22 Mart 2018 Perşembe

Sarkozy: Batı’nın karanlık yüzü - Nilgün Cerrahoğlu

Tarihi 2010’ların başına saralım... 2007 yılında Elysee’ye çıkan Sarkozy hâlâ orada ve Cumhurbaşkanı... 

2012 Başkanlık seçiminde kendisi için partisinde rakip gördüğü, eski Başbakan  Dominique de Villepin’i -DDV- siyasi yaşamdan silmek istiyor. 
Villepin’i, “Gör bak; seni kasap kancasında sallandıracağım!” tehdidiyle, siyaseten manipüle ettiği bir (Clearstream) davada, sanık sandalyasına oturtuyor. 
O dönemde adı “5 numara, 10 yıldız başkan adayları” arasında geçen Villepin ne ki, “delil yetersizliği”nden beraat ediyor. Ve o da bu defa Sarkozy’den öç almaya ant içiyor. 

Sarkozy’nin şimdi Libya bağlantısı nedeniyle gözaltına alındığı süreçte, Fransız sağı içindeki işte bu “göze göz dişe diş” kavga ve intikam yarışının etkisi var. 
Skandalı, Sarkozy’nin Elysee’den altı yıl önce ayrılmasıyla eşzamanlı olarak  “Mediapart” adlı bir internet gazetesi ortaya çıkarıyor. 
Mediapart, “Le Monde”un eski genel yayın yönetmenlerinden Edwy Plenel’in yönettiği bir haber sitesi. 
Plenel, zamanında içişleri bakanlığı da yapan ve bu nedenle hassas bilgilere erişebilen Sarkozy’nin yeminli düşmanı Villepin’in yakın arkadaşı.

Başkan gangster olunca 
Altı yıl önce Mediapart’ın, Sarkozy’nin Kaddafi ile parasal bağlantısını ortaya ilk döken yazılarıyla patlak veren “Libya skandalı”, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı’nın mahkûm olmasıyla sonuçlanırsa, roller değişecek: “Keser döner, sap döner; gün gelir hesap döner” hesabı... DDV’yi kasap kancasında Sarkozy sallandıracağına, Sarko’yu o kancada -Mediapart eliyle!- DDV sallandırmış olacak. 
Film gibi... 
Film bununla bitmiyor. 
“Sarkozy-Libya bağlantıları”, Fransa yakın tarihinin en ağır skandalı. 
Olay çünkü her demokraside karşılaşılabilecek sıradan bir yolsuzluk öyküsünden ibaret değil. 

İçinde Fransız sağındaki intikam hesaplaşmaları denli, Shakespeare öykülerinde anlatılan kertede ilkesiz ve çıplak güç sarhoşlukları, oluk oluk akan petrodolar ve Avro’lar, bu “petro-Avro”larla kazanılan seçimler; Ortadoğu’ya “teşekkür mahiyetinde” geri dönen bombalar, haritadan yok edilip silinen ülkeler, kişisel emellere alet edilen savaşlar, linç edilen diktatörler var. 

2007 Cumhurbaşkanlığı seçiminde iddia edildiği üzere Sarkozy’nin Kaddafi’den 50 milyon Avro “gizli finansman aldığı” ispatlanırsa; bu, yalnız bir “rüşvet skandalı” olarak sadece eski Fransa Cumhurbaşkanı’nın adını lekelemekle kalmayacak, bu utanç verici lekeden “insan hakları ülkesi” olmakla nam salan Fransa da payını alacak.

En aşağılık skandal 
Niye? 
Çünkü Sarkozy bu parayla sırf rakibi Segolene Royale’i yenip, cumhurbaşkanlığına sahip çıkmakla kalmadı; 2011’de BM kararını beklemeden en önde, tek başına Arap baharı sırasında “Libya’yı bombalamak” kararı aldı.


Bu karar ardından Kaddafi, tam açıklığa kavuşmayan şartlarda feci bir lince uğradı. 
Bunlar, şimdi, Sarkozy’nin... Libya liderinden söğüşlediği 50 milyon Avro bilinmesin/ keşfedilmesin diye.. bir gangster gibi, Kaddafi’yi ortadan kaldırmak operasyonu amacıyla aldığı bir karar şeklinde görülüyor.

Dünya “Sarkozy’nin rüşvet skandalı” ile, “Libya’yı bombalamak girişimi” arasında bu doğrudan bağlantıyı kuruyor. 

“50 milyonluk rüşvet”in ispatlanması halinde, bu salt Sarkozy’nin itibarını yerle bir etmekle kalmayacak, aynı zamanda kişisel ihtirasların elinde araçsallaştırılan Fransa’nın “devlet başkanlığı kurumunu” da ağır biçimde zedeleyecek. 

Sarkozy-Libya skandalı bu sebeple “V. Cumhuriyetin en kötü ve en aşağılık skandalı” olarak anılıyor. 

Macron’un Fransa’nın etkisini, dünyadaki “soft power” ve prestijini artırmak için yoğun mesai verdiği dönemde tam, Fransa Cumhurbaşkanlığı’na bu darbenin inmesi, bir ironi. 
Skandal, demokrasinin beşiği sayılan ülkelerden birinde Batı demokrasilerindeki irtifa kaybını da sergilerken; kişiye bağlı her türlü riske açık “başkanlık sistemi”nin gebe olduğu tüm tehditleri de ortaya seriyor.

Nilgün Cerrahoğlu / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder