklarında görülüyor.
Doğal olarak batı basını bunun bir Çin darbesi olabileceğini yazdı, Çin de doğal olarak bunu inkâr etti.
Ne olduğunu anlamak için uluslararası Rus basınına baktım, çünkü Rusya Çin’i sadece askeri açıdan korumuyor, gelişkin ideolojik araçlarıyla da batı emperyalizmine karşı ideolojik bir kılıf sağlıyor.
Rus basını hemen tamamen bu olayı göz ardı ediyor. Ya bir çıkar çatışması, ya da darbede Çin’in gerçekten yönlendirmesi var.
Böyleyse, ABD’nin son yıllarda yüzüne gözüne bulaştırdığı darbe girişimlerine karşı oldukça başarılı bir darbe ile karşı karşıyayız demektir.
Önümüzdeki yılların ne getireceğini anlamak için bu olay bu nedenle çok önemli.
Emperyalizm bu, öyle kazan-kazan ile filan bir kenarda usluca durmuyor.
Üstelik dünyada Çin’in kendi tarzında sosyalizmi kurduğuna inanan işçi sınıfı partileri var ve bunu sermaye ile işbirliği yapmak için bir zemin olarak kabul ediyorlar.
Erhan Nalçacı / SOL
Biz, Türkiyelilerin en çok zorlandığı coğrafya sanırım Afrika’dır, bir türlü ülkelerin yeri gözümüzde canlanmaz. Bu yüzden Zimbabve’nin tarihine kısaca dönmeden önce haritaya bir göz atmanın okuyucunun işini kolaylaştıracağını tahmin ediyorum.
Başlıca iki kabileden oluşan Zimbabve halkı uzun yıllar boyunca Güney Rodezya adı altında İngiliz sömürgesi olarak kaldı ve beyaz azınlığın ırkçı, baskıcı ve sömürücü insanlık dışı düzenini yaşadı.
Sömürgecilere karşı başlatılan ulusal kurtuluş savaşı yıllarca sürdü. Kurtuluş savaşı veren ZAPU (Zimbabve Afrika Halk Birliği) Sovyetler Birliği, ZANU (Zimbabve Afrika Ulusal Birliği ) ise Çin Halk Cumhuriyeti tarafından desteklendi. Sovyetler Birliği ve Çin’in arasının açıldığı 1960’lı yıllarda dünya solu ve kurtuluş hareketlerini Çin’in daha radikal olarak desteklediği kısa bir dönem olmuştu.
1980 yılında İngiliz emperyalizmi burada da yenildi ve Zimbabve Cumhuriyeti Afrika’nın bağımsızlığını kazanan 50. ülkesi oldu. Çin destekli Mugabe ulusal kurtuluş savaşının kahramanlarından biri olarak devlet başkanlığına seçildi.
Geç kalmış bu kurtuluş 1980’e denk geldi, reel sosyalizmin gerilediği ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin ise arka arkaya gelen reformlarla kapitalistleştiği yıllara.
Bu koşullarda Zimbabve bazı halkçı özellikler gösterse de kapitalist bir ülke olarak gelişti. Hiçbir şey durağan değildi ve bu süreçte Çin dünyanın gördüğü en hızlı sermaye birikimi ile dönüştü. Başlangıçtan günümüze Çin’in resmi politikası Zimbabve’nin iç işlerine karışmadan karşılıklı dayanışmaydı.
Bugün bir kesit aldığımızda ise şunu görüyoruz. Zimbabve’deki yabancı yatırımların %82’si Çin’e ait. Gerçekten Çin buraya platinden elmasa madencilik sektörü başta olmak üzere her alanda sermaye ihraç etmiş. On bin civarında Çin yurttaşı bu sermaye ihracını takip ederek Zimbabve’ye yerleşmişler. Zimbabve ordusunun hemen bütün gereksinimleri Çin tarafından sağlanıyor, buna askeri eğitim dâhil. Ticarette de temel tarafın Çin olduğunu söylemeye gerek yok.
Ancak 2008’de Mugabe hükümeti tarafından çıkartılan “Yerlileşme Yasası”nın Çin sermayesini bazı alanlarda zorladığı söyleniyor. Çünkü Yasa bütün şirketlerin sermayesinin %51’inin yerli sermayeye devredilmesini öngörüyor. Çinli şirketlerin Yasa’nın getirdiği kısıtlara karşı açtığı davalar sürüyor.
Zimbabve Genel Kurmay Başkanı Çin’i geçen haflarda ziyaret ediyor ve döndüğünde tanklar başkent sokaklarında görülüyor.
Doğal olarak batı basını bunun bir Çin darbesi olabileceğini yazdı, Çin de doğal olarak bunu inkâr etti.
Ne olduğunu anlamak için uluslararası Rus basınına baktım, çünkü Rusya Çin’i sadece askeri açıdan korumuyor, gelişkin ideolojik araçlarıyla da batı emperyalizmine karşı ideolojik bir kılıf sağlıyor.
Rus basını hemen tamamen bu olayı göz ardı ediyor. Ya bir çıkar çatışması, ya da darbede Çin’in gerçekten yönlendirmesi var.
Böyleyse, ABD’nin son yıllarda yüzüne gözüne bulaştırdığı darbe girişimlerine karşı oldukça başarılı bir darbe ile karşı karşıyayız demektir.
Önümüzdeki yılların ne getireceğini anlamak için bu olay bu nedenle çok önemli.
Emperyalizm bu, öyle kazan-kazan ile filan bir kenarda usluca durmuyor.
Üstelik dünyada Çin’in kendi tarzında sosyalizmi kurduğuna inanan işçi sınıfı partileri var ve bunu sermaye ile işbirliği yapmak için bir zemin olarak kabul ediyorlar.
Erhan Nalçacı / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder