"Burada artık zor olan, bu kadar kirin, kirli ilişkinin, kirletilmiş bir düzenin içerisinde ‘futbol’ diye bir oyunun varlığını ispatlamak. Elimizde somut olan tek bir şey var. Düzen devam ettiği müddetçe akbil ücretleri artmaya, Terimler, Ardalar, Emreler, Buraklar ve Rıdvanlar konuşulmaya ve kazanmaya, Başakşehir siyasi bir proje ve şirket olarak büyümeye devam ediyor olacak."
Arda Turan’ın ‘transferi’ yeni yılın ilk politik transferi olarak göze çarpıyor. Başakşehir’in bir proje olarak palazlandığı, kendine bir alan açtığı ve ‘boyundan büyük’ işlere giriştiği artık bilinenlerden. Bu anlamda futbol alanındaki gerici hareketliliğin ekonomik ve politik olarak bir üst evreye tırmanmakta olduğu görülüyor.
Yılın ilk siyasi transferi gerçekleşti ve AKP futbolcusu Arda Turan, kendisi zaten bir proje olan AKP’nin proje futbol takımı Başakşehir’e imza attı. Aslında bunun bir transfer olduğunu söylemek zor, bu bir buluşma seansına daha çok benziyor. Hem de gecikmiş bir buluşma bu. Çünkü Arda Turan’ın Evetçiliği ve gericiliği kendisini iki takımda oynamaya ikna etmiş olmalıydı. Bunlardan birisi Osmanlıspor diğeri ise Başakşehir idi. Kasımpaşa biraz daha geride duruyor gibi görünüyordu. O, ikincisini tercih etti, birincisi Osmanlı, diğerine göre hem başarısız kalmış, hem de ‘eskimiş’ Gökçek’in gölgesinde kalmıştı. O da iki metropolün iki AKP’li futbol takımı projesinden İstanbul ayağına dâhil oldu. Bu anlamda bunun bilinçli bir tercih olduğunu bilerek durumu kavramak gerekiyor. Bu, başlı başına siyasi bir futbolcu ‘transferidir’…
Bir diğer durum, genelde futbol çevrelerinde konuşulduğu gibi aktarırsak, bu ‘tercihin’ futbol oynayabilme ihtiyacının giderilmesi açısından yorumlandığını gösteriyor. Ancak bu yorumun altının doldurulması gerekiyor. Barcelona’da oynama şansı bulmuş ve bu kulübe 41 milyon Euro bedel ile transfer edilmiş bir oyuncunun neden bir sonraki transferinin Başakşehir olduğu sorulmaz mı?
Futbol oynamanın tercihi neden Başakşehir oluyor?
Bir açıdan başka bir ‘talibin’ olmaması da mümkün, ne de olsa Barcelona’da uğurlayan ya da bir mektup yazan bile olmadı Arda’nın ardından. İz bırakanlar unutulmaz derler ama, iyi izler olmasa gerek bunlar, ya da hiç bırakamamış olmak. Bunu bilemeyiz, ancak futbol realitesi göz önüne alındığında Barcelona’dan Başakşehir’e transfer olmanın futbol literatürü sınırları içerisinde tek bir açıklaması var. Bu, hızlı bir savrulmanın ardından gelen dibe çöküştür. Bu anlamı ile gerici Arda Turan açıkça bir gerileme dönemindedir. Ve bu durumun bu noktaya gelişini hazırlayan, Arda’nın nemalandığı ve her fırsatta kendisini karakterize eden gerici özelliklerini ikirciksiz bir şekilde aldığı AKP tarzı ‘spor’ anlayışıdır. Bu zaten dibe vurmuş bir siyasi görüntünün futboldaki izdüşümüdür. İzdüşüm, Arda Turan’da somutlanmıştır.
Arda bu ‘çöküş emarelerini’, İspanya’da yeniden üretmiş ve milli takım prim kavgaları, gazeteci dövme ya da Evet videoları çekme vb. görevleri onu ister istemez Başakşehir’e bağlamıştır. Başakşehir’de buluşulan Emre Belözoğlu ile diğer gerici kadro ve yöneticiler, kendi arkadaş ve evlatları olan Arda’yı ivedilikle bağırlarına basmışlardır. Bunda bir anormallik yoktur. “Bu sadece Başakşehir’in değil, Türkiye’nin transferi” diyen AKP’li başkan Göksel Gümüşdağ ise bu açıklaması ile Türkiye’yi siyasi, diplomatik ve ekonomik bir açmaza sürükleyen iktidarın gölgesinin Başakşehir futbol kulübünün üzerine düştüğünü bizzat dile getirmiştir. Bu durum, transferin ‘politik’ bir hedefle yapıldığını göstermektedir.
Peki, Arda Turan’ın Başakşehir’e gelişinin ekonomik boyutları nasıl irdelenmelidir?
Bu kadar yüksek bir ücrete Barcelona’da top koşturmuş bir oyuncunun Başakşehir gibi ‘sonradan görme’ bir futbol kulübüne transferi nasıl mümkün olmuştur?
Barcelona futbol kulübü Başkan Yardımcısı Jordi Mestre’nin “Türk kulübü tüm maaşı üstlenecek” dediği gerçeğinden hareket edilirse ve Arda Turan’ın Barcelona’da yıllık 8 milyon Euro ücret kazandığı da ortada ise bu ücret nasıl karşılanmaktadır?
Gümüşdağ bunu söyle açıklıyor. “Bunu yapmak zorunda değiliz ama özellikle şeffaflık adına yapmak istiyorum” diyerek güncel veriler paylaşıyor. Açıklama şöyle: “Arda Turan yarım sezon için 2 milyon Euro artı bonus, önümüzdeki sezon için de 4 milyon Euro artı bonus olarak sözleşmesini imzalamıştır. Ayrıca oyuncuyu satın alma opsiyonu ilk olarak bizde. Barcelona’ya hiçbir ödeme yapmadan aslında Arda’nın borservisinin yüzde 25’ine ortak olduk”.
Başakşehir’in yaklaşık 20 milyon Euro’ya ulaşan bir kiralama bedeli ile 2.5 yıllığına kiraladığı futbolcunun tüm ücretinin transfer olacağı kulüp tarafından karşılanacağı akıllara Başakşehir kulübünün kaynaklarının neler olduğu sorusunu getiriyor.
Buna kısaca göz atmak gerekli. Başakşehir naklen yayın gelirlerinde 4 büyük olarak adlandırılan takımlardan oldukça aşağıda görünüyor. Örnek olsun, kulübün naklen yayın gelirlerinde aldığı pay 1.8 milyon TL. Kulübün Makro, Medipol, THY, Intercity, Denizbank, Nike, Fakir, Kalyon, Vodafone, NEF, Temsa, Burger King vb. gibi sponsorlara sahip olduğu görülüyor.
Ek olarak son iki yıl baz alınarak bakıldığında, transfer gelir-giderleri başlığında 2016-2017 sezonunda 8.8 milyon Euro zarar, 2017-2018 yılında ise 11.6 milyon Euro kâr görülüyor. 2017-2018 sezonunda kazanılmış bir 4 milyon Euro civarında bir Avrupa gelirinden de söz etmek gerekli.
Ancak Arda Turan transferi Başakşehir’in ilk transferi değil ki. Daha önce takıma katılan Adebayor’un yıllık 3.9 milyon Euro, Gael Clichy’nin ise 2 milyon Euro’nun rahat üzerinde bir ücrete anlaştığı bilindiğine göre bu paraların nereden geldiğini sormak doğallaşıyor. Doğal olmayan şey ise bunu sadece sormakla yetinmek…
Maliyet konusunda ek ve kritik bir bilgi daha vermek gerekli. Daha önce kulübün sponsorları arasında saydığımız Makro İnşaat’ın yönetim kurulu başkanının yaptığı bir açıklama transferin ekonomisine dönük kimi ipuçları da veriyor. Makro İnşaat’tan Ercan Uyan ağzındaki baklayı çıkararak Arda Turan’ı Başakşehir takımına kendilerinin kazandırdığını söylüyor. Konuşmasında ‘keskin ve kokuşmuş bir milli değerler ve milli olma’ edebiyatı ile hem de… Sahi, milli değer diye mitleştirilen Arda Turan ve diğerleri sözde çok önemsedikleri milli takımda yapmamışlar mıydı prim kavgalarını? Toplumsal hafızamızın tazelenmesi gerektiği açık.
Beş aydır aktif futbolculuk yaşantısını noktalamış gibi görüntü veren bir futbolcuya verilen önemin sadece ekonomik olmayacağı ortada. Bunun bir diğer kanıtı Başakşehir kulübünün bir ‘aile ortamı’ olduğu vurgusunun ısrarla yinelenmesinde yatıyor. Bu defa söz sırası Abdullah Avcı’da idi ve Avcı, “Arda’nın burayı tercih etmesinin nedeni aile ortamı olması. Benimle, Emre (Belözoğlu) abisiyle, Göksel başkanla (Gümüşdağ) yıllardır beraber” diyerek projenin ilkeleri arasında ‘aile ortamı kurmanın’ da olduğunu aktarmış oldu.
Ancak burada şaşırmanın bir anlamı yok. Bu ailenin üyelerini biz zaten iyi biliyoruz…
Peki tüm bunların anlamı ne?
Bu transferin bir buluşma ve sahip çıkma, yeniden parlatma transferi olduğu ve buna politik bir manevranın da eşlik ettiğini görmek mühim. Gerek Başakşehir kulübünün nasıl palazlandırıldığı, kadrolarının ve oyuncularının sınırı çizilmiş bir politik çizgiden geldiği, Arda’yı biz getirdik diye övünen, transfere destek olduğunu söyleyenlerin tecavüzcü Ensar Vakfı konuşmalarında boy gösterdiği, gerekse de futbolun liberalizasyonunun hız kazandığı 90’lı yıllardan bu yana sermaye grupları ile futbol kulüplerinin birlikteliğinin Başakşehir ile birlikte başka bir evreye taşındığını tahlil etmek zor değil.
Burada artık zor olan, bu kadar kirin, kirli ilişkinin, kirletilmiş bir düzenin içerisinde ‘futbol’ diye bir oyunun varlığını ispatlamak. Elimizde somut olan tek bir şey var. Düzen devam ettiği müddetçe akbil ücretleri artmaya, Terimler, Ardalar, Emreler, Buraklar ve Rıdvanlar konuşulmaya ve kazanmaya, Başakşehir siyasi bir proje ve şirket olarak büyümeye devam ediyor olacak.
O halde soru şu; onlar devam ediyor tamam, peki biz ne zaman başlıyoruz?
İsmail Sarp Aykurt / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder