1969’da Dormen Tiyatrosu’ndaydım, ama Şehir Tiyatrosu’na geçmem söz konusuydu. O arada Çetin İpekkaya, Münir Özkul’u efsaneleştiren “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı”nı LCC salonunda sahneye koyacaktı, Satenik rolünü de bana önerdi. İlk provalara gidişimi, gencecik bir oyuncu olarak Münir Özkul ve Suna Selen ile karşılaşmamı hiç unutamam. Daha sonra Şehir Tiyatrosu kadro başvurumu kabul etti, Satenik rolünü de bu yüzden oynayamadım. Ama hemen ertesi yıl iki filmde yolum Münir Özkul ile kesişti: “Yavrum” ve “Dikkat Kan Aranıyor”.
‘Karar 71’
Büyük oyunculuğunun yanı sıra, çok sağlam insandı Münir Ağabey. Sözünün eriydi. İBŞT’deki yerinden yönetim döneminde, sevgili Hayati Asılyazıcı genel sanat yönetmeni iken, ben de Fatih Şehir Tiyatrosu ekibindeydim. Başımızda da Münir Özkul vardı. Hem bir ağabeydi, hem de bir usta. 1980’e doğru giderek hızlanan o sıcak ve kanlı günlerde, Burçin Oraloğlu, Cengiz Gündoğdu’nun yazdığı bir oyunu sahneye koydu: “Karar 71”. Oyun, 1971 darbesine giden süreci, Mahir’leri, Deniz’leri sahneye çıkararak anlatıyordu; herhalde Darülbedayi’nin tarihinde gördüğü en politik oyunlardan biriydi. O günün siyasi ortamı içinde kapalı gişe oynamaya başladık; salon her gece miting alanına dönüyordu. Bu durum haliyle bazı çevreleri rahatsız etti. Oyuncular birer ikişer rapor alıp ayrılmaya başladılar. Münir Ağabey ise biletleri hemen satılan oyunu kaldırmaya hiç yanaşmadı, baskılara pabuç bırakmadı. Rapor alanların yerine başka oyuncular ellerinde tekstle sahneye çıktılar. Sonunda bir gün geldi, 7. oyuncu da rapor aldı. Cengiz Gündoğdu’nun canına tak etmiş olmalı ki, “Oyun artık bu halde oynanamaz” dedi. Münir Ağabey’in cevabını hiç unutmayacağım: “Senin yüreğin zayıflamış Cengiz; bilet satılmış, seyirciniz gelmiş, perde kapanmaz.”
Büyük oyunculuğunun yanı sıra, çok sağlam insandı Münir Ağabey. Sözünün eriydi. İBŞT’deki yerinden yönetim döneminde, sevgili Hayati Asılyazıcı genel sanat yönetmeni iken, ben de Fatih Şehir Tiyatrosu ekibindeydim. Başımızda da Münir Özkul vardı. Hem bir ağabeydi, hem de bir usta. 1980’e doğru giderek hızlanan o sıcak ve kanlı günlerde, Burçin Oraloğlu, Cengiz Gündoğdu’nun yazdığı bir oyunu sahneye koydu: “Karar 71”. Oyun, 1971 darbesine giden süreci, Mahir’leri, Deniz’leri sahneye çıkararak anlatıyordu; herhalde Darülbedayi’nin tarihinde gördüğü en politik oyunlardan biriydi. O günün siyasi ortamı içinde kapalı gişe oynamaya başladık; salon her gece miting alanına dönüyordu. Bu durum haliyle bazı çevreleri rahatsız etti. Oyuncular birer ikişer rapor alıp ayrılmaya başladılar. Münir Ağabey ise biletleri hemen satılan oyunu kaldırmaya hiç yanaşmadı, baskılara pabuç bırakmadı. Rapor alanların yerine başka oyuncular ellerinde tekstle sahneye çıktılar. Sonunda bir gün geldi, 7. oyuncu da rapor aldı. Cengiz Gündoğdu’nun canına tak etmiş olmalı ki, “Oyun artık bu halde oynanamaz” dedi. Münir Ağabey’in cevabını hiç unutmayacağım: “Senin yüreğin zayıflamış Cengiz; bilet satılmış, seyirciniz gelmiş, perde kapanmaz.”
Perde kapanmadı gerçekten de, çıktı sahneye Münir Ağabey. Tıklım tıklım dolu salona kısa bir konuşma yaptı, birçok arkadaşın ellerinde tekstle oynayacaklarını söyledi. Bir anda sloganlar patladı: “Devrimci Münir Özkul!”
‘Bu sahne benim yatak odam’
Yürekli adamdı Münir Özkul. 12 Eylül darbesinden sonra, bu tarz dönemlerde hep olduğu üzere, tiyatronun başına Vasfi Rıza Zobu gelmiş, sıkıyönetimden gönderilen subaylar da prova izlemeye başlamışlardı. Önlerini Münir Ağabey’in çıkışı kesti: “Bu sahne benim yatak odam. Hiç başkasının yatak odasına girilir mi? Lütfen çıkın” dedi, görevliler çıkıp gittiler. Geleneksel ve dramatik tiyatroyu; komediyi ve karakter oyunculuğunu bütünleştirmeyi başarmış, emsalsiz bir sanatçıydı. Bildiğim kadarıyla, en çok oynamak istediği eser “Sahne Işıkları”ydı. Bir gün Fatih Tiyatrosu’nun çayhanesinde oturuyorduk. “Gel senle bir oyun oynayalım” dedi. “Nedir Münir Ağabey” diye sordum. “Bilmem seyrettin mi? Sahne Işıkları” dedi. Kalktık, Sinematek’e gittik. 23 yıl önce kalleş bir saldırıda yitirdiğimiz ve yeri bir türlü dolmayan sevgili Onat Kutlar’ın kurduğu; o sırada da Ahmet Sezerel’in işlettiği Sinematek, Sıraselviler’deydi. Ahmet bize özel bir gösterim düzenledi, ikimiz de salondan ağlayarak çıktık. Sonra araya darbe girdi, ne oyun kaldı ne Sinematek...
Yürekli adamdı Münir Özkul. 12 Eylül darbesinden sonra, bu tarz dönemlerde hep olduğu üzere, tiyatronun başına Vasfi Rıza Zobu gelmiş, sıkıyönetimden gönderilen subaylar da prova izlemeye başlamışlardı. Önlerini Münir Ağabey’in çıkışı kesti: “Bu sahne benim yatak odam. Hiç başkasının yatak odasına girilir mi? Lütfen çıkın” dedi, görevliler çıkıp gittiler. Geleneksel ve dramatik tiyatroyu; komediyi ve karakter oyunculuğunu bütünleştirmeyi başarmış, emsalsiz bir sanatçıydı. Bildiğim kadarıyla, en çok oynamak istediği eser “Sahne Işıkları”ydı. Bir gün Fatih Tiyatrosu’nun çayhanesinde oturuyorduk. “Gel senle bir oyun oynayalım” dedi. “Nedir Münir Ağabey” diye sordum. “Bilmem seyrettin mi? Sahne Işıkları” dedi. Kalktık, Sinematek’e gittik. 23 yıl önce kalleş bir saldırıda yitirdiğimiz ve yeri bir türlü dolmayan sevgili Onat Kutlar’ın kurduğu; o sırada da Ahmet Sezerel’in işlettiği Sinematek, Sıraselviler’deydi. Ahmet bize özel bir gösterim düzenledi, ikimiz de salondan ağlayarak çıktık. Sonra araya darbe girdi, ne oyun kaldı ne Sinematek...
51 yıllık sanat yaşamımda pek çok sanatçıyla karşılıklı oynadım. Ama bunların içinde ikisinin yeri bende ayrıdır: Münir Özkul ve Tuncel Kurtiz. Onlar ustalıklarını karşılarındakini yok etmek için değil, yumuşacık bir dokunuşla kendi yanlarında var etmek için kullanan dev aktörlerdir.
“Artık kendimiz yoğuz... Seyircilerimiz de kalmadı... Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar...” Hep fısıldaşacaklar Münir Ağabey...
Ayşe Emel Mesci / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder