“Bu milletin başına gelen 3 büyük felaket: -Lisan inkılabı -Harf inkılabı -Hilafet'in ilgası.”
“Türkiye'mizin Batı'daki tabiî hududu Tuna Nehri'dir. Yine öyle olmalıdır. Bugün gayr-i tabiî hududların çizdiği bir coğrafyada yaşıyoruz.”
“Kemalizm'den koparılan her taş İslâm'ın lehinedir. Küple dökülen en tabiî haklarımızı kaşıkla da olsa geri alıyoruz.”
“Hidayete erenler artacak. Ülkücüleri çok seviyorum çünkü teaddi (aksiyon) istidadları var. 60 yıldır onlara anlatıyorum beynelmilel bir dava olan Komünizm ile ırk namına değil ancak din namına mücadele edilir.”
“Türkiye her meselesini Şeriat ile halleder. İktisadi kalınmasını da halleder, Kürt ayrılıkçı düşünceyi de halleder, her şeyi halleder İslam. Huzuru, sükunu, saadeti, refahı sağlar. Bir şeyi halledemez; Aleviliği! Şeriat da gelse bunlar devam eder. Ey Müslümanlar, Kıyamet'e kadar sürecek başınızdaki en büyük bela Alevilik'tir…Kat'iyyen ve Katibeten bunun kökünü kazıyamazsınız, kanser hücresi gibidir. Çünkü cehalet üzerine kuruludur.”
"İstediğimiz olmuş değildir. Yarı yoldayız. Nasıl buluğa ermemiş bir çocuğa 'niye evlenmiyorsun' demezsen Hükümet'e de 'niye şeriatı ilan etmiyorsun' diyemezsin. Vakti var. Her ulus bir zamana rehmolunmuştur. Sizin nesliniz İslam'ın mutlak galebesini, küfrün mutlak yıkılışını, heykellerin köpek leşi gibi sürüklendiğini görecek. Siz göreceksiniz. O gün beni hatırlayın.”
“Beni tefe koyarlar ama keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı. Ne medreseler lağvedilirdi. Ne hocalar asılırdı. Hiç biri olmazdı.”
(17 Aralık’tan hemen sonra)
"Bir adam bu iddiaları (17 Aralık yolsuzluk iddiaları) kabul etse bile o Müslümansa bu İslami kaideye göre gene Tayyip Bey'e oy vermeye mecburdur. İman bunu emreder İslam bunu emreder hiç kurtuluşu yok. Çünkü bir tarafta küfür var küfür.”
(2017 Referandumu Öncesinde)
“Evet'ten yana olmak İslam’ın icabıdır, imanın icabıdır, tarih şuurunun icabıdır. Karşı olanlara bak. Küfür doğru bir işe yönelse bile yanında olunmaz.”
(Kasım 2017)
“Sadece Türk milletinin değil, bütün İslam ümmetinin hatta bütün mazlum insanların selameti için Tayyip Bey'in yanında durmak; milli, İslami ve insani şuurun icabıdır. Bütün ehl-i küfrün cephe aldığı bir zamanda O'nu yalnız bırakmak gaflet değilse ihanettir. Asla yalnız değilsin.”
Yukarıdaki sözler geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı tarafından hasta yatağında ziyaret edilen “üstad” Kadir Mısıroğlu’na ait. Evet, şu ekranlarda fesiyle arzı endam eden tarihçiden bahsediyorum.
Mısıroğlu, Abdülhamit devri, Milli Mücadele dönemi, Lozan ve Mustafa Kemal üzerine yazdıklarıyla revizyonist tarihçilik olarak bilinen akıma dahil. Necip Fazıl’ın açtığı yoldan ilerleyen bir öğrencisi. Kendisine “üstad” dedirtmesi de bundan kaynaklanıyor. Son günlerde haberlere konu olan dolandırıcılık iddialarına bakılırsa, Necip Fazıl’ı başka alanlarda da örnek almış gözüküyor.
İstibdat dönemini bir devr-i saadet olarak selamlamasıyla, sadece Abdülhamit’e değil Vahdettin’e de sahip çıkmasıyla, saltanat ve hilafet düşkünlüğüyle, cumhuriyet, laiklik, aydınlanma nefretiyle İslamcı “resmi tarih” yazımının tipik özelliklerini gösteriyor. Diğerlerinden farkı, fikirlerini eğip bükmeden, kendisine sansür uygulamadan dosdoğru ifade etmesi. Mısıroğlu Siyasal İslam’ın haşarı çocuğu.
Necip Fazıl’ın Büyük Doğu dergisiyle politize oluyor. Yolu bütün İslamcılar gibi Milli Türk Talebe Birliği’nden geçiyor. MSP’den iki kez milletvekili adayı olup seçilemiyor. 12 Eylül’den sonra Avrupa’ya iltica ediyor, bir ara vatandaşlıktan çıkarılıyor, ancak 11 yıl sonra Özal affıyla geriye dönüyor.
AKP’li yılların önemli bir bölümünde pek ön planda değildi. Belli ki, Milli Görüş gömleğinin çıkarıldığı “muhafazakar demokrat” dönem için fazla sivri bir şahsiyetti. Dahası, 2013’e kadar iktidar ortağı olan Gülen Cemaati’yle de arası hoş değildi. 17-25 Aralık’ta Cemaat ile AKP arasında kılıçların çekilmesiyle birlikte İslamcılık içi dengeler değişince yeniden kıymete bindi ve fesiyle ekranlarda boy gösterir oldu.
Sayısız cemaat, tarikat, vakıf, dernek ve hizipten oluşan İslamcı camiada Gülencilerin tasfiyesinin ardından sular bütünüyle durulmadı. Hem parti içinde hem de parti dışında sürtüşmeler ve gerilimler eksik olmuyor. Özellikle referandum öncesinde Davutoğlu ekibinin evet çalışmalarını baltalayarak davaya ihanet ettiği yönündeki haberlere sıkça tanık olduk, Bülent Arınç gibi küskünler nadiren de olsa eleştirel çıkış yapıyorlar, Abdullah Gül’ün ismi ise belirli aralıklarla yeni parti hazırlıklarında ya da başkan adaylığında geçmeye devam ediyor. Erdoğan şimdiye kadar, iç muhalefeti bastırmayı becerdi. Ne var ki, bunu kendisine kayıtsız şartsız biat eden dar bir operasyonel kliğe yaslanmak suretiyle ve hareket içerisindeki daha köklü kadroları küstürmek ve yabancılaştırmak pahasına yapabildi.
Bu durum, eksantrik ve tuhaf da olsalar camia içerisinde uzun bir geçmişe sahip isimlerin Erdoğan’a desteğini önemli hale getiriyor. Yukarıdaki alıntılardan görülebileceği üzere, Mısıroğlu son yıllarda Erdoğan’ı zor durumda bırakan her gelişmede verdiği kayıtsız şartsız ve çoşkulu destekle böyle bir görev üstlenmiş gözüküyor. Mısıroğlu gibi figürlerin ön plana çıkması, iktidarın ılımlı bir tarza geçebileceği beklentisi içerisindeki kesimlerin yanıldığını bir kez daha gösteriyor. Tabanı diri, safları sıkı tutmak için ılımlı değil cüretkar ve saldırgan söylemlere ihtiyaç var. Mısıroğlu bu iş için biçilmiş kaftan.
Monarşi ve hilafet özlemi, şeriat talebi, mezhepçilik, fetihçilik, cumhuriyet ve aydınlanma düşmanlığı ve tabii ki antikomünizm. Mısıroğlu’nun şahsında ve yazdıklarında en filtresiz ve saf ifadesini bulan bu nitelikler deyim yerindeyse Türkiye’de Siyasal İslam’ın deyim genetik kodlarını oluşturuyor. Güncel vurgular, ittifak politikaları, dönemsel iç-dış düşmanlar, ideolojik eklemlenme biçimleri değişebiliyor ama bu rövanşist tutum baki kalıyor.
Bir süre önce Yetmez Ama Evet mahfillerinde “AKP çok bozdu” tezi yürürlükteydi. Buna göre, muhafazakar demokrat AKP, ilk dönemin demokratik ve katılımcı ruhundan saparak tehlikeli bir otoriterleşme sürecine girmişti. Bu durumdan duydukları endişeyi ifade eden çeşitli isimler, AKP’ye sık sık “fabrika ayarları”na dönme çağrısında bulunuyorlardı. AKP’nin fabrika ayarları Kadir Mısıroğlu’dur.
Bu günlerde Yetmez Ama Evet’çiliğin yeni versiyonu olan yerli ve milli ittifak cephesinde de başka bir tez yürürlükte. Buna göre, Erdoğan emperyalizme karşı ikinci bir Kurtuluş Savaşı veriyor. Mevzubahis vatan olduğu için eski küskünlüklerimizi unutup Saray’a destek vermeliyiz çünkü “Aziz Atatürk” çıkışından da görebileceğimiz gibi Erdoğan zaten Kemalizme teslim olmuş durumda. Unutanlara hatırlatmak zorundayız, Erdoğan’ın üstadı Kadir Mısıroğlu’dur.
MELİH YEŞİLBAĞ / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder