İran’da yılbaşından önce başlayan toplumsal ayaklanma büyük ölçüde sönümlendi. Belli ki düzenin emekçi sınıflara yüklediği iktisadi zorluklara karşı kendiliğinden ve iktidar isteminden uzak bir ayaklanmaydı. Öte yandan ABD ve İsrail, tam olarak ölçüsünü bilemeyeceğimiz bir şekilde ayaklanmaya müdahil olmaya ve hatta yönetmeye kalktı. ABD’nin bölgeyi yeniden cephelendirmek için bir operasyon içinde olduğunu biliyoruz.
Suudi Arabistan’daki darbe ve Suudi Arabistan’a yüz milyar dolarlık silah satışı, Kudüs kışkırtması, Ürdün’de darbe girişimi vb. Ama İran’da etkili olmayı başaramadılar.
Zaten dünyanın en haklı kavgasında bile olsanız ve arkanızdan Trump sizi destekleyen bir tweet atsa, ben ne yaptım diye bir eve gider düşünürsünüz.
Ancak bu köşede yanıtını arayacağımız soru, “Emekçi sınıflar İran’da iktidara gelebilir mi?” olacak.
Bu soruya yanıt bulmak içinse şu soruyu sormak zorundayız:
Neden 1979-1983 aralığında işçi sınıfı değil de, burjuvaziyi ve toprak sahiplerini temsilen dinci gericiler iktidara geldiler?
Ve neden bu iktidarı 40 yıldır koruyabildiler?
1978 yılında gerçekten İran’da devrimci bir durum vardı, Şah büyük bir hızla toplumu yönetme yeteneğini yitiriyordu. Toplumsal çelişkilerin kesiştiği ve düğümlendiği tarihteki nadir devrimci anlardan biriydi.
Bu dönemde birden fazla tarihsel çelişki üst üste binmişti. Toplum hızla kentlileşmiş, modern sınıflar oluşmuş, ancak Şah monarşiyi esnetmeye bile yanaşmayan bir katılıkla tarihsel ilerlemenin önünde bir tıkaç oluşturuyordu. İkinci olarak, İran bir ABD uşağı haline gelmişti ve petrol gelirlerinin yarısını ABD ile paylaşması büyük bir toplumsal yaraydı.
Böylesine önemli bir dönemeçte işçi sınıfı devrimini dinci gericilere kaptırdı.
Muhakkak bu kısa yazının izin vermeyeceği ayrıntılı bir toplumsal analiz sunmak gerekir.
Burada sadece belli başlı siyasi nedenlere değineceğiz.
Şah rejimi devrim öncesinde en çok sola saldırmış ve siyasi öncünün işçi sınıfı içindeki örgütlülüğünü kısıtlamıştı.
O dönemde dünya komünist hareketinin süreci yönetmeyi becerememesi nedeniyle işçi sınıfı siyaseti Sovyet yanlıları ve Mao yanlıları diye bölünmüşlerdi, bu İran’da da sınıfı bölen bir özellik gösteriyordu.
Sovyet yanlısı olan TUDEH Partisi ise, o dönemde Sovyetler Birliği’nin sosyalist devrimi değil, bir ülkede Sovyetler Birliği ile dost olabilecek bir rejim tercihinden etkilenmiş ve dinci
gericilerle iktidarı paylaşabileceği hayaline kapılmıştı.
Gericilik ise iktidarını pekiştirdikçe hiç acımadı yapılan hatalara, kanlı bir şekilde bir kâbus gibi toplumun üzerine çöktü.
Böylesine önemli bir dönemeçte işçi sınıfı devrimini dinci gericilere kaptırdı.
Muhakkak bu kısa yazının izin vermeyeceği ayrıntılı bir toplumsal analiz sunmak gerekir.
Burada sadece belli başlı siyasi nedenlere değineceğiz.
Şah rejimi devrim öncesinde en çok sola saldırmış ve siyasi öncünün işçi sınıfı içindeki örgütlülüğünü kısıtlamıştı.
O dönemde dünya komünist hareketinin süreci yönetmeyi becerememesi nedeniyle işçi sınıfı siyaseti Sovyet yanlıları ve Mao yanlıları diye bölünmüşlerdi, bu İran’da da sınıfı bölen bir özellik gösteriyordu.
Sovyet yanlısı olan TUDEH Partisi ise, o dönemde Sovyetler Birliği’nin sosyalist devrimi değil, bir ülkede Sovyetler Birliği ile dost olabilecek bir rejim tercihinden etkilenmiş ve dinci
gericilerle iktidarı paylaşabileceği hayaline kapılmıştı.
Gericilik ise iktidarını pekiştirdikçe hiç acımadı yapılan hatalara, kanlı bir şekilde bir kâbus gibi toplumun üzerine çöktü.
Peki, neden 40 yıla yakındır iktidarlarını korumayı başardılar.
Öncelikle 80’li, 90’lı yıllarda dünya işçi sınıfı hareketinin bir krize girdiğini ve Sovyetler Birliği’ndeki karşı devrim sonrası yaşanan gericilik döneminden fazlasıyla yararlandıklarını söylemeliyiz. Ayrıca dinci ideolojinin emekçi sınıfların aklına azımsanmayacak bir saldırı olduğunu da unutmamalıyız.
Yalnız bu kadar değil, iki faktörü daha eklemeliyiz.
Dinci iktidar üretim araçlarında bir ulusallaştırmaya gitti ve devlet ağırlıklı bir ekonomi kurdu. Bu durum sosyal devletçi ve kamucu ekonomiye izin verdi ve toplumsal sınıfların arasındaki eşitsizliğin çok fazla açılması söz konusu olmadı.
Ayrıca ABD ve İsrail’e karşı -Irak ile savaş da böyle- meşru bir milliyetçi ideolojiyi toplumsal zamk olarak kullanmayı başardı. Suriye’deki tavrının da İran halkı tarafından desteklenen meşru bir konumu bulunuyor.
Şimdi artık bir işçi sınıfı iktidarı olanağı var mı diye bakabiliriz.
Öncelikle 2009’dan sonra Mollalar hızlı bir özelleştirme furyasına giriştiler. İranlı emekçiler, bizim çok iyi bildiğimiz, yöneticileri çürüten, sermaye sınıfını besleyen bir neo-liberal saldırı altında yoksullaşıyor ve hak kaybına uğruyor. İktidar sermaye sınıfını takip ederek emperyalizmin işbirlikçisi durumuna düşüyor.
Ayrıca şu anda yaslandıkları Çin’in önümüzdeki yıllarda yayılmacı amaçlarının saklanabilir olmaktan çıkması bekleniyor.
Ve en nihayet dünyada genel olarak işçi sınıfı siyasetlerinin yükselmesini ve yeni bir yol haritasının çizilmesini bekliyoruz.
Şimdi artık; Türkiye İran mı olacak, yoksa İran Türkiye mi olacak sorularını geçip her ikisi de ne zaman sosyalist olacaklar sorusunun zamanı geliyor.
Erhan Nalçacı / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder