Spiegel Online’ın 23 Ocak’ta ‘TSK Suriye’de’ açıklamasıyla paylaştığı fotoğraflar, dünya kamuoyunun alışık olduğu Türk askeri görüntülerinden farklı. Uzun sakallar, sırttaki ağır silahlar ve gökyüzünü işaret eden tek parmak. Türkiye, Afrin‘deki YPG güçlerine karşı başlattığı ‘Zeytin Dalı’ operasyonuna, 2016’daki sancılı Fırat Kalkanı’nda olduğu gibi yine Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile katıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), 20 Ocak’ta başlayan operasyonda, 20 bin ÖSO’cu ile bölgeye ulaştı. Cihatçılar, Türkiye’den otobüslerle sınıra taşındı, Türk subayları ile birlikte namaz kıldı, selfie çektirdi.
Herkes kullandı
Savaş histerisi içinde geçmişi unutulan ÖSO, aslında soyut bir yapı. Alanı tanıyan yerel şahıslar, 8-10 kişi halinde bile bir araya gelip kendilerini Özgür Suriye Ordusu olarak tanıtabiliyor. Yapı, 29 Temmuz 2011’de Suriye Ordusu’ndan ayrılan Albay Riyad Esad tarafından ‘Suriye hükümetini devirmek’ amacıyla kuruldu. Disiplinsizlik ve kendi aralarındaki sürtüşmeler ÖSO’yu zayıflattı. Gruplar çözülerek ya El Kaide’nin karnından çıkan ve sahada daha etkili olan el Nusra Cephesi ya da IŞİD’e katılmaya başladı. ÖSO, hiçbir zaman savaşçı sayısı ve askeri yönetim şeması belli ‘düzenli ordu’ olamadı. Savaşın başından beri, Suudiler, Katar ve Türkiye tarafından finansal ve lojistik yardım bakımından desteklendi. ‘Kandan rant devşirme kurgusundaki emperyalistler’ de onları eğitip donatarak Suriye’de vekalet verdi. Para, silah ve eğitim desteği savaş boyunca sürdü. Suriye dışından savaşa katılan cihatçılar, geçişte Ürdün ile birlikte komşu Türkiye topraklarını kullandı. İnsan kaynağı ve silah geçişi de buralardan gerçekleşti.
Birbirlerinden farkları yok
Yapının ismi, ideolojisi ve amacı ile çelişkiliydi. El Bab, İdlip, Dera, Humus’un kuzey batısı, Şam çevresindeki küçük 2 bölge ve Tanaf’ta varlığını sürdürmeye çalışan ÖSO, Sünni İslam ideolojisini benimsedi. Hedefini ‘aldığı topraklarda şeriatla idare edilen bir yönetim kurmak olarak’ belirledi.
Suudi Arabistan Müftüsü Muhammed El Arifi Suriyeli, Ocak 2013’teki fetvasında, ÖSO’ya ‘ganimet’ için ilham veriyordu. ‘Muhaliflerin’ cinsel ihtiyaçlarını karşılamak için 14 yaş üzeri Suriyeli çocuk ve kadınları kısa süreliğine nikâhlarına geçirebileceklerini ilan etti. Arifi, meleklerin de muhaliflerle savaştığını anlattı.
2013 Mayıs’ında IŞİD, ÖSO ile kol kola, Halep’in kuzeyindeki Minniğ Askeri Hava Üssü’nü ele geçirdi. Dönemin komutanı Abdülcabber Akidi, Al Jazeera’ye verdiği mülakatta, “IŞİD’li kardeşlerimizle ilişkilerimiz çok iyi” dedi.
26 Nisan 2015’te Hatay sınırındaki İdlib’in Cisr eş-Şuğur kasabasını ele geçiren el Nusra, öncülüğündeki Fetih Ordusu’na bağlı ÖSO grupları, Alevi İştebrak köyünde katliam yaptı, 67 sivil öldürüldü. Katliamın, Fatih Camii’nde lokum dağıtılarak kutlanması, iktidarın ‘amaçları’, ‘yakınlaşmaları’ ve ‘mezhepçi’ yapısının sokağı nasıl kodladığının da bir göstergesiydi.
İstanbul’da Gedikpaşa’da, 2015 Haziran’ında gerçekleştirdiğimiz röportajda ise ÖSO içindeki Sukur’uş Türkmen’de (Türkmen Kartalı) savaşmış, 35 yaşındaki Muhammet Salih şu bilgileri verdi: “Motivasyonunu kaybetti, koordinasyon yok. Pişman değiliz, Allah adına Esad’a karşı savaştık. IŞİD’e katılan çok oldu.”
ÖSO’cular parayı seviyordu. Temel dayanakları menfaat olduğu için rahat saf değiştirip, ihanet edebiliyorlardı. Fırat Kalkanı’nda, ‘ılımlılar’ ile radikaller arasındaki temaslar ve bu ihanet görüldü. O operasyonda, bölgeden edindiğimiz ÖSO ile ilgili bilgileri kamuoyuna şöyle yansıtmıştık: “IŞİD ile farkları yok. Köylülerin evlerini soyuyorlar. IŞİD’den alınan yerleri kısa sürede yine onlara devrediyor ya da para karşılığında satıyorlar.”
Yine aynı şekilde öncü birlik olarak, 8 tank ve zırhı araçla El Bab bölgesine giren ÖSO’cuların, 680 bin dolar fiyatı olan bir zırhlı aracı IŞİD’e sattığı ya da devrettiğinin görüntüleri ile paylaşmıştık.
Kim bunlar, nereye bağlı?
Bu gruplar defalarca dağılıp, birleşti. Türkiye ile ÖSO ilişkilerini daha iyi anlamak için yapıyı kontrol eden siyasi kanada bakılabilir. Cihatçıları; tek çatıda amaçlayan siyasi otorite, ‘Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’ (SMDK) ismini alıyor. Çatı; savaşın başlarında kurulup ilk toplantısını Türkiye’de gerçekleştiren ve çatışmayı körükleyen ‘Suriye Dostları’ ile benzer. SMDK, ÖSO’yu bir kez daha birleştirmek için 2017 Eylül’ünde harekete geçti. Askeri kanadı oluşturulan siyasi çatıda yaklaşık 50 grup yer aldı. 43 birlik temsilcisinin katıldığı toplantının ilki Antep’te yapıldı. Belli dönemlerde ödenek sıkıntısı yasansa da, Türkiye, SMDK tarafından yeniden birleştirilen ÖSO’culara yardımlarını esirgenmedi. Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) ve Kızılay da destek verdi.
TSK, ‘Zeytin Dalı’nda da, SMDK’de yer alan bu gruplar ile çalışıyor. Afrin’deki ÖSO yapısı, Ceyşel Şamel (Kuzey Ordusu) adını taşıyor. Oluşumda, direkt olarak Türkiye tarafından kurulup desteklenen Ahrar-uş Şam’ın (Hür Suriye) yanı sıra Feylek’uş Şam (Büyük Ordu), Nurettin Zengi Tugayı, Semerkant Tugayları, Ceyşul Nıhbe (Seçkin Ordu) isimlerindeki birlikler var. ÖSO içinde Türkmenlere ait olan ve yine doğrudan Türkiye tarafından desteklenen Magavir Tugayı (Savaşçı Birlik), Muntasır Billah Tümeni, Fatih Sultan Mehmet, Sultan Murad, Abdülhamit Han Tugayları adlı ÖSO grupları da bulunuyor.
Terör tanımı: Kime göre neye göre?
ÖSO’cular ‘ılımlılar’ olarak tanımlansa da İstanbul’daki eğlence merkezi Reina’da 1 Ocak 2017’de 39 kişinin öldürüldüğü IŞİD saldırısı sanıklarından Abuliezi Abuduhamiti’nin savunması, ‘renk tonu’nun önemsiz olduğuna ve İslami örgütler arasındaki geçirgenliğe somut bir örnek: “Suriye’de 15 gün kaldım. Orada Sultan Abdülhamit Han Türkmen Tugayı’na misafir olarak gittim.”
TSK’nin imajının zedelendiğine yönelik tepkiler ve Afrin sonrasında ‘cihatçıların ne olacağına’ ilişkin sorular büyürken, iktidar temsilcileri açıklama yapıyor. Ortaya böylece bir ölçü çıkıyor. AKP Sözcüsü Mahir Ünsal’ın, “ÖSO’yu terörist gibi göstermek istiyorlar” sözleri önemli. İktidar, terör tanımı konusunda yeni bir eşik atlarken, aslında ideolojisini de açığa vurup meşrulaştırıyor. Bu; kendilerini solcu, sosyal demokrat ve muhalif olarak tanımlayan kişi, kuruluş ve partilerin de ‘korku’ ya da ‘genetik milliyetçilik sorunu’ nedeniyle endekslenip teslim olduğu akıl almaz bir ölçü.
Erk Acarer / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder