ROMA - Yakın tarihin en sıkıcı seçimleri gibi görünmesine karşın, İtalya’nın pazar günkü sandık buluşması önemli.
Yalnız “Millennial/Y-nesli” diye adlandırılan 2000 (1999!) doğumlu 21. yüzyıl kuşağının oy kullanacağı ilk seçim olması açısından değil, Avrupa’nın geleceği açısından da bu sınav kilit önem taşıyor.
“Şok, şok, şok” Brexit depremi ardından Eski Kıta, geçen yılki Hollanda, Fransa, Almanya seçimlerini bir popülizm kasırgası altında nefes tutarak izlemişti.
Martta yapılan Hollanda seçimlerinde ırkçı ve faşist Geert Wilderskâbusundan kıl payı dönülebildi. Wilders, iddia ettiği üzere ilk parti olamadıysa da ne ki 2. sıraya yerleşti.
Fransa’da sonra Cumhurbaşkanlığı yarışında, merkez sağı tamamıyla oyun dışına iten ırkçıların Jeanne d’Arc’ı Le Pen, ancak şapkadan tavşan gibi çıkarılan Macron mucizesiyle geri püskürtüldü.
Güz başındaki Almanya seçimlerinde de, Alman neo-faşizminin yükselen son markası “AfD”nin sahne alışını izledik.
“Almanya’yı yabancılardan geri alacağız” düsturuyla seçime giren ve 2. parti olmasından ürkülen AfD, 2. değilse de gene 3. parti olmayı başardı.
Merkel’in Hıristiyan demokratları ile Alman sosyal demokratları arasında halen sürmekte olan “Grosse Koalition/ büyük koalisyon” görüşmeleri öngörüldüğü üzere eğer mutlu sonla biterse, AfD ana muhalefete el koyacak. Alman neo-faşistleri nereden baksanız, siyaseti şartlayacak.
Sosyalizmin krizi
“Siyasetin unuttuğu adamlar/forgetten men” iddiasına sözde sahip çıkan bu aşırı sağ popülist partilerin iktidara gelmesi -şimdilik- önlendiyse de radardan çıkmaları özetle sağlanamadı.
Avrupa’yı Avrupa yapan bütün -demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, refah devleti- değerlerine sırt çeviren bu partiler her halükârda, “haklar uygarlığını”oluşturan sosyal demokratlara büyük zarar verdiler.
2008-2013 krizi, solun tabanında çalışan kesim ve küçük burjuvazinin belini büktü.
Kural tanımayan küreselleşme, düzen aktörlerinin ve yerleşik kurumlarının inandırıcılığını yok etti.
Bu başdöndürücü değişimin yarattığı tedirginlik, korku ve öfke ise her yerde “tepki” oylarını alan popülist partileri kanatlandırdı. Demagogların önünü açtı.
Kaygı verici dönüşümü “3. yol”la savuşturmaya çalışan merkez sol oluşumlar ise gümledi. Referanslarını, projelerini ve kimliklerini yitirdiler.
Elyssee’nin örneğin Macron’dan önceki sahipleri olan Fransız sosyalistleri bugün yüzde 10 bandı altında, dökülüyor. O kadar ki sonunda Paris’teki tarihi merkez binalarını dahi satmak zorunda dahi kaldılar.
“Siyasetin unuttuğu adamlar/forgetten men” iddiasına sözde sahip çıkan bu aşırı sağ popülist partilerin iktidara gelmesi -şimdilik- önlendiyse de radardan çıkmaları özetle sağlanamadı.
Avrupa’yı Avrupa yapan bütün -demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, refah devleti- değerlerine sırt çeviren bu partiler her halükârda, “haklar uygarlığını”oluşturan sosyal demokratlara büyük zarar verdiler.
2008-2013 krizi, solun tabanında çalışan kesim ve küçük burjuvazinin belini büktü.
Kural tanımayan küreselleşme, düzen aktörlerinin ve yerleşik kurumlarının inandırıcılığını yok etti.
Bu başdöndürücü değişimin yarattığı tedirginlik, korku ve öfke ise her yerde “tepki” oylarını alan popülist partileri kanatlandırdı. Demagogların önünü açtı.
Kaygı verici dönüşümü “3. yol”la savuşturmaya çalışan merkez sol oluşumlar ise gümledi. Referanslarını, projelerini ve kimliklerini yitirdiler.
Elyssee’nin örneğin Macron’dan önceki sahipleri olan Fransız sosyalistleri bugün yüzde 10 bandı altında, dökülüyor. O kadar ki sonunda Paris’teki tarihi merkez binalarını dahi satmak zorunda dahi kaldılar.
Sadece kendi ülkelerinde değil, Avrupa sosyal demokrasisinin gelişmesinde büyük katkıları bulunan Alman sosyal demokratları ise son kamuoyu yoklamalarına göre artık sadece yüzde 16-17 sınırında seyrediyorlar...
Sürprizlere açık
Pazar günkü İtalya seçimlerinde, Eski Kıta’nın bu önde gelen ülkelerinde olduğu gibi sosyal demokratlar işte, kuvvetle muhtemel bir hezimetle yüzleşecek.
Son yoklamalarda merkez sol “Demokrat Parti/Partito Democratico (PD)” her şeye rağmen hâlâ yüzde 28 oy oranıyla ilk parti olması beklenen 5 Yıldız’ın hemen arkasında, yüzde 22 ile 2. parti görünümünde...
Pazar günkü İtalya seçimlerinde, Eski Kıta’nın bu önde gelen ülkelerinde olduğu gibi sosyal demokratlar işte, kuvvetle muhtemel bir hezimetle yüzleşecek.
Son yoklamalarda merkez sol “Demokrat Parti/Partito Democratico (PD)” her şeye rağmen hâlâ yüzde 28 oy oranıyla ilk parti olması beklenen 5 Yıldız’ın hemen arkasında, yüzde 22 ile 2. parti görünümünde...
Bu, bundan beş yıl önceki seçimlere göre 3.5 puanlık bir düşüş demek. 2014’teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde alınan yüzde 41’lik oy oranı ise artık uzak bir anı.
Seçime günler kala PD’deki düşüşün aslında daha da sert olacağı ve partinin, yüzde 20’nin altına inmesinin büyük risk olduğu söyleniyor.
4 Mart, sandıkta son dönemde sürekli gerileyen sosyalistlerin bu içler acısı tablosunu bir kez daha göz önüne sermesi açısından önemli.
“Popülist partilerin” -ki ilk parti 5 Yıldız da bunlar arasında bulunuyorönlenemeyen yükselişini teşhir etmesi açısından da ayrıca dikkat çekici bir kilometre taşı olacak.
Bir de “yönetilebilirlik sorunu” var...
İtalya’da 4 Mart’tan kimse istikrarlı bir hükümet çıkmasını beklemiyor.
Seçmenin yüzde 30’unun kararsız olması, “basit çoğunluk - nispi temsilkarması” yeni ve karmaşık bir seçim sistemiyle sandığa gidilmesi de, olası hükümet formülleri üzerinde her türlü öngörüyü geçersiz kılıyor.
Popülizmin yelkenlerini şişirmesi ve istikrar garantisi addedilen merkez solun gerileme eğilimi dışında, pazar günkü sınav tüm sürprizlere açık olacak.
Nilgün Cerrahoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder