16 Şubat 2018 Cuma

‘O’ da mı aldattı? - Meriç Velidedeoğlu

Önceki hafta, Erdoğan’ın isteğiyle sağlanan, Vatikan gezisinde Papa’ya, “Siz Katoliklerin Lideri, ben İslamın Başı...” diyerek başladığı konuşmasını TV ekranlarında izleyip dinledik. (5.2.2018) 

Evet öyle, “Baş”mış... 

Nasıl oluyor bu derseniz, birkaç yıl öncesine şöyle bir bakmamız gerek; yalnız önceden söyleyelim, “Baş” olmak çok hafif kalacak; çünkü, AKP Düzce Milletvekili F. Aslan, “2014” yılında Düzce’de yaptığı bir konuşmada, Erdoğan için, “Allah’ın bütün vasıflarını taşıyan bir lider!” demişti... Ve Erdoğan’dan hiçbir ses, seda çıkmamıştı... 
Ve bugün de, AKP’li Belediye Başkanı Dursun Ay’ınErdoğan için, Düzce’nin caddelerindeki billbordlara, “Ümmetin Lideri!” afişleri astığını, CHP Milletvekili Mahmut Tanal açıklamıştı. (Aydınlık, 21.1.2018) 


Ayrıca değerli dostlar, Erdoğan’a ülkesinde verilen bu “dinsel unvanları”, Vatikan ziyareti sırasında, “İtalyan basını” da dikkate almış ki, “Erdoğan, çeşnicibaşısıyla birlikte, ‘150’ kişilik heyetle, Roma’ya bir ‘Sultan’ gibi geldi!” diye bildirmiş... 

Koskoca İtalyan basını, “Sultan”ın, daha doğrusu, “Osmanlı Sultanı”nın, aynı zamanda “Halife” olduğunu da bilir herhalde; kuşkusuz “Papa Franesko”da... 
İtalya’da böyle karşılanan Erdoğan, Türkiye’ye dönüşte iyice coşacak -hep yaptığı gibi- yine bir şiir okuyacaktı; ülkenin şu gündeminde, şiirin içeriği “yiğitlik” olmalıydı, seçtiği ya da seçilip önüne konanı, AKP’nin İstanbul İl Başkanlığı’nda yapılan toplantıda okudu (10.2.2018) ve şiiri, çok ünlü olan şu dörtlüğüyle: 
“Akın var 
güneşe akın! 
Güneşi zaptedeceğiz 
güneşin zaptı yakını!”la noktaladı; ne şiirin, ne de şairinin adını söyledi; yalnızca “o malum şairin!” demekle yetindi; oysa okuduğu şiiri yazan, dünya çapında ünlü şairimiz, “Nâzım Hikmet Ran”dı... 

Ayrıca ortada -hadi “absürd” demiyelim-“garip” bir durum var, Erdoğan’ın seslendirdiği bu şiirde, gerçek bir savaşı belirten mısraların, sözlerin varlığının ülkenin gündemine uygun bulunduğu besbelli. Ne var ki, şairin ortaya koyduğu bu savaş, “emekçiler”in savaşımı, onların mücadelesi için... 

Nâzım Hikmet, “emekçilerin, emeğin savaşını”, “Kapitalizm’e karşı mücadelesini” dile getiriyor, “tüm dünya emekçileri adına!”... 

Kısacası, Erdoğan’ın bu şiiri, işçilerimizin, emekçilerimizin yaptığı toplantılarda okuması gerekir; yoksa “gülünç” bir durum oluşabilir... 

“Hata” bu şiirin içeriğinde değil kuşkusuz; okuyanda; daha doğrusu bu şiiri seçende, seçenlerde(!)... 

“Yazı burada noktalanmalı” diyorsam da, Nâzım Hikmet’in, emekçilere bir iki seslenişini daha anımsayalım; açlıktan, çaresizlikten, işsizlikten ne acıdır ki kendini yakanların çoğaldığı bu günlerde; ama yine de, Nâzım’ın “haklı” olduğu, şu dizelerden başlayarak: 
“Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eğer” (...) 
“Kabahat senin, 
demeğe de dilim varmıyor ama 
kabahatin çoğu senin canım kardeşim”... 
“Gocuklu çoban kaldırınca sopasını 
Sürüye katılıverirsin hemen” 


Nâzım’dan bu yana, bugün, “gocuklu çoban”ın yapısı, durumu (yeri) çok değişti, “devletin tepesine oturan”dan, emekçinin, emekçilerin içine, arasına çöreklenene! değin... 

Ama yine de, “Biz topraktan, ateşten, sudan doğduk! (...) Neş’emiz sıcak! Kan kadar sıcak,” demeyi de unutmamalı... Kuşkusuz, “yok edin insanın insana kulluğunu” davetini de... 

Ülkemizin, bütün topluluğumuzun, tüm halkımızın, en çok ihtiyacı olan, “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür”, “ve bir orman gibi kardeşçesine”, “bu hasret bizim” çağrısını da... 
Bu “hasret”i duymayıp, kenara itenler, Nâzım’ı, anamazlar! 

Anmaya kalkışırlarsa, ortaya “gülünç” bir “durum” çıkar; daha yerinde bir söylemle “dökülür, saçılır!”... 


Bilmem katılır mısınız?

Meriç Velidedeoğlu / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder